MÎM

(م)

Arap alfabesinin yirmi dördüncü harfi.

Türk alfabesinin on altıncı, ebced tertibinin ve Fenike alfabesinin on üçüncü harfi olup ebced (cümmel) hesabında sayı değeri 40’tır. Fenike alfabesinde adı “su” anlamına gelen memdir. Ârâmîce ve İbrânîce’de mem-mâyim, Yunanca’da mü şekline dönüşen harf Arapça’da mîm olarak söylenir. Arap dilcileri bu kelimenin “şarap, zâtülcenp (satlıcan) ve toplanma” anlamlarına geldiğini kaydeder (Hasan Abbas, s. 72). Hiyeroglif alfabesinde ve Doğu sanatında su sembolü olarak geçen dalgalı çizgi (~) şeklinden doğup geliştiği, Arap alfabesinde dalgalı kısmın zamanla sıkışarak topuz biçimini aldığı, düz akışı simgeleyen kuyruk keşîdesinin aynen devam ettiği kabul edilir. Harfin Süryânîce’deki şeklinin yağmur simgesini andırdığı belirtilir (a.g.e., a.y.). Kıraat âlimlerine göre mîm genellikle izhar ile okunur ve asıl harf kabul edilir. Yalnız bâ harfinden önce gelen sâkin mîm ihfâ ile okunur ve fer‘î harf telakki edilir (Karaçam, s. 203; İbrâhim Enîs, s. 65-66).

Sîbeveyhi’ye göre mîmin mahreci iki dudak arası olup (el-Kitâb, IV, 433) telaffuzu için hava ağızdan geçerken geniz boşluğuna basınç yaparak uğultulu (gunne), açık (mechûr) ve sert (şedîd) bir sesin meydana gelmesine sebep olur. Halîl b. Ahmed’e göre mîm çıkarılırken dudaklar kapandığından kapantılı bir ünsüzdür (harfü’l-ıtbâk) (el-Ĥurûf, s. 44). İbn Sînâ’ya göre mîmin çıkış yeri kısmen dudakların arası, kısmen de geniz boşluğu olup hava geniz boşluğundan geçerken uğultulu bir sesin oluşmasına yol açar (Meħâricü’l-ĥurûf, s. 19). Şarkiyatçılara göre mîm kapantılı, yumuşak, geniz ünsüzü olan bir dudaksıldır (Cantineau, s. 28; Fleisch, I, 58). Mîm sesinin belirleyici ve ayırıcı sıfatları cehr, beyniyye ve gunnedir. Buna göre telaffuzunda ağız boşluğunda nefes akışı kesilip ses akışı devam ettiği sırada (cehr) genizde nefes ve ses akışının eş zamanlı olarak sürmesiyle vızıltılı-uğultulu bir ses (gunne) meydana gelir; bu ses sert-yumuşak (şiddet-rihvet) arasında orta tınıda (beyniyye, mutavassıta) bir karakter gösterir. Ayrıca mîmdeki ses izlâk, infitâh, inhifâz, terkīk ve zuhûr sıfatları gereği telaffuzu dile hafif ve kolay gelen (izlâk) açık ve ince bir sestir.

Harflerin ses özelliklerinin ve seslendirilme hareketlerinin oluşturduğu kelimelerin anlamlarına yansımasını araştıran çağdaş fonetikçiler, mîmin ses özelliğiyle seslendirme hareketinin bu harfi içeren fiil masdarlarının mânalarına dokunma ve görme duyularını ilgilendiren bazı olgular halinde ilham verme veya işaret etme yoluyla yansıdığını belirlemişlerdir. Mîm harfiyle başlayan Arapça masdarların yarısından fazlasında mîm sesinin verdiği yumuşaklık, incelik ve sıcaklık; seslendirilirken de dudakların hafifçe yumulma ve kapanma hareketinin işaret ettiği “emme, boş bir şeyin içindekini dışarı çıkarma ile toplama; engelleme, çiğneme ve yeme” anlamlarının; yine seslendirmede iki dudağın açılma hareketinin işaret ettiği “açılma, genişleme, yayılma” mânalarının yansıdığı keşfedilmiştir. Mîm ile başlayan masdarlarda “emme, boş bir şeyin içindekini dışarı çıkarma” anlamlarının daha fazla olması, baştaki mîmin söylenişinin emme hareketini


