MESEL

(المثل)

Belli bir kaynaktan çıkmış olmakla birlikte zamanla yaygınlaşarak halka mal olan anonim özdeyiş, atasözü.

Arapça’da mesel (çoğulu emsâl) “benzemek, benzeri olmak” mânasındaki müsûl kökünden türemiş bir sıfat olup “benzeyen” demektir. Misl ve mesîl de aynı anlamda kullanılır. Mesel ayrıca “sıfat, vasıf, söz, ibret ve kıssa” mânalarına gelir (Lisânü’l-ǾArab, “mşl” md.). Râgıb el-İsfahânî meseli “açıklamak amacıyla benzeri hakkında söylenen söz” şeklinde tanımlamıştır (el-Müfredât, “mşl” md.). Etimolojisi konusunda başka görüşler de ileri sürülen meselin “örnek” anlamındaki misâlden, “dikilmek” anlamındaki müsûlden veya “benzeşmek” anlamındaki temâsülden türemiş olması da mümkündür (Ebû Hilâl el-Askerî, I, 11; Meydânî, I, 5-6). Bir meseli vârit olduğu aslî hale benzeyen yeni durum için söylemeye ve kullanmaya “darbü’l-mesel” (darbımesel) dendiği gibi açıklama ve pekiştirme amacıyla söz arasında mesel ve vecize zikretmeye de “irsâl-i mesel” adı verilir. Her meselin, ilkin hakkında söylendiği aslî haliyle (mevrid) buna benzeyen ve daha sonra ortaya çıkan ikinci hali (madrib) vardır. Bu sebeple mesel “madribi mevridine benzeyen yaygın özdeyiş” olarak da tarif edilmiştir. Benzerlik ilgisine dayanan mesel öncelikle muayyen bir durum veya hadise için söylenerek doğar, daha sonra insanlar arasında yaygınlaşıp ona benzeyen her durum için söylenir. Bir meseli diğer söz çeşitlerinden ayıran temel vasıflar lafzının kısa, anlamının doğru, aynı zamanda yaygın ve anonim olması, formunun da değişmez, klişe söz niteliğinde bulunmasıdır. Meselin bu temel unsurlar dikkate alınarak yapılacak tanımı şöyle olabilir: Mesel, atalardan gelen ve onların yüzyıllar içindeki deneyim ve gözlemlerine dayalı düşüncelerini değişmez kalıp ve klişeleşmiş özlü sözlerle öğüt ve hüküm içerecek biçimde yansıtan, lafzı ve anlamı beğenilerek nesilden nesile aktarılan, çoğunlukla aslî durumuna benzeyen halleri açıklamak ve örneklemek amacıyla kullanılan anonim mahiyetteki özdeyiştir. Ancak bu unsurların bir kısmını kendinde toplayan ve bazı emsal kitaplarında mesel ya da mesel gibi kabul edilerek yer verilen birçok türe de rastlanmaktadır. Bunlar hikmet (vecize, kelâmıkibar), deyim, mükennâ, mübennâ, tağlib tesniyesi, “ef‘alü min ...” formu ve benzerleridir.

Türkçe’de vecize (özdeyiş, özlü söz) ve kelâmıkibar diye adlandırılan hikmetle mesel arasında şu farklar belirlenmiştir: Hikmet çoğunlukla öğüt ve ders vermek amacıyla peygamber, filozof, düşünür, şair, edip, hatip, âlim gibi seçkin zümreye mensup bir kişi tarafından söylenmiş olan, bir hayat tecrübesini dile getiren özlü sözdür; meselin ayırıcı niteliği ise belli bir kaynaktan çıkmış olmakla birlikte zamanla yaygınlaşıp halka mal olarak anonim hale gelmesidir. Bu sebeple hikmet mesel kadar yaygın değildir ve aslında mesel hikmetin yaygınlık kazanarak anonimleşmiş şeklidir. Hikmet daima doğru görüş içerirken mesel içermeyebilir; hikmetin esası mâna doğruluğu, meselin esası teşbihtir. Mesel daima veciz olurken hikmet olmayabilir. Meselde amaç kanıt olarak söylenmesi, hikmetin amacı ise öğüt ve irşaddır (Abdülmecîd Âbidîn, s. 16-20; Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, I, 23-24).

Deyim (meselî tâbir, taklidî ibare) mesel gibi hüküm taşımadığı gibi bağımsız cümle de değildir. “Sübhânallah, elhamdülillâh, ehlen ve sehlen, rahimehullah, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh, lillâhi derruh, leanehullah” gibi günlük hayatta, ibadetlerde, selâm, tâziye, tebrik vb.nde kullanılan klişelere de klasik emsal kitaplarında yer verilmiştir. Halbuki bunlar meselde esas olan teşbihi içermez. Bazı dua klişelerini Kitâbü’l-Emŝâl’ine ilk karıştıran kişi Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm olup (ö. 224/838) daha sonra gelen emsal müellifleri de onu izlemişlerdir. Bunlar gibi “ebü’l-eşbâl (arslan), ebû ca‘de (kurt), ebû hâlid (köpek), ebû osman (yılan), ebû sâbir (tuz); ümmü’l-kurâ (Mekke), ümmü’l-kırâ (ateş)” gibi mecazi analık-babalık bildiren ve “mükennâ” adı verilen deyişler; “ibnü’s-sebîl (yolcu), ibnü’s-sehâb (yağmur), bintü’l-ayn (gözyaşı), bintü’l-Yemen (kahve)” gibi mecazi oğulluk-kızlık bildiren ve “mübennâ” adı verilen ifadeler; “Ömereyn (Hz. Ömer ve Ebû Bekir), “kamereyn” (ay ve güneş) gibi mecazi anlam bildiren tağlib tesniyelerine bazı klasik emsal kitaplarında yer verilmiştir. Ebû Hilâl el-Askerî bu deyişleri emsal arasında sayarken (Cemheretü’l-emŝâl, I, 25-48) Hamza el-İsfahânî onları ayrı bölüm ve başlıklar altında incelemiştir (ed-Dürretü’l-fâħire, II, 471). Çağdaş yazarlardan Abdülmecîd Âbidîn bunları emsalden saymış (el-Emŝâl, s. 105-107), Abdülmecîd Katâmiş ise bu görüşü benimsememiştir (el-Emŝâlü’l-ǾArabiyye, s. 23-27). Gerçekte eski müelliflerden hiçbiri emsal gibi kullanılmasına rağmen tağlib tesniyelerini emsal kapsamında görmemiştir. Seâlibî de “gurâbu Nûh, sefînetü Nûh, makāmu İbrâhîm, kamîsu Yûsuf, zi’bü Yûsuf” gibi isim tamlamalarını da emsalden saymıştır (Ŝimârü’l-ķulûb, s. 39-46). Halbuki bunlar teşbih esasına dayanmadığı gibi îcâz vasfına da sahip değildir, çünkü îcâz terkiplerin değil cümlelerin özelliğidir. Bu bakımdan sözü edilen terkipleri mesel değil mesel materyali olarak kabul etmek daha isabetli görülmüştür (Abdülmecîd Katâmiş, s. 27). Yine özellikle soyut fikirleri somut tablolar ve örnekler halinde açıklamak amacıyla “meŝelü ..., kemeŝeli ...” gibi formlarda zikredilen, çoğunlukla uzun olan ve “kıyasî mesel” adı verilen tür de mesel tanımının kapsamına girmemektedir. Bu meseller Kur’an ve hadise özgü ifadeler olup bazı müslüman edipler de onlardan esinlenerek bu nevi deyişler üretmişlerdir. Hz. Ali’nin bazı emsali böyledir.

Arap edebiyatında meseller yapılarına göre sâir, kıyasî ve hurafî mesel şeklinde üçe ayrılmıştır. Sâir meseller yaygın ve veciz olan kısmı teşkil eder. Mesel denilince ilk akla gelen bunlar olup atasözü karşılığıdır. Kur’an’a ve hadise özgü emsal üslûplarından olan kıyasî meseller soyut kavramları tasvir, teşbih ve temsil yoluyla açıklayan, fikir derinliğine sahip bulunan uzun tasvir ifadeleri olup “meselü ..., kemeseli ..., keenne, kemâ ...” gibi teşbih edatları içerir. Hurafî meseller


çoğunlukla hayvanlar olmak üzere insanların dışındaki varlıkların dilinden aktarılan ve eğitme, ahlâkî ders ve öğüt verme veya mizah ve latife amacıyla kurgulanmış küçük sembolik hikâyelerdir (fabl). Bunların bir kısmı Araplar arasında hayvanlarla ilgili yaygın hikâyelerle hurafî inançlara dayanır; كطالب القرن فجدعت أذنه (Boynuz peşindeyken kulağından olana benzemiş) meseli gibi (Hamza el-İsfahânî, II, 554). Kelîle ve Dimne’deki hayvan hikâyeleri ile La Fontaine’nin fablleri bu türdendir. Bu nevi meseller arasında -İncil’deki Hz. Îsâ mesellerinde olduğu gibi- insanların dilinden anlatılanlar da vardır (Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, I, 19).

Şekil olarak mesellerin çoğu benzetme esasına dayanan ve teşbih edatını açık şekilde almayan istiâre-i temsîliyye biçiminde olmakla birlikte açık teşbih ve kinaye formlarında, “ef‘alü min ...” (mukayese) kalıbıyla, secili veya cinaslı, “eb, ümm, ibn, bint, ahû, zû, zât” kelimeleri ve diğer isimlerle oluşmuş isim tamlaması şeklinde gelenler, sayı ifadesi içeren bir yapı gösterenler vardır:” كالإبرة تكسو غيرها وهي عريان “(İğne gibidir. Başkasını giydirir, kendisi çıplaktır: teşbih), “أجود من حاتم” (... Hâtim [-i Tâî]’den daha cömert: ef‘alü min), “حاطب ليل” (Gece [karanlığında] odun toplayan: isim tamlaması), “ من أجمل قيلا سمع جميلا” (Güzel söz söyleyen güzel söz işitir: secili), “من جدّ وجد” (Arayan bulur: cinaslı) gibi.

İlk kullanıldığı durum (mevrid) itibariyle meseller şu kısımlara ayrılır: a) Bir hadiseden doğan ve o hadise sonunda söylenip yaygınlaşan meseller. Aslı, bilge kişi Şenn’in (b. Efsâ) uzun aramalar sonunda tam dengi olarak bulduğu Tabaka isimli kızla evlenmesi ve birbirine tam denk düşmeleriyle ilgili olan, birbirine uygun düşen her şey için söylenen “وافق شنّ طبقة” (Şenn Tabaka ile uyuştu) meseliyle aslı, bir yaz günü yaşlı ve zengin kocasından boşanarak genç ve yoksul biriyle evlenen ve eski kocasına süt istemeye gidince bu söze muhatap olan bir kadın hakkında söylenmişken bir şeyin fırsatını kaçıran herkes için kullanılan “الصيف ضيّعت اللّبن” (Sen sütü yazın kaybetmişsin) meseli gibi. b) Bir kıssa hakkında rivayet edilen meseller: Câhiliye dönemi savaşları (eyyâmü’l-Arab) ve haberleriyle ilgili olanlar gibi. c) Kur’an’dan doğan meseller (emsâlü’l-Kur’ân): “أقرب من حبل الوريد” (Şah damarından daha yakın), “أوهن من بيت العنكبوت” (Örümceğin evinden daha dayanıksız) gibi. d) Hadislerden çıkan meseller (emsâlü’l-hadîs): “إيّاكم وخضراء الدّمن” (Çöplüklerin yeşilliklerinden [kötü muhitte yetişen kadınlardan] sakının) gibi. e) Teşbihten doğan meseller. Bu kısımda özellikle “ef‘alü min ...” mukayese formu yaygın olarak kullanılır. f) Aslı kinaye olan meseller: “Kendi gözündeki merteği görmez, başkalarının gözündeki çöpe dikkat eder” meseli gibi.

