MÜSENNÂ

(المثنّى)

Çift ve karşılıklı yazılmış aynalı yazı.

Sözlükte “iki kısım veya iki parçadan oluşan, ikili, iki katlı” anlamındaki müsennâ kelimesi terim olarak “düz istifli veya girift, çift ve karşılıklı şekilde yazılmış yazı, aynalı yazı” demektir. Soldaki ikinci kısım sağdaki asıl yazının ters şeklidir. Kaynaklarda müteâkis, mütekābil, mütenâzır, tev’emân adlarıyla da geçen bu tarz yazı Hakkında İbnü’n-Nedîm “te’im” (bir karında iki çocuk) kelimesini kullanır (el-Fihrist, s. 11).

Âlî Mustafa Efendi Menâkıb-ı Hünerverân’da, Baysungur’un sarayında çalışan XV. yüzyıl hattatlarından Molla Can Kâşî’nin “şikeste-beste” adında bir yazı tarzı geliştirdiğini, bu yazı için biri siyah iki renk kâğıt kullandığını, yazılacak ibarenin bir kısmının bir sayfaya, diğer kısmının başka bir sayfaya yazıldıktan sonra bunların üst üste konulmasıyla şekillendirildiğini kaydeder. Bu tarz sülüs hatla yazılmış, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde saklanan (FY, nr. 1426) ve Sultan Ali Meşhedî’nin öğrencisi Zeynüddin Mahmûd tarafından aşağı-yukarı aynı satıra değişik renkte yazılmış olan “Tevekkeltü bi-mağfireti’l-müheymin” ibaresiyle “Hüve’l-gafûrü’z-zürrahme” ibaresi şikeste-beste yazı tarzına göre düzenlenmiştir. Fakat bu şekilde hazırlanmış kompozisyonlar müsennâ tarzına uymamaktadır. Âlî Mustafa Efendi ile aynı yıllarda yaşamış olan İranlı müellif Kadı Mîr Ahmed Münşî-i Kummî Gülistân-ı Hüner adlı kitabında, müsennânın XV. yüzyıl şair ve hattatlarından Mecnûn adlı bir sanatkâr tarafından bulunduğunu, onun ayrıca bu usulü yazıdan başka insan, kuş, çiçek ve başka şeylere de uyguladığını bildirir. Fezâilî, Molla Cân Kâşî ile Mecnûn’un sanatı arasındaki farkı “sade” ve “süslü” kelimeleriyle hulâsa ederek birincisinin bu tarzın sade tarafını, ikincisinin süslü tarafını tercih ettiğini ileri sürer ve Aŧlasu ħaŧ adlı eserinde gençliğinde bu tarzda yazılmış yazılar gördüğünü ve babasının buna “hatt-ı Mecnûnî” adını verdiğini kaydeder.

Müsennâ bir hat cinsi olmayıp bir yazı biçimidir ve her çeşit hatla şekillendirilebilir. Yazılış tarzı şöyledir: Herhangi bir ibare yazıldıktan sonra şeffaf bir kâğıda kenarlarından dikkatle çizilir. Bu kâğıt tersine çevrilerek evvelki ibare ile her ikisinin uçları birbirine değecek veya geçecek şekilde tekrar çizilir. Daha sonra kenarları tesbit edilen bu ters bölümdeki yazıların içi mürekkeple doldurulur. Nâdiren normal ibarenin sol taraftan başladığı da görülmüştür.

İran sahasında XII. asırda, İran Selçukluları devrinde bir kumaş üzerine beyzî şekilde iki kere tekrar edilerek yazılmış “لا تأمن الموت في طرف ولا نفس” ibaresine rastlanmaktadır. Bu kumaş parçası halen Washington D. C. Tekstil Müzesi’nde bulunmaktadır. XVI. yüzyılda Şah Abbâs-ı Kebîr zamanında İsfahan’da inşa edilen Mescid-i Şâh eyvanı üstüne satrançlı kûfî hatla işlenmiş olan müsennâ Âl-i İmrân sûresinin 18. âyeti binaya ayrı bir görünüm kazandırmaktadır. İran muhitinde müsennânın sayısız örnekleri vardır.

Osmanlı döneminde müsennâ yazıda Türk hattatlarının çok cazip eserler meydana getirdikleri ve âdeta yazı ile resim ve grafik sanatını birleştirdikleri görülür. Büyük hattatlar dışında halk arasında yetişmiş hattatlar da müsennâ yazıya ilgi göstermişler kûfî hatla camiler resmetmişler, sülüs hatla çifte “vav”lar, kelime-i tevhidler, Allah, Muhammed, Ali kelimelerini yazmışlar, bunun dışında yazıyla kuşlar, kandiller, ibrikler, taçlar, kavuklar yapmışlardır. Bilhassa XIV ve XV. yüzyıllarda Bursa ve Edirne’de yapılan camilerde müsennâ yazılara çokça rastlanır. 1855 Bursa depreminin ardından Bursa’ya gönderilen hattat


