MÜNKATI‘

(المنقطع)

Senedin sahâbîden sonra gelen kısmında bir veya daha çok râvisi atlanarak rivayet edilen hadis anlamında terim.

Sözlükte “kesmek” mânasındaki kat‘ kökünün “infi‘âl” kalıbından türeyen (inkıtâ‘) ve “kesilmiş, koparılmış” anlamına gelen münkatı‘ kelimesinin terim mânası üzerinde ihtilâf edilmiş ve birbirinden farklı tarifleri yapılmıştır. Terminolojinin henüz yerleşmediği mütekaddimîn döneminin ilk üç asrında bu terim “senedi muttasıl olmayan rivayet” anlamında kullanılmıştır. İmam Şâfiî’nin, senedinde râvisi düşmüş rivayetlerle mürsel rivayetlere münkatı‘ demesi bunu göstermektedir. Daha sonraki muhaddislerden Tirmizî ve Ali b. Medînî gibi âlimlerin de sahâbî râvisi düşen rivayeti münkatı‘ olarak nitelendirmesi (“Śalât”, 149; el-Ǿİlel, s. 67-68) mütekaddimînin bu terimi “senedinde kopukluk bulunan her çeşit rivayet” mânasında kabul ettiğini ortaya koymaktadır. Nitekim V. (XI.) yüzyıl muhaddislerinden İbn Abdülber de, ister Hz. Peygamber’e ister başka birine nisbet edilsin muttasıl olmayan her rivayeti münkatı‘ kabul etmiştir (et-Temhîd, I, 21). Bu kullanım ve tariflerden, mütekaddimîn dönemi muhaddislerinin seneddeki inkıtâdan kaynaklanan mürsel, mu‘dal ve muallak gibi rivayet türlerini münkatı‘ kelimesiyle ifade ettikleri anlaşılmaktadır. III. (IX.) yüzyıl muhaddislerinden Berdîcî’nin münkatıı “maktû” (tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînin söz ve fiilleri) anlamında kullanması hadis usulcüleri tarafından eleştirilmiştir (Nevevî, s. 84).

Hadis terimlerinin yerleştiği müteahhirîn devrinde ise önce mürsel, ardından mu‘dal ve muallakın tarifleri yapılmış ve bunlar münkatı‘dan ayrılmıştır. Nitekim münkatıı, “isnadında sahâbîye varmadan önceki bir râvinin kendisinden hadis duymadığı bir kişiden rivayette bulunması” şeklinde tanımlayan Hâkim en-Nîsâbûrî mürseli münkatı‘dan ayırmış, bunların farklı birer tür olduğunu ve bunu bilen hadisçilerin az bulunduğunu söylemiştir. İbnü’s-Salâh da Hâkim’in tarifini benimsemiştir (ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 57; Irâkī, s. 71). Münkatıı, “isnadında sahâbîye varmadan önce bir râvisi veya peş peşe olmamak şartıyla birden fazla râvisi düşen yahut senedinin baş tarafından bir veya birkaç râvisi atlanan yahut senedi hiç zikredilmeyen hadis” olarak tanımlayan müteahhirîn devri hadis usulcüleri bu tarifle seneddeki inkıtâ‘dan kaynaklanan mürsel, mu‘dal ve muallak hadisi istisna etmişlerdir (Abdullah Sirâceddin, s. 98). Bu dönem muhaddislerinden bir kısmı münkatıı, “tebeu’t-tâbiînden bir râvinin tâbiîyi atlayarak doğrudan sahâbîden naklettiği hadis” mânasında kullanmışsa da bu kullanım pek itibar görmemiştir. Tebeu’t-tâbiîn devri âlimlerinden Kiyâ el-Herrâsî münkatıı, “bir kimsenin hiçbir sened zikretmeden ‘kāle Resûlullah’ diye naklettiği hadis” şeklinde tanımlamış, ancak İbnü’s-Salâh ve diğer bazı âlimler böyle bir tanımın bilinmediğini, dolayısıyla bir değer taşımadığını söyleyerek bunu eleştirmişlerdir (Bedreddin ez-Zerkeşî, II, 12). İhtilâflı bir konu olmakla birlikte müteahhirîn muhaddislerinin çoğu senedinde “racül” ve “şeyh” gibi mübhem* râvi bulunan hadisleri de münkatı‘ saymıştır.