Meseller zaman itibariyle Câhiliye ve İslâm dönemleriyle müvelled kısımlarına ayrılır. Şiirden doğan mesellerin bir beytin tamamı, ilk veya son mısraı, her iki mısraı mesel olan türleri olduğu gibi bir beyitte ikiden fazla mesel olan nevileri de vardır. Başta Züheyr b. Ebû Sülmâ, Ebü’l-Atâhiye, Sâlih b. Abdülkuddûs, Ebû Temmâm, Mütenebbî, Ebü’l-Alâ el-Maarrî ve Ahmed Şevkī olmak üzere birçok Arap şairinin beyit ve mısraları yaygınlaşıp mesel haline gelmiştir. Ebü’l-Esved ed-Düelî’nin, “ لا تنه خلق وتأتي مثله / عار عليك إذا فعلت عظيم” (Benzerini kendin yapıp dururken bir kötü huydan başkasını menetme; bunu yapman senin için büyük bir ayıptır) beytiyle Lebîd b. Rebîa’nın her mısraı ayrı bir mesel olan, “ ألا كل شيء ما خلا الله باطل / وكل نعيم لا محالة زائل” (Dikkat et! Allah’ın dışındaki her şey bâtıldır; her nimet de hiç şüphesiz yok olmaya mahkûmdur) beyti gibi. Bu tür beyit ve mısralar “el-ebyâtü’s-sâire” vb. adlar altında müstakil eserlerde toplanmıştır. Bu meselleri şairlerin kendilerinin mi icat ettiği yoksa önceden mevcut olup şiir kalıplarına onların mı döktüğü sorusuna kesin cevap bulmak kolay değildir. Bazı şairlerin mevcut meselleri şiirlerine tazmin ettikleri bilinmektedir. Sükkerî ve Uyeyne b. Minhâl’e el-Ebyâtü’s-sâǿire adlı derlemeler nisbet edildiği gibi Sâhib b. Abbâd da el-Emŝâlü’s-sâǿire min şiǾri’l-Mütenebbî’yi telif etmiştir. İbşîhî’nin el-Müsteŧraf’ında (s. 27 vd.), İmruülkays b. Hucr, Tarafe b. Abd, Lebîd, Ferezdak, Mutî‘ b. İyâs gibi şairlere ait bu türden bazı beyitlere yer verilmiştir. Bu nevi beyitlerle ilgili olarak modern çağda da birçok araştırma ve inceleme yapılmıştır (EI2 [Fr.], VI, 813).

Doğu milletleri Batılılar’a göre daha çok mesel ve hikmetlere sahiptir; çünkü bunlar Doğu’da ortaya çıkıp yayılan semavî din ve kitapların, peygamberlerin söz, vasiyet ve hikmetlerine dayanır. Özdeyişler Araplar’da daha çoktur. Fars asıllı Hamza el-İsfahânî, Arap mesellerinin Fars mesellerinin on katı olduğunu, Ebû Ubeyde’nin Ahmed b. Saîd el-Bâhilî’ye 14.000 Arap meseli rivayet ettiğini kaydeder (ed-Dürretü’l-fâħire, I, 3). Araplar’ın ümmî olması ve derleyip yazıya geçirememeleri sebebiyle mesellerin çoğu kaybolmuş, zamanımıza sadece 6000 kadarı ulaşabilmiştir. Arap mesellerinin fazla olmasının diğer bir sebebi de çoğunun aslının şiire dayanmasıdır. Nitekim kasidelerinin hepsi mesel olan şairler vardır. Ebü’l-Atâhiye’nin “Zâtü’l-emsâl” adlı kasidesinin (urcûze) 4000 mesel içerdiği kaydedilir (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, IV, 36).

Arap mesellerinde birçok şahıs meşhur vasıflarıyla mesel konusu olmuştur. Belâgatta Kus (b. Sâide), hitâbette Sahbân (el-Vâilî); cömertlikte Hâtim (et-Tâî), Ma‘n (b. Zâide), Kâ‘b (b. Mâme), Herim (b. Sinân); ahmaklıkta Duğa, Emevî Irak Valisi Yûsuf (b. Ömer es-Sekafî), Cuhâ, Ebû Gabşân, Hecerliler; sözünden caymada Urkûb; pişmanlıkta Küseî; düzenbazlıkta Kasîr; cimrilikte Mâdir; iyiliğe karşı kötülük görmekte Sinimmâr; hilimde Ahnef (b. Kays); hızlı koşmada Şenferâ, Süleyk; ifade âcizliğinde Bâkıl; vefakârlıkta Semev’el el-Ezdî gibi. Bu tür meseller arasında“ أخرق من ناقضة غزلها” (Dokuduğunu bozan kadından daha ahmak) meseli (Hamza el-İsfahânî, I, 204) Kur’an’da, “İpliğini sağlamca büktükten sonra çözüp bozan kadın gibi olmayın” şeklinde geçmektedir (en-Nahl 16/92). İslâm dünyasında kullanılan bazı mesellerle Yunan mitolojisinde yer alan özdeyişler arasında benzerlikler göze çarpmaktadır (krş. a.g.e., I, 204, 431; Nouveau Larousse illustrée, “Pénélope”, “Sysyphe” md.leri). Kimin kimi etkilediği kesin olarak bilinemeyen Arap kültürünün de dahil olduğu evrensel kültüre mal olmuş birçok mesel mevcuttur: “Duvarların kulakları vardır” (Meydânî, I, 88); “Yerin kulağı vardır”; “Kurdu an, sopayı hazırla” (a.g.e., I, 88); “Örs isen dayan, çekiç isen acıt” (a.g.e., I, 89); “Yalancıysan hâfızan kuvvetli olmalıdır” (a.g.e., I, 74); “Başkası için kazdığı çukura kendisi düşen” (a.g.e., II, 297) vb. Arap, Fransız ve Türk kültürü gibi çeşitli kültürlerde ortak olan aynı veya yakın mesellerin aslını belirlemek güçtür. Arap meselleri arasında kadîm dinî toplulukların yaydığı, özellikle İncil ve Tevrat’ta benzerleri bulunan örneklere de rastlanmaktadır: “Koyun postunda kurt” (Matta, 7/15; a.g.e., I, 146); “Dikenden üzüm (incir) toplanmaz” (Matta, 7/16; a.g.e., I, 52; Ebû Hilâl el-Askerî, I, 680); “Sineği süzüyor ama deveyi yutuyor” (Matta, 23/24; a.g.e., II, 259); “Rab korkusu bilginin başlangıcıdır” (Re’sü’l-hikmeti mehâfetullah) (Süleyman’ın Meselleri, 31/1-7); “Ne ekersen onu biçersin” (Galatyalılar, 6/7; a.g.e., II, 317); “Başkasının gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki merteği seçemez”


(Matta, 7/3; Luka, 6/41); “Devenin iğne deliğinden geçmesi” (Matta, 19/24; Markos, 10/25; Luka, 28/25; el-A‘râf 7/40); “Yel eken kasırga biçer” (Hoşea, 8/7) gibi.

Arap mesellerinde bazı özellikleriyle meşhur olmuş insanlar gibi birçok hayvan, kuş vb. de belirgin özellikleriyle mesel konusu haline gelmiştir. Arslan cesaret, kurt düşmanlık, gaddarlık, çita (fehd) uyku, kirpi uykusuzluk, yılan ve timsah zalimlik, keler ve tilki kurnazlık, kartal ve akbaba uzağı görme, karınca biriktirme, maymun taklit, karga korkaklık, sırtlan aptallık, deve kin ve kıskançlık sembolü olarak anılır. Aynı şekilde çöl ağaç ve bitkisiyle birçok dağ, ova, vadi ve şehir adı Arap mesellerinde belirgin özellikleriyle malzeme olarak kullanılır. Bu tür mesellerin bir kısmı için uydurulan hikâyeler fabl halini almıştır.

Başta Câhiliye meselleri olmak üzere birçok Arap meselinin hikâyesi vardır. Bunların bir kısmı gerçek tarihî olaylardır; Yevmü Halîme, Yevmü’l-Besûs, Yevmü Dâhis ve Yevmü Gabrâ gibi Araplar’ın İslâm’dan önceki dönemde meydana gelmiş savaşlarıyla (eyyâmü’l-Arab) ilgili meseller bu türdendir. Bu hikâyeler meselin anlaşılması ve Arap tarihi açısından önem taşır. Bir kısım meselin hikâyesi zamanla unutulmuş, onların yerine duruma uygun yeni hikâyeler uydurulmuştur. Bazı mesellerin ilk kaynaklar tarafından farklı şekilde rivayet edilmesi ve yorumlanması uydurma olayını teyit etmektedir (krş. Mufaddal b. Seleme, mesel nr. 93; Meydânî, II, 359-360). Arap mesellerinin çoğu yaygın olmakla birlikte yalnız bir yörede tanınıp anlaşılan meseller de çoktur. Emsal kitaplarında bunların birçoğunun yerine işaret edilmiştir. Bunlar arasında başta Medine olmak üzere Mekke, Basra, Kûfe, Vâsıt, Humus gibi şehirler bulunmaktadır (Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, s. 1070; Hamza el-İsfahânî, I, 56, 224, 340, 379, 443; Meydânî, I, 147, 156).

Câhiliye dönemine ait mesellerin tesbiti için belirlenen kriterlerden biri meselin Eksem b. Sayfî, Âmir b. Zarib el-Advânî, Evs b. Hârise gibi Câhiliye devri insanlarına nisbet edilmesi veya içinde Câhiliye dönemine ait şahıs adlarının geçmesidir. Câhiliye savaş, haber ve olayları (eyyâm, ahbâr), âdet ve inançlarıyla ilgili olarak söylenmiş meseller de aynı grup içinde yer alır. Bundan başka çöl hayatı, çöl hayvanı ve bitkilerine dair meseller de çoğunlukla bu devreye aittir. Evâil türü eserlerle emsal kitaplarında meseli ilk söyleyenin Câhiliye dönemine ait olduğunun belirtilmesi de bu kriterler arasındadır. Şarkiyatçılara göre Câhiliye mesellerine ait hikâyelerin ekserisi, Şiî karşıtı eğilimlerin tahrik ettiği Arapçılık hareketinin gündeme getirdiği kadîm Araplar’a ait eyyâm ve ahbâr tartışmaları bağlamında II. (VIII.) yüzyılın kıssacı geleneği ortamında yeniden üretilmiş veya uydurulmuştur (krş. EI² [Fr.], VI, 806).

