MUSAHİBZÂDE CELÂL

(1868-1959)

Oyun yazarı.

19 Ağustos 1868’de İstanbul Cihangir’de doğdu. Asıl adı Mahmud Celâleddin’dir. Ailesi, baba tarafından XVII. yüzyılın başında Kırım’dan İstanbul’a göç etmiş Tatar Osman Ağa’ya kadar ulaşır. Dedesi, III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinin ünlü bestekârı musâhib Hacı İzzet Şâkir Ağa, babası Gazhâne başkâtibi Musahibzâde Mehmed Ali Bey’dir. Aile Şâkir Ağa’nın musâhiblik görevinden dolayı Musahibzâde olarak anılmıştır. Tophane’deki Fîruz Ağa Sıbyan Mektebi’nde başladığı öğrenimini aynı yerde Feyziye Rüşdiyesi’nde sürdüren Musahibzâde Celâl Süleymaniye’deki Numûne-i Terakkî İdâdîsi’ni bitirdi. 1889’da Bâbıâli Tercüme Odası hulefâlığı göreviyle memuriyete başladı. Bir süre Hukuk Mektebi’ne devam ettiyse de bitiremedi. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine umumi tensîkat sırasında Tercüme Odası’ndaki görevinden ayrılarak kendini oyun yazarlığına verdi. 1914 yılında Şehzade Tevfik Efendi’nin sarayından Firdevs Nikteristan Hanım’la evlendi. Ağır savaş şartları yüzünden geçim sıkıntısı çekmeye başlayınca tekrar memuriyet istemek zorunda kaldı. 1917’de Üsküdar’da çarşı etiketleri kontrol memurluğuna, 1920’de maliye tahsil memurluğuna getirildi. Şubat 1923’te emekli oldu. Altı ay sonra Evkaf Müzesi’nde, tekke ve türbelerden toplanan elbise ve sakal-ı şerif bohçalarıyla Şark kumaş ve şallarından bir koleksiyonun hazırlanması işinde görev aldı. Oyunlarının ilgi görmesi üzerine buradan ayrılıp tekrar oyun yazarlığına döndü. 1927’den sonra bir süre geçimini oyunlarının geliriyle sağladı. Şehir Tiyatroları Kütüphanesi’ndeki görevini de ölümüne kadar sürdürdü. Yaşı ilerledikçe daha önce geçirdiği bir hastalıktan dolayı görme problemi arttı, bu yüzden çalışmaları zorlaştı. 20 Temmuz 1959’da öldü, cenazesi Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.

Küçük yaştan itibaren orta oyunu, karagöz gibi geleneksel seyirlik sanatlara ilgi duyan Musahibzâde, on beş-on altı yaşlarındayken aralarında İbnürrefik Ahmed Nûri (Sekizinci), Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ve Manyasizâde Refik Bey’in de bulunduğu


arkadaş grubuyla bir araya gelerek konaklarda orta oyunu oynamış, zenne rollerindeki başarısı dolayısıyla bir ara arkadaşları arasında “Kocakarı Celâl” diye anılmıştır. Daha önceki tiyatro edebiyatından ve Manakyan Tiyatrosu’nda gördüğü oyunlardan faydalanmış, onlara benzeterek yazdığı oyun denemelerini ise kimseye göstermeden yırtıp atmıştır. 1908’den sonrası ortamında önce Türk Kızı adlı eserini yazmıştır. O sıralarda seyrettiği bazı tarihî oyunlardan etkilenip kaleme aldığı Köprülüler Manakyan Efendi Kumpanyası tarafından oynanmış ve adının duyulmasını sağlayan ilk eseri olmuştur. Tarihî dram türünden tarih içindeki halk hayatını canlandıran toplumsal hiciv komedisine yönelişinin ilk eseri İstanbul Efendisi’dir. I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında aynı anlayışın ürünü olan komediler yazmaya devam etmiş, 1919 yılında Kaptanzâde Ali Rızâ Bey gibi arkadaşlarıyla İstanbul Operet Heyeti’ni kurmuş, burada rejisörlük de yapmıştır. Oyun yazarlığı ve eserlerinin sahnelenmesi açısından 1927-1936 arası en verimli dönemi olmuş, Şehir Tiyatroları’nda ardarda oynanan eserleri gişe rekorları kırmıştır. Oyunları ancak 1936’da topluca basılabilmiştir. Bunlardan Aynaroz Kadısı 1938’de, Bir Kavuk Devrildi 1939’da Muhsin Ertuğrul tarafından filme alınmıştır. 13 Şubat 1952’de sanat hayatının kırkıncı yılı jübilesi yapılmış ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda bir eseri temsil edilmiştir. Daha sonra Şehir Tiyatroları’nın Üsküdar sahnesine adı verilmiştir.

