NÂBİTE

(النابتة)

Mu‘tezile kelâmcılarının, inanç konularında aklî istidlâle başvurmadıkları gerekçesiyle bazı âlimler için kullandıkları küçültücü isim.

Sözlükte “ot bitmek, filizlenmek” anlamındaki nebt kökünden türeyen nâbite (nevâbit) kelimesi “yeni yetişen, sonradan zuhur eden, tecrübesiz” mânasına gelir. Terim olarak inanç konularını aklî bakımdan temellendiremeyen, yaşadıkları devirde olup bitenlerden habersiz, hadiseleri değerlendirecek birikime sahip bulunmayan veya dinî metinlerin sadece lafız yönünü göz önüne alıp ona kabaca anlam veren kesimleri nitelemek üzere daha çok inanç konularında aklî delillendirmeye büyük önem veren Mu‘tezile tarafından kullanılmıştır.

Yaygın olmamakla birlikte nâbite, bazı edebî metinlerde hayatın gerçekleri karşısında acemilik gösteren kimseler için erken dönemlerde kullanılmışsa da itikadî yahut fikrî bir çevreyi vasıflandırmak amacıyla


II. (VIII.) yüzyılda ortaya çıkmıştır. Ebü’s-Sırrî eş-Şümeytî bir şiirinde bunları Harûriyye (ashâb-ı Harûrâ) ile beraber zikretmekte (Câhiz, Risâle, neşredenin girişi, s. 5), Bişr b. Mu‘temir ise bir şiirinde İbâzıyye, Râfizîler ve Haşviyye ile yakın düşünceleri paylaşan bir grup olarak göstermektedir (Kitâbü’l-Ĥayevân, VI, 62). Öte yandan Joseph van Ess, Abdülhamîd b. Yahyâ el-Kâtib’in Emevîler’in son dönemlerinde Horasan bölgesinde Abbâsîler lehine faaliyet gösterenleri “en-nâbite fî arzı Horâsân” diye andığını, ayrıca I. Velîd’in, oğlu İbrâhim’i halife tanıyanların “nâbitiyye” şeklinde isimlendirildiğini bildirmektedir (Theologie und Gesellschaft, III, 467).

Nâbite terimini en çok Câhiz ve Hayyât kullanmış, Câhiz Risâle fi’n-nâbite ismiyle bir de eser kaleme almıştır. Bu esere göre Nâbite, Emevî halifelerinin yaptığı haksızlıkları tasvip eden ve onların kötülenmesini bid‘at sayan, ulûhiyyet konusunda teşbihe düşen, kulun irade ve kudretini kabul etmeyerek her şeyi ilâhî kadere bağlayan, dolayısıyla Allah’a bir çeşit zulüm isnat eden, Kur’an’ın mahlûk olmadığını ileri süren kişilerdir (s. 14-18; Câhiz’in nâbitenin çeşitli görüşlerine temas ettiği yerler için bk. Ħalķu’l-Ķurǿân, III, 288, 296, 300; er-Red Ǿale’n-naśârâ, III, 351; ŚınâǾatü’l-kelâm, IV, 243). Bu değerlendirmeler çerçevesinde Nâbite, müteşâbihat konusunda te’vile gitmeyip Allah’a yaratılmışlık sıfatları nisbet eden, tefvîze yer veren âyetleri iyice araştırmadan cebrî karakterli âyetleri öne çıkaran, halku’l-Kur’ân tartışmalarında Mu‘tezilî görüşleri reddeden Selef âlimleri ve ehl-i hadîs ile kelâm konularında aklî istidlâllerde bulunmaya çalışmakla birlikte başarılı olamayan İbn Küllâb ve Hâris el-Muhâsibî gibi kimselerdir. Mu‘tezilî geleneğe mensup olan Hayyât da eserinde nâbite kelimesine yer vermiş ve Câhiz’e paralel açıklamalar yapmıştır (el-İntiśâr, s. 28, 55, 59, 102, 105). Öyle görünüyor ki Hayyât söz konusu terimle Şîa ve Mu‘tezile dışındaki âlimleri kastetmektedir.