Meselin âyet, hadis, sahâbe ve tâbiîn sözüne dayanması veya onlardan doğması bu mesellerin İslâm dönemine ait olduğunun göstergesidir. Âyet ve hadislere dayanan çok sayıda mesel bulunduğu gibi başta Hz. Ali olmak üzere dört halife, İbn Abbas, İbn Mes‘ûd, Muâviye, Amr b. Âs, Ebü’d-Derdâ, Mus‘ab b. Zübeyr, Ahnef b. Kays, İbrâhim en-Nehaî, Hâlid b. Safvân ve Hasan-ı Basrî gibi sahâbe ve tâbiînin mesel halini almış hikmetli sözleri bulunmaktadır. Âyetlere dayanan örneklerden başka, “Bazı ifadeler büyü etkisine sahiptir” (إن من البيان لسحراً); “Üst el alt elden (veren el alan elden) hayırlıdır” ( اليد العليا خير من اليد السفلى)mesellerini de hadis metinleri oluşturmaktadır. “Kader gerçekleşince göz görmez hale gelir” (إذا جاء القدر غشي البصر)meseli Abdullah b. Abbas’a, “Kadınlar şeytanın tuzaklarıdır” (النساء حبائل الشيطان)meseli de Abdullah b. Mes‘ûd’a nisbet edilmiştir. Hz. Ali’nin mesel haline gelmiş özdeyişleri Şerîf er-Radî’nin derlediği Nehcü’l-belâġa’da yer aldığı gibi İbn Kuteybe ǾUyûnü’l-aħbâr’ının 50. bölümünde Hz. Ali’ye ait 100 kadar özdeyişi toplamış, bunlar Farsça ve Türkçe’ye de tercüme edilmiştir (Hz. Ali’nin hikmet ve meselleri üzerine yapılan araştırma ve incelemeler için bk. EI [Fr.], III, 463-464; EI² [Fr.], VI, 808). Meydânî, MecmaǾu’l-emŝâl’inin 30. bölümünü Hz. Peygamber ile dört halife, Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes‘ûd, Ebü’d-Derdâ, Amr b. Âs gibi sahâbîlerin mesellerine tahsis etmiştir. İçinde Allah adı geçen dua klişesi halindeki özdeyişler de İslâmî döneme aittir: “بلغ الله بك أكلأ العمر” (Allah seni ömürlerin en uzununa eriştirsin); “جدع الله مسامعه” (Allah kulaklarını sağır eylesin) gibi. Ayrıca Câhiliye dönemine ait birçok mesel İslâm’ın ruhuna uygun şekle çevrilmiştir. Nitekim Câhiliye mesellerinde geçen kardeş anlayışı İslâmî mesellerde din kardeşine dönüşmüş, “Haklı da olsa haksız da olsa kardeşine yardım et” sözü, “Haklıysa yardım et, haksız ise engelle” şekline bürünmüştür.

Şehirli Araplar için II. (VIII.) yüzyılın yarısına, bedevî Araplar için IV. (X.) yüzyılın sonuna kadar uzanan ve Câhiliye devrinden itibaren başlayan dönem ihticâc (iştişhâd) dönemi olarak kabul edilmiş, bu asırlarda ortaya çıkan meseller kadîm meseller diye nitelendirilmiştir. Bu yüzyıllarda Araplar melezleşmediği, bu sebeple dilleri bozulmadığı için onların şiirleri ve meselleri kelimelerin anlam ve yapıları ile gramer kurallarını belirlemede şâhid olarak görülmüştür. Bundan sonra söylenen meseller dili bozulmuş melez Araplar’ın (müvelledûn) ürünü şeklinde görüldüğünden şâhid olarak kullanılmamıştır. Arabî meselmüvelled mesel ayırımını ilk yapan müellif Hamza el-İsfahânî olmuştur (ö. 360/971’den önce). İsfahânî, ed-Dürretü’l-fâħire’sinin 29. bölümünü bu tür mesellere ayırmış, “ef‘alü min ...” formunda müzdevic türünden 440 müvelled meseli açıklamıştır. “İnciden daha nefis, azvay ağacı usâresinden daha acı” demek olan” “أنفس من الدرّ، وأمرّ من الصّبر” ile, “Kayadan daha duygusuz, zamandan daha zalim” anlamındaki“أقسى من الصخر، وأعدى من الدهر” meselleri bunlardandır. Ebû Hilâl el-Askerî de Cemheretü’l-emŝâl’inde bazı müvelled mesellere işaret etmekte, Meydânî’nin MecmaǾu’l-emŝâl’inde her bölümün sonunda zikrettiği müvelled meseller 1000’i bulmaktadır. Bu meseller garîb kelimelerin bulunmaması, ibarelerinin yalın olması, seci, izdivaç, tıbâk ve mukabele gibi lafzî sanatlar içermesiyle kadîm mesellerden ayrılır. Müvelled mesellerin fasihi bulunduğu gibi halk meselleri de vardır. Bunlar belli lehçe, yer, şehir ve bölgeye has mahallî meseller olup i‘rab ve gramer kurallarına göre söylenmediği için “melhûn” (hatalı) meseller diye anılır ve bu şekliyle korunur. Aslında bu mesellerin de fasih olarak doğduğu, zamanla halkın dilinde yaygınlaşıp bozulduğu kabul edilir. İlk defa Ebû Ubeyd Kitâbü’l-Emŝâl’inde Doğu avam mesellerinden altmış kadarını zikretmiş, daha sonra Ebû İkrime ed-Dabbî, Ebû Bekir İbnü’l-Enbârî, Hamza el-İsfahânî ve Ebû Hilâl el-Askerî onu takip etmişlerdir. Ebû Mansûr es-Seâlibî et-Temŝîl ve’l-muĥâđara’sında zamanındaki halk mesellerinin bir kısmına, İbn Hişâm el-Lahmî de Ebû Bekir ez-Zübeydî’nin Laĥnü’l-Ǿâmme’sine yazdığı reddiyede bazı Endülüs halk mesellerine yer vermiştir. Çağımızda Lübnan, Beyrut, Mısır, Bağdat, Basra, Suriye, Ürdün, Filistin gibi yer ve yörelere ait birçok Arap halk meseli koleksiyonu meydana getirilmiştir.

Mesellerin filolojik ve edebî özelliklerinin başında değişmez kalıp ve klişeleşmiş ifade olmaları gelir. Meselin aslî formu


ne ise her yerde ve herkes tarafından bu form korunarak tekrar edilir. Onun formu cinsiyete ve sayıya göre değiştirilemez. “الصيف ضيّعت اللّبن” (Sen sütü yazın kaybetmişsin) meseli erkeğe, ikile (tesniye) ve çoğula göre değişmez. Hatta mesel lugat, sarf ve nahiv kurallarına aykırı da olsa aynen korunur. Aslî formun korunma zarureti sebebiyle mesellerde lugat ve gramer kurallarına aykırılığa ve kıyas dışı hususlara sıkça rastlanır. Halk mesellerinin tamamına yakını bu türdendir.

Edebî yönden meseller teşbih, istiare, kinaye ve hakikat gibi beyan şekilleri; seci, cinas, tıbâk, mukabele ve izdivaç gibi lafzî sanat nevileri içermeleri dolayısıyla sanatlı nesir türü sayılır. Bunun yanında meseller hikâye, makāme, risâle, roman, kaside gibi müstakil bir nevi olmayıp söz içinde onu örneklemeyle pekiştiren, kanıtlayan, süsleyen, ona değer katan ve makbuliyetini arttıran hazır malzeme niteliğindedir. Soyut fikirleri somut örnek ve benzetmeyle reddedilmez bir gerçek halinde sunarak onların zihinlerde yerleşmesini sağlar. Etkileme, ikna etme, nesilleri iyiye ve güzele yönlendirmedeki inkâr edilemez rolleri sebebiyle başta Kur’an olmak üzere kutsal kitaplarda, peygamberlerin öğüt ve dualarında bolca mevcuttur. Hz. Peygamber’in “cevâmiu’l-kelim” türü hadisleri içinde mesel olanların sayısı az değildir. Hatipler ve sanatlı nesir yazarları kanıtlama öğesi olarak mesele sıkça başvururlar.

Arap mesellerinin toplanmaya başlanması Câhiliye devrine kadar uzanır. Emevîler ve Abbâsîler zamanında meselleri derleyip açıklayan çok sayıda emsal koleksiyonu (kitâbü’l-emsâl) telif edilmiştir. Bu eserler arasında yazarın ilgi alanına göre mesellerin yalnız hikâyelerine ağırlık verenler, yalnız lugat ve gramer boyutunu ele alanlar olduğu gibi bu iki yönü ihtiva edip daha mükemmel bir eser hüviyeti taşıyanlar da vardır. Günümüze ulaşan ilk eser niteliğindeki Mufaddal ed-Dabbî’nin Kitâbü’l-Emŝâl’i hikâye, Müerric es-Sedûsî’nin Kitâbü’l-Emŝâl’i lugat açıklamaları ağırlıklı, Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm’ın Kitâbü’l-Emŝâl’i ise her iki yöne de ağırlık veren teliflerdir. Emsal kitapları üç aşama geçirmiştir. 1. Risâle halindeki cüzi telif aşaması; Mufaddal b. Seleme’nin el-Fâħir fi’l-emŝâl’i ile Müerric es-Sedûsî ve Ebû İkrime ed-Dabbî’nin Kitâbü’l-Emŝâl’leri gibi. 2. Konulara göre tasnif aşaması. Zorluğu sebebiyle fazla takipçisi bulunmayan bu aşamada Kāsım b. Sellâm’ın eseri önde gelir. 3. Kapsamlı telif, alfabetik dizim aşaması. En çok bu yöntem benimsenmiş olup Ebû Hilâl el-Askerî, Meydânî ve Zemahşerî’nin eserleri ön sırada yer alır.