en iyi şekilde temsil etmesiyle açıklandığı gibi esasen insanlık tarihi içinde mîm sesinin emme olgusunu simgelemek üzere icat edildiği neticesine varılmıştır. Nitekim dünyanın birçok dilinde emilme organı ile (meme, mamelle, mamelon, mama ...) emziren anne (maman, mama, mamma, meme, mother, mâder) isminde mîm sesi hâkimdir. Bebek ve çocuk dilinde gıdanın adı da “mama”dır (Hasan Abbas, s. 72-78).

Fonetikçiler, anne ve babayı simgeleyen “m, b” ile benzeri seslerin bebeklerin çıkardığı ilk seslerle de irtibatını irdelemişlerdir. “b, m” dudaksılları ile bunlara yakın yerlerden çıkan “d, t, n” sesleri fazla kas gücü gerektirmediğinden bebeğin el ve kollarını hareket ettirmesine denk bir eylemle, çevresindeki nesne ve olgularla irtibat kurmadan sırf avunmak için fıtrî ve insiyakî olarak çıkarmayı ve tekrarlamayı sevdiği sesleri oluşturmaktadır. Bunları ünlülerle seslendirerek “ma, ba, da, ta ...” ve onları tekrar ile “mama, baba, bibi, dada, nene, adede, atete, amama” kelimelerini yineler. Bu sebeple bütün dünya dillerinde bu seslerin hecelerinin tekrarından meydana gelen kelimelerin çocukların çıkardığı ve tekrarladığı fıtrî ses ve kelimelere dayandığı kabul edilmiştir (İbrâhim Enîs, s. 154-159).

Dilciler, Arapça kelimelerin bünyesinde yer alan mîmlerin asıl harf mi ziyade harfi mi olduğu hususunu incelemiş ve şu sonuçları tesbit etmişlerdir: Kelime başındaki mîmden sonra iki asıl harf bulunan isim ve fiillerde mîm asıl harftir: مجد، مصرgibi. Mîmden sonra üç asıl harfin yer aldığı isimlerde ekseriyetle mîm zâittir: مغرب، مقياس gibi. Kendisinden sonra üçten fazla asıl harf bulunan isimlerdeki mîm çoğunlukla asıl harftir: مردقوس، مرزنجوش gibi. Üçlü fiillerin ism-i mef‘ûl, zaman ve mekân isimleriyle mîmli masdar mîmleri, dörtlü, beşli ve altılı fiillerin ism-i fâil, ism-i mef‘ûl mîmleri zâittir. Mîm bazı isimlerin sonuna çokluk bildirmek için eklenmiştir: (çok cesur) الشّجعم← (cesur) الشّجاع , (geniş avurtlu) الشّدقم←(avurt) الشّدقgibi. İkil ve çoğul zamirlerdeki mîmlerin de çokluk bildirmek üzere ziyade edildiği belirtilir: هما، هم، كما، كم، أنتما، أنتم . Bazı isimlerin sonundaki mîmlerin ise zâit olmakla birlikte bu tür bir anlam bildirmediği ifade edilir: (boğaz) الحلق ← الحلقوم , (yutak) البلع ← البلعومgibi. İsimlerin ortasındaki mîmlerin ziyade olması nâdirdir: الدّلامص(parlak nesne), القمارص(ekşimiş süt) gibi. Fiillerde de mîm harfinin ziyade olmasına nâdir rastlanır: تمركز(merkez edindi), تمنطق(kuşak kuşandı) gibi (Sîbeveyhi, IV, 219, 237, 272-274, 308-309; İbn Cinnî, I, 426-433; İbn Yaîş, IX, 151-154; Hasan b. Kāsım el-Murâdî, s. 139-140).

