NÂÎNÎ

(نائيني)

Mirzâ Muhammed Hüseyn Necefî Nâînî (1860-1936)

Meşrutiyet taraftarı Şiî müctehidi ve dinî lider.

1277 (1860) yılında İran’ın güneyinde Yezd-İsfahan yolu üzerinde küçük bir şehir olan Nâîn’de doğdu. Dinî ilimlerde tanınmış bir aileye mensup olup babası Mirza Abdürrahim ve dedesi Mirza Muhammed Saîd şeyhülislâm unvanına sahiptir. İlk öğrenimini Nâîn’de yaptı, 1294’te (1877) İsfahan’a giderek şehrin önde gelen müctehidlerinden Şeyh Muhammed Bâkır İsfahânî ve Âgā Necefî diye tanınan oğlu Muhammed Takī İsfahânî ile Mirzâ Ebü’l-Meâlî Kirbâsî (Kelbâsî), Şeyh Cihangîr Kaşkāî ve Muhammed Hasan Necefî gibi hocalardan fıkıh, fıkıh usulü, kelâm ve felsefe okudu. 1303 (1885-86) yılında Irak’a gitti ve kısa bir süre Necef’te kaldıktan sonra o sırada önemli bir Şîa ilim merkezi olan Sâmerrâ’ya geçti.

On bir yıl kaldığı Sâmerrâ’da Şiî merci-i taklîdi Hasan eş-Şîrâzî ile Seyyid İsmâil es-Sadr Âmilî, Seyyid Muhammed Fişârekî İsfahânî ve Mirza Hüseyin Nûrî gibi müctehidlerin yanında öğrenimini sürdürdü. Arap ve Fars edebiyatları yanında fıkıh ve usulü, hikmet ve felsefe alanlarında yetişti. Şîrâzî’ye kâtiplik yaptığına göre hocasının, Nâsırüddin Şah tarafından 1890’da İran’daki tütün imtiyazının bir İngiliz şirketine devredilmesine karşı başlattığı boykot hareketine katılmış ve yine bu vesileyle, hocasına boykot çağrısında bulunan Cemâleddîn-i Efgānî’nin siyasî görüşlerine ve özellikle Nâsırüddin Şah’ın istibdat yönetimine karşı sert muhalefetine âşina olmuş olmalıdır (Hairi, Shi’ism, s. 111-112).

Şîrâzî’nin ölümünden (1895) sonra derslerine devam ettiği İsmâil es-Sadr ile Kerbelâ’ya (1314/1896), iki yıl sonra da Necef’e gitti. Burada İran Meşrutiyet İnkılâbı’nın destekçilerinden merci-i taklîd Ahund Molla Horasânî’nin önde gelen talebeleri, fetva ve danışma meclisi üyeleri arasında yer aldı. Bu hocası ile olan ilişkisi meşrutiyete yönelik faaliyetlerine başlamasında etkili oldu ve 1909’da Tenbîhü’l-ümme ve Tenzîhü’l-mille adlı Farsça kitabını yazdı. Hocasının ve Abdullah Mâzenderânî gibi önde gelen âlimlerin takriz yazdığı eserde Batı kaynaklı bir düşünce olmakla birlikte meşrutiyetin Şiîlik’le uyum içinde bulunduğunu ileri sürdü ve bu yönetim şekline dair görüşlerini açıkladı. Kaynağı ve şekli ne olursa olsun bir yönetimin varlığını toplum için zaruri gören Nâînî, İsnâaşeriyye’ye göre yönetimi meşru, ideal ve mükemmel olan on ikinci imamın yokluğunda kurulacak bir idarenin tabii olarak ya istibdada dayalı veya meşrutî olacağını belirtir. İstibdadın zulme, baskıya ve dolayısıyla her türlü kötülük ve haksızlığa yol açacağını, belli esaslara bağlı olan meşrutiyetin ise hukuk, adalet ve iyilik getireceğini savunur. Onun bu idareyi meşrû kabul etmesi, bunu ideal yönetim biçimi olarak görmesinden değil mevcut şartlarda saltanattan daha iyi olması ve İslâmî yönetime bir şekilde benzemesinden dolayıdır. Bu bakımdan Tenbîhü’l-ümme, gerek modern Şîa siyaset teorisi gerekse ulemâ-devlet ilişkileri üzerine nâdir ve dikkat çekici metinlerden biri olup hem o dönemde etkili olmuş, hem daha sonraları İran’da İslâmî bir yönetimle ilgili yönelişlere bir ölçüde kaynaklık etmiştir.

