MÜCERREDÜ MAKĀLÂT

(مجرّد مقالات)

İbn Fûrek’in (ö. 406/1015) Eş‘arî’nin kelâma dair görüşlerine yer verdiği eseri.

Tam adı Mücerredü Maķālâti’ş-Şeyħ Ebi’l-Ĥasan el-EşǾarî’dir. Müellif, mukaddimede Eş‘arî’nin kelâmî görüşlerinin esas-larını ve delillerini eserlerinden derlediğini, kitaplarında bulunan ifadeleri aynen aldığını, bulamadığı konularda ise onun yöntemini uygulayarak kendisine ait bazı görüşleri kaydettiğini belirtir. Eş‘arî’nin değişik kitaplarında yer alan aynı konudaki farklı görüşlerinden hangisinin tercih edilmesi gerektiğine de işaret ettiğini bildirir. İbn Fûrek eserini, Muhammed b. Mutarrif el-Esterâbâdî adlı bir kişinin Eş‘arî’nin görüşlerini bir araya toplaması ve ona ait olanlarla olmayanları birbirine karıştırması üzerine kaleme aldığını söyler. Kendisinin Eş‘arî’ye nisbet ettiği görüşlerin ashâb-ı hadîs grubuna mensup kelâmcıların (nüzzâr) ittifak ettiği hususlar olduğunu, bu kelâmcıların ihtilâf ettiği görüşleri ise başka bir kitapta inceleyeceğini bildirir.

Mücerredü Maķālât, Sünnî kelâm eserlerinin planından farklı bir şekilde tertip edilmiştir. Kitapta altmış altı fasıl mevcut olup bunların sekiz bölüm halinde tanıtılması mümkündür. Dokuz fasıldan oluşan birinci bölümde bilgi bahsine yer verilmiştir. Burada bilginin tanımının yanı sıra nitelikleri, bilginin kaynakları olarak duyular, haber ve nazar, Muhammed b. Mutarrif el-Esterâbâdî’nin bu konuda Eş‘arî’ye nisbet ettiği görüşlerin ona aidiyetinin tartışılması, bilginin kaynakları hakkında müslümanlar arasında ihtilâflı olan meselelerde Eş‘arî’nin görüşü, hakikat ve mecazın anlamı, aklî deliller ve akıl yürütmenin önemi


gibi konular yer alır. Onuncu fasılda Allah’ın insanlara lutfettiği en büyük nimetin hayat veya iman ya da her ikisinin olduğu yolundaki telakkiler zikredilir.

Eserin on birden itibaren sekiz fasıl devam eden ikinci bölümünde ulûhiyyet bahisleri işlenmiştir. Bu bölümde âlemin yaratılmışlığı, dolayısıyla ilim, irade ve kudret sahibi bir varlığın mevcudiyeti, isim-sıfat-mevsuf ilişkisi, ilâhî sıfatların çeşitleri, Kur’an ve Sünnet’te geçen ilâhî isim ve sıfatların mânası, kelâm ve irade sıfatları, Allah’ın gözle görülmesinin imkânı ve müminlerce âhirette görüleceğine inanmanın gerekliliği gibi hususlar incelenir. On dokuzuncu fasıldan yirmi altıncı faslın sonuna kadar devam eden üçüncü bölüm kader konusuna tahsis edilmiş olup burada insanlara ait ihtiyarî fiillerin Allah tarafından yaratıldığı, istitâat, lutuf, salâh ve aslah, tevellüd bahislerinin yanında yine kader konularından olan ecel ve rızık meseleleri, tecvîr ve ta‘dîl mevzuları işlenmiştir. Altı fasıldan oluşan dördüncü bölümde es-mâ ve ahkâm bahislerinden iman, küfür, bunlarla nitelenen kişiler, günahlar ve dereceleri, imanda istisna, va‘d ve vaîd ile şefaat meseleleri üzerinde durulmuş, ardından bir fasıldan oluşan beşinci bölümde kabir hayatı, mîzan, sırat, havz-ı kevser ve hesaba çekilme konularına temas edilmiştir. Kitabın altıncı bölümü de bir fasıl olup nübüvvete dairdir. Burada nebî ve resul kelimeleri açıklandıktan sonra peygamber göndermenin vücûb değil lutuf olduğu belirtilmiş, peygamberin vasıflarından söz edilmiş, nübüvvetin ispatında mûcizenin önemi ve Resûl-i Ekrem’in daha çok Kur’an mûcizesi hakkında fikir yürütülmüştür. Eserin yedinci bölümünü teşkil eden otuz beşinci fasılda imâmet konusu işlenmiştir. İbn Fûrek, Eş‘arî’ye nisbet ettiği telakkilere göre temelini risâletin meydana getirdiği imâmetin gerekliliği aklen değil dinen sabittir. İsmet sıfatı risâlette şartsa da imâmette şart değildir. İmam uygun adayın bulunması halinde Kureyş’ten olmalı ve belli vasıfları taşıyan kişiler (ehlü’l-hal ve’l-akd) tarafından seçilmelidir. İlk dört halifenin üstünlüğü hilâfet sıralarıyla ilişkili olup hepsi meşrudur. Hz. Ali’nin hilâfeti nasla değil biatla oluşmuştur. Kendisiyle diğer ashap arasında ortaya çıkan ihtilâflarda Ali haklı olmakla birlikte karşısında yer alanlar da bir ictihada dayanarak hareket etmiştir.