Hadis usulcüleri münkatı‘ hadisleri senedinde bir râvisi veya iki râvisi atlanan hadislerle müphem râvisi bulunan hadisler şeklinde üçe ayırmışlardır: Senedinde bir râvisi düşen münkatı‘ hadise Müslim’in tahrîc ettiği, “Mümin pis olmaz” (“Ĥayıż”, 115) meâlindeki hadisin İsmâil b. Uleyye > Humeyd et-Tavîl > Ebû Râfi‘ es-Sâiğ el-Medenî > Ebû Hüreyre senediyle gelen rivayet örnek gösterilmiştir. Bu senedde Humeyd ile Ebû Râfi‘ arasında bulunması gereken Bekir b. Abdullah el-Müzenî düşmüştür (Buhârî, “Ġusül”, 23, 24; İbn Mâce, “Ŧahâret”, 80; Ebû Dâvûd, “Ŧahâret”, 92).

Abdürrezzâk b. Hemmâm tarafından Süfyân es-Sevrî > Ebû İshak es-Sebîî > Zeyd b. Yüsey‘ el-Kûfî > Huzeyfe b. Yemân isnadıyla merfû olarak nakledilen, “Eğer yönetim işini Ebû Bekir’e verirseniz şüphesiz o kuvvetli ve güvenilir bir kimsedir ...” hadisi (Hâkim en-Nîsâbûrî, s. 28-29; ayrıca bk. Heysemî, V, 176) senedde iki râvinin düşmesiyle meydana gelen inkıtâın örneğidir. İbnü’s-Salâh’ın belirttiğine göre bu seneddeki birinci inkıtâ Abdürrezzâk ile Sevrî arasındadır. Çünkü Abdürrezzâk hadisi Sevrî’den işitmemiş, ikisi arasında bulunan Nu‘mân b. Ebû Şeybe el-Cenedî’den almıştır. İkinci inkıtâ ise hadisi Süfyân es-Sevrî’nin Ebû İshak’tan işitmeyip arada düşmüş bulunan Şerîk b. Hanbel el-Absî’den duymasıdır.

Senedinde müphem râvi bulunan hadise örnek, “Allahım! Senden işimde bana sebat vermeni isterim ...” meâlindeki (Tirmizî, “DaǾavât”, 23; Nesâî, “Sehiv”, 61) Ebü’l-Alâ b. Abdullah b. Şıhhîr > adı zikredilmeyen iki kişi > Şeddâd b. Evs tarikiyle nakledilen hadistir. Senedde “iki kişi” diye geçen şahısların kim olduğu bilinmediği için bu senedde inkıtâ mevcuttur (Hâkim en-Nîsâbûrî, s. 28). Bazan senedinde müphem râvi bulunduğu halde münkatı‘ sayılmayan hadisler de vardır. “Kişinin âcizlikle günahkârlık arasında kalacağı bir zaman gelecektir. Bu zamana yetişen kimse âcizliği günahkârlığa tercih etsin” meâlindeki hadisin bir şeyh > Ebû Hüreyre > Resûlullah şeklinde nakledilen hadis böyledir. Burada “şeyh” diye zikredilen râvinin hadisin diğer bir rivayetinde Ebû Amr el-Cedelî olduğu belirtildiğinden inkıtâ ortadan kalkmış olmaktadır (Alâî, s. 108-109).

İnkıtâ açık ve gizli olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Açık inkıtâ râvinin yaşadığı zamana yetişmediği bir kişiden rivayette bulunmasıdır. Gizli inkıtâ ise râvinin, zamanına yetiştiği halde kendisiyle görüşmediği bir hocadan veya göRüştüğü halde hadis almadığı ya da aldığı hadisi değil kendisinden duymadığı başka bir hadisi nakletmesidir. Açık inkıtâın basit araştırma yöntemleriyle tesbiti mümkündür. Gizli inkıtâa ancak ricâl ilmi konusunda


uzman hadis âlimleri vâkıf olabilmektedir. Hadisin bilinen bütün senedlerini bir araya getirerek mukayese etmek, böylece düşen râviyi bulmak, râvilerin aynı dönemde yaşayıp yaşamadıklarını, birbiriyle görüşüp görüşmediklerini araştırmak senedde inkıtâ bulunup bulunmadığını belirlemenin yollarındandır.