Arapça ve Farsça tercümeler yoluyla Batı’daki siyasî sistemler Hakkında edindiği bilgiler sathî de olsa yazdıklarından anlaşıldığı üzere Nâînî o sırada Arap dünyasındaki ıslahatçı görüşlerden, meşrutiyet ve diğer anayasal yönetim şekilleri üzerine yapılan tartışmalardan haberdardı. Gerek siyasî gerek dinî istibdada karşı çıkarken özellikle Abdurrahman el-Kevâkibî’nin ŦabâǿiǾu’l-istibdâd adlı eserinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Bununla birlikte bazıları onun eserinin orijinal ve diğerinden daha kapsamlı ve sistematik olduğunu söyler. Nâînî’nin adı geçen eseriyle meşrutiyet ve özellikle İran Meşrutiyet İnkılâbı lehine yaptığı çıkış, aynı zamanda İslâmî bir anayasa öneren ve meşrutiyetin İslâm inanç ve uygulamalarını yıkacağını ileri süren Tahranlı Şiî müctehidi Şeyh Fazlullah Nûrî’nin önderliğindeki meşrutiyet karşıtlarına bir cevap teşkil etmekteydi. Nâînî, İslâm hukuku esaslarının çağdaş siyasetin ihtiyaçlarına uygun olmadığını ileri süren Tâlibof Tebrîzî’nin görüşlerine de şiddetle karşı çıkmıştır.

Ahund Molla’nın vefatı üzerine (1911) ayrı bir öğretim halkası kuran Nâînî, Mirza Muhammed Takī Şîrâzî’nin vefatından sonra da Ebü’l-Hasan el-İsfahânî ile birlikte merci-i taklîd oldu. Bu sırada İran’daki İngiliz-Rus müdahalesine (1911) karşı Kâzımeyn’de muhalif bir hareket başlatan Irak Şiî ulemâsının oluşturduğu icra kurulu içinde yer almasına rağmen İngiliz-Rus yönetiminin baskısı ve İran siyasî sisteminin meşrutiyetten sapması yüzünden her türlü meşrutî faaliyetten uzak kaldı. Hatta kitabının nüshalarını piyasadan kendi parası ile toplatıp Dicle nehrine attı. Çok defa eski görüşlerinden döndüğünün söylendiğini kaydeden Muhsin el-Emîn, Necef’te kaldığı sırada kendisiyle göRüştüğünü, bu dönemde onun inzivaya çekildiğini belirtir.

1920’de Nâînî, diğer önde gelen Irak Şiî ulemâsı ile birlikte İngiliz manda yönetimine karşı verilen mücadeleye katıldı. Bu âlimler tutumlarından vazgeçmemeleri üzerine 1923’te Kum’a sürüldü. Burada bir yıl kaldıktan sonra Irak siyasetine karışmayacaklarına dair bir belge imzalayınca ülkeye geri dönmelerine izin verildi. Siyasî faaliyetlerinden ve meşrutiyet taraftarlığından kayda değer bir sonuç alamayan Nâînî, bundan sonra İran ve Irak yönetimlerine karşı açıkça siyasî bir faaliyet içinde bulunmadı. Hatta Rızâ Şah ve Irak kralları Faysal ve oğlu Gāzî ile iyi ilişkiler kurdu. Hayatının geri kalan kısmını fıkıh ve fıkıh usulü alanında ders vererek geçirdi. Ders halkasında daha sonra merci-i taklîd olacak Seyyid Ebü’l-Kāsım Hûî, Seyyid Hasan Bücnûrdî, Seyyid Cemâleddin Gülpâyigânî, Muhammed Ali Horasânî ve Mûsâ Hânsârî gibi âlimler yetişti. Nâînî 26 Cemâziyelevvel 1355 (14 Ağustos 1936) tarihinde Necef’te vefat etti.

