MUHASSİN b. ALİ b. EBÛ TÂLİB

(محسّن بن على بن أبي طالب)

Hz. Ali’nin Fâtıma’dan olan, anne karnında veya küçük yaşta öldüğü belirtilen oğlu.

Ahmed b. Hanbel’in naklettiği bir rivayete göre Hz. Ali, oğulları Hasan ve Hüseyin’de olduğu gibi üçüncü oğluna da Harb adını koymayı ve Ebû Harb diye anılmayı istemiş, fakat her defasında Resûlullah bu adı beğenmeyerek başka isim koymuş, sonuncusunu da Muhassin (Muhsin) diye adlandırmıştır (Müsned, I, 98, 118). İbn Hacer’in isnadını sahih gördüğü (el-İśâbe, VI, 243) bu rivayetteki bilgi Taberî (Târîħ, V, 153) ve Ya‘kūbî (Târîħ, II, 213) gibi bazı tarihçilerin eserlerinde de yer alır. İbn Sa‘d, Hz. Ali’nin Fâtıma’dan ve diğer eşlerinden olan çocukları hakkında bilgi verirken Muhassin’den söz etmez ve saydıklarının dışında onun bir çocuğunun olduğuna dair sağlıklı bilgi bulunmadığını kaydeder (eŧ-Ŧabaķāt, III, 19-20). İbn Kuteybe ise Hasan ve Hüseyin’den sonra Muhassin’in adını zikreder ve küçük yaşta öldüğünü belirtir (el-MaǾârif, s. 210, 211). İbn Ebû Şeybe’nin naklettiği bir rivayete göre Hz. Ali ile Zübeyr, Ebû Bekir’in hilâfetine karşı Hz. Fâtıma’nın evinde faaliyet göstermeye başlamış, durumdan haberdar olan Hz. Ömer, Fâtıma’yı ziyaret ederek Resûlullah ile kendisinin en çok sevdiği insanlar olduğunu, fakat bu durumun hilâfet aleyhtarlarının evinde toplanmaya devam ettikleri takdirde evini yakmasına engel olmayacağını söylemiş, Hz. Fâtıma da toplantılara engel olmuştur (el-Muśannef, VII, 432). Şiî müellifleri de Hz. Fâtıma’nın Muhassin adında bir çocuğunun olduğunu söyler. Onlara göre Fâtıma, Ümmü Külsûm’den sonra tekrar hamile kalmış ve Resûl-i Ekrem doğumdan önce çocuğun ismini Muhassin koymuştur. Şiîler’e göre Muhassin daha anne karnında iken Hz. Peygamber’in vefatı üzerine Ebû Bekir’e biat edilmesinin ardından Hz. Ömer biat almak için Ali’nin evine baskın düzenlemiş, olumlu cevap alamayınca evi yakma tehdidinde bulunmuş, nihayet kapıya dayandığında kapı arkasında bulunan Fâtıma’nın kaburga kemikleri kırılmış ve çocuğunu zayi etmiştir.

Bu iddia başlıca üç tür kaynakta yer almaktadır. 1. Şiî müellifleri yahut Şiî temayüllü âlimler tarafından kaleme alınan imâmetle ilgili eserler. Taberî’ye nisbet edilen Delâǿilü’l-imâme’de (s. 28-29) Hz. Ömer’in adı anılmadan ev baskınına temas edilmekte ve bu sırada Fâtıma’nın çocuğunu kaybettiği, hatta bu hadisenin onun ölümüne yol açtığı ileri sürülmektedir. Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb’de ve Ali evlâdı hakkında önemli bilgiler içeren et-Tenbîh’te konuya hiç temas etmezken kendisine aidiyeti tartışmalı olan İŝbâtü’l-vaśıyye’de (s. 146) olay nakledilmektedir. 2. Nazzâm’dan bahseden bazı eserler. Mu‘tezile kelâmcısı Nazzâm’ın Ali’nin imâmeti hakkında nas bulunduğu, fakat Ömer’in bunu gizlediği, onun ayrıca Fâtıma’nın karnına vurarak Muhassin’i düşürmesine sebep olduğunu söylediği kaydedilir (meselâ bk. Safedî, VI, 17). Bu bilgiler bazı mezhepler tarihi kaynaklarına da girmiştir (meselâ bk. Şehristânî, I, 50-51). 3. İlk dönem Şiî âlimlerinden Selîm b. Kays el-Hilâlî’nin Aśl adlı eserinde yer alan bilgiler. Selîm b. Kays’ın Ebân b. Ebû İyâşî’den naklettiği uzun rivayette Şiî müelliflerinin tekrarladığı bilgi etraflıca verilmiştir (Meclisî, XLIII, 197-198). Şîa’nın temel anlayışını teşkil eden imâmet hakkında nas bulunduğu yolundaki iddiayı pekiştirmek ve Hz. Ömer aleyhine delil oluşturmak amacıyla öne sürülen bu rivayet zamanla bazı Şiî kelâm kitaplarına yansımıştır. Meselâ Feyz-i Kâşânî, Şîa’nın önemli kelâm kaynaklarından biri sayılan eserinde ev baskınını anlattıktan sonra Fâtıma’ya Ömer’in değil onun emriyle amcasının oğlu Kunfüz’ün vurduğunu ve Fâtıma’nın aldığı kamçı darbeleri yüzünden çocuğunu kaybettiğini söylemiştir (Ǿİlmü’l-yaķīn, II, 687). Bu rivayet Fâtıma hakkındaki monografi çalışmalarında da yer almıştır (meselâ bk. M. Kâzım el-Kazvînî, s. 326-327; İbrâhim Emînî, s. 204-210).