Mu‘tezile âlimlerinin Nâbite’yle ilgili görüşleri genişleyerek devam etmiş, meselâ İbnü’n-Nedîm aralarında İbn Küllâb, Kerâbîsî ve Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî gibi âlimlerin de bulunduğu kelâmcıları “Mücbire ve Nâbite-i Haşviyye” başlığı altında zikretmiş, özellikle İbn Küllâb’ı Nâbite-Haşviyye arasında saymıştır (el-Fihrist, s. 229-231). Aynı şekilde Mu‘tezilî Zemahşerî de Nâbite’yi “akıl yürütmeyi reddedip sadece nakle itibar eden kimseler” mânasında Haşviyye ile özdeş olarak tanımlamıştır (Esâsü’l-belâġa, s. 802). Mu‘tezilî-Zeydî âlimi İbnü’l-Murtazâ ise Nâbite’yi Hz. Ali ve evlâdına karşı Muâviye tarafını tutanlar için kullanmıştır (Ŧabaķātü’l-MuǾtezile, s. 82).

İbn Kuteybe, ehl-i hadîsten söz ederken onların muhalif kesimler tarafından haşviyye ve mücbire gibi terimlerden başka nâbite diye adlandırıldığını belirtmiş (Teǿvîlü muħtelifi’l-ĥadîŝ, s. 80), Hanbelî âlimi İbn Ebû Ya‘lâ da ehl-i re’yin nâbiteyi haşviyye gibi ehl-i hadîsi nitelemek üzere kullandığını kaydetmiş ve kelimenin olumsuz çağrışımı dolayısıyla buna tepki göstererek asıl Nâbite’nin Hz. Peygamber’in sünnetini bırakıp re’ye başvuran ehl-i re’y olduğunu ifade etmiştir (Ŧabaķātü’l-Ĥanâbile, s. 36). Diğer taraftan Fârâbî siyaset nazariyesini açıklarken nâbite terimine yer vermiş, bununla erdemli şehirde ortaya çıkan ve çeşitli gruplardan oluşan marjinal kesimleri kastetmiştir (es-Siyâsetü’l-medeniyye, s. 104-108). Özellikle Mu‘tezile’nin tarih sahnesinden çekilmesi ve zamanla fırkalar arasında belirli bir hoşgörü ortamının oluşmasıyla bu ismin kullanılışı terkedilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “nbt” md.; Kāmus Tercümesi, “nbt” md.; Câhiz, Risâle fi’n-nâbite (Resâǿilü’l-Câĥiž içinde, nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1399/1979, II, 7-23; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 5-6 (eserin Fransızca tercümesi Ch. Pellat, “La Nabita de Djāhiz”, Annales de l’institut des études orientales, X, Algier 1952, s. 302-325); a.mlf., Ħalķu’l-Ķurǿân (a.e. içinde), III, 288, 296, 300; a.mlf., er-Red Ǿale’n-naśârâ (a.e. içinde), III, 351; a.mlf., ŚınâǾatü’l-kelâm (a.e. içinde), IV, 243; a.mlf., Kitâbü’l-Ĥayevân, VI, 62; İbn Kuteybe, Teǿvîlü muħtelifi’l-ĥadîŝ (nşr. M. Zührî en-Neccâr), Kahire 1386/1966, s. 80; Hayyât, el-İntiśâr, s. 22, 28, 55, 59, 67, 102, 105, 112; Fârâbî, es-Siyâsetü’l-medeniyye (nşr. Fevzî M. Neccâr), Beyrut 1993, s. 82, 104-108; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 229-231; İbn Ebû Ya‘lâ, Ŧabaķātü’l-Ĥanâbile, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), s. 34-36; Zemahşerî, Esâsü’l-belâġa (nşr. Mezyed Naîm - Şevkī el-Maarrî), Beyrut 1998, s. 802; İbnü’l-Murtazâ, Ŧabaķātü’l-MuǾtezile, s. 82; W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 337; J. van Ess, Theologie und Gesellschaft im 2. und 3. Jahrhundert Hidschra, Berlin 1992, III, 467-468; Ch. Pellat, “Nābita”, EI² (İng.), VII, 843-844.

İlyas Üzüm