NÂFİ‘

(نافع)

Ebû Abdillâh Nâfi‘ b. Hürmüz (Sercis, Kâvus) el-Kureşî el-Adevî el-Medenî (ö. 117/735)

Abdullah b. Ömer’in âzatlı kölesi, tâbiî.

30 (650-51) yılı civarında doğduğu tahmin edilmektedir. Fars veya Berberî asıllı olduğu, Horasan, Nîşâbur, Deylem, Tâlekān, Kâbil gibi şehirlerden birinin fethi sırasında küçük yaşta esir edildiği, ganimetlerin taksiminde Abdullah b. Ömer’in payına düştüğü veya İbn Ömer’in onu satın aldığı rivayet edilmiştir. Abdullah b. Ömer’in himayesinde yetiştiğinden “Mevlâ İbn Ömer” (İbn Ömer’in âzatlısı) diye tanındı. Otuz yıldan fazla onun yanında kaldı. Abdullah b. Ömer daha sonra onu âzat etti. Nâfi‘ başta İbn Ömer olmak üzere Hz. Âişe, Ebû Saîd el-Hudrî, Ebû Hüreyre, Ümmü Seleme, İbn Ömer’in hanımı Safiyye bint Ebû Ubeyd gibi sahâbîlerden; Hz. Ebû Bekir’in torunları Kāsım b. Muhammed ve Abdullah b. Muhammed, İbn Ömer’in oğulları Abdullah, Ubeydullah, Sâlim ve Zeyd gibi tâbiîlerden hadis rivayet etti. Kendisinden İbn Şihâb ez-Zührî, Ebû İshak es-Sebîî, Humeyd et-Tavîl, İbn Cüreyc, Abdullah b. Avn, İbn Ebû Leylâ gibi tâbiîler hadis öğrendi. Mâlik b. Enes, Eyyûb es-Sahtiyânî, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Sâlih b. Keysân, Leys b. Sa‘d, Evzâî, İbn İshak, İbn Şübrüme, Nâfi‘ b. Abdurrahman gibi âlimler onun en tanınmış talebeleridir. Öğrencileri arasında rivayetleri Kütüb-i Sitte’de yer alan üç oğlu Abdullah, Ömer ve Ebû Bekir de vardır. İmam Mâlik’in söylediğine göre Arap olmaması sebebiyle Nâfi‘in telaffuzu düzgün değildi. Halife Ömer b. Abdülazîz’in, sünneti öğretmesi için Mısır halkına, zekât âmili olarak da Yemen bölgesine gönderdiği Nâfi‘ 117 (735) yılında vefat etmiş olup bu tarih 116, 119 ve 120 (738) olarak da zikredilmiştir.

Nâfi‘in hadis rivayetindeki bazı uygulamaları sonraki dönemlerde rivayet usulleri olarak benimsenmiştir. Onun İbn Ömer’den duyduğu hadisleri ihtiva eden sahîfesi kendisine arz yoluyla okunduğunda bu hadislerin, hocanın ağzından duyulan rivayetler nakledilirken kullanılan “haddesenâ” edâ sîgasıyla rivayet edilebileceğini söylemesi söz konusu usullerden biridir. Talebelerine hadis imlâ ettiği ve bunlardan bazılarının kendisinden öğrendikleri hadisleri ihtiva eden sahîfeleri bulunduğu kaydedilmektedir (M. Mustafa el-A‘zamî, I, 215-217). Talebelerinin kendisinden rivayet ettikleri hadisleri yazdıkları söylendiğinde Nâfi‘ bunları gözden geçirip tashih etmek istemiş ve onun bu uygulaması daha sonraları mukābele ve asıl nüshaya arzetme metoduna örnek gösterilmiştir. Muhaddislerin hadislerde yaptığı gramer hatalarını düzeltme konusu kendisine teklif edildiğinde Nâfi‘ rivayetteki dil hatalarını tashih etmeyi doğru bulmamış ve, “Ben duyduğum gibi naklederim” demiştir (İbn Asâkir, LXI, 437). Nâfi‘in rivayetlerine Kütüb-i Sitte başta olmak üzere bütün hadis kitaplarında yer verilmiş, Yahyâ b. Maîn, Ahmed b. Hanbel, Ebü’l-Hasan el-İclî, Nesâî, İbn Sa‘d onu sika olarak değerlendirmiş, tâbiînin Medine’deki imamlarından biri kabul edilmiştir. Buhârî’ye göre en sahih sened Mâlik - Nâfi‘ - İbn Ömer şeklinde olanıdır. Hadis âlimleri Şâfiî - Mâlik - Nâfi‘ - İbn Ömer tarikini ise “altın silsile” olarak nitelendirmiştir. İmam Mâlik, “Nâfi‘in bir


rivayetini duyduğum zaman artık onu bir başkasından duyup duymadığıma önem vermem” demiş, Nevevî de onun güvenilir bir kişi olduğunda ulemânın icmâı bulunduğunu kaydetmiştir. Meymûn b. Mihrân’ın, yaşlılık döneminde Nâfi‘in aklî melekesini kaybettiğine dair iddiası hiçbir âlim tarafından kabul görmemiştir (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, V, 101).

