MUHAMMED b. TEKİŞ

(محمّد بن تكش)

Hârizmşâh Alâüddîn (Kutbüddîn) Muhammed b. Tekiş (ö. 617/1220)

Hârizmşahlar Devleti hükümdarı (1200-1220).

Hârizmşah Alâeddin Tekiş’in oğludur. Ağabeyi Melikşah’ın ölümü üzerine veliaht tayin edildi ve Horasan valiliğiyle görevlendirildi (593/1197). İsmâilîler’in elindeki


Turşiz’i (Terşiz) muhasara etmekte olan Muhammed, babasının ölüm haberini alınca İsmâilîler’le 100.000 dinar karşılığında barış antlaşması yaparak Şehristan’a döndü. Ardından Hârizm’e hareket etti. Gürgenç’te toplanan devlet adamları ve kumandanlar tarafından Alâeddin unvanıyla hârizmşah ilân edildi (20 Şevval 596 / 3 Ağustos 1200).

Muhammed b. Tekiş ilk olarak merkezî idareyi kontrol altına almaya çalıştı. Ancak bu sırada Irak ve Horasan Hârizmşahlar’ın elinden çıktı. Bir yıl sonra bu olaylarla ilgilenme imkânı bulan Muhammed 1201 sonbaharında Hârizm’den yola çıktı. Nîşâbur, Merv ve Serahs’ı zaptetti (1204). Uzun süren mücadelelerin ardından Gurlu Sultanı Muizzüddin (Şehâbeddin) Muhammed ile, Herat hariç bütün Horasan topraklarının Hârizmşahlar’ın hâkimiyetine geçmesi konusunda bir antlaşma imzaladı (Cemâziyelevvel 601 / Ocak 1205). Ancak uğradığı mağlûbiyeti bir türlü hazmedemeyen Muizzüddin asker ve techizat sağlamak amacıyla Hindistan’a gitti. Hindistan dönüşü öldürülünce Muhammed büyük bir rakibinden kurtulmuş oldu. Gur ve Mâzenderan’ı kendisine bağlayan Muhammed b. Tekiş, Herat’ta muhteşem bir törenle karşılandı. Herat’ın idaresini Hüseyin Harmîl’e verdikten sonra Hârizm’e döndü (603/1207). Karahıtaylar karşısında büyük zaferler kazanarak Buhara’yı ve Mâverâünnehir’in tamamını topraklarına kattı (607/1210). Ardından itibarı giderek arttı ve İskender-i Sânî unvanını kullanmaya başladı. Bu unvanla da yetinmeyip kendisine Sultan Sencer denilmesini istedi ve tuğrasına “zıllullah fi’l-arz” ibaresini yazdırdı. Geleneksel hâkimiyet alâmetlerinden kabul edilen günde beş nevbet çaldırma âdetini kaldırıp kendisi için Zülkarneyn nevbeti denilen ve günde iki defa çalınan yeni bir nevbet ihdas etti. Bu tavrından onun kendisini cihan padişahı, Selçuklular’ın vârisi ve İslâm âleminin hükümdarı olarak gördüğü anlaşılmaktadır.

Hârizmşah Muhammed daha sonra NaymanKarahıtay mücadelesini tahrik ederek Karahıtaylar’ın (1211), Semerkant’ı zaptedip damadı olan Semerkant Hükümdarı Osman’ı öldürtmek suretiyle Karahanlılar’ın (1212) ve Gurlular arasındaki iç çekişmelerden faydalanarak Gurlular’ın (1215) yıkılmasını sağladı. Ayrıca Kirman, Sîstan (Sicistan) ve Uman denizine kadar uzanan topraklarda hüküm süren Tâceddin Ebü’l-Fazl ile Melik Dînâr’ın ahfadının hâkimiyetine son verdi; Irâk-ı Acem, Fars ve Azerbaycan’ı hâkimiyeti altına aldı (608/1211-12). Muhammed b. Tekiş, Nayman Prensi Güçlüg’ün (Küçlük) Doğu Türkistan müslümanlarına karşı düzenleyeceği saldırılara engel olmak için 611 (1214) yılına kadar yaz mevsimini Semerkant’ta geçirdi; ancak amacına ulaşamadı. Bunun üzerine İsbîcâb (İsfîcâb), Şâş, Fergana ve Kâşân vilâyetlerindeki müslümanları güneybatıya göç ettirmek zorunda kaldı. Kıpçaklar’a karşı yaptığı seferlerde başarılı sonuçlar elde ederek 612’de (1215) Sığnak’ı ele geçirdi. Aynı yıl Gazne’ye hâkim oldu ve şehrin idaresini büyük oğlu Celâleddin’e bıraktı. Gazne’nin alınmasıyla Hârizmşahlar Devleti en geniş sınırlarına ulaşmış oldu. Çu havzasından Hint sahillerine, Kafkasya’ya ve Bağdat yakınlarına kadar çok geniş bir alanda hâkimiyet kuran Muhammed İrmîniye, Anadolu, Suriye ve Mısır’ı da topraklarına katmak için hazırlıklara girişti. O dönemde fermanının dinlenmediği ve adının hutbede zikredilmediği tek merkez Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh’ın hüküm sürdüğü Bağdat idi. Muhammed b. Tekiş ile Abbâsî halifesi arasında şiddetli bir çekişme vardı. Halife mânevî liderliğini dünyevî hâkimiyetle teyit etmek istiyor, bu maksatla gerektiğinde ordu gönderip olaylara fiilî müdahalede bulunuyor, Muhammed de onun otoritesini sarsmak için her fırsatı değerlendiriyordu. İsteklerini halifeye kabul ettirebilmek için Bağdat’a elçi gönderdi. Halife Nâsır-Lidînillâh, buna karşılık meşhur âlim Şehâbeddin es-Sühreverdî’yi Hârizm’e yolladıysa da bir sonuç alınamadı ve ilişkiler daha da gerginleşti.

