MÜTEDÂREK

(المتدارك)

Aruz sisteminde bir bahir.

Halîl b. Ahmed’in sisteminde “müttefik” veya “mütekārib” denilen beşinci dâireye ikinci bahir olarak ilâve edilmiştir. Klasik genel sıralamada on altıncı olan (DİA, I, 526; III, 428; IV, 484) bahrin adı “devam etmek, peşinden yetişmek, telâfi etmek” mânalarındaki tedârük masdarının sıfat şeklidir. Halîl b. Ahmed’in tesbit ettiği bahirler arasına öğrencisi Ahfeş el-Evsat tarafından eklenmesi ve bu suretle onun sistemindeki eksikliğin telâfi edilmesi dolayısıyla mütedârek (eklenmiş, telâfi edilmiş) adı verilmiş ve daha çok bu adla anılmıştır. Ayrıca bahre çeşitli özellikleri sebebiyle başka isimler de verilmiştir: Aslî tef‘ilesi “feûlün” (فَعُوْلُنْ) olan mütekārib bahrinin hafif sebeplerinin (لُنْ) mecmû vetidlerinden (فَعُوْ) önce getirilmesiyle aslî tef‘ilesi olan (lün feû → fâilün: لُنْ فَعُوْ → فَاعِلُنْ) ortaya çıktığından “mütekārib bahrinden çıkan, onun devamı olan ve ona eklenen bahir” anlamında “bahrü’l-mütedârik” olarak isimlendirildiği gibi aslî tef‘ilelerinin bir hafif sebeple (لُنْ) bir mecmû vetidden (فَعُوْ) meydana gelmesi dolayısıyla “mütekārib bahrinin öz kardeşi” anlamında “bahrü’ş-şakīk” de denilmiştir. Halîl b. Ahmed’den sonra ortaya konulduğu için “bahrü’l-muhtera‘, bahrü’l-muhdeŝ”, tef‘ilelerinin hepsinin düzenli bir şekilde beş harfli olmasından ötürü “bahrü’l-müttesiķ” adları da verilmiştir. Ayrıca bahrin bütün tef‘ilelerine habn zihaf kaidesi uygulanarak sâkin olan ikinci harfin (اْ) düşürülmesiyle aslî tef‘ile “fâilün”ün “feilün”e فَاعِلُنْ → فَعِلُنْ dönüşmesi ve bahirde bu tef‘ilenin ardarda tekrar edilmesi şiire hız kazandırdığından atın eşkin ve tırıs halinde koşarken çıkardığı sese benzediği için “bahrü’l-ħabeb, bahrü’l-mütedânî” şeklinde adlandırılmıştır. Yine kat‘ zihaf kaidesi gereği bütün tef‘ileleri “fa‘lün”den (فَعْلُنْ) meydana gelmesi ve bunların ardarda tekrarının çıkardığı ses, çan vuruşunu andırdığı için “darbü’n-nâkūs, dakku’n-nâkūs”, oluktan veya çatıdan düşen yağmur damlalarının sesine benzediği için “katrü’l-mîzâb”, atın koşarken nallarıyla toprağı eşerek gidişini çağrıştırdığı için “rekzu’l-hayl” adları verilmiştir (Mahmûd Mustafa, s. 132).

Mütedârek bahri yukarıda sayılan benzerlikler ötesinde bir ordunun ilerleyişi, silâh seslerinin yankılanması vb. durumların ifadesine en uygun bir ritme sahip oluşu dolayısıyla çok kullanılmıştır (Mahmûd Fâhûrî, s. 125). Mütedârek bahrini Ahfeş el-Evsat’ın icat etmiş olduğu kanaati yaygın olmakla birlikte onun son zamanlarda neşredilen Kitâbü’l-ǾArûż’unda bu bahrin yer almaması ve hiçbir öğrencisi tarafından bu konuda bir beyan veya işarete yer verilmemesi söz konusu görüşü zayıflatmaktadır (Kitâbü’l-ǾArûż, neşredenin girişi, s. 97-100). Bahrin icadını Hz. Ali’ye ve Ebü’l-Atâhiye’ye isnat edenler de vardır (M. Saîd İsbir - M. Ebû Ali, s. 105).

