MUGALATA

(المغالطة)

Yanıltma amacıyla yapılan ve sonucu çelişik olan kıyas anlamında mantık terimi.

Sözlükte “yanılmak, hata etmek” anlamındaki galat kökünden türetilen mugālata (safsata), terim olarak mantık hilelerini kullanıp dil cambazlığı yaparak muhatabı yanıltma, safsata, demagoji mânasına gelmektedir. Konuşma veya tartışma esnasında muhatabı yanıltıp hata yapmasına veya yanlış bir fikri benimsemesine sebebiyet verme yönünde her dil ve kültürde geliştirilmiş bazı yöntemler bulunmakla birlikte mugalatanın bir mantık terimi şeklinde literatürde yer almasının tarihi eski Yunan’a kadar gitmektedir. Milâttan önce V-IV. yüzyıllarda Yunanistan’da sofist denen bazı kişiler şehirleri dolaşarak para karşılığında halka hitabet dersi veriyorlardı. Hitabette amaç ikna etmek olduğundan bu konuda mantık hileleri ve kelime oyunlarıyla muhatabın nasıl aldatılıp ikna edileceğinin, eğer konu diyalektik ise değişik taktiklerle hasmın savunduğu tezin nasıl çürütülüp onun küçük düşürüleceğinin yollarını ve yöntemlerini öğretiyorlardı. Böylece dil ve mantık hilelerine dayanan safsata diyalektiğin bir türü haline gelmiştir. Bu teknikleri öğrenenler yanlışı doğru, doğruyu yanlış diye gösterip toplumun kargaşaya sürüklenmesine sebep olabiliyorlardı. Eski Yunan’ın üç büyük filozofu Sokrat, Eflâtun ve Aristo, giderek bilgelik iddia eden sofistler zümresiyle mücadele etmek zorunda kalmış, hatta Aristo, sekiz kitaptan meydana gelen mantık külliyatının altıncı kitabını bu konuya ayırarak eserine Sophistici Elenchi (sofistik delillerin çürütülmesi) adını vermiştir. İslâm mantıkçıları bunu Tebkîtü’s-sûfisŧâǿiyyîn, ŚınâǾatü’l-muġāliŧîn ve er-Red Ǿale’s-sûfisŧâǿî şeklinde adlandırmış, yanıltma ve aldatmayı amaçlayan bu tür akıl yürütmeyi de “el-hikmetü’l-mümevvihe” (aldatan hikmet) olarak nitelemişlerdir (Kaya, s. 108).

Mugalata onur kırıcı ve ahlâkî bir zaaf sayılsa da özellikle siyasal ve ideolojik tartışmalarda sıkça başvurulan bir yöntemdir. İbn Sînâ’ya göre mugalata yapanlar amaçları bakımından üç kategoride değerlendirilebilir. 1. Amacı doğruya ulaşmak olduğu halde dil ve mantık kurallarını yeterince bilememekten dolayı yanlışlık yapıp çelişkiye düşenler. 2. Hasmı


yanıltarak tartışmada yenik düşürmek için aldatıcı dil ve mantık oyunlarına başvuranlar. 3. Sırf bilgiç görünmek düşüncesiyle demagoji ve mugalata yapanlar (eş-Şifâǿ: el-Manŧıķ, IV, 56).