Câhiliye devrinden itibaren Mufaddal ed-Dabbî’nin Kitâbü’l-Emŝâl’ine kadar geçen süreçte yapılmış derlemelerin başlıcaları şöyle özetlenebilir: Câhiliye hükemâsından ve muammerûndan olan Âmir b. Zarib el-Advânî, bir Himyer kralına yalnız kendisine göre amel ettiği bir bilgi hazinesine sahip olduğunu ve onu kendisine arzedeceğini söylediği nakledilmiştir (Ebû Hâtim es-Sicistânî, s. 61-63; Ebû Hilâl el-Askerî, I, 270-271). Süveyd b. Sâmit, müslüman olmadan önce Resûl-i Ekrem’e kendisinde “Mecelletü Lokmân” bulunduğunu söyleyerek ondan okumuş, Peygamber de beğenmiş ve, “Bu sözler güzel, ancak nezdimdeki ondan daha güzeldir, o da Allah’ın hidayet ve nur kaynağı olarak indirdiği Kur’ân-ı Kerîm’dir” demiştir (Zemahşerî, I, 225). Câhiliye şairlerinden Bişr b. Ebû Hâzim veya Tırımmâh’a nisbet edilen bir mısrada kendisinden bir meselin alıntı yapıldığı Kitâbü Benî Temîm’den söz edilmektedir (Hamza el-İsfahânî, II, 464; Meydânî, I, 203). Arap kralları ile kabile reislerinin vasiyetlerini yazan Eksem b. Sayfî’nin (ö. 9/630) meselleri yazılırdı (Ebû Hâtim es-Sicistânî, s. 8-24). Ebû Ubeyd el-Bekrî Faślü’l-maķāl’inde sahâbî, hatip ve nesep âlimi Suhâr b. Abbas el-Abdî’nin Kitâbü’l-Emŝâl’inden bir meselin aslı hakkında uzun bir hikâye nakletmiştir. Bekrî, Ubeyd b. Şeriyye el-Cürhümî’nin (ö. 67/686) Kitâbü’l-Emŝâl’inden birçok aktarma yapmış, Ali b. Zeyd el-Beyhakī de Ġurerü’l-emŝâl’inde Seâlibî’nin onu şerhettiğini kaydetmiştir. Yine Bekrî, eyyâmü’l-Arab âlimi İlâka b. Kürşüm el-Kilâbî’nin elli varak olduğu kaydedilen (İbnü’n-Nedîm, s. 152), Câhiliye mesellerinin hadise ve kıssalarına dair olduğu anlaşılan eserinden birçok nakil yapmıştır. Ebû Amr b. Alâ’nın Kitâbü’l-Emŝâl’inin, birçok eserde yer alan nakillerden öncekilerin yalnız kıssaları ele alan özelliğine karşılık hem bu yöne hem de lugat ve gramer boyutuna temas eden ilk mükemmel eser olduğu anlaşılmaktadır. Şarkī b. Kutâmî’nin eserinin ilk üç eser gibi kıssa ağırlıklı olduğu bundan yapılan alıntılardan belli olmaktadır.

Mufaddal ed-Dabbî’nin Kitâbü’l-Emŝâl’i 160 kadîm meselin kıssalarını açıklayan ve zamanımıza ulaşan ilk eserdir (İstanbul 1300; Kahire 1327; Beyrut 1981). Müerric es-Sedûsî’nin Kitâbü’l-Emŝâl’i lugavî izah ağırlıklıdır (nşr. Ahmed b. Dubeyb, Riyad 1970; nşr. R. Abdüttevvâb, Kahire 1971). Ma‘mer b. Müsennâ’nın el-Emŝâl’i lugat, gramer, kıssa, şiir açıklamalı, müvelled olanlara işaret eden temel eserlerden biridir. Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm’ın Kitâbü’l-Emŝâl’i meselleri bütün yönleriyle inceleyen ve günümüze ulaşan ilk mükemmel eser olup konularına göre düzenlenmiştir (nşr. R. Sellheim, Leiden 1954; nşr. A. Katâmiş, Dımaşk-Beyrut 1400/1980). Ebû Ubeyd el-Bekrî’nin şerhi (Faślü’l-maķāl fî şerĥi Kitâbi’l-Emŝâl) yayımlanmıştır (nşr. Abdülmecîd Âbidîn - İ. Abbas, Hartum 1958; Beyrut 1971). Muhammed b. Habîb’in el-Emŝâl Ǿalâ efǾalü min adlı eserinin (TSMK, nr. 1019; Ahlwardt, VII, 627, nr. 8729) bir cüzünü Muhammed Hamîdullah neşretmiştir (MMİIr., IV [1956], s. 44-45). Mufaddal b. Seleme el-Fâħir fi’l-emŝâl’inde (nşr. C. A. Storey, Leiden 1915; nşr. Abdülhalîm et-Tahâvî, Kahire 1960), Ebû Bekir İbnü’l-Enbârî ež-Žâhir fî meǾânî kelimâti’n-nâs’ında (nşr. Hâtim Sâlih ed-Dâmin, I-II, Bağdad 1979) dua, tesbih, tâziye, tebrik, selâm vb.ni de emsale dahil etmiştir. Hamza el-İsfahânî’nin ed-Dürretü’l-fâħire’si (nşr. Abdülmecîd Katâmiş, I-II, Kahire 1971-1972; nşr. Fehmî Sa‘d, Beyrut 1988) ef‘alü min klişesiyle başlayan emsale dair en kapsamlı kitaptır. Ebû Hilâl el-Askerî’nin Cemheretü’l-emŝâl’i (Bombay 1307; Kahire 1310; nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim - A. Katâmiş, Kahire 1964; Beyrut 1988), birçok meseli dayısı Hasan b. Abdullah el-Askerî’nin kitabından aktarmış olsa da ihatalı temel eserlerdendir. Meydânî’nin MecmaǾu’l-emŝâl’i (Bulak 1284; Tahran 1290, Kahire 1310, nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1955) bu alanda en kapsamlı klasik eser olup alfabetik düzenlenmiş otuz bölümden meydana gelmektedir. İlk yirmi sekiz bölüm kadîm meseller, müvelled meseller, ef‘alü min meselleri olarak üç alt bölüme ayrılır. 29. bölüm mesellerde çok geçen eyyâmü’l-Arab’a, 30. bölüm Hz. Peygamber’in ve sahâbenin mesel ve vecîzelerine ayrılmıştır. Eser 6080 mesel içermekte olup bunların 5080’i kadîm, 1000’i müvelleddir. Muhammed b. Ahmed el-Huzaî ve Yûsuf b. Tâhir el-Hûyî bu kitabı ihtisar etmişlerdir (Ferâǿidü’l-ħarâǿid fi’l-emŝâl ve’l-ĥikem; Köprülü Ktp., nr. 1346); Zemahşerî’nin el-Müstaķśâ fi’l-emŝâl’i (nşr. M. Abdülmuîd Han, Haydarâbâd 1962) titiz alfabetik tasnifi, 3461 meseliyle alanında önemli teliflerdendir, ancak daima çağdaşı Meydânî’nin eserinin gölgesinde


kalmıştır. Bunlardan başka diğer kadîm ve müvelled meseller, çeşitli yer, yöre ve şehirlerin halk meselleri hakkında, ayrıca peygamber, şair, filozof ve bilge şahsiyetlere ait hikmet ve mesellere dair derleme, açıklama, neşir ve bilimsel veya mukayeseli inceleme şeklinde eski yeni çok sayıda çalışma yapılmıştır (Ahlwardt, VII, 627-628, nr. 8729; Sellheim, bk. bibl.; M. Ebû Sûfe, s. 29-37; Abdülmecîd Katâmiş, s. 39-120; Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, I, 73-219). Çağdaş yazarlardan Emîl Bedî‘ Ya‘kūb’un MevsûǾatü emŝâli’l-ǾArab’ı (I-VII, Beyrut 1415/1995, I. cildi incelemedir) ve MevsûǾatü’l-emŝâli’l-Lübnâniyye’si (I-III, Beyrut 1989), Afîf Abdurrahman’ın MuǾcemü’l - emŝâli’l - ǾArabiyyeti’l - ķadîme’si de (I-II, Riyad 1405/1985) önemli eserlerdendir. M. Ebû Sûfe, Abdülmecîd Katâmiş, Abdülmecîd Âbidîn’in çalışmaları meselleri çeşitli yönlerden bilimsel olarak incelemektedir.

Batı’da Arap mesellerine dair inceleme, derleme, neşir, karşılaştırma vb. şekildeki çalışmalar, Joannes Drusius’un 1591’de 200 Arap meselini ele aldığı Apophthegmata Ebraeorum ac Arabum’u ile başlamış (2. bs., Leiden 1612), bunu Thomas Erpenius’un Proverbiorum Arabicorum Centuriae duae’u (Leidae 1615) ve Locmani Sapientis’i (Leidae 1615), J. Hambroeus’un Proverbia Arabica’sı (Paris 1632) gibi çok sayıda çalışma izlemiştir. Çağdaş yazarlardan Rudolf Sellheim’in Emŝâlü’l-ǾArabiyyeti’l-ķadîme’si (Ar. trc. R. Abdüttevvâb, Beyrut 1391/1971) önemli eserlerdendir (Arap mesellerine ilişkin Batı’da yapılan çalışmalar için bk. bibl.; Sellheim, s. 13-20; Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, I, 247-251).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mşl” md.; Lisânü’l-ǾArab, “mşl” md.; Nouveau Larousse il-lustrée, Paris, ts., “Pénélope”, “Sysyphe” md.leri; Mufaddal ed-Dabbî, Emŝâlü’l-ǾArab (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1401/1981, neşredenin girişi, s. 5-6, 36-44; Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emŝâl (nşr. Abdülmecîd Katâmiş), Beyrut 1400/1980, neşredenin girişi, s. 17-22, ayrıca bk. tür.yer.; Ebû Hâtim es-Sicistânî, Kitâbü’l-MuǾammerîn (nşr. I. Goldziher), Leiden 1899, s. 8-24, 61-63; Mufaddal b. Seleme, el-Fâħir (nşr. Abdülalîm et-Tahâvî - M. Ali en-Neccâr), Kahire 1380/1960, neşredenin girişi, s. d-h; İbn Abdürabbih, el-Ǿİķdü’l-ferîd, III, 76-80; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, IV, 36; Hamza el-İsfahânî, ed-Dürretü’l-fâħire (nşr. Abdülmecîd Katâmiş), Kahire 1971-72, I-II, tür.yer.; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 152; Ebû Hilâl el-Askerî, Cemheretü’l-emŝâl (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhîm - Abdülmecîd Katâmiş), Kahire 1384/1964, I, tür.yer.; ayrıca bk. neşredenin girişi, I, t-y; Seâlibî, Ŝimârü’l-ķulûb (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim), Kahire 1985, s. 39-46; Meydânî, MecmaǾu’l-emŝâl (nşr. M. M. Abdülhamîd), I-II, tür.yer.; Zemahşerî, el-Fâǿiķ, I, 225; Ebü’l-Mehâsin M. b. Ali el-Abderî eş-Şeybî, Timŝâlü’l-emŝâl (nşr. Es‘ad Zübyân), Beyrut 1402/1982, neşredenin girişi, I, 55-57; ayrıca bk. tür.yer.; İbşîhî, el-Müsteŧraf, Kahire 1320, s. 27 vd.; Hasan el-Yûsî, Zehrü’l-ekem fi’l-emŝâl ve’l-ĥikem (nşr. Muhammed Haccî - Muhammed el-Ahdar), Dârülbeyzâ 1401/1981, I, 19-57; ayrıca bk. tür.yer.; Grünbaum, Neue Beiträge zur Semitischen Sagenkunde, Leiden 1893, s. 40-49; Ahlwardt, Verzeichnis, VII, 627-628, nr. 8729; O. Eissfeldt, Der Maschal im Alten Testament, Giessen 1913, tür.yer.; J. Barth, “Arabische parallelen zu den proverbien”, Festschrift D. Hoffmann, Berlin 1914, s. 38-45; W. Bonser - T. A. Stephens, Proverb Literature, Londres 1930, s. 355-368, 394-398; R. Sellheim, Die klassisch arabischen Sprichwörtersammlungen, insbesondere die des Abu Ubaid, La Haye 1954, s. 8-20, ayrıca bk. tür.yer.; a.mlf., el-Emŝâlü’l-ǾArabiyyetü’l-ķadîme (trc. ve nşr. Ramazan Abdüttevvâb), Beyrut 1391/1971, s. 21-35, ayrıca bk. tür.yer.; a.mlf., “On the Kitāb al-amsāl of al-Yūsī”, Oriens, XXXI (1988), s. 357-359; a.mlf., “Maґћal”, EI² (Fr.), VI, 805-815; A. Bloch, “Zur Altarabischen Sprichdichtung”, Westöstliche Abhandlungen, Wiesbaden 1954, s. 181-234; Abdülmecîd Âbidîn, el-Emŝâl fi’n-neŝri’l-ǾArabiyyi’l-ķadîm, Kahire 1375/1956, tür.yer.; O. E. Moll, Sprichwörter Bibliographie, Frankfurt 1958, s. 482-502, 573; a.mlf., “Über die ältesten Sprichwörtersammlungen”, Proverbium, VI, Columbus-Ohio 1966, s. 113-120; Enîs Füreyha, Aĥîķār ĥakîm mine’ş-şarķı’l-edne’l-ķadîm, Beyrut 1962, tür.yer.; S. D. Goitein, Studies in Islamic History and Institutions, Leiden 1968, s. 361-379; J. M. Sasson, Oriental wisdom, Six Essays of the Sapiental Traditions of Eastern Civilisations, Massachusetts 1981, s. 1-131; M. Ebû Sûfe, el-Emŝâlü’l-ǾArabiyye ve meśâdiruhâ, Amman 1402/1982, tür.yer.; Abdülmecîd Katâmiş, el-Emŝâlü’l-ǾArabiyye, Dımaşk 1988, tür.yer.; Emîl Bedî Ya‘kūb, MevsûǾatü’l-emŝâli’l-Lübnâniyye, Beyrut 1989, I, 15-76; ayrıca bk. tür.yer.; Şevkī Dayf, el-ǾAśrü’l-Câhilî, Kahire, ts. (Dârü’l-maârif), s. 404-409; E. Rehatsek, “Some Parallel Proverbs in English, Arabic and Persian”, Journal of the Bombay Branch of the Royal Asiatic Society, XIV, Bombay 1878-80, s. 86-116; C. Brockelmann, “Alttürkestanische Volksweisheit”, Ostasiatische Zeitschrift, VIII, Berlin 1920, s. 50-73; a.mlf., “Maґћal”, EI (Fr.), III, 461-464; R. Jente, “German Proverbs from the Orient”, Publications of the Modern Language Association of America, XLVIII (1933), s. 17-37; Ch. A. Ferguson - J. M. Echols, “Critical Bibliography of Spoken Arabic Proverb Literature”, Journal of American Folklore, LXV/255, Boston-New York 1952, s. 67-84; R. Blachère, “Contribution à l’étude de la littérature proverbiale”, Arabica, I/1, Leiden 1954, s. 53-83; S. P. Brock, “A Piece of Wisdom Literature in Syriac”, JSS, XIII (1968), s. 212-217; W. P. Zenner, “Ethic Stereotyping in Arabic Proverbs”, Journal of American Folklore, LXXXIII, Boston-New York 1970, s. 417-429; T. Fahd, “Psychologie animale”, Revue de synthèse, LXI-LXII, Paris 1971, s. 5-43; LXV-LXVI (1972), s. 43-63; LXXV-LXXVI (1974), s. 233-236; XCII (1978), s. 307-356; Abdülhâdî el-Fuâdî, “Baĥş fi’l-emşâli’l-ǾIrâķıyye”, Sumer, XXIX, Bağdad 1973, s. 83-106; XXX (1974), s. 27-46; Yûsuf İzzeddin, “et-TaǾbîr Ǿani’n-nefs fi’l-emşâli’l-ǾArabiyye”, MMİIr., XXXI/1, Bağdad 1400/1980, s. 149-167; D. Gutas, “Classical Arabic Wisdom Literature”, JAOS, CI (1981), s. 49-86.