Tef‘ileleri humâsiyye (beş harfli: فَاعِلُنْ) olan bahrin tam ve sahih şekli bir mısrada dört, bir beyitte sekiz defa “fâilün” (-˘-) tef‘ilesinin tekrarından meydana gelir. Ancak meczû (bir cüzü düşmüş) ve haşiv tef‘ileleri mahbûn (sâkin olan ikinci harfleri düşmüş) şekilleriyle (فَعِلُنْ) daha çok kullanılır (Mahmûd Fâhûrî, s. 126). Tam ve sahih beyitte bir aruzu ile bir darbı, meczû beyitte yine bir aruzu ve üç darbı vardır. Birinci aruz ile darbı tam ve sahih (فَاعِلُنْ) olduğu gibi habn ile (فَاْعِلُنْ → فَعِلُنْ: feilün: ˘˘-) ve kat‘ ile de (فَاْعِلُنْ → فَاْعِلْ → فَاْعِلْ → فَعْلُنْ: fa‘lün: -) olabilir. Ayrıca bu durum haşiv tef‘ilelerinde de görülür, hatta kulağa daha hoş geldiği için bu şekiller tercih edilir. Meczû beytin darb tef‘ilesinde üç değişik şekil geçerlidir. a) Sahih şekil: فَاْعِلُنْ fâilün; b) Habn ve terfîl kaidelerinin uygulandığı şekil: (تُنْ+فَاْعِلُنْ → فَعِلاْتُنْ: feilâtün: ˘˘- -); c) Tezyîl şekli: (نْ+فَاْعِلُنْ → فَاعِلاْنْ: fâilân: -˘=). Buna göre mütedârek bahrinin aruz ve darb tef‘ilerine illet ve zihaf kaidelerinin uygulanmasıyla elde edilen bu şekiller aşağıdaki gibi gösterilebilir (köşeli parantez içindeki tef‘ileler tâli tef‘ilelerdir).

A) Tam Beyit: 1. Aruz ve darb tef‘ileleri sahih: -˘- / -˘- /-˘- /-˘- (fâilün) // -˘- / -˘- /-˘- /-˘- (fâilün). 2. Aruzu ve darbı mahbûn-müreffel: -˘- / -˘- /-˘- / [˘˘- ] (feilün) // -˘- / -˘- /-˘- / [˘˘- ] (feilün). 3. Aruzu ve darbı maktû: -˘- / -˘- /-˘- / [- -] (fa‘lün) // -˘- / -˘- /-˘- / [- -] (fa‘lün).

B) Meczû Beyit: 1. Aruzu ve darbı sahih: -˘- / -˘- /-˘- // -˘- / -˘- /-˘-. 2. Aruzu ve darbı mahbûn: -˘- / -˘- / [˘˘-] (feilün) //-˘- / -˘- / [˘˘-] (feilün). 3. Aruzu ve darbı maktû: -˘- / -˘- / [- -] (fa‘lün) //-˘- / -˘- / [- -] (fa‘lün). 4. Aruzu sahih, darbı mahbûn-müreffel: -˘- / -˘- /-˘- //-˘- /-˘- /˘˘- - (feilâtün). 5. Aruzu mahbûn veya maktû, darbı mahbûn-müreffel: -˘- / -˘- / [˘˘-] (feilün), [- -] (fa‘lün) //-˘- / -˘- / [˘˘- -] (feilâtün). 6. Aruzu sahih darbı müzeyyel: -˘- / -˘- /-˘- //-˘- /-˘- / [- ˘=] (fâilân). 7. Aruzu mahbûn veya maktû, darbı müzeyyel: -˘- / -˘- / [˘˘-] (feilün), [- -] (fa‘lün) //-˘- / -˘- / [- ˘=] (fâilân).

Köşeli parantez içindeki şekiller haşiv tef‘ilelerinde de gelebilir.

Mütedârek bahrinin, zaman içinde nazım tekniğinde yapılan yenilikler sonucunda


oluşmuş başka kalıpları da vardır. Celâl el-Hanefî’nin örnekleriyle gösterdiği başlıca farklı kalıplar şunlardır (el-ǾArûż, s. 216-242).