Mîm, en çok ب، ف، ق، ل، ن،ْ و harfleri olmak üzere ء، ت، ج، ح، خ، د، ذ، ر، ز، س، ش، ض، ط، ع، غ، هـ، ي harfleriyle değişim ve dönüşüme (ibdâl) uğrayarak yapı ve anlamca eşdeğer veya benzer kelimelerin oluşumunda etkili olmuştur:

ب ← م: أربي ← أرمي، بخر ← مخر، مكّة ← بكّة؛

ن ← م: غين ← غيم، ندى ← مدى؛

و ← م: أوشاج ← أمشاج، فوه ← فم؛

ف ← م: جفس ← جمس، كفح ← كمح؛

ق ← م: قيس ← ميس، قطر ← مطر؛

ل ← م: جزل ← جزم، لطح ← مطح؛

(Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, I, 37-77; II, 345-381, 423-495, 565, tür.yer.; İbn Cinnî, I, 413-426). Yapı ve anlam bakımından eşdeğer olan bu kelimelerden işlek olanlar asıl, diğerleri dönüşmüş (mübdel) kelimeler olarak kabul edilir. Aynı şekilde Wilhelm Thomsen’in şüyû teorisine göre bir dilde en yaygın olan sesler en çok değişim ve dönüşüme uğrayan seslerdir. Bu değişimin yönü söylenişi zor olandan kolay ve hafif olana doğrudur. Arap dilinde en yaygın sesler olan l, n, m harflerinin zamanla hafif sesler olan v, “y”ye dönüştüğü bazı örneklere dayanılarak ileri sürülmüştür (İbrâhim Enîs, s. 169-173). Yine Sâmî dillerinde bazı kelimelerin sonundaki “m”lerin Arapça’da “nûn”a dönüşme eğilimi gösterdiği ifade edilmiştir (EI2 [Fr.], VII, 65). Ferrâ’nın farklı yorumuna rağmen “Allāhümme”nin sonundaki çift mîmin lafzatullaha has bir sesleniş ve saygı ifadesi olarak nidâ “yâ”sından bedel olduğu kabul edilir. Yemen veya Tay kabilesi lehçesinde “tamtamâniyye” adı verilen harf-i ta‘rifin (ال) lâmı mîme dönüşerek “ام” şeklinde söylendiği ve Nemir b. Tevleb’in rivayet ettiği şu şâz hadisin söz konusu lehçeye göre olduğu kaydedilmektedir: ليس من امبرّ امصيام في امسفر (Yolculuk esnasında oruç tutmak ileri derecede dindarlıktan sayılmaz). Bu duruma şair Abdullah b. Anme’nin bir dizesinde de rastlanır (Hasan b. Kāsım el-Murâdî, s. 140).

Daha çok Kur’an kıraatinde görülen bir dönüşüm şekli de idgamdır. İbdâl türü değişimdönüşümlerde anlamları ve yapıları eşdeğer olan iki ayrı kelime söz konusu iken idgam tarzı değişim söyleyiş kolaylığı sağlamak amacıyla yalnız telaffuz planında olur ve bir kelimenin farklı söylenişini ve okunuşunu ifade eder: -mm- > -mm-; -bm-> -mm-; -nm-> -mm-; / ـًـٌـٍm->-mm-; -nb-> -mb-/b-> -mb- (iklâb ـًـٌـٍ/ kalb) dönüşümleri geniz sesi (gunne) eşliğinde seslendirilir:

عليهم مؤصدة ← عليهم مؤصدة،

اركب معنا ← اركم معنا،

من مآء ← مم ماء،

عذاب مقيم ← عذابم مقيم،

من بعد ← مم بعد،

عليم بالظالمين ← عليمم بالظالمين.

Ayrıca kelime sonundaki sâkin “mîm”i bâ harfi izlerse mîm geniz sesi eşliğinde “bâ”ya dönüştürülmeden seslendirilir (ihfâ): ترميهم بحجارةgibi. م الله(Allah’a yemin olsun ki ...) ifadesinde yer alan مedat olup yemin için olan “مُنُ” veya “أَيْمُنُ” àícden kısaltmadır ve üç hareke ile rivayet edilmektedir (İbn Yaîş, IX, 93-94; Hasan b. Kāsım el-Murâdî, s. 139).