İsmail Durmuş




HADİS. Hadis literatüründe Hz. Peygamber’in meselleri “emsâlü’l-hadîs” tabiriyle ifade edilir. Resûlullah, Arapça’yı mükemmel konuşan bir toplumda doğup büyüdüğü için bu dilin inceliklerine vâkıftı. Zaman zaman meseller söyler, gereğinden fazla konuşmaktan ve yapmacık tavırlardan hoşlanmazdı (Tirmizî, “Birr”, 71). Abdullah b. Amr b. Âs’ın Resûl-i Ekrem’den 1000 mesel öğrenip ez-berlediğini söylemesi (Müsned, IV, 203) bu mesellerin çokluğunu göstermektedir.

Hadislerde meseller başlıca iki şekilde kullanılmıştır. Bunlardan biri, anlaşılması zor konuların Kur’ân-ı Kerîm’de olduğu gibi mukayeseye dayanan temsille anlatılmasıdır. Meselâ Allah Teâlâ’nın Peygamber’i vasıtasıyla gönderdiği ilim ve hidayetin toprağa düşen bol yağmura benzediğini ve bu yağmur karşısında insanların üç kısma ayrıldığını, bazılarının yağmur suyunu emen ve bol nebat bitiren iyi cins toprağa, bazılarının suyu içine çekmeyip başkalarının istifadesi için tutan killi toprağa, bazılarının da yağmur suyundan kendisi faydalanmadığı gibi başkalarının da istifadesine imkân vermeyen kaygan toprağa benzediğini ifade etmesi (Buhârî, “Ǿİlim”, 20; Müslim, “Feżâǿil”, 15) bu şeklin en tanınmış örneklerinden biridir. Genellikle “meselü...” kelimesiyle başlayan ve Kur’an’ın maksat ve hedeflerine uygun olan bu tür emsale bir başka örnek olarak hastalık ve sıkıntılar içindeki mümini rüzgârın estiği tarafa kolayca yatan, fakat kırılmayan yeşil ekine, Hak’tan yüz çeviren kötü kimseyi de şiddetli rüzgârın bir defada söküp attığı dağ servisine benzeten hadis zikredilebilir (Buhârî, “Merđâ”, 1; Müslim, “Śıfâtü’l-münâfiķīn”, 59, 60). Bu tür hadisler Kütüb-i Sitte’de ve diğer hadis kaynaklarında dağınık halde bulunmaktadır. Tirmizî bunlardan on dördünü “Ebvâbü’l-emŝâl Ǿan Resûlillâh” başlığı altında bir araya getirmiştir (“Edeb”, 76-82).

Hadislerde görülen ikinci tür meseller, veciz konuşma özelliğine sahip olan Hz. Peygamber’in (bk. CEVÂMİU’l-KELİM) darbımesel halinde yaygınlaşan özlü sözleridir. Onun Huneyn Gazvesi’nde savaşın şiddetlendiği anda söylediği, “Bu tandırın kızıştığı zamandır” sözü ile (Müslim, “Cihâd”, 76) “İktisat eden muhtaç olmaz”


(Müsned, I, 447); “Öyle söz vardır ki dinleyene sihir gibi tesir eder” (Buhârî, “Ŧıb”, 51; Müslim, “CumǾa”, 47); “Mümin aynı yılan deliğinden iki defa sokulmaz” (Buhârî, “Edeb”, 83; Müslim, “Zühd”, 63); “Utanmadıktan sonra istediğini yapabilirsin” (Buhârî, “Enbiyâǿ”, 54) meâlindeki hadisleri bu türün belli başlı örnekleridir. Resûl-i Ekrem’in söylediği emsalin bir kısmının mefhum olarak daha önce Araplar tarafından bilindiği düşünülebilir. Onun zaman zaman ünlü Arap şairlerinin dillerde dolaşan bazı beyitlerini veya bu beyitlerin bir bölümünü mesel yerinde kullandığı da görülmektedir. Tarafe b. Abd’in, “Azık vermediğin kimse sana haberler getirir” mısraı (Müsned, VI, 31, 146; Tirmizî, “Edeb”, 70) bu tarz kullanımın örneklerinden biridir.

Sahâbe ve tâbiînden bazılarının mesel haline gelmiş sözleri bulunmakla beraber (İbn Düreyd, s. 36-55; Seâlibî, s. 28-35; Abdülmecîd Katâmiş, s. 169-174) bunlar Câhiliye devrinde söylenen mesellere nisbetle oldukça azdır. Bu durum, müslümanların Kur’an ve hadislerdeki mesellere büyük önem verip onlarla yetinmesi ve ancak nâdir hallerde mesel kullanma ihtiyacı duyması ile açıklanabilir. Hulefâ-yi Râşidîn içinde en çok meseli bulunan Hz. Ali’dir. Muallim Nâci onun mesellerinden 280 kadarını derleyerek Emsâl-i Ali adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (İstanbul 1303). Hz. Ali’nin bazı meselleri şöyledir: “Kanaatkârda gam olmaz”; “İlmin kemali hilim iledir”; “Dindar olan kurtulur”; “İlim her rütbenin üzerinde bir rütbedir”. Bunun yanında, “Bülbülün çektiği dili belâsıdır” atasözünün bir nevi karşılığı olmak üzere Hz. Ebû Bekir’in söylediği, “Belâ söz söylemeye dayalıdır”; Hz. Ömer’in, “Sevgin yük olmasın, öfken yok etmesin” ve evini kuşatan âsiler yüzünden ıstırabının son dereceye vardığını anlatmak üzere Hz. Osman’ın Hz. Ali’ye yazdığı mektuptaki, “Kolan sıyrılıp devenin memelerini geçti” sözleri meşhur birer mesel olmuştur. Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes‘ûd, Muâviye b. Ebû Süfyân ve Amr b. Âs gibi sahâbîlerin de emsal tarzında sözleri vardır.