Muhammed b. Tekiş, İran’a yaptığı sefer sonunda Fars Atabegi Sa‘d b. Zengî ve Azerbaycan Atabegi Özbek’i kendine tâbi kıldı (614/1217). Gurlular’ı aleyhine kışkırtan Halife Nâsır-Lidînillâh’ı hilâfet makamından uzaklaştırıp yerine Alâülmülk-i Tirmizî’yi aday gösterdi. Aynı yıl ele geçireceğine inandığı Bağdat ve civarını kumandanlarına iktâ etti. Ancak sevkettiği orduların şiddetli soğuk yüzünden dağılması üzerine başarılı olamayıp Horasan’a döndü.

615 (1218) yılında Moğol ordularıyla girdiği savaşta zor durumda kalan Hârizmşah, oğlu Celâleddin’in başarılı taktiğiyle esir düşmekten kurtuldu. Hârizmşahlar’la Moğollar arasındaki muharebenin ardından Cengiz Han iki ülke arasındaki ticarî münasebetlerin bozulmamasına özen gösterdi. Aynı yıl Moğol elçilik heyeti, 450-500 kişilik ticaret kervanıyla beraber Hârizmşahlar’ın sınır şehri Otrar’da Vali Kayırhan (İnalcık) tarafından durduruldu. Casuslukla itham edilen heyet mensupları katledilip mallarına el konuldu. Elçiler hariç tüccarların hepsi müslümandı. Müslümanların hâmisi ve İslâm dünyasının en güçlü hükümdarı Hârizmşah Muhammed’in bu davranışı müslümanları derinden üzdü. Cengiz Han, Muhammed’e bir elçi heyeti gönderip Kayırhan’ın kendisine verilmesini ve el konulan ticaret mallarının tazmin edilmesini istedi. Ancak Muhammed bu isteği reddetti ve elçilik heyetini öldürttü. Bunun üzerine Cengiz Han Otrar üzerine yürüdü ve birkaç ay içinde şehri zaptetti (616/1219). Muhammed b. Tekiş, daha büyük bir orduya sahip olmasına rağmen 150-200.000 kişilik Moğol kuvvetlerine karşı koyamadı, ordusunu küçük şehir ve kalelere dağıtıp Horasan’a çekildi. Moğol ordusu müslümanların mukavemetine rağmen bütün Mâverâünnehir’i ele geçirdi. Otrar faciasıyla başlayan Moğol istilâsı İslâm dünyasının harabeye çevrilmesine ve binlerce müslümanın katledilmesine sebep oldu. Mâverâünnehir’in işgali sırasında Belh’te bulunan Hârizmşah Muhammed, Irak’a oğlu Rükneddin’in yanına gitmek ve Moğollar’ın takibinden kurtulmak için Tûs şehrine kaçtı; ardından Hazar denizi sahilinde bulunan Âbeskûn şehrine yakın adalardan birine sığındı. Annesi Terken Hatun’un ve saraya mensup kadınlarla hazinesinin Moğollar’ın eline geçtiğini duyunca üzüntüsünden hastalandı, maiyetindekileri toplayıp oğlu Celâleddin’i veliaht tayin etti, kılıcını kendi eliyle Celâleddin’e kuşattı. Diğer çocukları Aksultan (Akşah) ile Kutbüddin Uzlagşah’a da ona tâbi olmalarını vasiyet etti. Bu olaydan kısa bir süre sonra öldü (Şevval 617 / Aralık 1220). Kendini hiçbir devlet reisiyle eşit görmeyen Muhammed b. Tekiş çok hırslı ve gururlu bir hükümdardı. Dengesiz hareketleri yüzünden Hârizmşahlar Devleti’ni çöküşe sürüklemiştir. Celâleddin Hârizmşah 626 (1229) yılında babası için İsfahan’da muhteşem bir türbe yapılmasını emretmiş, türbe tamamlanıncaya kadar naaşı Demâvend ile Mâzenderan arasındaki Erdehn’e nakledilmiştir. Ancak Erdehn Moğollar’ın eline geçince Muhammed’in kemikleri


Moğol geleneğine göre yakılmak üzere Ögedey Han’a gönderilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, bk. İndeks; Muhammed b. Ahmed en-Nesevî, Sîret-i Celâleddîn-i Mîngburnî (trc. Anonim, nşr. Müctebâ Mînovî), Tahran 1344 hş./1965, bk. İndeks; Cûzcânî, Ŧabaķāt-ı Nâśırî, I, 304-317; Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ (Öztürk), I-III, bk. İndeks; Ebü’l-Ferec, Târih, II, 475; Müstevfî, Târîħ-i Güzîde (Nevâî), s. 366; A. Hartmann, an-Nāsir li-Dīn Allāh: 1180-1225, Berlin-New York 1975, bk. İndeks; Ghulam Rabbani Aziz, A Short History of the Khwarazmshahs, Karachi 1978, s. 35-112; R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu (trc. M. Reşat Uzmen), İstanbul 1980, s. 231 vd.; İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1984, s. 144-285; V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), Ankara 1990, bk. İndeks; Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1991, s. 193-196; H. Ahmet Özdemir, Moğol İstilâsı ve Abbâsî Devleti’nin Yıkılışı: Cengiz ve Hülâgû Dönemleri, 616-656/1219-1258 (doktora tezi, 1997), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 46-48, 57-117; M. Fuad Köprülü, “Hârizmşahlar”, İA, V/1, s. 271-275; C. E. Bosworth, “Utrār”, EI² (İng.), X, 955.

Abdülkerim Özaydın