MEŞRİKĪLER

(المشارقة)

Kuzey Afrika’ya ve Endülüs’e göç ederek yerleşen Araplar’la onlardan etkilenip Araplaşmış olanlara verilen ad.

İslâm dünyasının batı kısmını (Mağrib) teşkil eden Kuzey Afrika ve Endülüs’te yaşayan müslümanlara Megāribe, doğu kısmında (Meşrik) yaşayanlara da Meşârika (Meşrikīler) denilmektedir. Ancak İslâm coğrafyacıları Mağrib’in sınırlarının tesbiti konusunda görüş birliğine varamamıştır. Bu konudaki üç farklı rivayet değerlendirildiğinde İslâm coğrafyacılarının Mısır’ın batısında kalan bölgelere Mağrib adını verdiği anlaşılmaktadır. Kuzey Afrika tarihçileri, bu iki bölgeyi ayıran sınır olarak genellikle Libya’nın Trablusgarp şehrini kabul etmişlerdir. İki bölgenin halkları arasında ortaya çıkan farklılıklar sebebiyle meşriķ ve mağrib kelimeleri erken dönemden itibaren coğrafî mânadan ziyade sosyokültürel bir anlam kazanmıştır. Bu farklar, Endülüs’te daha belirgin olmak üzere Batı İslâm dünyasında bölgenin Araplar tarafından fethini takip eden ilk yarım asrın sonlarında kendini göstermeye başlamıştır (EI2 [Fr.], VI, 702).

Batı İslâm dünyasında Meşrikīler ismiyle Doğu İslâm dünyasından dinî, siyasî, askerî ve ticarî sebeplerle Kuzey Afrika’ya ve Endülüs’e gelip yerleşen kişiler kastedilmekte, onların çocukları ve torunları ise Mağribli kabul edilmektedir Zîrî Emîri Muiz b. Bâdîs’in izniyle İfrîkıye’ye göç eden ve sayıları 50.000 ile 100.000 arasında değişen Benî Hilâl kabilesi bölge halkı tarafından Meşrikīler içinde sayılmamıştır.

Bu özel anlamıyla Meşrikīler’in ilk temsilcileri fetih ordularının kumandan ve askerleridir. Kuzey Afrika tarihçileri fetih orduları içinde yüzlerce sahâbînin Kuzey Afrika’ya geldiğini söylemekte ancak çok azının ismini zikretmektedir. Ebû Bekir el-Mâlikî, Kuzey Afrika fâtihi Ukbe b. Nâfi‘in ordusunda yer alan yirmi dokuz sahâbîyi tanıtırken Ahmed b. Hâlid es-Selâvî bu sayıyı kırk beşe çıkarmıştır (el-İstiķśâ, I, 141-146). Fakat sahâbîlerin çoğu daha sonra geldikleri şehirlere dönmüş, bazıları ise Kayrevan başta olmak üzere Kuzey Afrika’daki merkezlere yerleşmiştir. Kayrevan’da kalanlardan biri şehrin batı kısmında kendi adını taşıyan mezarlıkta medfun Ebû Zem‘a el-Belevî’dir. Mûsâ b. Nusayr’ın ordusunda Endülüs’e giren Müneyzir el-İfrîkī burada yerleştiği tesbit edilen tek sahâbîdir (Makkarî, III, 5).

Müslüman Araplar, fetih sürecinden itibaren IX. yüzyılın başlarına kadar Mağrib’de yeni şehirler kurmuşlar veya eski kentlere yerleşmişlerdi. Genelde aileleriyle birlikte gelen askerler, resmî görevliler, din âlimleri ve tâcirler Mağrib halkının İslâmlaşmasında büyük rol oynayarak bölgeyi Meşrik’a benzettiler. Mûsâ b. Nusayr, Kuzey Afrika’nın yerlileri olan Berberîler’in İslâm’a girmesini kolaylaştırmak ve onların İslâm’ı öğrenmesini sağlamak için büyük gayret sarfetti. Bu maksatla bazı kişileri özel tebliğci olarak görevlendirdi. Berberîler’in önemli bir kısmı Sâlih b. Mansûr el-Himyerî gibi çok etkili tebliğciler vasıtasıyla İslâm’a girdi. İbn İzârî, Mûsâ b. Nusayr’ın yerli halka Kur’an’ı ve İslâmî kuralları öğretecek on yedi Arap muallim vazifelendirdiğini söyler (el-Beyânü’l-muġrib, I, 42). Bunların en azından bir kısmı Endülüs fâtihi Târık b. Ziyâd’ın ordusunda Endülüs’e girmiş olmalıdır. Mûsâ’nın Tanca valiliğine tayin ettiği Târık b. Ziyâd’ın da Berberî askerlere İslâmiyet’i öğretecek Arap muallimler görevlendirdiği belirtilmektedir (Makkarî, I, 239).

