MUÂZ b. HÂRİS

(معاذ بن الحارث)

Ebü’l-Hâris Muâz b. el-Hâris (Afrâ) b. Rifâa en-Neccârî el-Hazrecî (ö. 37/657 [?])

Sahâbî.

Doğum tarihi bilinmemekte, ancak kardeşleri Muavviz ve Avf ile birlikte genç yaşta Bedir Gazvesi’ne katıldığı belirtilmektedir. Muâz’ın babası ve annesi Afrâ bint Ubeyd ile amcası Râfi‘ de sahâbîdir. Hz. Peygamber’in bütün gazvelerinde bulunan Muâz ile kardeşleri Bedir’de şehid olan annelerine nisbetle İbn (Benû) Afrâ diye de anılır (İbn Hacer, el-İśâbe, VIII, 26-27). Zehebî, Muâz’ın Râfi‘ ve Rifâa adlarında iki kardeşinin daha bulunduğunu kaydeder (AǾlâmü’n-nübelâǿ, II, 358).

Muâz, ağabeyi Avf ile beraber Birinci ve İkinci Akabe biatlarında bulundu. İkinci Akabe Biatı’na diğer kardeşi Muavviz’in de iştirak ettiği zikredilmiştir (İbn İshak, s. 289). Muâz’ın, Mekke’de Resûlullah ile ilk önce karşılaşan Medineli iki kişiden biri olduğu şeklindeki rivayet kabul görmemiştir. Hz. Peygamber hicretten sonra Muâz b. Hâris ile Hz. Osman’ın yeğeni Ma‘mer b. Hâris’i kardeş ilân etti.

Bedir Gazvesi’nde Kureyşliler’den üç kişi öne çıkıp çarpışacak kimse istediklerinde Muâz, Muavviz ve Avf’ın (veya Abdullah b. Revâha) kendiliklerinden ileriye atıldıkları, ancak müşrikler Medineliler’le işleri olmadığını, kendileri gibi Kureyşli savaşçı talep ettiklerini söyleyince, esasen bu durumu uygun görmeyen Resûl-i Ekrem Muaz ve kardeşlerine yerlerine dönmelerini emretti (İbn Hişâm, II, 277; İbn Sa‘d, II, 17). Bu üç kardeşin Bedir Gazvesi’ndeki durumuyla ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır. Bir rivayete göre bu gazvede Ebû Cehil’i Muâz ile Muavviz veya Muâz ile Muâz b. Amr b. Cemûh öldürmüş (Buhârî, “Farżu’l-ħumus”, 18; Müslim, “Cihâd”, 42), bir başka rivayette ise Ebû Cehil’i Muâz ile Muavviz’in önce yaraladıkları daha sonra da onu Abdullah b. Mes‘ûd’un öldürdüğü belirtilmiştir (Buhârî, “Meġāzî”, 8; İbn Abdülber, III, 1408-1409), ayrıca Muavviz ile Avf’ın Bedir Gazvesi’nde


Ebû Cehil’in bacağını kestikleri, Ebû Cehil ile oğlu İkrime’nin de onları şehid ettiği zikredilmiştir (bk. AVF b. AFRÂ).

Vefat tarihi hakkında farklı rivayetler bulunan Muâz’ın (Mizzî, XXVIII, 115) Sıffîn Savaşı’nda (37/657) Hz. Ali’nin saflarında çarpışırken öldüğü görüşü yaygındır. Onun 40 (660) yılından önce Hz. Ali’nin hilâfeti zamanında vefat ettiği rivayeti de bu doğrultudadır (İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, X, 188). Muâz’ın Bedir’de yaralandığı ve bunun sonucunda öldüğüne dair nakil yaygın bilgilere uymamakta, onun Yezîd b. Muâviye’nin hilâfeti döneminde Harre Savaşı’nda şehid düştüğü rivayeti ise aynı adı taşıyan kārî sahâbî Ebû Halîme Muâz b. Hâris el-Hazrecî ile (İbnü’l-Esîr, V, 197; İbn Hacer, el-İśâbe, VI, 138-139) karıştırıldığı ihtimalini akla getirmektedir (İbn Hibbân, Meşâhîrü Ǿulemâǿi’l-emśâr, s. 22, 45). Muâz’ın Bedir’de aldığı bir yara sebebiyle Medine’de öldüğüne dair bilgi de isabetli bulunmamıştır (Nevevî, II, 405).

Muâz b. Hâris’in Hz. Peygamber’e biat eden eşi Habîbe bint Kays’tan Ubeydullah; Ümmü’l-Hâris bint Sebre’den Hâris, Avf, Selmâ, Remle; Ümmü Abdullah bint Nümeyr’den İbrâhim ve Âişe; yine Resûlullah’a biat eden hanımlardan biri olan Ümmü Sâbit Remle bint el-Hâris’ten Sâre adında sekiz çocuğu dünyaya gelmiştir (İbn Sa‘d, III, 491-492). Muâz’ın kardeşi Muavviz’in hanımı Ümmü Yezîd bint Kays Hz. Peygamber’den hadis nakletmiş; Rübeyyi‘ ve Umeyre adında iki kızından Rübeyyi‘ Hz. Peygamber’e Hudeybiye’de biat etmiş, onunla muhtelif gazvelere katılarak yaralıların tedavisinde hizmet görmüş ve kendisinden rivayette bulunmuştur.

Muâz’ın, torunu Nasr b. Abdurrahman tarikiyle gelen, ikindi ve sabah namazlarından sonra nâfile namaz kılmanın Resûlullah tarafından menedildiğine dair bir rivayetine Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde (IV, 219-220), İbn Ebû Âsım’ın el-Âĥâd ve’l-meŝânî’sinde (Riyad 1411/1991, IV, 21), Nesâî’nin Sünen’inde (“Mevâķītü’ś-śalât”, 11) ve Taberânî’nin el-MuǾcemü’l-kebîr’inde (XX, 76) yer verilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, IV, 219-220; Buhârî, “Farżu’l-ħumus”, 18, “Meġāzî”, 8; a.mlf., et-Târîħu’l-kebîr, VII, 360-361; Müslim, “Cihâd”, 42; Nesâî, “Mevâķītü’ś-śalât”, 11; İbn İshak, es-Sîre, s. 289; İbn Hişâm, es-Sîre2, II, 277; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, II, 17; III, 491-493; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt (nşr. Seyyid Şerefeddin Ahmed), Beyrut 1395/1975, III, 370; a.mlf., Meşâhîrü Ǿulemâǿi’l-emśâr (nşr. M. Fleischhammer), Beyrut 1954, s. 22, 45; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), XX, 76; İbn Abdülber, el-İstîǾâb (Bicâvî), III, 1408-1410; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), V, 197-200; Nevevî, Tehźîb, II, 101, 405; Mizzî, Tehźîbü’l-Kemâl, XXVIII, 115-117; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, II, 358-360; İbn Hacer, el-İśâbe (Bicâvî), VI, 138-140; VIII, 26-27, 641-642; a.mlf., Tehźîbü’t-Tehźîb, X, 188.

İbrahim Hatiboğlu