BİBLİYOGRAFYA:

Sîbeveyhi, el-Kitâb (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1403/1983, IV, 219, 237, 272-274, 308-309, 325, 433-436, 447, 456-457; Halîl b. Ahmed, el-Ĥurûf (nşr. Ramazan Abdüttevvâb, Ŝelâŝetü kütüb fi’l-ĥurûf içinde), Kahire 1402/1982, s. 44; Ahmed er-Râzî, el-Ĥurûf (a.e. içinde), s. 134, 137, 139, 140, 142, 154; Zeccâcî, Ĥurûfü’l-meǾânî ve’ś-śıfât (nşr. Hasan Şâzelî Ferhûd), [baskı yeri yok] 1402/1982 (Dârü’l-ulûm), s. 59-60; Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Kitâbü’l-İbdâl (nşr. İzzeddin et-Tenûhî), Dımaşk 1379/1960, I, 37-77; II, 82-87, 345-381, 423-495, 565; ayrıca bk. tür.yer.; İbn Cinnî, Sırru śınâǾati’l-iǾrâb (nşr. Hasan Hindâvî), Dımaşk 1405/1985, I, 413-433; İbn Sînâ, Meħâricü’l-ĥurûf (nşr. ve trc. Pervîz Nâtil Hânlerî), Tahran 1333, s. 19; İbn Yaîş, Şerĥu’l-Mufaśśal, Beyrut, ts. (Âlemü’l-kütüb), IX, 93-94, 151-154; X, 33-36, 145; Radî el-Esterâbâdî, Şerĥu’ş-Şâfiye (nşr. M. Nûr el-Hasan v.dğr.), Beyrut 1402/1982, II, 373-374; III, 215-218, 250, 257-258; İbn Usfûr, el-MümtiǾ fi’t-taśrîf (nşr. Fahreddin Kabâve), Beyrut 1407/1987, I, 239-257, 391-395; II, 670-678, 709-718; İbn Abdünnûr, Raśfü’l-mebânî (nşr. Ahmed M. el-Harrât), Dımaşk 1405/1985, s. 371-377; Hasan b. Kāsım el-Murâdî, el-Cene’d-dânî fî ĥurûfi’l-meǾânî (nşr. Fahreddin Kabâve - M. Nedîm Fâzıl), Beyrut 1413/1992, s. 139-140; J. Cantineau, Etudes de linguistique arabe, Paris 1960, s. 28-30; A. Roman, Etude de la phonologie, Aix-Marseille 1983, I, 263; İsmail Karaçam, Kur’ân-ı Kerîm’in Fazîletleri ve Okunma Kaideleri, İstanbul 1984, s. 203, 211, 219-220, 223, 327, 341-342, 357-359, ayrıca bk. tür.yer.; Gānim Kaddûrî el-Hamed, ed-Dirâsâtü’ś-śavtiyye Ǿinde Ǿulemâǿi’t-tecvîd, Bağdad 1406/1986, s. 415, 417, 426, 443-445, ayrıca bk. tür.yer.; Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, MevsûǾatü’l-ĥurûf, Beyrut 1408/1988, s. 423-427; H. Fleisch, Traité de philologie arabe, Beyrouth 1990, I, 58, 60, 74, 80, 83, 94, 95, 211, 219, 224; Şevkī Maarrî, MuǾcemü’l-mesâǿili’n-naĥvî ve’ś-śarfî fî Tâci’l-Ǿarûs, Beyrut 1996, s. 151-196; Hasan Abbas, Ħaśâǿiśu’l-ĥurûfi’l-ǾArabiyye ve meǾânîhâ, Dımaşk 1998, s. 72-78; İbrâhim Enîs, el-Eśvâtü’l-luġaviyye, Kahire, ts. (Mektebetü nehdati Mısr), s. 21, 27, 48, 65-66, 154-159, 169-173, ayrıca bk. tür.yer.; G. Troupeau, “Mīm”, EI² (Fr.), VII, 65; İsmail Durmuş, “Harf”, DİA, XVI, 160.

İsmail Durmuş