Öte yandan Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde konuyla ilgili olarak nakledilen rivayetler (bu rivayetlerin isnadlarının hasen, râvilerinin -biri hariç- Buhârî ve Müslim’in de râvileri olduğu, Hânî b. Hânî’nin ise Sünen müelliflerinin râvileri arasında yer aldığı şeklindeki değerlendirme için bk. Müsned [Arnaût], II, 159-160, 264. dipnot) doğrudan Hz. Ali’nin ifadesini taşımaktadır. Buna göre Hasan, Hüseyin ve Muhassin’in doğumları münasebetiyle Hz. Peygamber kızının evine gidip, “Oğlumu bana gösterin, ona ne isim koydunuz?” diye sormuş, her defasında “Harb” cevabını alınca bunu beğenmeyerek bilinen isimleri vermiştir. Bu rivayet, Şiî müelliflerinin çocuğun anne karnında iken öldüğü şeklindeki iddialarını çürütmektedir. Şîa’nın ilk tabaka râvilerinden Selîm b. Kays’ın sahih rivayetlerinin bulunduğu kabul edilmekle birlikte söz konusu rivayetin yer aldığı Aśl isimli kitap hakkında Şiî âlimleri tereddüt göstermiş, kendisini güvenilir sayan âlimler de bu kitabın uydurma sayıldığını ve buradaki rivayetlere güvenilemeyeceğini söylemiştir (Ebü’l-Kāsım el-Hûî, VIII, 216-228). Şiî âlimleri ayrıca Selîm b. Kays’ın bu rivayeti aldığı Ebân b. Ebû İyâş’ın zayıf bir râvi olduğunu belirtmiştir (a.g.e., I, 141). Diğer taraftan İbn Hacer, Hz. Fâtıma’nın Ömer’in darbesi yüzünden Muhassin’i düşürdüğü yolunda bir rivayet nakleden Ahmed b. Muhammed b. Serî b. Yahyâ’nın yalancı olduğu hususunda ricâl âlimlerinin ittifak ettiğini aktarmıştır (Lisânü’l-Mîzân, I, 268).

Sonuç olarak Ahmed b. Hanbel’in naklettiği rivayetin açık beyanı başta olmak üzere konuya yer veren Sünnî âlimleri Muhassin’in doğduktan sonra öldüğünü kaydetmektedir. İbn Ebû Şeybe’nin rivayetinde Muhassin’le ilgili bir beyan yoktur. Şiî âlimlerinin ileri sürdüğü görüşlerin ise sübût açısından ikna edici olmadığı ve kendilerine has hilâfet telakkisini destekleyecek bir şekle büründürüldüğü anlaşılmaktadır. Şiîler Muhassin’in hâtırasına özel makamlar tahsis etmiş, hakkında tâziyeler düzenlemiş, aşırı Şiî fırkalarından Nusayrîler sabah namazını Muhassin’e ayırmıştır (Fığlalı, s. 152; İA, VIII, 510).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, I, 98, 118; a.e. (Arnaût), II, 159, 160, 264; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, III, 19-20; İbn Ebû Şeybe, el-Muśannef (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1409/1989, VII, 432; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 210-211; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 213; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), V, 153; a.mlf., Delâǿilü’l-imâme, Beyrut 1408/1988, s. 28-29; Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî, İŝbâtü’l-vaśıyye, Kum 1417/1996, s. 146; Şehristânî, el-Milel ve’n-niĥal (nşr. Muhammed Fehmî Muhammed), Beyrut 1410/1990, I, 50-51; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, II, 119; Safedî, el-Vâfî, VI, 17; İbn Hacer, el-İśâbe (Bicâvî), VI, 243; a.mlf., Lisânü’l-Mîzân, I, 268; Feyz-i Kâşânî, Ǿİlmü’l-yaķīn, Kum 1358 hş./1400, II, 686-687; Meclisî, Biĥârü’l-envâr, Beyrut 1403/1983,


XLIII, 170, 197-199; Ethem Ruhi Fığlalı, Çağımızda Îtikādî İslâm Mezhepleri, İstanbul 1980, s. 152; Âgā Büzürg-i Tahrânî, eź-ŹerîǾa ilâ teśânîfi’ş-ŞîǾa, Beyrut 1403/1983, II, 152-159; M. Kâzım el-Kazvînî, Fâŧımatü’z-Zehrâǿ, Beyrut 1404/1984, s. 324-327; Ebü’l-Kāsım el-Hûî, MuǾcemü ricâli’l-ĥadîŝ, Beyrut 1409/1989, I, 141; VIII, 216-228; Ahmed er-Rahmânî, Fâŧımatü’z-Zehrâǿ, Beyrut 1411/1991, II, 519-544; İbrâhim Emînî, Örnek İslâm Kadını Hz. Fâtımâ (trc. Fahrettin Altan - Seyyid Seccâd Hüseynî), Kum 1412/1992, s. 204-210; Âyide Tâlib, Fâŧımatü’z-Zehrâǿ, Beyrut 1418/1998, s. 221-227; Louis Massignon, “Muhassin b. Ali”, İA, VIII, 510-511; M. Yaşar Kandemir, “Fâtıma”, DİA, XII, 221.

İlyas Üzüm