Münkatı‘ rivayetler hemen her kaynakta bulunmakla birlikte Abdürrezzâk es-San‘ânî ile Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe’nin el-Muśannef’leri, Saîd b. Mansûr’un es-Sünen’i, İbn Ebü’d-Dünyâ’nın risâleleri, İbn Cerîr et-Taberî, İbnü’l-Münzir en-Nîsâbûrî ve İbn Ebû Hâtim’in tefsirleri bu tür rivayetlerle doludur. el-Muvaŧŧaǿın münkatı‘ rivayetlerini İbn Abdülber en-Nemerî araştırmış ve birkaçı dışında tamamının mevsul senedlerini bulmuştur (Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 150). Dârekutnî’nin, Buhârî’nin el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’inde çok sayıda münkatı‘ rivayet bulunduğu yönündeki iddiasının geçersizliğini İbn Hacer el-Askalânî ortaya koymuştur (Hedyü’s-sârî, s. 501-542). Reşîd el-Attâr, Müslim’in el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’inde on kadar münkatı‘ rivayet olduğunu söylemişse de yapılan araştırmalar bunların mevsul tarikleri bulunduğunu ortaya koymuştur (Süyûtî, I, 208-210). Münkatı‘ hadis âlimlerin ittifakıyla zayıf sayılmış ve delil olarak kabul edilmemiştir. Ancak başka bir tarikten muttasıl olarak geldiği tesbit edilmiş, düşen veya meçhul olan râvinin sika olduğu anlaşılmışsa o takdirde sahih konumuna yükselir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmus Tercümesi, III, 376; Buhârî, “Ġusül”, 23, 24; Müslim, “Ĥayıż”, 115; İbn Mâce, “Ŧahâret”, 80; Ebû Dâvûd, “Ŧahâret”, 92; Tirmizî, “Śalât”, 149, “DaǾavât”, 23; Nesâî, “Sehiv”, 61; Şâfiî, er-Risâle (nşr. Ahmed M. Şâkir), Beyrut, ts. (el-Mektebetü’l-ilmiyye), s. 461; Ali b. Medînî, el-Ǿİlel (nşr. Hüsâm M. Bû Kurays), Küveyt 1423/2002, s. 67-68, 107; Hâkim en-Nîsâbûrî, MaǾrifetü Ǿulûmi’l-ĥadîŝ (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin), Kahire 1937, s. 27-29; İbn Abdülber en-Nemerî, et-Temhîd (nşr. Mustafa b. Ahmed el-Alevî - M. Abdülkebîr el-Bekrî), Mağrib 1387/1967, I, 21; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 57-59; Nevevî, İrşâdü ŧullâbi’l-ĥaķāǿiķ (nşr. Nûreddin Itr), Beyrut 1411/1991, s. 84; Alâî, CâmiǾu’t-taĥśîl fî aĥ-kâmi’l-merâsîl (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Bağdad 1398, s. 108-109; Bedreddin ez-Zerkeşî, en-Nüket Ǿalâ Muķaddimeti İbni’ś-Śalâĥ (nşr. Zeynelâbidîn b. Muhammed Bellâ Füreyc), Riyad 1419/1998, II, 12; Heysemî, MecmaǾu’z-zevâǿid, V, 176; Irâkī, Fetĥu’l-muġīŝ, s. 69, 71-72; İbn Hacer el-Askalânî, Hedyü’s-sârî (nşr. Abdülazîz b. Bâz), Beyrut 1410/1989, s. 501-542; a.mlf., Nüzhetü’n-nažar fî tavżîĥi Nuħbeti’l-fiker (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1413/1992, s. 80-81; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1399/1979, I, 195, 207-210; Şemseddin es-Sehâvî, Fetĥu’l-muġīŝ, Beyrut 1403/1983, I, 158; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 149-150; Abdullah Sirâceddin, Şerĥu Manžûmeti’l-Beyķūniyye, Halep 1398, s. 98-99; Nûreddin Itr, Menhecü’n-naķd fî Ǿulûmi’l-ĥadîŝ, Dımaşk 1401/1981, s. 367-369; Subhî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları (trc. M. Yaşar Kandemir), Ankara 1981, s. 139-140; Ahmed Ömer Hâşim, ĶavâǾidü uśûli’l-ĥadîŝ, Beyrut 1404/1984, s. 100-102; Murtazâ ez-Zeyn Ahmed, Menâhicü’l-muĥaddiŝîn fî taķviyeti’l-eĥâdîŝi’l-ĥasene ve’đ-đaǾîfe, Riyad 1415/1994, s. 219-242.

Mehmet Efendioğlu