MÜNESTÎR
(منستير)
Tunus’un doğu sahilinde tarihî bir şehir.
Adı bölge halkı tarafından Mnestîr, Mestîr, Batı dillerinde Monastır şeklinde söylenen Münestîr, Hammâme körfezinin güney sahilinde, Sûse ile Mehdiye arasında denize doğru uzanan bir yarımadanın uç kısmında ve tarihî Fenike-Roma şehri Ruspina’nın harabelerine 5 km. mesafede bulunmaktadır. Şehir zamanla, Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd’in İfrîkıye valisi Herseme b. A‘yen tarafından, Akdeniz’den gelecek Bizans saldırılarına karşı o zamanlar önemini tamamen kaybetmiş Ruspina’nın 3 km. yakınına 180 (796) yılında yaptırılan müstahkem ribâtın etrafında gelişmiştir. Askerî maksatla inşa edilen ve kısa sürede bölgedeki cihadın önemli merkezi haline gelen bu ribâta Monastır (manastır) adı, daha önce o mevkide bir hıristiyan manastırının varlığı bilinmediğine göre büyük ihtimalle bölgedeki Bizanslılar yahut Latince konuşan hıristiyanlar veya İslâmiyet’i yeni kabul etmiş Berberîler tarafından verilmiştir (İA, VII, 275). Daha sonra ribâtın dışında oluşan şehri de kapsayan Münestîr ismi Monastır kelimesinin Arapçalaşmış şeklidir.
Mağrib’de yapılmış ilk ribât olan Münestîr ribâtının başlangıçtan itibaren bölge halkı arasında kutsal bir değer taşıdığı anlaşılmaktadır. III. (IX.) yüzyıl Kuzey Afrika tarihçileri, sınırları korumak ve gayri müslimlerle savaşmak için gelen mücahidlerle dolup taşan bu ribâtın cennete açılan bir kapı olduğunu, orada üç gün kalanların dahi peygamberler, sıddîklar ve şehidlerle birlikte cennete gireceğini bildiren mevzû hadisler nakletmişlerdir (Ebü’l-Arab, s. 47-48, 51). Ağlebîler zamanında Sebte ile İskenderiye arasındaki sahil boyunca inşa edilmiş yetmiş sekiz ribâta örnek teşkil eden bu yapı, sakinlerinden çoğunun kendilerini ibadete ve cihada adamasından dolayı kısa zamanda bir zâviye halini almıştır; ayrıca ribâtlarda kadınlara ait bir bölümün yer alması bakımından da bu yapı ilk örnektir. Önemli değişikliklere uğrayarak günümüze kadar ulaşan ribât, Ebû Ubeyd el-Bekrî’nin Muhammed b. Yûsuf el-Verrâk’tan (ö. 362/973) naklen yaptığı tasvire göre içinde bir hisar, murâbıtlara ait çok sayıda mesken ve büyük bir caminin bulunduğu geniş bir dış mahalle ile (rabaz) kuşatılmıştı. Hisarın güney kısmında kendilerini ibadete adayan kadınlara mahsus kubbeli mekânların çevrelediği geniş bir avlu yer alıyordu (el-Mesâlik, II, 692). Dört köşe burçlarla takviye edilen ribât denize ve karaya hâkim durumdaydı. Ribâtın askerî bakımdan en önemli kısmını 20 m. yüksekliğindeki gözetleme ve işaret kulesi teşkil ediyordu.
Vatanlarından ve ailelerinden ayrılıp kendilerini cihada ve ibadete adayan binlerce murâbıtın toplandığı Münestîr’de evler ve camilerin yanında İran tarzı değirmenler ve hamamlar da yer alıyordu. Murâbıtların ihtiyaçları büyük ölçüde Kayrevan halkının yardımlarıyla karşılanıyordu; ayrıca bölgede ribâta ait pek çok vakıf vardı. Öte yandan İfrîkıye halkından bazıları ibadetlerinin daha makbul olacağına inandıkları bu ribâta gelirler, hazırladıkları yiyeceklerini murâbıtlarla paylaşarak yılın bir bölümünü ribâtta geçirirlerdi (İbn Havkal, s. 73). Aşûre günlerinde şehirde büyük bir panayır kurulurdu. Ağlebîler’i ortadan kaldıran Fâtımîler’in yeni başşehir Mehdiye’yi kurmasıyla birlikte (308/921) Kayrevan’ın yıldızı söndü ve Münestîr bölgenin en çok rağbet gören kutsal şehri haline geldi. Zîrî Emîri Muiz b. Bâdîs’in 443’te (1051) bağımsızlığını ilân etmesinin ardından önemi daha da artan şehir, ribâtın yanındaki büyük cami ve zarif Seyyide Camii başta olmak üzere çeşitli mimari eserleriyle süslendi. Bu dönemde ribâtın hazîresi de büyük bir kabristana dönüştü. Şerîf el-İdrîsî, Mehdiyeliler’in cenazelerini deniz yoluyla Münestîr’e getirdiklerini, meyve ve sebze ihtiyaçlarını da şehrin bahçelerinden karşıladıklarını söyler (Nüzhetü’l-müştâķ, 1, 282). XII. yüzyılın ortalarında Normanlar tarafından işgal ve tahrip edilen Münestîr, Hafsîler zamanında tekrar önem kazandı. Şehrin nüfusu artınca yeni mahalleler kuruldu, buna bağlı olarak surlar genişletildi ve bir ulucami ile çok sayıda yeni cami yapıldı. Surların iki kapısı bu döneme, 1058 (1648) tarihli olan bir üçüncüsü de Osmanlı devrine aittir. Türkler ayrıca yeni burçlar inşa ederek buralara top yerleştirmişlerdir. XVIII. yüzyılda inşa edilen Sîdî Mâzerî Zâviyesi ile Hanefî Camii de şehirdeki başlıca Osmanlı eserlerindendir.
