NAZMİ EFENDİ, Mehmed

(ö. 1112/1701)

Hediyyetü’l-ihvân adlı eseriyle tanınan mutasavvıf, şair ve bestekâr.

1032 (1622) yılında İstanbul Kocamustafapaşa’da doğdu. Hayatı Hakkındaki bilgilerin önemli bir kısmı Hediyyetü’l-ihvân adlı eserine dayanmaktadır. Aslen Trabzonlu olan babası Rüstemzâde Ramazan Efendi İstanbul’un zengin tüccarlarındandı. Küçük yaştan itibaren özel olarak düzenli eğitim alan Nazmi Efendi dayısı hattat ve âlim Fazlullah Efendi’nin tesiriyle Dersiâm Kara Süleyman Efendi, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhleri Subûhî Ahmed Dede ile el-Hâc Ahmed Dede’den dinî ilimleri öğrendi. On sekiz yaşlarında iken Yenikapı Mevlevîhânesi’ne devam etmeye başladı. Buradaki dervişlerden Şeyhzâde Mehmed’in tavsiyesi üzerine 1057’de (1647) Halvetiyye’nin Şemsiyye kolunun Sivâsiyye şubesi kurucusu Abdülahad Nûri’ye intisap etti. Dört yıl sonra vefat eden şeyhinin ardından Abdülmecid Sivâsî’nin ruhaniyetine tâbi olarak seyrü sülûkünü tamamladı (Osmanlılarda Tasavvufî Hayat, s. 421). Ayrıca şeyhinin halifelerinden Kazgānîzâde Süleyman Ağa’yı sohbet şeyhi kabul ederek ondan faydalandı. 1065’te (1655) Şehremini civarındaki Yavaşça Mehmed Ağa Tekkesi’ne (Nazmî Dergâhı) şeyh tayin edildi ve ölümüne kadar yaklaşık kırk beş yıl bu görevi sürdürdü. Sun‘ullah Efendi, Hüseyin Bey, Bayezid ve Vâlide Sultan camilerinde vâizlik yaptı. Uyvar seferi esnasında (1074/1663) ordu şeyhliğine getirildi. 24 Şevval 1112 (3 Nisan 1701) tarihinde vefat eden Nazmi Efendi tekkesinin yanında yapılan türbeye defnedildi. Şehremini’den Guraba Hastahanesi’ne inen Baruthane Yokuşu’nun başlarında bulunan tekke ve türbe İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nin inşası sırasında istimlâk edilmiş olmalıdır (TYDK, II, 511). Vefatına, “Bu azîze cennetü’l-me’vâ ola yâ rab makām” ve “Nazmî-i kutb” ifadeleri tarih düşürülmüştür. Ölümünden sonra tekkesinde oğlu Abdurrahman Refîa postnişin olmuştur.

Nazmi Efendi Sarı Abdullah Efendi, Cemâleddin Hulvî, Olanlar Şeyhi İbrâhim Efendi, Niyâzî-i Mısrî ve Kâtib Çelebi gibi zamanının meşhur mutasavvıf ve âlimleriyle yakınlık kurarak sohbetlerinde bulunmuştur. Ancak Îsâ ve Mehdî olduğuna şahitlik etmesini istemesinden dolayı Niyâzî-i Mısrî ile araları açılmış, Hediyyetü’l-ihvân’ında onun Hakkında ağır sözler sarfetmiştir. Daha sonra bu eseri kısaltan Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin onun bu ifadelerini esere almamıştır. Kadızâdeliler-Sivâsîler çekişmesinde Kadızâdeliler’i cahillik ve yobazlıkla itham etmiş, bu hususta ara buluculuk yapmaya çalışan Kâtib Çelebi’ye de ağır tenkitler yöneltmiştir (Gündoğdu, EKEV Akademi Dergisi, I/3 [1998], s. 197-198, 205). Tarikat silsilesi Abdülahad Nûri, Abdülmecid Sivâsî ve Şemseddin Sivâsî vasıtasıyla Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’ye ulaşır.

Nazmî Efendi şiiri tasavvufî düşüncelerini aktarmada bir vasıta olarak görmüş, mesnevilerinde sade ve açık, kaside ve gazellerinde daha sanatlı bir dil kullanmıştır. Divan sahibi bir şair olan Nazmi Efendi, Sadettin Nüzhet Ergun’un verdiği bilgiye göre aynı zamanda dinî mûsiki bestekârlarındandır ve çok sayıda gazeli ilâhi tarzında bestelenmiştir. Irak makamında, “Ko yansın küllî cismim nâr-ı hicran”; muhayyer makamında, “Derûn-ı âşıka halvet-fezâdır halka-i tevhîd”; sabâ makamında, “Yeter ma‘mûre oldun bir zaman vîrâne ol gönlüm” ve hüseynî aşiran makamında, “Hudâvendâ şu âlemde esen yeller seni ister” mısralarıyla başlayan ilâhiler, güfteleri de kendisine ait tanınmış besteleridir.

