MESH

(المسخ)

Allah’ın bazı insanların şeklini veya ahlâkını çirkin hale dönüştürmesini ifade eden bir Kur’an terimi.

Sözlükte “bir şeyin şeklini çirkinleştirmek, bir yiyeceğin tadını bozmak” gibi anlamlara gelen mesh kelimesi (Lisânü’l-ǾArab, “msħ” md.) Kur’an’da yalnız bir yerde fiil sîgasıyla geçer (Yâsîn 36/67). Kelimeyi müfessirler “inanmayanları oldukları yerde hareketsiz oturtmak, helâk etmek” (Taberî, XXIII, 18; Fahreddin er-Râzî, XXVI, 103), “yaratılışlarını değiştirmek, taşa veya hayvana dönüştürmek” (İbn Kesîr, III, 575; Şevkânî, IV, 378) şeklinde açıklamışlardır. Bu âlimler Kur’an’da, İsrâiloğulları’ndan cumartesi günü avlanma yasağını çiğneyen bir grubun maymuna (el-Bakara 2/65-66; el-A‘râf 7/163-166) ve domuza (el-Mâide 5/60) dönüştürüldüğünü bildiren âyetleri de mesh terimi kapsamında değerlendirmiştir (Taberî, I, 260-264; Fahreddin er-Râzî, I, 110-112; Şevkânî, I, 96). Âyetlerde sözü edilen maymuna ve domuza dönüştürme olayı, Medyen ile Eyle arasında deniz kıyısında bulunan ve halkı balıkçılıkla geçinen bir yerleşim bölgesinde avlanma yasağına uymayanların başına gelmiştir (Taberî, IX, 61-62).

Erken dönem müfessirleri meshe yalnız “taşa ve hayvana çevirme” anlamı verirken Râgıb el-İsfahânî kelimeyi “insanın yaratılış ve ahlâkını çirkinleştirmek ve onu bir şekilden diğerine dönüştürmek” olarak tanımlamıştır. İsfahânî’ye göre kişinin köpek gibi hırslı, domuz gibi obur ve öküz gibi anlayışsız olması ahlâkî türden bir dönüşümün sonucu olup Kur’an’daki, “Allah onların bir kısmını maymuna, bir kısmını da domuza çevirdi” meâlindeki âyet (el-Mâide 5/60) bedenî dönüşümü, “Eğer dilesek oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik” âyeti de (Yâsîn 36/67) hem bedenî hem ahlâkî dönüşümü ifade eder.

Müslüman âlimlerin çoğu hayvana dönüştürme işinin fizikî olarak gerçekleştirildiği görüşünde olup âyetlerin zâhirî mânasını dikkate almış, bu açık anlamlı nasların mecazi mânaya hamledilemeyeceğini ileri sürmüştür. Dönüşümün niteliğini yorumlayanlar ise olayı aklîleştirmeyi, bir bakıma evrenselleştirmeyi amaçlamışlar, günahkâr insanların mânevî olarak insanlıklarını kaybetmiş olabilecekleri, dolayısıyla kendilerini her an sorgulamaları gerektiği mesajını vermek istemişlerdir. Nitekim tâbiîn müfessiri Mücâhid b. Cebr’in bu dönüşümün bir temsil ve teşbih olduğunu ileri sürdüğü rivayet edilmiştir. Ona göre maymun ve domuza çevrilme “bu hayvanların karakterine bürünme” anlamındadır; dönüşüme uğrayan onların bedenleri değil ruhları ve kalpleridir (Taberî, I, 263; Beyzâvî, I, 27). Fahreddin er-Râzî, Mücâhid’in bu görüşünü, “Nassın zâhirine aykırıdır, fakat tamamen uzak bir görüş değildir” şeklinde değerlendirmiştir (Mefâtîĥu’l-ġayb, II, 385). Dönüşümün mânevî olarak gerçekleştiğini kabul eden Reşîd Rızâ, bu kimselerin insan sûretinde kalmalarına rağmen maymun sîretine ve ahlâkına büründüklerini belirtmektedir. Aksi halde söz konusu olan İsrâiloğulları’nın nesilleri devam edemezdi. Zira bu cezanın sonradan gelenlere öğüt olabilmesi, onları terbiye edebilmesi için devamlı olması gerekir. Bu ise dönüşümün mânevî olması ile mümkündür.