Kuzey Afrika ve Endülüs tarihçileri Kuzey Afrika’ya gelen tâbiîn neslinden bazı şahıslar hakkında bilgi vermişlerdir. Bunların başında Emevî Halifesi Ömer b. Abdülazîz’in tebliğ maksadıyla gönderdiği on fakih gelmektedir. Ebü’l-Arab ve Mâlikî, çoğu Kayrevan’a yerleşen bu on fakih ile tâbiînden on altı kişi hakkında bilgi vermişlerdir. Daha sonra tebliğ ve irşad amacıyla çok sayıda âlim gelmiş, bunların bir kısmı bölgeye yerleşmiştir. Medine’nin yedi fakihinden Süleyman b. Yesâr ve meşhur müfessirlerden Yahyâ b. Sellâm gibi geçici olarak buraya gelen âlimler de vardır. Kuzey Afrika ve Endülüs tarihçilerinin eserlerinde Meşrik’tan Endülüs’e gelen tâbiîn hakkında da bilgi bulunmaktadır. İbn Beşküvâl, et-Tenbîh ve’t-taǾyîn li-men deħale’l-Endelüs mine’t-tâbiǾîn adıyla bir eseri kaleme almışsa da günümüze ulaşmamıştır. Makkarî, onun bu eserinde yirmi sekiz kişi hakkında bilgi verdiğini belirtmiş, kendisi de Endülüs’e gelen tâbiînden on iki şahsı tanıtmıştır (Nefĥu’ŧ-ŧîb, I, 288; III, 6-7, 69, 73).

İbnü’l-Faradî, İbn Beşküvâl, İbnü’l-Ebbâr gibi bölge tarihçileri tâbiînin ardından Mağrib’e gelen meşhur Meşrikīler hakkında bilgi vermişlerdir. Meşrikīler’in bir kısmının İslâm’ın ışığını Endülüs’e taşımayı amaçladığını, bunların önemlilerinin bile sayılamayacak kadar çok olduğunu,


bazılarının burasını vatan edindiğini söyleyen Makkarî, tâbiînden sonraki Meşrikīler’den yetmiş dört meşhur şahsı tanıttığı bölümü XV. yüzyılın sonlarında ölen bir Şâzelî şeyhiyle bitirmiştir (Nefĥu’ŧ-ŧîb, III, 9-149).

Doğu İslâm dünyası Batı İslâm dünyasını yakından etkilemiştir. Emevîler’in cezalandırmasından korkarak VII. (XIII.) yüzyılda Fas’a kadar giden bir grup Hâricî bölgede mezheplerini yaymaya başlamış, bu yüzden bölgede kuvvetli Hâricî isyanları çıkmıştır. Meşrik’ta Şîa ve mevâlînin oynadığı rolü Mağrib’de eşitlik çağrısı yapan Hâricîler üstlenmiştir. Mağrib’de daha sonraları Mâlikîlik gittikçe güçlenmiş ve bölgenin en yaygın mezhebi olmuştur. Fethin hemen ardından Endülüs’e gelen Araplar’ın ekseriyeti Suriye bölgesinden olduğu için burada önce Suriye’nin fıkıh imamı Evzâî’nin mezhebi benimsenmiş, ancak Endülüs Emevî Devleti’nin kuruluşunun ardından Doğu’ya gönderilen talebelerin Medine’deki İmam Mâlik’i tercih etmeleri durumu değiştirmiş, I. Hişâm döneminden (788-796) itibaren Mâlikîlik bölgenin resmî mezhebi haline gelmiştir.

Meşrikī terimi bazan coğrafî, bazan sosyokültürel aidiyeti ifade etmektedir. 280 (893) yılında Kuzey Afrika’ya gelen Fâtımî dâîsi Ebû Abdullah eş-Şiî, Meşrikli olması sebebiyle Berberîler arasında Meşrikī nisbesiyle tanınmış (İbnü’l-Esîr, VIII, 33; İbn Ebû Dînar, s. 70), Mağribli olup olmamasına bakılmaksızın Şiîliği benimseyenlere Meşârika adı verilmiştir (İbnü’l-Esîr, IX, 295). Öte yandan İfrîkıyeli Hanefîler için Irakī veya Kûfî tabiri kullanıldığı görülmektedir (Ebû Bekir el-Mâlikî, I, 181, 256, 263, 500).