Musahibzâde Celâl’in oyunları, Şinâsi’nin Şair Evlenmesi ile Türk edebiyatında ilk modern örneğini veren töre komedisi çizgisi üzerinde durmaktadır. Eserlerini Meşrutiyet ve Cumhuriyet gibi iki köklü dönüşüm devresinde veren yazar, esas itibariyle geride bırakılmakta olan toplumsal yapıyı karikatürize edilmiş hayat sahneleriyle hicvetmiştir. Doğrudan ideolojik bir tutumu bulunmasa da söz konusu özelliğiyle İtaat İlâmı, 1936’da Dahiliye Vekâleti’nce gerçekleştirilen baskısında “ulusal tezler”i yığınlara anlatacak bir eser olarak sunulmuştur. Musahibzâde’nin eserlerinde yer alan toplumsal yapıyla ilgili eleştirileri haksız ve aşırı bulan araştırmacılar, onun bu tür oyunlarında yanlış veya münferit olaylara dayandığını ifade etmişlerdir. Bazı araştırmacılar ise hadiselerin Osmanlı hayatı içine oturtulmuş olsa da konu edindiği din istismarcılığı, ahlâk zaafları, rüşvet, yolsuzluk gibi toplumsal bozuklukların belli bir zamanla kayıtlı olmayan bir yönünün de bulunduğuna işaret etmişlerdir. Ayrıca Osmanlı dönemi sosyal hayatının araştırılmasını bir çeşit tutku haline getiren yazarın sadece eleştiri yapmadığı, oyunlarının arka planında lonca esnafına duyduğu hayranlık gibi olumlu tarafların da bulunduğuna dikkat çekilmiştir.

Oyunlarında karagöz ve orta oyunu gibi geleneksel sanatların unsurlarıyla Türk tiyatrosunun modern dönem birikimlerinden edindiği tecrübeyi birleştirmiştir. Hayal ve yaratma gücü bakımından kuvvetli bulunmayan eserlerinde yer yer halk masallarından gelen âşık tipleri, toplumun çeşitli tabakalarından alınmış yardımcı tipler, orta oyunu taklitlerinden yansıyan yan tipler seçilebilmektedir. Dil ve üslûp açısından yeterli titizlik ve dikkate sahip görünmeyen yazarın teknik yönden de bazı acemilikleri söz konusu edilmiştir. Bununla beraber ortaya koyduğu tiplerin kostümlerindeki tarihî ayrıntılar konusunda titiz davrandığı bilinmektedir.

Eserleri. Musahibzâde Celâl’in oyunları defalarca sahnelenmesine rağmen 1936’daki toplu basıma kadar pek azı yayımlanmıştır. İlk basılan eserlerinden biri olan Feryat (İstanbul 1328), Tevfik Fikret’in “Sis” şiirine nazîre olarak “Eski Sis Kafiyesiyle Vezinsiz Dehre” üst başlığını taşıyan kırk dört beyitlik bir manzumedir. Oyunları şunlardır: Türk Kızı (İstanbul 1325, 1913’te Yeni Turan dergisinin ilâvesi olarak tekrar basılmış, bazı değişiklerle Gülsüm adıyla da yayımlanmıştır [İstanbul 1936]), Köprülüler, İstanbul Efendisi, Lâle Devri, Macun Hokkası (1919), Yedekçi (1336), Kaşıkçılar (1336), Atlı Ases, Demirbaş Şarl, İtaat İlâmı, Fermanlı Deli Hazretleri, Aynaroz Kadısı, Kafes Arkasında, Bir Kavuk Devrildi, Mum Söndü, Pazartesi-Perşembe, Gönül, Balaban Ağa, Selma, Genç Osman (İstanbul 1970, Mehmet Şükrü Erden ile birlikte). Musahibzâde’nin oynandığı halde basılmamış olan Moda Çılgınlıkları adlı bir oyunu daha vardır. Yazarın İnci dergisinde tefrikası yarım kalmış Sinan Çelebi isimli bir romanı ile (1919) Osmanlı örf ve âdetlerinin repertuvarı sayılabilecek Eski İstanbul Yaşayışı (İstanbul 1946, 1992) adlı bir eseri daha bulunmaktadır. Kendi gözlemleri yanında eskilerden edindiği bilgiler ve araştırmalarıyla meydana getirdiği bu kitap çok sayıda özgün çizimle de zenginleştirilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Sevda Şener, Musahipzâde Celal ve Tiyatrosu, Ankara 1963; Özdemir Nutku, Ölümünün 20. Yılında Musahipzade Celal, İzmir 1980; Orhan Okay, “Musahipzade Celal”, Büyük Türk Klâsikleri, İstanbul 1985, X, 270-271; Murat Tuncay, Musahipzâde Celal Tiyatrosu’nda Osmanlı Tavrı: Osmanlı Dil-Tavır Özellikleri Üzerine Bir Deneme, İstanbul 2004; a.mlf., “Musahipzade’nin Oyunlarında Halkbilimsel Öğeler”, THA Yıllık (1979), s. 289-311; Ali Haydar Haksal, “Tarihsel Dönüşümde Sanatçının Trajik Portresi”, Yedi İklim, IX/62, İstanbul 1995, s. 3-11; İnci Enginün, “Musahiboğlu Celâl (Musahibzâde)”, TDEA, VI, 446-447; “Celal (Musahipzade)”, Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, İstanbul 2001, II, 217-218.

Âlim Kahraman