Eserleri. 1. Hediyyetü’l-ihvân. Nazmi Efendi’nin mensur tek eseridir. Halvetiyye tarikatının Şemsî Sivâsî kolunun Yahyâ-yı Şirvânî’ye ulaşan silsilesinde yer alan Mevlânâ Yûsuf Mahdûm, Muhammed Rukıyye, Şahkubâd-ı Şirvânî, Abdülmecid Şirvânî, Şemseddin Sivâsî, Abdülmecid Sivâsî ve Abdülahad Nûri’den oluşan yedi şeyhin hayatını, görüşlerini ve menkıbelerini anlatan eser “Hediyye” adı verilen yedi bölüme, her bölüm de fasıl ve vasıllara ayrılmaktadır. Eserde ilk dört şeyh muhtasar, diğerleri ve özellikle Abdülahad Nûri geniş olarak anlatılmıştır. Adı ebcedle telif tarihini (1108/1696-97) gösteren Hediyyetü’l-ihvân’da dönemin sosyal ve kültürel yapısı Hakkında önemli bilgiler vardır. Eserin Süleymaniye (Reşid Efendi, nr. 495 [müellif nüshası], Hacı Mahmud Efendi, nr. 2413, 4587), İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 1604, 2650, 4216) ve Millet (Ali Emîrî Efendi, Şer‘iyye, nr. 1128) kütüphanelerinde yedi nüshası bulunmaktadır. Hediyyetü’l-ihvân,


Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin tarafından Hulâsatü’l-Hediyye adıyla kısaltılmıştır (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 1082; İÜ Ktp., TY, nr. 6698). Eser üzerine Osman Türer bir doktora çalışması yapmış (1982, AÜ İlâhiyat Fakültesi) ve bu çalışma daha sonra yayımlanmıştır (bk. bibl.). 2. Divan. Tevhid ve na‘tlardan sonra yüz yetmiş civarında gazel, yetmiş beş rubâî, yüz otuza yakın muamma ve iki tarih kıtası içeren divanın biri müellif hattı (TSMK, Hazine, nr. 920) iki nüshası (TSMK, Revan Köşkü, nr. 769/1; bk. TYDK, II, 511-512) bilinmektedir. 3. Mi‘yâr-ı Tarîkat-ı İlâhî. 950 beyitten meydana gelen ve aruzun “mefâilün mefâilün feûlün” kalıbıyla yazılan mesnevide Halvetiyye tarikatının seyrü sülûk usulü anlatılmaktadır. Eser 1087 (1676) yılında telif edilmiştir (İÜ Ktp., TY, nr. 4082/2; Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3698, Mihrişah Sultan, nr. 183/2, Hasan Hüsnü Paşa, nr. 693, Sâliha Hatun, nr. 105). 4. Sırr-ı Ma‘nevî. Meŝnevî’nin I. cildinin aynı vezinde yapılmış tercümesidir (Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 693/2).

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmed Nazmi Efendi, Osmanlılarda Tasavvufî Hayat-Halvetîlik Örneği-Hediyyetü’l-İhvân (haz. Osman Türer), İstanbul 2005, tür.yer.; Safâî, Tezkire (haz. Pervin Çapan), Ankara 2005, s. 613; Sâlim, Tezkire, İstanbul 1315, s. 672-674; Hüseyin Vassâf, Sefîne, III, 371, 374; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1942-43, I, 51-52, 82, 90, 91, 180, 208, 218, 259, 261; II, 763; TYDK, II, 511-512; Karatay, Türkçe Yazmalar, II, 165-166, 256-257; Osman Türer, Türk Mutasavvıf ve Şairi Muhammed Nazmî, Ankara 1988, tür.yer.; Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, İstanbul 2001, s. 212-214; Cengiz Gündoğdu, “Şeyh Muhammed Nazmî’nin Kâtip Çelebi’yi Tenkidi Üzerine Bir Mülahaza”, EKEV Akademi Dergisi, I/3, Ankara 1998, s. 189-205; a.mlf., “XVII. Yüzyılda Tekke-Medrese Münâsebetleri Açısından Sivâsîler-Kadızâdeliler Mücâdelesi”, İLAM Araştırma Dergisi, III/1, İstanbul 1998, s. 59-64; Abdülbâkî Gölpınarlı, “Nazmî”, İA, IX, 147-148; “Nazmî Mehmed Efendi”, TDEA, VI, 546-547; T. Menzel, “Nažmī”, EI² (İng.), VII, 1055-1056.

Hasan Aksoy