Mücerredü Maķālât’ın otuz altıncı faslı kelâmla usûl-i fıkıhta müşterek olan konulara ayrılmıştır. Burada, muhtemelen Ebû Hanîfe’den esinlenerek iki ilim arasında ortak bir kavram olan “fıkıh” kelimesinden hareketle dinî hükümlerin bilinmesinde kitap, sünnet, icmâ ve kıyastan söz edildikten sonra muhkem ve müteşâbih, hakikat ve mecaz ve ef‘âl-i nebînin bağlayıcılığı üzerinde durulmuş, usûl-i fıkhın bahislerine işaret edilmiş ve nesih konusuna bakış yapılmıştır. Kitabın üçte birinden fazla bir hacme sahip bulunan sekizinci bölüm çeşitli konulara ayrılmıştır. Bu bölümde atomun (cüz-i lâ yetecezzâ) varlığı, cisim ve onun hakkında verilen hükümler, bekā-fenâ, oluşlar-renkler, mevcûd-ma‘dûm, arazların cevherde bulunma zorunluluğu, kümûn-zuhûr, halâ-melâ, zaman-mekân, yerin hareketsiz bir şekilde boşlukta durması ve bunun sebepleri gibi konular hakkında bilgi verilmiştir.

Eser, Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin zamanımıza ulaşmayan otuz iki kitabından istifade edilerek hazırlanmış olması bakımından önemlidir. Eş‘arî’nin Maķālât ve el-LümaǾ adlı kitaplarına atfen verilen bilgiler (s. 87, 93) bugün elde bulunan bu kitaplarda aynen mevcuttur (Maķālât, s. 214; el-LümaǾ, s. 57). Bununla birlikte 330 sayfalık eserin sadece yetmiş sekiz sayfasında görülen kitap atıfları, Mücerredü Maķālât’ın muhtevasının en çok dörtte birinin Eş‘arî’ye ait kitaplara dayandığını, diğer kısımlarının ise isnad kullanmaksızın, “Şöyle bir kanaate sahipti” gibi ifadelerle ona izâfe edildiğini göstermektedir. Süleymaniye (Fâtih, nr. 2894), Âtıf Efendi (nr. 1372) ve Köprülü (nr. 856) kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcut olan Mücerredü Maķālât Ârif Hikmet Kütüphanesi’ndeki nüshası (Tevhîd, nr. 253) esas alınarak Daniel Gimaret tarafından neşredilmiştir (Beyrut 1987).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Fûrek, Mücerredü Maķālâti’ş-Şeyħ Ebi’l-Ĥasan el-EşǾarî (nşr. D. Gimaret), Beyrut 1987; Eş‘arî, Maķālât (Ritter), s. 214; a.mlf., el-LümaǾ (nşr. R. J. McCarthy), Beyrut 1953, s. 57, 59; Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevĥîd (nşr. Bekir Topaloğlu - Muhammed Aruçi), Ankara 1423/2003, s. 3; Sezgin, GAS, I, 611.

Yusuf Şevki Yavuz