Hadislerde de mesh kelimesinin türevleri “Allah’ın bazı varlıkların durumunu daha kötü hale çevirmesi, onları bazı hayvanlara dönüştürmesi” anlamlarında kullanılmış (İbnü’l-Esîr, IV, 328; Wensinck, “msħ” md.), Kur’an’da İsrâiloğulları’ndan bir kısmının maymuna ve domuza çevrildiğinden bahsedildiği halde hadislerde onların fare, keler, kertenkele ve daha başka canlılara dönüştürüldüğünden de söz edilmiştir (Buhârî, “Bedǿü’l-ħalķ”, 15; Müslim, “Śayd”, 48, 50; “Zühd”, 62). Nitekim Hz. Peygamber, kertenkele yiyen birini gördüğünde Allah’ın İsrâiloğulları’ndan bir nesle lânet ettiğini ve onları yeryüzünde debelenen hayvan kılığına soktuğunu, bu kertenkelenin de onlardan olabileceğini, bu sebeple onu yemeyeceğini, fakat yemeyi yasaklamayacağını söylemiş (Müslim, “Śayd”, 51), ayrıca, “Allah hayvana dönüşen bir ümmet için soy sop bırakmamıştır” (Müsned, I, 390) demiş, maymun ve domuzların Allah’ın meshettiği insanlardan olup olmadığı sorulduğunda, “Allah Teâlâ bir kavmi helâk etti mi ona nesil vermez. Maymun ve domuzlar daha önce de vardı” şeklinde cevap vermiştir (Müslim, “Ķader”, 33). İsrâiloğulları için söz konusu olan meshin dışında Resûl-i Ekrem’in kendi ümmetinden günah işleyenlerin bir kısmını Allah’ın geceleyin dağı üzerlerine indirmek suretiyle helâk edeceğini, bir kısmını da kıyamete kadar maymun ve domuza dönüştüreceğini ifade ettiği rivayet edilmiştir (Buhârî, “Eşribe”, 6; hadisin sıhhati ve yorumu için bk. İbn Hacer el-Askalânî, XI, 175-181). Mesh kelimesi hadis şârihleri tarafından mecazi mânaya da hamledilerek Kur’an’ın kalplerden silinmesi, insandan güven ve huşû duygusunun alınması şeklinde yorumlanmıştır (Aynî, XXI, 176).

Elmalılı Muhammed Hamdi, bedenî dönüşümün mânevî ve ahlâkî dönüşümden daha önemli olmadığını söyleyerek insanlık değerlerinin kaybolduğu bir bedenin maymun şeklini almasının tabii görülebileceğini belirtmiş, hayvanların içinden maymunun seçilmesinin önemi üzerinde durarak insanla maymun arasındaki gerçek farkın akıl, mantık ve ahlâkta aranması gerektiğini söylemiş, maymunun bütün hünerinin taklitten ibaret bulunduğunu, mânevî dönüşüme tâbi olan insanların da kör bir taklitten öte bir şey yapamaz hale geleceklerini ifade etmiştir. Kur’an’da insanî değerlerini kaybetmiş kimselerin hayvanlara benzetildiği


(el-A‘râf 7/176-179; el-Furkān 25/44; el-Cum‘a 62/5) dikkate alındığı takdirde mânevî dönüşümün her zaman söz konusu olabileceği görülür.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “msħ” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, IV, 328; Lisânü’l-ǾArab, “msħ” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “msħ” md.; Müsned, I, 390; Buhârî, “Bedǿü’l-ħalķ”, 15; “Eşribe”, 5, 6; Müslim, “Śayd”, 48, 50, 51, “Zühd”, 62, “Ķader”, 33; Taberî, CâmiǾu’l-beyân, Beyrut 1392/1972, I, 260-264; IX, 61-70; XXIII, 18; Zemahşerî, Keşşâf, Beyrut 1399/1979, II, 127; Tabersî, MecmaǾu’l-beyân fî tefsîri’l-Ķurǿân (nşr. Hâşim el-Mahallâtî - Fazlullah et-Tabâtabâî), Beyrut 1406/1986, VIII, 674; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, I, 110-112; II, 385; XXVI, 103; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, I, 27; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿân (nşr. Abdurrahman el-Mar‘aşlî), Beyrut 1408/1988, III, 575; İbn Hacer el-Askalânî, Fetĥu’l-bârî (nşr. Abdülaziz b. Abdullah b. Bâz), Beyrut 1416/1996, XI, 175-181; Aynî, ǾUmdetü’l-ķārî, Kahire, ts. (İdâretü’t-tıbâati’l-münîriyye), XXI, 176; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, I, 96; IV, 378; Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-menâr, I, 344; Elmalılı, Hak Dini, I, 378-379; M. Tâhir b. Âşûr, et-Taĥrîr ve’t-tenvîr, Tunus 1973, I, 445; I. Lichtenstadter, “And Become Ye Accursed Apes”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XIV, Jerusalem 1994, s. 153-175; U. Rubin, “Apes, Pigs and the Islamic Identity”, IOS, XVII (1997), s. 89-105; Ch. Pellat, “Masқћ”, EI² (İng.), VI, 736-738.

Ahmet Coşkun