Münestîr, Tunus’un bağımsızlığının ilânından sonra bu şehirde doğmuş olan Habîb Burgiba ile tekrar önem kazandı, surların dışında yeni kurulan mahalleleri ve özellikle Burgiba’nın 1968’de yaptırdığı kendi adını taşıyan cami ile Tunus’taki modern mimarinin başlıca merkezlerinden biri haline geldi. Son yıllarda nüfusu hızlı artan Münestîr (1984’te 35.546, 2000’de 56.740 nüfus) günümüzde 64.000 nüfuslu (2005 yılı başlarına ait tahminlere göre) bir liman şehri ve gözde bir sayfiye merkezidir. Şehirde turistik oteller, milletlerarası bir hava alanı, ticaret limanının yanında bir yat limanı, bir üniversite ve tarihî ribâtın bir bölümünde yer alan erken dönem İslâmî tekstil, cam-seramik eşya
ve yazma kitaplarıyla ünlü bir müze (Habîb Burgiba Müzesi) bulunmaktadır. Münestîr’deki başlıca sanayi tesisleri tekstil (daha çok yünlü kumaş), zeytinyağı, sabun ve üretimi çok eskiden beri devam eden tuz (Bekrî, II, 692; Yâkut, V, 209-210) üzerinedir. Şehrin merkez olduğu aynı isimli idarî bölüm 1019 km² genişliğinde olup 2005 yılının başlarında 454.000 nüfusa sahipti.
BİBLİYOGRAFYA:
Ebü’l-Arab, Ŧabaķātü Ǿulemâǿi İfrîķıyye ve Tûnis (nşr. Ali eş-Şâbbî - Naîm Hasan el-Yâfî), Tunus 1985, s. 47-48, 51-52; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 73; Bekrî, el-Mesâlik, II, 692, 718; Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâķ, Beyrut 1409/1989, I, 282; II, 289, 302-304; el-İstibśâr fî Ǿacâǿibi’l-emśâr (nşr. Sa‘d Zağlûl Abdülhamîd), Dârülbeyzâ 1985, s. 120; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, V, 209-210; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 139; X, 512-513; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 245, 305; IV, 285; VI, 67-68; Tîcânî, Riĥletü’t-Tîcânî (nşr. Hasan Hüsnî Abdülvehhâb), Tunus 1377/1958, s. 30-31, 369; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 7, 89; İbn Ferhûn, ed-Dîbâcü’l-müźheb, Kahire 1329-30, s. 352; Himyerî, er-Ravżü’l-miǾŧâr, s. 551; Hasan el-Vezzân, Vaśfü İfrîķıyye, s. 84-85; Mahmûd Makdîş, Nüzhetü’l-enžâr fî acâǿibi’t-tevârîħ ve’l-aħbâr (nşr. Ali ez-Zevârî - M. Mahfûz), Beyrut 1988, I, 113, 137, 500-502; II, 320; D. Hill - L. Golvin, Islamic Architecture in North Africa, London 1976, bk. İndeks; Süleyman Mustafa Zebîs, el-Fünûnü’l-İslâmiyye fi’l-bilâdi’t-Tûnisiyye, Tunus 1978, s. 31, 35, 38-40; a.mlf., Monastir, ses monuments, Tunus 1964; Muhammed et-Tâlibî, ed-Devletü’l-Aġlebiyye (trc. Müncî es-Sayyâdî), Beyrut 1985, s. 27, 203, 431; Jamil M. Abu’n-Nasr, A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambridge 1987, s. 180, 280, 359, 361; Hasan Berkāvî, “Tecribetü medîneti’l-Münestîr fi’l-muĥâfaža Ǿale’ŧ-ŧâbiǾi’l-ǾArabiyyi’l-İslâmî ve iǾâdetü tavžîfi’l-meǾâlimi’l-eŝeriyye”, el-Ĥıfâž Ǿale’t-türâŝi’l-miǾmâriyyi’l-İslâmî, Mekke 1409, s. 613-646; Fethî M. Ebû Iyâne, Coġrâfiyyetü Tûnis, İskenderiye, ts. (Dârü’l-ma‘rifeti’l-câmiiyye), s. 124, 127; K. J. Perkins, Historical Dictionary of Tunisia, Metuchen 1989, s. 90; Néji Djelloul, Les fortifications côtierès ottomanes de la régence de Tunis (XVIe-XIXe siècles), Zaghouan 1995, I, 243-253; Kadir Pektaş, Tunus’ta Osmanlı Mimari Eserleri, Ankara 2002, s. 119-121, 244, 246, 265; Füsun Soykan, “Tunus Turizmi Üzerine”, Ege Coğrafya Dergisi, sy. 7, İzmir 1993, s. 100; Georges Marçais, “Manastır”, İA, VII, 274-276; a.mlf., “Ribat”, a.e., IX, 734-735; S. Soucek, “Monastir”, EI² (Fr.), VII, 229-231.
İsmail Yiğit