1. = ˘-/=˘-//=˘-/=˘- (veya [- ¦=] fâilân ya da [- -] fa‘lün)

2. - ˘˘/-˘-//-˘˘/-˘-

3. -˘-/˘-//-˘-/˘-

4. - - /- - -//- - /- - -

5. - - /- -/- -//- - /- - - (veya [- =] fa‘lân)

6. -˘- /- -//-˘-/- - /- -

7. - - /- -/˘˘- - //- - /- - /˘˘- -

8. - - /- ˘˘- /˘˘- /˘˘- //˘˘- /- -/ ˘˘- /˘˘-

Şarkı ve türkü formlarına elverişli ritmik bir yapıya sahip olan mütedârek bahrinin klasik şiirden örnekleri nâdir olmakla birlikte özellikle serbest şiirde yaygın bir kullanım alanına sahip olduğu görülür. Ali b. Abdülganî el-Husrî’nin “Yâ leyle’s-sab ...” matlaı ile başlayan “Kasîde-i Dâliyye”si ile Suriyeli çağdaş şair Nizâr Kabbânî’nin “Ķārietü’l-füncân” kasidesi bunlardan bazılarıdır. Türk şiirinde bahrin “fâilün / - ˘ -”, “feilün /˘˘ -” tef‘ilelerinin dörder defa tekrarlanmış şekli ile bir mısrada fa‘lün (2) + feilün (2) şeklinin pek az kullanıldığı görülmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmus Tercümesi, III, 1064; Ahfeş el-Evsat, Kitâbü’l-ǾArûż (nşr. Ahmed M. Abdüddâyim Abdullah), Kahire 1409/1989, neşredenin girişi, s. 97-100; İsmâil b. Hammâd el-Cevherî, Kitâbü ǾArûżi’l-varaķa (nşr. Muhammed el-Uleymî), Dârülbeyzâ 1404/1984, s. 68-69; İbn Reşîķ el-Kayrevânî, el-ǾUmde (nşr. Muhammed Karkazân), Beyrut 1408/1988, I, 269-294; Hatîb et-Tebrîzî, el-Vâfî fi’l-Ǿarûż ve’l-ķavâfî (nşr. Ömer Yahyâ - Fahreddin Kabâve), Dımaşk 1399/1979, s. 17 vd.; İbn Ebû Şeneb, Tuĥfetü’l-edeb, Paris 1954, s. 93-98; Safâ Hulûsî, Fennü’t-taķŧîǾi’ş-şiǾrî ve’l-ķāfiye, Beyrut 1966, s. 194-201; Celâl el-Hanefî, el-ǾArûż, Bağdad 1398/1977-78, s. 215-242; M. Saîd İsbir - M. Ebû Ali, el-Ħalîl, Beyrut 1982, s. 104-107; Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 35; Mahmûd Mustafa, Şerĥu kitâbi Ehde’s-sebîl ilâ Ǿilmeyi’l-Ħalîl: el-ǾArûż ve’l-ķāfiye (nşr. Naîm Zerzûr), Beyrut 1405/1985, s. 132-136; Abdürrızâ Ali, el-ǾArûż ve’l-ķāfiye, Musul 1409/1989, s. 68-76; Mahmûd Fâhûrî, Sefînetü’ş-şuǾarâǿ, Halep 1410/1990, s. 125-131; Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, el-MuǾcemü’l-mufaśśal fî Ǿilmi’l-Ǿarûż ve’l-ķāfiye ve fünûni’ş-şiǾr, Beyrut 1411/1991, s. 116-121; M. Ali eş-Şevâbike - Enver Ebû Süveylim, MuǾcemü muśŧalaĥâti’l-Ǿarûż ve’l-ķāfiye, Amman 1411/1991, s. 234-236; M. Ali el-Hâşimî, el-ǾArûżu’l-vâżıĥa, Beyrut 1415/1995, s. 117-121; Gotthold Weil, “Arûz”, İA, I, 626, 629, 630, 636, 637; a.mlf., “ǾArūđ”, EI² (İng.), I, 670, 673, 675; İnci Koçak, “Ahfeş el-Evsat”, DİA, I, 526; Nihad M. Çetin, “Arûz”, a.e., III, 428-430; a.mlf., “Bahir”, a.e., IV, 484.

Tevfik Rüştü Topuzoğlu