MEVZÛ

(الموضوع)

On kategoriden biri, bir önermede yüklemin öznesi ve konusu, her türlü sûreti kabul yeteneğine sahip ilk madde anlamında mantık ve felsefe terimi.

Arapça vaz‘ kökünden gelen mevzû‘ kelimesi, üzerinde düşünülen ve söz konusu edilen maddî-mânevî her şey, her olay, duyularla algılanan ve işaretle gösterilen her nesne için, ayrıca ağızdan çıkan bir kelimenin anlam olarak karşılığının bulunduğunu ifade etmek üzere kullanılmaktadır.

Mantık terimi olarak mevzû iki farklı anlamda geçer. 1. On kategoriden biri olan cevherin konumunu, onun ne durumda bulunduğunu belirten terimdir. Meselâ Ahmet cevher olarak alınırsa onun ne konumda olduğu sorusuna “ayaktadır” veya “oturuyor” yahut “yatıyor” şeklindeki cevaplar ya da konum bildiren daha başka nitelikler cevherin mevzûunu belirtir. Bu anlamda mantık metinlerinde mevzûun yerine vaz‘ veya nusbe terimleri de kullanılmaktadır (Hârizmî, s. 218-219). 2. Bir önerme ister tümel (küllî) ister tikel (cüz’î) ister olumlu (mûcibe) ister olumsuz (sâlibe) olsun onda iki terim bulunmak zorundadır; bunlardan birine mevzû (konu, özne), diğerine mahmûl (yüklem) denir. Nitekim, “Ahmet kâtiptir” önermesinde Ahmet mevzû yani nitelikleri ve özellikleri taşıyan, kâtip ise ona yüklenen, onu niteleyen konumundadır. Şu halde mevzû başka bir şeyle nitelenendir; ancak niteleyen nitelenene ait olabileceği gibi olmayabilir de. Meselâ, “İnsan canlıdır” veya, “İnsan taş değildir” önermelerinde olduğu gibi (Seyfeddin el-Âmidî, s. 322). Bir önermede bulunması gereken bu iki terim arasındaki ilişki felsefede cevheraraz, kelâmda sıfat-mevsuf, nahivde mübtedâ-haber, fıkıhta mahkûmün bih-mahkûmün aleyh, belâgatta müsned-müsnedün ileyh terimleriyle ifade edilmektedir; günümüzde ise buna konu-yüklem veya özne-yüklem ilişkisi denilmektedir.

Felsefe terimi olarak mevzû dar mânada, “henüz güç (potansiyel) halindeki şekilsiz maddenin herhangi bir görünümle (sûret) ortaya çıkması, şekle bürünmesi ve formun taşıyıcısı” anlamına geldiği gibi geniş mânada “maddenin uğradığı fizikî, kimyevî, biyolojik her türlü değişim ve dönüşümün üzerinde gerçekleştiği mahal” anlamına da gelmektedir. İbn Sînâ’ya göre herhangi bir şey kendinde bulunmayan bir gelişmeyi ve bir olguyu kabul etme özelliği taşıyorsa buna heyûlâ, eğer o gelişme ve olguyu bizzat üzerinde bulunduruyorsa buna da mevzû denir (el-Ĥudûd, s. 245). Bütün bunlardan sonra mevzû, nitelikleri ve arazları üzerinde taşıyan, maddedeki her çeşit değişimi yüklendiği halde değişmeyen ve kendi kendine var olan bir şey yani cevherdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), II, 1670; Fârâbî, Kitâbü’l-Ķıyâs (el-Manŧıķ Ǿinde’l-Fârâbî içinde, nşr. Refîk el-Acem), Beyrut 1986, II, 71, 103, 121; a.mlf., Kitâbü’l-Ĥurûf (nşr. Muhsin Mehdî), Beyrut 1970, s. 179; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Manŧıķ (3), s. 13, 34; a.mlf., eş-Şifâǿ el-İlâhiyyât (1), s. 182; a.mlf., el-Ĥudûd (el-Muśŧalaĥâtü’l-felsefî Ǿinde’l-ǾArab içinde, nşr. Abdülemîr el-A‘sem), Kahire 1989, s. 245; Hârizmî, el-Ĥudûdü’l-felsefiyye (a.e. içinde), s. 218-219; Seyfeddin el-Âmidî, Kitâbü’l-Mübîn (a.e. içinde), s. 322; Cemîl Salîbâ, el-MuǾcemü’l-felsefî, Beyrut 1982, II, 446; Ferîd Cebr v.dğr., MevsûǾatü muśŧalaĥâti Ǿilmi’l-manŧıķ Ǿinde’l-ǾArab, Beyrut 1996, s. 1040-1045; Cîrâr Cihâmî, MevsûǾatü muśŧalaĥâti’l-felsefe Ǿinde’l-ǾArab, Beyrut 1998, s. 891-893.

Mahmut Kaya