Aristo, akıl yürütmede yapılan yanlış ve yanıltmaları lafızdan ve anlamdan kaynaklananlar olmak üzere başlıca iki gruba ayırır ve birincisine altı, ikincisine yedi farklı örnek verir. Lafızdan kaynaklanan mugalata çoğunlukla eş anlamlı kelimelerle yapılır. Meselâ: “Bazı kötülükler zorunlu mudur, değil midir? Eğer zorunlu değilse asla bulunamaz. Öyleyse varlığı hiçbir zaman zorunlu olmayan şey var değildir.” Hastalık, ölüm ve yaşlılık zorunlu birer kötülük olarak var olduğuna göre bu kıyas çelişiktir, dolayısıyla mugalatadır. Bu örnekte ontolojik anlamdaki zorunluluk ile realitedeki zorunluluk kavramlarının eş anlamlı olmasından yararlanılıp mugalata yapılmıştır (a.g.e., IV, 9). Bir lafzın hakiki mânasıyla mecazi mânası arasındaki farktan faydalanılarak mugalataya başvurulur. Meselâ: “Bazı resimler attır, her at hayvandır, öyleyse bazı resimler hayvandır.” Halbuki resimdeki ata mecazi olarak at denilmektedir (Muhammed eş-Şehrezûrî, I, 484). Bazan öncül konumundaki önermelerde küçük terimle orta terim aynı anlama geldiğinden kıyas yeni bir bilgi sağlamaz. Mantıkta buna “müsâdere ale’l-matlûb” denir: “İnsan beşerdir, her beşer gülen hayvandır, o halde insan gülen hayvandır.” Burada insanla beşer aynı mânayı taşıdığından kıyastan beklenen elde edilmemiş, sadece mugalata yapılmıştır (a.g.e., I, 488).

Öncül önermelerden birinin yanlış kurulmasıyla da mugalata ortaya çıkar: “Sen 1 milyon kaybettin mi?” “Kaybetmedim.” “Kaybetmediğin şey sendedir, o halde sen bir milyonersin.” Burada muhatabın, “Milyonum yok ki kaybedeyim” demesi gerekirken “kaybetmedim” demesi sonucun demagoji olmasına yol açmıştır. Yapılmaması gereken yerde vurgu yapmak da mugalata sebebidir. “Oku adam ol baban gibi, eşek olma” ifadesinde başarıda örnek gösterilen baba vurgunun “adam ol”a çekilmesi halinde kötü örnek durumuna düşecektir. Mugalatanın bir başka tekniği de anlamca birleşik olan lafzı birimlerine ayırıp kıyas yapmaktır: “Beş, çift ve tek sayıların toplamı olduğu için hem çift hem tektir; o halde beş çifttir, demek ki tek olan sayı çifttir” (Fârâbî, II, 136).

İslâm mantıkçıları, eserlerinde lafız ve mânadan kaynaklanan mugalata ile kıyasın şeklinden ve maddesinden ileri gelen mugalata türlerine geniş yer ayırmış ve demagojiden korunma yöntemlerini açıklamışlardır (Gazzâlî, s. 210-231). Kelâmcılar da bu hususta Âdâbü’l-cedel adıyla müstakil eserler yazmış veya kitaplarında konuyu ayrı bölümlerde inceleyerek tartışmaların belli kurallar çerçevesinde verimli olmasını sağlamaya çalışmışlardır (bk. CEDEL).

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), II, 1602-1604; Fârâbî, el-Manŧıķ Ǿinde’l-Fârâbî (nşr. Refîk el-Acem), Beyrut 1985, II, 136; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ: el-Manŧıķ (nşr. İbrâhim Medkûr), Kahire 1966, IV, 9, 56; Gazzâlî, MiǾyârü’l-Ǿilm (nşr. Ahmed Şemseddin), Beyrut 1410/1990, s. 210-231; Muhammed eş-Şehrezûrî, eş-Şeceretü’l-ilâhiyye (nşr. Mehmet Necip Görgün v.dğr.), İstanbul 2004, I, 484, 488; Mahmut Kaya, İslâm Kaynakları Işığında Aristoteles ve Felsefesi, İstanbul 1983, s. 108; W. D. Ross, Aristoteles (trc. Ahmet Arslan), İzmir 1993, s. 75-78; Ferîd Cebr, MevsûǾatü muśŧalaĥâti Ǿilmi’l-manŧıķ Ǿinde’l-ǾArab, Beyrut 1996, s. 941-943.

Mahmut Kaya