Eserleri. 1. Tenbîhü’l-ümme ve Tenzîhü’l-mille der Esâs ve Uśûl-i Meşrûŧiyyet (Necef 1327; Tahran 1328; gözden geçirip notlarla nşr. Seyyid Mahmûd Tâlikânî, Tahran 1334 hş./1955, 1361 hş./1982, 8. bs). Sâlih Ca‘ferî tarafından el-İstibdâd ve’d-dîmuķrâŧiyye adıyla Arapça’ya tercüme edilmiştir (el-Ǿİrfân, XX [Sidon/Lübnan 1930], s. 43-46, 172-180, 432-438; XXI [1931], s. 42-52, 534-552). 2. Ĥavâşî Ǿale’l-ǾUrveti’l-vüŝķā (Necef 1349). Muhammed Kâzım Tabâtabâî Yezdî’nin fıkha dair eseri üzerine hâşiyedir. 3. Źaħîretü’ś-śâliĥîn (Necef 1339). 4. Risâle fî mesâǿili’l-ĥac ve menâsikihi (Necef 1341). 5. Menâsikü’l-ĥac (Necef 1349). Farsça’dır. 6. Vesîletü’n-necât (Necef 1340). İbadet ve muâmelâtla ilgili küçük bir risâledir. Müellifin ayrıca Risâle li-Ǿameli’l-muķallidîn, Risâle fi’l-libâsi’l-meşkûk, Risâle fî aĥkâmi’l-ħalel fi’ś-śalât, Risâle fî nefyi’ż-żarar, Risâle fi’t-taǾabbüdî ve’t-tevessülî ve diğer bazı risâleleriyle öğrencilerinin yazdığı usule dair takrirleri olduğu kaydedilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Tebrîzî, Reyĥânetü’l-edeb, VI, 127; C. Avvâd, MuǾcemü’l-müǿellifîne’l-ǾIrâķıyyîn, Bağdad 1969,


III, 152-153; Hamid Algar, “The Oppositional Role of the Ulama in Twentieth-Century Iran”, Scholars, Saints and Sufis (ed. N. R. Keddie), Berkeley-Los Angeles 1972, s. 237-240; a.mlf., Dîn ü Devlet der Îrân (trc. Ebü’l-Kāsım Sırrî), [baskı yeri yok] 1369 hş. (İntişârât-ı Tûs), s. 376-377; a.mlf., “Iślāĥ”, EI² (İng.), IV, 164-165; Abdul-Hadi Hairi, Shi’ism and Constitutionalism in Iran, Leiden 1977, s. 109-234; a.mlf., “Nāǿīnī”, EI² (İng.), VII, 918-919; AǾyânü’ş-ŞîǾa, VI, 54-56; Âgā Büzürg-i Tahrânî, Ŧabaķātü aǾlâmi’ş-ŞîǾa, Meşhed 1404, II/1, s. 593-596; Muhammed Hırzüddin, MaǾârifü’r-ricâl, Kum 1405, I, 284-288; Mirzâ M. Ali Muallim Habîbâbâdî, Mekârimü’l-âŝâr, İsfahan 1364 hş., VI, 2169-2182; Ca‘fer Bâkır Âl-i Mahbûbe, Mâżi’n-Necef ve ĥâżıruhâ, Beyrut 1406/1986, III, 364-365; M. Hâdî el-Emînî, MuǾcemü ricâli’l-fikr ve’l-edeb fi’n-Necef ħilâle elf Ǿâm, [baskı yeri yok] 1413/1992, III, 1261-1262; M. Mehdî el-Mûsevî, Aĥsenü’l-vedîǾa fî terâcimi eşheri müctehidî’ş-ŞîǾa, Beyrut 1413/1993, II, 62; Mūsā Najafī, “The Critique and Evaluation of Social Democracy in the Political Theory of Mīrzā Nāǿīnī”, Hikmat, I/4, Tahran 1416/1996, s. 455-478; Hasan Yûsufî Eşkûrî, “Tenbîhü’l-ümme ve Tenzîhü’l-mille”, DMT, V, 104-106.

Ahmet Özel