Hadislerin Hz. Muhammed’in sözü olmayıp daha sonra uydurulduğunu ileri süren şarkiyatçılar, Nâfi‘ gibi erken dönemde yaşamış hadis râvilerinin hayalî şahsiyetler olabileceğini iddia etmiştir. Nitekim Juynboll, Nâfi‘in “müşterek râvi” (hadislerin kendisinden yayıldığı iddia edilen kaynak râvi) gibi göründüğünü ve onunla ilgili isnadlardan Mâlik b. Enes’in sorumlu olduğunu ileri sürmüştür. İslâm hukukunun menşeini hukukî hadisler bağlamında inceleyen Joseph Schacht’a göre İslâm hukukunun menşei Hz. Muhammed ve ondan sonraki nesilde değil II. (VIII.) yüzyılın ilk yarısında aranmalıdır. Dolayısıyla hukuka dair hadislerin isnadlarının ancak bu tarihten sonrakileri sahih kabul edilebilir. Hz. Peygamber, sahâbe ve genellikle I. (VII.) yüzyılın ikinci yarısından önce vefat etmiş tâbiînin isnadlarda yer alması daha sonraki bir gelişmenin neticesidir. Yine Joseph Schacht’a göre Mâlik’in Nâfi‘e talebelik etmesi aradaki yaş farkı yüzünden mümkün görünmemektedir. Eğer aralarında gerçekten hoca-talebe ilişkisi varsa Mâlik ondan ancak çok küçük yaşta faydalanmış veya bizzat Nâfi‘den değil onun hadislerinin yazılı olduğu bir kaynaktan istifade etmiş olabilir. Nâfi‘in İbn Ömer’le ilişkisi de sorgulanmalıdır. Çünkü Nâfi‘ ile İbn Ömer arasındaki hocalık-talebelik münasebeti bir aile isnadıdır ve bu tür isnadlar genellikle hadislerin uydurma olduğunu gösteren işaretlerdir. İsnadlarda zaman zaman Nâfi‘ yerine Sâlim, Abdullah b. Dînâr, Zührî gibi isimlerin yer alması da Nâfi‘e atfedilen hususlardan onun sorumlu tutulmaması yönünde bir şüpheye sebep olmaktadır. Nitekim Medineliler bu isnadla nakledilen birçok hadise muhalif hareket etmiş olup bu da söz konusu isnadlarla nakledilen hadislerin yerleşik Medine doktrininden sonraki bir tarihte ortaya çıktığını göstermektedir. Ayrıca Nâfi‘ birbirine muhalif pek çok hadisin isnadında yer aldığına göre onun adı uzunca bir süre farklı amaçlarla kullanılmış olmalıdır (The Origins of Muhammadan Jurisprudence, s. 176, 177-179, 243).

Schacht’ın bu görüşleri diğer bazı şarkiyatçılar tarafından kabul görmemiş, Mâlik-Nâfi‘-İbn Ömer isnadı Hakkındaki görüşleri eleştirilmiş, Mâlik ile Nâfi‘ arasındaki yaş farkının Mâlik’in ondan semâını engelleyecek kadar fazla olmadığı, Mâlik’in el-Muvaŧŧaǿdaki bazı rivayetlerinde onun Nâfi‘den semâ yoluyla hadis aldığını gösteren ifadeler bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca Schacht’ın Mâlik-Nâfi‘-İbn Ömer isnadını aile isnadı olduğu gerekçesiyle eleştirmesine de karşı çıkılmış, aile isnadlarının uydurma sayılmadığı, fakat bazıları tarafından uydurma hadisleri desteklemek için kullanılabildiği için bu isnadlara ihtiyatla yaklaşılması gerektiği ifade edilmiştir (Robson, XV [Glasgow 1953], s. 22-23). Juynboll de Mâlik-Nâfi‘-İbn Ömer isnadı Hakkında Schacht gibi düşünmekle birlikte meseleyi bu bağlamda ele almamış, The Encyclopaedia of Islam’da yazdığı “NāfiǾ” maddesinde ve Der Islam’da yayımlanan makalesinde Nâfi‘in tarihî kişiliğini sorgulamış, onun hayatına dair çok az bilgi bulunduğunu ve bu bilgilerin çelişkili olduğunu söylemiştir.