Emsâlü’l-hadîse Dair Eserler. 1. Ebû Arûbe, el-Emŝâlü’s-sâǿire Ǿan Resûlillâh. Bu risâlenin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bir nüshası bulunmaktadır (Koğuşlar, nr. 1096/21; tanıtımı için bk. Sezgin, II/2-4 [1958], s. 255-256). Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî eserin adını el-Emŝâl ve’l-evâǿil şeklinde kaydetmektedir. 2. Râmhürmüzî, Emŝâlü’l-ĥadîŝ. Müellif, Hz. Peygamber’in çeşitli konuları açıklamak maksadıyla söylediği, çoğu Kur’an’da, bir kısmı Arap edebiyatında mevcut olan emsale benzer 140 meseli yedi cüz halinde toplayarak şerhetmiştir. Günümüze kadar gelen emsâlü’l-hadîs kitapları içinde hadisleri âyet, hadis ve şiirlerle şerhedilen yegâne eserdir. Abdülalî Abdülhamîd el-A‘zamî’nin, rivayetlerin sağlamlık derecesini belirterek ve gerekli gördüğü bazı kelimeleri açıklayarak yayımladığı kitap (Bombay 1404/1983), Emetülkerîm el-Kureşiyye tarafından Almanca bir önsöz ve geniş indekslerle birlikte neşredilmiş (Bonn 1959), el-Mektebetü’l-İslâmiyye bu baskıyı ofset olarak tekrar yayımlamıştır (İstanbul, ts.). Eserin Ahmed Abdülfettâh Temmâm tarafından yapılan neşri de titiz bir çalışma ürünüdür (Beyrut 1409/1988). 3. Ebü’ş-Şeyh, Kitâbü’l-Emŝâl fi’l-ĥadîŝi’n-nebevî. 373 rivayeti ihtiva eden eseri Abdülalî Abdülhamîd Hâmid rivayetleri değerlendirmek suretiyle neşretmiştir (Bombay 1408/1987, 2. bs.). 4. Mâverdî, el-Emŝâl ve’l-ĥikem. 300 hadis, 300 hikmetli söz ve 300 beytin on bölüm halinde incelendiği kitap Fuâd Abdülmün‘im Ahmed tarafından yayımlanmıştır (İskenderiye, ts. [1402/1981], 1985). 5. Muhammed Câbir Feyyâz el-Alvânî, el-Emŝâl fi’l-ĥadîŝi’n-nebevî eş-şerîf. Bir doktora çalışması olan eser (1398, Câmiatü Aynişşems) daha sonra basılmıştır (Riyad 1414/1993). 6. Muhammed el-Garavî, el-Emŝâlü’n-nebeviyye. Çağdaş Şiî âlimlerinden olan müellif, Sünnî ve Şiî kaynaklarından derlediği emsâlü’l-hadîs niteliğindeki 655 rivayeti şerhederek iki cilt halinde neşretmiştir (Beyrut 1401). 7. Ukkâşe Abdülmennân et-Tîbî (et-Tayyibî), eś-Śaĥîĥu’l-müsned fi’l-emŝâl ve’l-ĥikem. Emsale dair yeni çalışmalardan biri olan eserde 254 hadis bir araya getirilmiş ve her hadisin tahrîci yapılmıştır (Kahire 1989). 8. Fevzî Abdülazîm Raslân, el-Emŝâl fi’s-sünneti’n-nebeviyye ve eŝeruhâ fi’d-daǾve ila’llāh. Bir yüksek lisans tezidir (1403). 9. Mustafa Îd es-Sayâsina, Žâhiretü’l-emŝâl fi’l-kitâb ve’s-sünne ve kelâmi’l-ǾArab ve âŝâruhâ fî terbiyeti’l-ceyli’l-müslim (Riyad 1412/1992). 10. Abdülmecîd Mahmûd Abdülmecîd, Nažarât fıkhiyye ve terbeviyye fî emŝâli’l-ĥadîŝ (Kahire 1395/1975; Beyrut 1413/1992). Eserde hadis ilimleri ve terimleri hakkında kısa bilgi verildikten sonra müslüman-yağmur, müslüman-toprak gibi mukayeseli mesel tarzındaki hadislerden otuz beşi geniş şekilde açıklanmakta, kısa ve özlü mesellerden elli sekizi de kaynaklarıyla birlikte zikredilmektedir. 11. Ali Abdülfettâh Ali, el-Emŝâlü’n-nebeviyye ve ĥükmühâ (Kahire 1413/1993). Bu eserde Hz. Peygamber’in şahsına, zühde teşvik ve fitnelerden sakındırma konularına dair emsal tarzındaki yirmi üç hadis üç fasıl halinde şerhedilmiştir. 12. Mahmûd Seyyid Hasan, RevâǿiǾu’l-beyân fi’l-emŝâli’n-nebeviyye (İskenderiye 1409/1988, 1410/1990). Resûl-i Ekrem’in fesahat ve belâgatı hakkında bilgi verilen eser emsal nevinden bazı hadislerin açıklandığı küçük hacimli bir çalışmadır. 13. Yahyâ b. Abdullah el-Muallimî, el-Emŝâl ve’ş-şevâhid fi’l-ĥadîŝi’ş-şerîf (Riyad 1414/1994).

Bunlardan başka Ebü’l-Hasan Ali b. Saîd el-Askerî’nin emsale dair eserinin 1000 hadis ihtiva ettiği (Kettânî, s. 55), Hasan b. Abdullah el-Askerî’nin de el-Ĥikem ve’l-emŝâli’l-merviyye Ǿan Resûlillâh (İbn Ebü’l-İsba‘a göre el-Emŝâl ve’l-ĥikem min kelâmi seyyidi’l-ümem) adlı eserinde mesel halindeki 1000 hadisi derlediği ve bunları “benzeri görülmemiş bir şekilde” şerhettiği (İbn Hayr, s. 202) kaydedilmektedir. Ayrıca Ebû Abdülganî Süleyman b. Benîn b. Halef el-Mısrî’nin el-Aķvâlü’l-ǾArabiyye fi’l-emŝâli’n-nebeviyye’sinden söz edilmekte (Süyûtî, I, 597), İbn Gānim diye bilinen Abdullah b. Ali b. Süleyman’ın 10.000 hadis ihtiva ettiği belirtilen el-Fâǿiķ fi’l-kelâmi (lafži)’r-râǿiķ adlı eserinde de emsal nevinden pek çok hadis bulunduğu belirtilmektedir (Brockelmann, GAL Suppl., II, 81; Muhammed el-Garavî, I, 12).

Konusu emsâlü’l-hadîs olmamakla beraber hadislerdeki emsale de yer veren bazı çalışmalar yapılmış olup başlıcaları şunlardır: 1. Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emŝâl (nşr. Abdülmecîd Katâmiş, Dımaşk-Beyrut 1400/1980). Müellif eserin baş tarafına hadislerden seçtiği on yedi meseli almış, ayrıca çeşitli yerlerde mesel tarzında otuzdan fazla hadise yer vermiştir. Kitabı Ebû Ubeyd el-Bekrî Faślü’l-maķāl fî şerĥi Kitâbi’l-Emŝâl adıyla şerhetmiştir (nşr. İhsan Abbas - Abdülmecîd Âbidîn, Hartum 1958; Beyrut 1971). 2. Hakîm et-Tirmizî, el-Emŝâl mine’l-Kitâb ve’s-Sünne (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî, Kahire 1395/1975; nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ, Beyrut 1409/1989). Nefis terbiyesi ve ahlâka dair meselleri ihtiva eden eserin baş tarafında Kur’ân-ı Kerîm’deki emsalden yirmi dört, hadislerdeki emsalden otuz kadarı bulunmaktadır. 3. Şerîf er-Radî, Mecâzâtü’l-âŝâri’n-nebeviyye


(nşr. Tâhâ Muhammed ez-Zeynî, Beyrut 1406/1986, 2. bs.). Eserde Hz. Peygamber’in pek çok meseline yer verilmiştir. 4. Kudâî, Şihâbü’l-aħbâr (Müsnedü’ş-şihâb; nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Beyrut 1985). Emsâlü’l-hadîs nevinden birçok rivayeti ihtiva etmektedir. 5. Meydânî, MecmaǾu’l-emŝâl. Müellif, eserinin son bölümünde Resûl-i Ekrem’in mesel tarzındaki hadislerinden elli sekiz kadarını bir araya getirmiştir (bu hadislerin tahrîci ve değerlendirilmesi için bk. Abdülmecîd Mahmûd Abdülmecîd, s. 393-410). 6. Ebû Hilâl el-Askerî, Cemheretü’l-emŝâl. Eserde emsal tarzındaki birçok hadis diğer mesellerin arasında alfabetik olarak kaydedilmiştir.

Arap edebiyatıyla ilgili bazı çalışmalarda da mesele benzer hadislere yer verildiği görülmektedir. Câhiz el-Beyân ve’t-tebyîn’de (nşr. Abdüsselâm Muhammed Hârûn; bk. bibl.), İbn Düreyd el-Müctenâ’da (s. 21-35), Ebû Mansûr es-Seâlibî et-Temŝîl ve’l-muĥâđara’da (s. 22-28) emsâlü’l-hadîsten çeşitli örnekler zikretmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, I, 447; IV, 203; VI, 31, 146; Buhârî, “Ǿİlim”, 20, “Ŧıb”, 51, “Merđâ”, 1, “Enbiyâǿ”, 54, “Edeb”, 83; Müslim, “Cihâd”, 76, “CumǾa”, 47, “Feżâǿil”, 15, “Śıfâtü’l-münâfiķīn”, 59, 60, “Zühd”, 63; Tirmizî, “Birr”, 71, “Edeb”, 70, 76-82; Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emŝâl (nşr. Abdülmecîd Katâmiş), Beyrut 1400/1980, I, 34-38; Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn (Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1395/1975, I, 15-39; Hakîm et-Tirmizî, el-Emŝâl mine’l-Kitâb ve’s-Sünne (nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ), Beyrut 1409/1989, s. 30-43; İbn Düreyd, el-Müctenâ (nşr. Hâşim en-Necdî), Dımaşk 1402/1982, s. 21-55; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 54, ayrıca bk. İndeks; Seâlibî, et-Temŝîl ve’l-muĥâđara (nşr. Abdülfettâh M. el-Hulv), Kahire 1983, s. 22-35; Meydânî, MecmaǾu’l-emŝâl (Ebü’l-Fazl), IV, 44-62; İbn Hayr, Fehrese, s. 202; İbn Ebü’l-İsbâ‘, BedîǾu’l-Ķurǿân (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1377/1957, s. 6; Süyûtî, Buġyetü’l-vuǾât, I, 597; Keşfü’ž-žunûn, I, 167-168; II, 1086; Brockelmann, GAL, I, 90; Suppl., II, 81; Îżâĥu’l-meknûn, II, 154; Kettânî, er-Risâletü’l-müsteŧrafe, s. 54-55; Sezgin, GAS, I, 176; a.mlf., “Üç macmūǾat ar-rasā’il”, İTED, II/2-4 (1958), s. 255-256; Muhammed el-Garavî, el-Emŝâlü’n-nebeviyye, Beyrut 1401, I-II; R. Sellheim, el-Emŝâlü’l-ǾArabiyyetü’l-ķadîme (trc. ve nşr. Ramazan Abdüttevvâb), Beyrut 1404/1984, s. 36-38; Ahmet Bulut, Arap Dil ve Edebiyatında Emsâl (doktora tezi, 1984), İÜ Ed. Fak. (İSAM Ktp., NMÇ, nr. 1321), s. 98-100, 109-110; Abdülmecîd Katâmiş, el-Emŝâlü’l-ǾArabiyye, Dımaşk 1408/1988, s. 157-174; Abdülmecîd Mahmûd Abdülmecîd, Nažarât fıķhiyye ve terbeviyye fî emŝâli’l-ĥadîŝ, Beyrut 1413/1992; Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 75; Seyyid Mehdî Hâirî, “Ĥadîş”, DMT, VI, 149-150.

M. Yaşar Kandemir




TEFSİR. Tefsir usulü ve Kur’an ilimlerinde Kur’ân-ı Kerîm’deki meseller ve bunlardan bahseden ilim için “emsâlü’l-Kur’ân” tabiri kullanılmaktadır. Mesel kelimesi Kur’an’da altmış dokuz, bunun çoğulu olan emsal ise dokuz yerde zikredilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “mşl” md.). Emsâlü’l-Kur’ân, “âyetlerdeki mâna ve maksadın insan ruhunda iz bırakan ve hayranlık uyandıran bir biçimde kısa ve özlü olarak ifade edilmesi” şeklinde açıklanır (Mennâ‘ el-Kattân, s. 283).