Mağrib’de ve Endülüs’te hüküm süren bazı hânedanlar da Meşrik’tan gelen kişiler tarafından kurulmuştur. Tunus’ta hüküm süren Ağlebîler’in, Fas’a hâkim olan İdrîsîler’in, Endülüs Emevîleri’nin, Tunus’ta Mehdiye’de kurulup Mısır’a intikal eden Fâtımîler’in kurucularının tamamı Meşrikīdir. Mağrib, Meşrik’tan kaçmak zorunda kalan siyasîlerin sığınağı, bazı siyasî suçluların da sürgün yeri olmuştur. Bunlar arasında Emevî yönetiminden kaçan müstakbel Abbâsî halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr ve Abbâsîler’in takibatından kurtulabilen Emevî hânedanı mensupları vardır.

Meşrikīler arasından iki şahıs Endülüs’ün sosyokültürel hayatında kalıcı izler bırakmıştır. Bunlardan biri ünlü mûsikîşinas Ziryâb’dır. Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd’in şarkıcısı olan Ziryâb, II. Abdurrahman zamanında Kurtuba’ya (Cordoba) gelmiş ve bu hükümdarın ihsanlarına mazhar olmuştur. Endülüs’te kurduğu mûsiki geleneği öğrencileri tarafından Kuzey Afrika’da sürdürülmüştür. Meşhur bir edip ve dilci olan ikinci şahıs ise yirmi üç yıl Bağdat’ta din ve dil ilimleri tahsil ettikten sonra 330’da (942) Halife Nâsır-Lidînillâh III. Abdurrahman’ın son günlerinde Endülüs’e gelen Ebû Ali el-Kālî’dir. Burada pek çok dilci ve devlet adamı yetiştiren, sarayda ve ulemâ çevresinde büyük saygı gören Kālî önemli idarî görevlerde de bulunmuştur. Beraberinde getirdiği zengin kütüphanesindeki pek çok eseri çevresine tanıtması sebebiyle kendisi edebiyat ilmini Endülüs’e götüren ilk kişi kabul edilmektedir (Brockelmann, II, 277).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Habîb es-Sülemî, et-Târîħ (nşr. J. Aguadé), Madrid 1991, s. 136-138; Ebü’l-Arab, Ŧabaķātü Ǿulemâǿi İfrîķıyye (nşr. Muhammed Ben Şeneb), Beyrut, ts. (Dârülkitâbi’l-Lübnânî), s. 11-33, 37-39; Ebû Bekir el-Mâlikî, Riyâżü’n-nüfûs (nşr. Beşîr el-Bekkûş - M. Arûsî el-Matvî), Beyrut 1403/1983, I, 10, 60-152, 181, 256, 263, 500; İbnü’l-Faradî, Târîħu Ǿulemâǿi’l-Endelüs (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Kahire-Beyrut 1410/1989, I, 56-57, 125-129; İbn Beşküvâl, eś-Śıla, I, 86-116; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, V, 155; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 33; IX, 295; Abdülvâhid el-Merrâküşî, el-MuǾcib fî telħîśi aħbâri’l-Maġrib (M. Saîd el-Uryân - Muhammed el-Arabî), Kahire 1368/1949, I, 14, 35-37; İbnü’l-Ebbâr, et-Tekmile (nşr. Abdüsselâm el-Herrâs), Beyrut 1995, II, 189; a.mlf., el-Ĥulletü’s-siyerâǿ (nşr. Hüseyin Mûnis), Kahire 1985, s. 13-113; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 488-489; IV, 423; VII, 137; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 20, 42, 176; Makkarî, Nefĥu’ŧ-ŧîb, I, 239, 288; III, 5-163; IV, 423; V, 385; VII, 137; İbn Ebû Dînâr, el-Müǿnis fî aħbâri İfrîķıyye ve Tûnis, Beyrut 1993, s. 70; Selâvî, el-İstiķśâ, I, 141-146; Brockelmann, GAL (Ar.), II, 277; Muhammed et-Talbî, ed-Devletü’l-Aġlebiyye (trc. Müncî es-Sayyâdî), Beyrut 1985, s. 41-51, 622; a.mlf., “Maѕћāriķa”, EI² (Fr.), VI, 701-702; Abdurrahman Ali el-Haccî, et-Târîħu’l-Endelüsî, Dımaşk 1407/1987, s. 143-172; Nadir Özkuyumcu, Fethinden Emevîlerin Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika: 18-132/639-750 (doktora tezi, 1993), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 5-13; G. Yver, “Magrib”, İA, VII, 142-143; H. G. Farmer, “Ziryâb”, a.e., XIII, 578-579; Hüseyin Elmalı, “Kālî”, DİA, XXIV, 259-260.

İsmail Yiğit