Mehmed Şefik Bey ile Abdülfettah Efendi Bursa Ulucamii’ndeki yazıları tamir ettikten sonra müsennâ yazılar da yazmışlardır. Bursa’dan sonra devletin başşehri olan Edirne camilerinde de bu tarzda eserler görülür. Oral Onur Edirne Hat Sanatı adlı eserinde, Eskicami minberi üzerinde yer alan “Fî eyyâmi sultâni’l-a‘zam Mehmed b. Bâyezîd b. Murâd Han” ibaresinin müsennâ tarzında yazıldığını belirtir. Bursa’daki gibi büyük bir vav da yine bu şehirde Eskicami’de bulunmaktadır. Çifte “vav”ın din kültüründe önem taşıması, Edirne’de Sâbûnî mahallesindeki camiye “Vavlı Cami” adının verilmesine sebep olmuştur. XVII. yüzyılda Kazasker Dâvud Efendi tarafından yaptırılan caminin duvarlarının vav ile süslü olduğu bildirilir.

Kâğıt üzerine yazılmış iki müsennâ örneğine, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (FY, nr. 1423, vr. 11b) Fâtih Sultan Mehmed devrine ait, Süheyl Ünver’in Fatih Devri Saray Nakışhanesi ve Baba Nakkaş Çalışmaları adıyla neşrettiği bir yazı ve nakış albümünde rastlanmaktadır. Bunların birinde, sülüs hatla Kâtib Ali’nin mavi zemin üzerine yazdığı, dört defa tekrarlanan “Tevekkülî alâ hâlikī” ibaresi görülmektedir. Diğeri, kûfî ve sülüs hatla yazılmış olup dört defa tekrarlanan “Hayrü’l-kelâmi mâ kalle ve delle” ibaresidir. Fâtih devrinde belki de taş üzerine hakkedilmiş ilk müsennâ celî sülüs yazı ise Ali b. Yahyâ Sûfî’nin Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümâyun’un Ayasofya Camii’ne bakan yüzüne 883 (1478) tarihinde yazmış olduğu besmele ile Hicr sûresinin 45-48. âyetlerinin yer aldığı kitâbenin üst kısmındadır. Bu müsennâ yazı, XIX. yüzyılda Abdülfettah Efendi tarafından aynı tarzda Bâb-ı Hümâyun’un arka tarafına yazılmıştır. Yine Fâtih devrinde 877’de (1472) yapılmış olan Çinili Köşk’ün eyvanında da müsennâ yazı örneğine rastlanır.

Osmanlılar’da müsennâ yazı tasavvuf ve tarikatlarda da rağbet görmüş, dergâh ve tekkelerde, ayrıca halk arasında çok sevilmiş, Mevlânâ adı Mevlevî sikkesi, Ali adı Bektaşî tâcı şeklinde yazılmıştır. Hattatlar bilhassa çifte “vav”a büyük önem vermişlerdir. Ebced hesabında vav 6 rakamının karşılığıdır. Yan yana iki vav 66 demektir ki bu da ebcedde Allah ismine tekabül eder. Çifte “vav”lar Bursa ve Edirne dışında başka yerlerde de görülür. İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda şimdi kütüphane olarak kullanılan binanın duvarlarını kaplayan çiniler üzerine çeşitli şekilde işlenmiş “vav”lar vardır. Bilhassa bunlardan biri âdeta ciddi bakışlı bir insan yüzünü andırmaktadır. Aynı sarayda Ağalar Camii’nde de güzel çifte vav örnekleri yer alır. Bunlar 1062 (1652) tarihli olup Kemankeş Mustafa imzasını taşımaktadır. İstanbul’da güzel bir çifte vav da Yenicami’nin kemer bölümüne yakın cephesinde bulunmaktadır. İstanbul’un en eski müsennâ “vav”ı ise Mısır Çarşısı’nın köprü tarafındaki kapısının içinde iken tamir esnasında ortadan kaldırılmıştır. 1960 yılından sonra müsennâ yazı, Güzel Sanatlar Akademisi Dekoratif Sanatlar Bölümü’nde öğretim üyesi olan Mehmet Emin Barın’ın çalışmaları sayesinde yeniden canlılık kazanmıştır. Emin Barın yeni bir anlayışla kûfî, sülüs, divanî ve celî divanî, ayrıca serbest yorumlarla çok güzel eserler vermiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 11; Kummî, Gülistân-ı Hüner, s. 85; Mehdî Beyânî, Aĥvâl ü Âŝâr-ı Ħoşnüvîsân, Tahran 1348, III, 611, 919; Âlî, Menâkıb-ı Hünerverân, s. 29; Süheyl Ünver, Fatih Devri Saray Nakışhanesi ve Baba Nakkaş Çalışmaları, İstanbul 1958, Giriş, s. 45; Malik Aksel, Türklerde Dinî Resimler, İstanbul 1967; Habîbullah Fezâilî, Aŧlasu ħaŧ, İsfahan 1391, s. 456, 457, 482, 655; Oral Onur, Edirne Hat Sanatı, İstanbul 1985, s. 151, 154, 155, 156; Yousif Ghulām, Introduction to the Art of Arabic Calligraphy in Iran, Tehran, ts. (Pahlavi University Press), s. 42, 43, 88; Cavit Avcı, “Türk Sanatında Aynalı Yazılar”, Kültür ve Sanat, sy. 5, s. 20-30.

Ali Alparslan