Emsal her dilde ve her kültürde mevcut olup Kur’ân-ı Kerîm’den önceki semavî kitaplarda da sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Hz. Lokman’ın hikmetli sözlerinin bilinen en eski mesellerden olduğu söylenebilir. Câhiliye devrinde Araplar arasında da yaygın olan emsalin Arap dili ve edebiyatında önemli bir yeri vardır. Kur’an’da fesahat ve belâgatta hayli ilerlemiş bulunan Araplar’a hitap edilirken onların önemle üzerinde durdukları mesel getirme metodu uygulanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber, Kur’an’ın yedi vecih üzere indirildiğini belirterek bunlardan birinin ibret alınması gereken meseller olduğunu söylemiş (Ebû Şâme el-Makdisî, s. 107), kendisi de sözlerinde emsali kullanmıştır. Her ne kadar bazı yönlerden aralarında benzerlikler bulunsa da Kur’an’ın meselleri hem lafız hem mâna bakımından gerek daha önce Arap edebiyatında mevcut olan gerekse hadislerde geçen mesellerden farklı olup Kur’an’a özgü nitelikler taşır. Kur’an’daki kıssalar da birer mesel mahiyetindedir.

Meselde esas itibariyle bir şeyin bir veya birkaç yönden başka bir şeye benzetilmesi söz konusu olup Kur’ân-ı Kerîm’in getirdiği mesellerde de bu özellik açık bir şekilde görülmektedir. Meselâ kâfirler bunca delile rağmen tevhide inanmadıkları için sağır, dilsiz ve âmâya (meselâ bk. el-Bakara 2/171; el-A‘râf 7/64), onların amelleri de fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle (İbrâhim 14/18), çöldeki seraba ve engin denizlerdeki yoğun karanlıklara (en-Nûr 24/39-40) benzetilmiştir. Dünya hayatının, yağmurun ardından yeşillenip toprağı süsleyen ve daha sonra rüzgârın tesiriyle çer çöp olarak savrulan bitkilere (Yûnus 10/24; el-Kehf 18/45-46; el-Hadîd 57/20), hakkın aydınlığa, gökten inen suya; bâtılın ise karanlığa, suyun yüzündeki köpüğe (er-Ra‘d 13/16-17) benzetilmesi de böyledir. Kur’ân-ı Kerîm’in meselleri İslâm’ın ilk asırlarından itibaren âlimlerin ve ediplerin dikkatini çekmiş, zamanla “emsâlü’l-Kur’ân” adıyla ortaya çıkan bir ilmin konusu olmuştur (Taşköprizâde, II, 539-540; Keşfü’ž-žunûn, I, 168; II, 1086). İmam Şâfiî bu ilmi müctehidlerin bilmesi zaruri olan ilimler arasında göstermekte, Mâverdî de Emŝâlü’l-Ķurǿân adlı eserinin mukaddimesinde bu ilmin Kur’an ilimlerinin en önemlilerinden biri olduğunu belirtmektedir (Süyûtî, IV, 38; Keskin, s. 8).

Kur’ân-ı Kerîm’de mesel başlıca şu mânalarda kullanılmıştır: 1. Misal, örnek, benzer. Meselin en yaygın anlamı olup bazı âyetlerde çeşitli mesellere yer verildiği açıklanmıştır (meselâ bk. er-Ra’d 13/17; İbrâhîm 14/24-26; er-Rûm 30/58; ez-Zümer 39/27). Öte yandan Allah hakkı beyan için bir sivrisineği, hatta ondan daha zayıf bir varlığı bile misal olarak göstermekten çekinmeyeceğini bildirmiştir (el-Bakara 2/26). 2. Hal, sîret, durum. Geçmiş kavimlerin halleri, inkârcı tutum ve davranışları, bu yüzden başlarına gelen musibetler birer mesel olarak zikredilmiştir (el-Bakara 2/214; el-A‘râf 7/176; ez-Zuhruf 43/8). 3. İbret. Bazı geçmiş kavimlerin hayat hikâyelerinin ve âkıbetlerinin anlatıldığı âyetlerde mesel bu anlamda kullanılmıştır (meselâ bk. ez-Zuhruf 43/56, 59). 4. Vasıf, özellik. Pek çok âyette mesel bir şeyin vasıf ve özelliklerini ortaya koymaktadır. Takvâ sahiplerine vaad edilen cennetin meseli anlatılırken onun zemininden ırmakların aktığı, yemişlerinin ve gölgesinin sürekli olduğu dile getirilir (er-Ra’d 13/35; ayrıca bk. Muhammed 47/15). “Kötü mesel âhirete inanmayanlar içindir. En yüce meseller ise Allah’a aittir” (en-Nahl 16/60) meâlindeki âyette sözü edilen meseller de “sıfat” mânasındadır (ayrıca bk. el-En‘âm 6/122; er-Rûm 30/27; el-Feth 48/29).

Kur’an’daki mesellerin değişik şekillerde taksimi mümkündür. 1. Basit veya mürekkep temsil tarzında olanlar. Basit temsilde benzetme cihetlerinden sadece biri gözetilir. Âmânın cahile, gören kimsenin âlime, karanlıkların dalâlete, ışığın hidayete mesel olması birer basit temsildir (er-Ra’d 13/16; Fâtır 35/19). Mürekkep temsilde ise benzetme ciheti birden fazladır. Bir buğday tanesinin önce yedi başak, sonra da her başağın 100 tane vermesi, böylece 700 taneye ulaşması şeklindeki mesel (el-Bakara 2/261), ihlâsla yapılan infakın Allah nezdinde kat kat ecirle karşılık görmesinin meselidir. 2. Duyu organlarıyla veya akılla idrak edilenler. Hz. Âdem’in topraktan yaratılmasının Hz. Îsâ’nın babasız yaratılmasına (Âl-i İmrân 3/59), Allah korkusunun insandan korkma


duygusuna (en-Nisâ 4/77), örümceğin durumunun Allah’tan başkalarını dost edinenlerin haline (el-Ankebût 29/41), yağmurun yağmasıyla tabiatın canlanması üzerine çiftçilerin sevinmesi ve ardından yemyeşil bitkilerin kuruyup sararmasıyla çer çöp hale gelmesi olayının oyun, eğlence, süs, övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma yarışı şeklindeki dünya hayatına benzetilmesi (el-Hadîd 57/20) bu tür mesellerdendir. 3. Gerçek olaylara veya tasavvur ve hayale dayananlar. Gösteriş olsun diye infakta bulunan bir kimse sert ve pürüzsüz bir kayanın üzerindeki ince toprak örtüsüne tohum eken, ancak sağanak halinde yağan yağmurun, toprağı içindeki tohumlarla birlikte sürükleyip sel sularına katması sonucu ürün alma ümidini yitiren bir çiftçiye benzetilmiş (el-Bakara 2/264), zaman zaman tabiatta görülen bu durum infakta gösteriş yapan kimsenin neticede hiçbir ecir elde edememesine mesel olmuştur (el-Bakara 2/265). Öte yandan cehennem ehlinin yiyeceği olan zakkum ağacının çok acı ve kötü kokulu meyvesinin şeytanların başlarına benzetilmesi (es-Saffât 37/62-68; ed-Duhân 44/43-46; el-Vâkıa 56/51-56) ancak hayal edilerek kavranabilecek bir meseldir. 4. Açık veya gizli olanlar. Bunlardan birincisinde neyin neye benzetildiği açıkça belirtilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu tür meseller pek çoktur (meselâ bk. el-Bakara 2/17-20, 261; er-Ra’d 13/17; el-Ankebût 29/41; el-Hucurât 49/12). Gizli, remizli ve imalı meseller ise bunlar lafızları itibariyle değil taşıdıkları ince mânaları itibariyle birer meseldir. Fakat neye mesel oldukları açıklanmamıştır. Bu tür meselleri ancak zihnî melekeleri güçlü ve ilmî dirayete sahip olanlar idrak edebilir. “Rabbinizin izniyle güzel memleketin bitkisi güzel çıkar; kötü olandan ise faydasız bitkiden başka bir şey elde edilmez. İşte biz şükreden bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz” meâlindeki âyet (el-A‘râf 7/58) gizli mesele örnek olarak zikredilir. Burada hak sözü kabul ederek ondan faydalanan mümin toprağı verimli memlekete, hakkı inkâr edenler de çorak toprağa benzetilmiştir (ayrıca bk. İbrâhîm 14/24-27; en-Nûr 24/35). Diğer taraftan lafzan olmasa da mânaları itibariyle bazı atasözü ve deyimlere uygun düşen âyetlerde de gizli meseller bulunduğu ileri sürülmüştür. Meselâ, “Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür” meâlindeki âyetin (en-Nisâ 4/123), “Sen nasıl muamele edersen öyle muamele görürsün” (Ne ekersen onu biçersin) atasözünün; “Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör insanlar doğurup yetiştirirler” meâlindeki âyetin (Nûh 71/27), “Yılan ancak yılan doğurur” atasözünün mânasına uygun düştüğü kabul edilmiştir (Taşköprizâde, II, 539-540). Kur’an’daki bazı veciz ifadelerin İslâm tarihi boyunca edipler, hatipler, şairler tarafından kendi sözleri arasında çokça kullanılıp hale uygun misaller olarak serdedilmek suretiyle başlı başına birer mesel halini aldığı da görülmektedir. İslâm hukukçuları, lafzı ile ibadet edildiği gerekçesiyle Kur’an’dan bu tür âyetlerin şiirde ve nesirde kullanılmasının câiz olup olmadığı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Süyûtî bu kısma “irsâlü’l-mesel” denildiğini kaydederek bu hususta otuz kadar örnek zikretmiştir (el-İtķān, IV, 43-45).