Nâfi‘in biyografisinin İbn Sa‘d’ın eŧ-Ŧabaķātü’l-kübrâ’sı ve Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Śıfatü’ś-śafve’sinde yer almamasını hayret verici bulan Juynboll’ün (Isl., LXX/2 [1993], s. 217 vd.) Śıfatü’ś-śafve’nin telif yöntemini dikkate almadığı ve Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin eserinde Nâfi‘ kaynaklı bilgilere yer verdiğini (I, 581) görmediği, ed-DuǾafâǿ ve’l-metrûkîn adlı eserinde Nâfi‘in oğlu Abdullah’tan genişçe söz ettiğini (II, 144) farketmediği ve İbn Sa‘d’ın eŧ-Ŧabaķāt’ın mütemmim kısmında Nâfi‘in hayatına genişçe yer verdiğini (s. 142-145) tesbit edemediği anlaşılmaktadır. Harald Motzki, Juynboll’ün Nâfi‘in tarihî bir kişilik olmadığı ve onun isminin isnadlara Mâlik ve daha sonraki musannifler tarafından eklendiği şeklindeki iddialarını eleştirmekte, Nâfi‘in hayatı Hakkında az bilgi bulunmasının diğer birçok râvi için de söz konusu olduğuna ve İbn Sa‘d’ın eŧ-Ŧabaķāt’ında görüldüğü üzere râviler Hakkında verilen bilgilerin onların önemiyle orantılı sayılmadığına dikkat çekmektedir. Nâfi‘ Hakkında kaynaklarda zaman zaman gerçek tarihî haber niteliğinde kabul edilebilecek özel bilgiler de nakledildiğini söyleyen Motzki, Nâfi‘ ile ilgili haberlerin hemen hepsinin kaynağının Mâlik olduğu iddiasını da doğru bulmamakta, böyle olsa bile bunun tabii olacağını söylemektedir. Ayrıca Motzki, Mâlik’in Nâfi‘in öğrencisi olmadığı yolundaki iddiasını ispatlamak için Juynboll’ün seçmeci bir tavır ortaya koymak suretiyle işine gelen metinleri maksadı doğrultusunda yorumladığı kanaatindedir. Erken dönem Arapça papirüsler üzerindeki çalışmalarıyla bilinen şarkiyatçı Nabia Abbott’a göre de eldeki mevcut papirüsler, Juynboll tarafından Nâfi‘ ile ilgili olarak ileri sürülen iddiaların geçersizliğini ortaya koyacak niteliktedir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt: el-Mütemmim, s. 142-145; Buhârî, et-Târîħu’l-kebîr, VIII, 84; Müslim, el-Künâ ve’l-esmâǿ (nşr. Abdürrahîm M. Ahmed el-Kaşkarî), Medine 1404/1984, I, 272; Rabaî, Târîħu mevlidi’l-ulemâǿ ve vefeyâtihim (nşr. Abdullah b. Ahmed b. Süleyman el-Hamed), Riyad 1410, I, 273-274; Dârekutnî, Źikru esmâǿi’ŧ-ŧâbiǾîn ve men baǾdehüm (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût - Bûrân ed-Dannâvî), Beyrut 1406/1985, I, 241; İbn Mencûye, Ricâlü Śaĥîĥi Müslim (nşr. Abdullah el-Leysî), Beyrut 1407/1987, II, 288-289; İbn Asâkir, Târîħu Dımaşķ, LXI, 421-443; İbnü’l-Cevzî, Śıfatü’ś-śafve, I, 581; a.mlf., ed-DuǾafâǿ (nşr. Ebü’l-Fidâ Abdullah el-Kādî), Beyrut 1406/1986, II, 144; Nevevî, Tehźîbü’l-esmâǿ ve’l-luġāt, Beyrut 1416/1996, II, 424-425; Mizzî, Tehźîbü’l-Kemâl, XIX, 298-305; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, V, 95-101; a.mlf., Teźkiretü’l-ĥuffâž, I, 99-100; İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, VI, 53-54; VII, 499-500; X, 412-415; J. Schacht, The Origins of Muhammadan Jurisprudence, Oxford 1950, s. 170, 176-179, 243; a.mlf., “A Revaluation of Islamic Tradition”, JRAS (1949), s. 143-154; N. Abbott, Studies in Arabic Literary Papyri, Chicago 1957, I, 36; M. Mustafa el-A‘zamî, Dirâsât fi’l-ĥadîŝi’n-nebevî, Riyad 1401/1981, I, 188, 215-217; Muhammed ez-Zühaylî, MerciǾu’l-Ǿulûmi’l-İslâmiyye, Dımaşk, ts. (Dârü’l-ma‘rife), s. 114; Kays Âl-i Kays, el-Îrâniyyûn, II/1, s. 35-38; Fatma Kızıl, Oryantalistlerin Hadislerin Menşeini Tespite Yönelik Yöntemleri (yüksek lisans tezi, 2005), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 24, 31, 32-33, 37; J. Robson, “The Isnad in Muslim Tradition”, Transactions-Glasgow University Oriental Society, XV, Glasgow 1953, s. 15-26; G. H. A. Juynboll, “NāfiǾ the Mawlā of Ibn ǾUmar and His Position in Muslim Ĥadīth Literature”, Isl., LXX/2 (1993), s. 207-244; a.mlf., “Re-Appraisal of Some Technical Terms in Hadith Science”, Islamic Law and Society, VIII/3, Leiden 2001, s. 303-349; a.mlf., “NāfiǾ”, EI² (İng.), VII, 876-877; H. Motzki, “Quo Vadis Ĥadīt-Forschung? Eine kritische Untersuchung von G.H.A. Juynboll: “NāfiǾ the Mawlā of Ibn ǾUmar and His Position in Muslim Ĥadīth Literature”, Isl., LXXIII/2 (1996), s. 193-231.

İbrahim Hatiboğlu