Kur’ân-ı Kerîm’deki bazı mesellerin tek, bazılarının birden çok amacı olabilir. Bunların başlıcaları şunlardır: 1. Bilgi vermek, öğretmek. Cennetteki iri gözlü hûriler saklı incilere (el-Vâkıa 56/22-23), “vildan” denilen nedimler saçılmış incilere (el-İnsân 76/19) benzetilerek bunlar müminlere tanıtılmıştır. Burada öğretme maksadının yanında teşvik de vardır (ayrıca bk. el-A‘râf 7/175-177; Hûd 11/24; er-Ra’d 13/17). 2. İkna. Bir fikrin veya bir gerçeğin muhataba kabul ettirilmesi için getirilen meseller bazan kesin birer delil olma özelliğini taşımakta, bazan muhataba mukayese yapma imkânını vermekte, bazan onun da düşünerek bir gerçeğe ulaşmasını sağlamaktadır. Özellikle tevhid inancının izahında kullanılan meseller böyledir. Meselâ Allah’ın insanları öldükten sonra tekrar diriltmeye gücü yettiğini inkâr edenlere, gerek insanların gerekse yerin ve göğün ilk defa yine Allah tarafından yaratılmış olduğu bir mesel olarak zikredilmiştir (en-Nahl 16/73-76; el-Enbiyâ 21/104; er-Rûm 30/28; Yâsîn 36/77-82; ayrıca bk. en-Nahl 16/71-72; ez-Zümer 39/29). 3. Özendirme veya caydırma. Bazı mesellerin iyi, güzel ve faydalı olan şeye özendirici; kötü, çirkin ve zararlı olandan caydırıcı ve uzaklaştırıcı özellikler taşıdığı görülmektedir. Meselâ kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç güzel sözün, gövdesi yerden sökülmüş ve o yüzden ayakta durma imkânı olmayan bir ağaç ise kötü sözün meseli olarak gösterilmiştir (İbrâhîm 14/24-26; ayrıca bk. en-Nahl 16/91-92; el-Ankebût 29/41-43). 4. Eğitim. Mesellerde insanın ümit, arzu, korku, endişe gibi duyguları dikkate alınarak eğitilmesi ve ruhen olgunlaştırılması amacı önemli bir yer tutar; onun kat kat sevap kazanma arzusu tahrik edilip Allah rızası için infakta bulunması özendirilir. Meselâ müminin Allah yolunda infak ettiği şey ekilen bir buğday tanesine benzer. Bundan yedi başak çıkar ve her biri yüzer tane verir. İşte bunun gibi Allah dilediği kuluna kat kat ecir ve mükâfat ihsan eder (el-Bakara 2/261-266; ayrıca bk. en-Nahl 16/112-113; el-Kehf 18/32-44; el-Fâtır 35/19-22; Yâsîn 36/13-30). 5. Medih veya zem, tazim veya tahkir. Hz. Peygamber’in ashabı tavsif edilirken medih sadedinde onların Tevrat ve İncil’deki meselleri zikredilir (el-Feth 48/29). Tevrat’ı okuyan, fakat onunla amel etmeyen İsrâiloğulları’nın durumu da sırtında ciltlerce kitap taşıyan merkebe benzetilir (el-Cum‘a 62/5). Güzel bir sözün güzel bir ağaca teşbihinde tâzim (İbrâhîm 14/24-25), dünya hayatının geçici olduğuna dair getirilen mesellerde de tahkir gayesi gözetilmiştir (Yûnus 10/24; el-Kehf 18/45-46; el-Hadîd 57/20). 6. Tefekkür. Mesellerde muhatapların ilgili konu üzerinde düşünmeleri ve örneklerden gerekli dersleri almaları istenmiş, hatta çok yerde mesellerin amacından söz edilirken bu husus açıkça belirtilmiştir: “İşte biz bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir” (el-Ankebût 29/43). “... Bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz” (el-Haşr 59/21; ayrıca bk. ez-Zümer 39/27). 7. Misal vermek. Mesel bazan bir konunun veya bir fikrin açıklanmasında misal olarak zikredilir ve yapılacak şerhlerin yerini tutar. Kâfirin nasıl bir kişi olduğu anlatılırken âmâ örnek olarak zikredilmiş, kâfirin yaptıkları da seraba benzetilmiştir (en-Nûr 24/39-40). 8. Edep ve hayâyı korumak. Kur’ân-ı Kerîm’de hayâ duygusunu korumak maksadıyla sarih lafızlar yerine aynı mânanın anlaşılmasına elverişli başka lafızlar kullanılmış ve meseller getirilmiştir. Meselâ “yaklaşma” lafzıyla cinsel ilişki kastedilmiş, karı kocadan her birinin diğeri için birer “elbise” olduğu belirtilmiştir (el-Bakara 2/187). Kur’an mesellerinin büyük çoğunluğu başta tevhid olmak üzere itikadî meselelerle ilgilidir (meselâ bk. el-Bakara 2/17-20, 171; el-En‘âm 6/39, 40, 122; el-A‘râf 7/40, 57, 175-177; Yûnus 10/24; er-Ra’d 13/14, 17, 35; İbrâhîm 14/25, 26, 75, 112; el-Kehf 18/32-43; el-Hac 22/31, 73; en-Nûr 24/35; en-Neml 27/81-82; el-Ankebût 29/41; el-Haşr 59/15-21). Ancak amelî (meselâ bk. el-Bakara 2/261, 264-266, 275; Âl-i İmrân 3/116-117; İbrâhîm 14/18; en-Nûr 24/39-40) ve ahlâkî (meselâ bk. en-Nahl 16/92; el-İsrâ 17/24, 29; el-Hucurât 49/12) konularda da meseller mevcuttur.


Kur’an’da emsal konusuna Kur’an ilimleri ve tefsir usulüne dair eserlerde özel bölümlerin ayrılması ve mesellerin zikredildiği âyetlerin yorumu sırasında genel tefsirlerde oldukça geniş bilgiler verilmesi yanında müstakil eserler de telif edilmiş olup başlıcaları şunlardır: Hüseyin b. Fazl el-Becelî, el-Emŝâlü’l-kâmine fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm (anlam bakımından atasözleriyle aralarında uygunluk bulunduğu farzedilen altmış bir gizli meseli ihtiva eden eser Ali Hüseyin el-Bevvâb’ın tahkikiyle neşredilmiştir [Riyad 1412/1992]); Hakîm et-Tirmizî, el-Emŝâl mine’l-Kitâb ve’s-Sünne (eserin başlangıç kısmı emsâlü’l-Kur’ân’a tahsis edilmiş olup Ali Muhammed el-Bicâvî [Kahire 1395/1975] ve Mustafa Abdülkādir Atâ’nın [Beyrut 1409/1989] tahkikiyle yayımlanmıştır); Mâverdî, Emŝâlü’l-Ķurǿân (yazma nüshası Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi’nde bulunmaktadır [Ulucami, nr. 1268]); İbn Kayyim el-Cevziyye, el-Emŝâl fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm (kırk üç açık, on bir gizli meselin yer aldığı eser Saîd Muhammed Nemr el-Hatîb [Beyrut 1403/1983] ve Mûsâ Benây Ulvân el-Alîlî’nin [Bağdad 1987] tahkikiyle neşredilmiştir); Abdülmecîd b. Nasûh b. İsrâîl er-Rûmî, Risâle fî tefsîri’l-âyeti’l-müteǾalliķa bi’l-emŝâl (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 272); Muhammed Re’fet Saîd, Delâlâtü’l-emŝâl fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm (Kahire 1988); Abdurrahman Hasan Habenneke el-Meydânî, Emŝâlü’l-Ķurǿân ve śuverün min edebihi’r-refîǾ (Dımaşk 1992); Muhammed Câbir Feyyâz, el-Emŝâl fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm (Bağdad 1988); Muhammed Hüseyin Ali es-Sagīr, es-Sûretü’l-fenniyye fi’l-meŝeli’l-Ķurǿânî (Beyrut 1992); Muhammed Bekir İsmâil, el-Emŝâlü’l-Ķurǿâniyye (Kahire 1986); Ebü’l-Vefâ Muhammed Dervîş, Min Emŝâli’l-Ķurǿân (Belbîs 1408/1988); Muhammed Abdürrahîm, el-Emŝâl fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm (Beyrut 1423/2003). Kaynaklarda ayrıca Niftaveyh’in Emŝâlü’l-Ķurǿân, İbnü’l-Cüneyd’in Kitâbü’l-Emŝâl (Emŝâlü’l-Ķurǿân), Ebû Muhammed Hasan b. Abdullah el-Kudâî’nin el-Emŝâlü’l-kâmine fi’l-Ķurǿân, Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî’nin Emŝâlü’l-Ķurǿân adlı kitaplarından söz edilmektedir. Abdülmecîd el-Beyânûnî’nin Đarbü’l-emŝâl fi’l-Ķurǿân: Ehdâfühü’t-terbeviyye ve âŝâruh adlı eseri Kur’an mesellerini değişik biçimde ele alan yeni bir çalışmadır (Beyrut 1411/1991). Ali Asgar Hikmet’in Emŝâl-i Ķurǿân: Faślî ez Târîħ-i Ķurǿân-ı Kerîm (Tahran 1333 hş./1954) ve İsmâil İsmâilî’nin Tefsîr-i Emŝâl-i Ķurǿân (Tahran 1368 hş./1989) adlı kitapları bu alandaki Farsça eserlerden bazılarıdır. Mansûr b. Avn el-Abdelî Ümmülkurâ Üniversitesi’nde (1974), Hasan Keskin de Marmara Üniversitesi’nde konuyla ilgili (bk. bibl.) birer yüksek lisans tezi hazırlamış olup bunlardan Abdelî’nin çalışması el-Emŝâl fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm adıyla neşredilmiştir (Cidde 1985). Yusuf Yurt Selçuk Üniversitesi’nde Kur’ân Meselleri (1991) adıyla bir yüksek lisans tezi yapmış, Veli Ulutürk de Kur’an’da Temsilî Anlatım: Emsâlü’l-Kur’an adlı bir kitap yazmıştır (İstanbul 1995).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mşl” md.; Lisânü’l-ǾArab, “mşl” md.; Tehânevî, Keşşâf, II, 1340; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “mşl” md.; Hüseyin b. Fazl, el-Emŝâlü’l-kâmine fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm (nşr. Ali Hüseyin el-Bevvâb), Riyad 1412/1992, s. 8-11; Hakîm et-Tirmizî, el-Emŝâl mine’l-Kitâb ve’s-Sünne (nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ), Beyrut 1409/1989, s. 13-29; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 238; Seâlibî, el-Eşbâh ve’n-nežâǿir (nşr. Muhammed el-Mısrî), Kahire 1404/1984, s. 245; Ebû Şâme el-Makdisî, el-Mürşidü’l-vecîz (nşr. Tayyar Altıkulaç), Beyrut 1395/1975, s. 107, 137; İbn Kayyim el-Cevziyye, el-Emŝâl fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm (nşr. Saîd M. Nemr el-Hatîb), Beyrut 1403/1983, s. 60-73, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 23-24; Zerkeşî, el-Burhân, I, 486-495; Süyûtî, el-İtķān (Ebü’l-Fazl), IV, 38-45; Taşköprizâde, Miftâĥu’s-saǾâde, II, 539-540; Keşfü’ž-žunûn, I, 168; II, 1086; Ali Asgar Hikmet, Emŝâl-i Ķurǿân, Tahran 1333 hş., s. 140-335; M. İbrâhim el-Ceyûşî, Dirâsât Ķurǿâniyye, Kahire 1399/1979, s. 112-115; Mennâ‘ el-Kattân, Mebâĥiŝ fî Ǿulûmi’l-Ķurǿân, Riyad 1401/1981, s. 281-289; Kays Âl-i Kays, el-Îrâniyyûn, III, 197; Hasan Keskin, Emsâlü’l-Kur’ân (yüksek lisans tezi, 1986), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 8; Ebü’l-Vefâ M. Dervîş, Min Emŝâli’l-Ķurǿân, Belbîs 1408/1988, s. 5-8; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Ankara 1989, s. 174-177; Abdülmecîd el-Beyânûnî, Đarbü’l-emŝâl fi’l-Ķurǿân: Ehdâfühü’t-terbeviyye ve âŝâruh, Beyrut 1411/1991, s. 13-57; Abdurrahman Hasan Habenneke el-Meydânî, Emŝâlü’l-Ķurǿân ve śuverün min edebihi’r-refîǾ, Dımaşk 1412/1992, s. 45-116; Mustafa Cevâd, “el-Meşel fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm”, MMİIr., VII (1960), s. 3-28; Ahmet Bulut, “Emsâlü’l-Kur’ân”, İslâmî Edebiyat, sy. 11, İstanbul 1991, s. 14-16; Veli Ulutürk, “Kur’ân-ı Kerîm’de Meseller (Emsâlü’l-Kur’ân)”, EAÜİFD, sy. 11 (1993), s. 74-110; R. Sellheim, “Maґћal”, EI² (İng.), VI, 821.

Bedrettin Çetiner