MELİK AYAZ

(ملك اياز)

(ö. 928/1522)

Hint-İslâm tarihinin önemli simalarından biri.

Aslen, Hindistan ile ticarî ilişkileri bulunan bir Osmanlı tüccarının mülkiyetinde iken efendisi tarafından Gucerât Sultanı I. Mahmud’a (1459-1511) sunulan Gürcü veya Rus asıllı bir köle olduğu rivayet edilir; adı Portekiz kaynaklarında Meliqueyaz (Melquiaz) şeklinde geçmektedir. Kısa zamanda Sultan Mahmud’un takdirini kazanan Ayaz, bir müddet sonra “melik” unvanıyla Diû şehrinin merkezi olduğu Kathiavar yarımadasının güneyindeki Sûret (Saurashtra, Sawrashtra; Diû’nun doğusunda kalan Kambay körfezinin sağ sahilindeki Surat ile ilgisi yoktur) vilâyetine vali tayin edildi. Diû, Portekizliler’in Arabistan ve Hindistan kıyılarına ulaştığı o dönemde gerek stratejik gerekse ticarî bakımdan büyük önem kazanmıştı. Melik Ayaz buraya yerleştikten sonra bir taraftan halkın refahını yükseltmek ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için kararlı bir çaba içerisine girdi, bir taraftan da adada Portekizliler’e karşı güçlü bir askerî tahkimat gerçekleştirdi. Bunun için önce kıyının karşısına taştan bir kule yaptırarak araya kalın bir zincir gerdirdi, böylece Portekiz gemilerinin yaklaşmasını önledi. Ardından adayı karaya bağlayan taş bir köprü ile muhkem bir kale inşa ettirdi. Portekizliler, bu tedbirler sayesinde bütün teşebbüslerine rağmen Melik Ayaz’ın sağlığında bölgeye girememişlerdir. Melik Ayaz, 1508’de bir Memlük donanmasının da yardımıyla Portekizliler’i Diû


açıklarında bozguna uğrattı, bu savaşta genel vali Francisco Almeida’nın oğlu olan donanma kumandanı da öldürüldü. Genel vali, bir süre sonra giriştiği intikam amaçlı saldırı ile Gucerât ordusunu yendiyse de Melik Ayaz’ın direnişini kıramadığı için kesin bir zafer elde edemedi. Hatta barış için Diû’da bir üs kurma konusundaki ısrarına rağmen Melik Ayaz’ın buna yanaşmaması sebebiyle Gucerât’ın başka kıyılarından aldığı giriş izniyle yetinmek zorunda kaldı.

Aynı zamanda iyi bir diplomat olduğu belirtilen Melik Ayaz, Portekizliler’in Bîcâpûr Sultanlığı’ndan Goa’yı almaları üzerine onlarla ilişkileri düzeltmenin faydalı olacağını düşünerek yeni bir dönem başlattı. Bu arada bir taraftan da Gucerât’ın güvenliğini sağlamak için 1518’de Yavuz Sultan Selim’e bir mektup göndererek Osmanlılar’la resmî bir irtibat gerçekleştirdi. Padişaha “müslümanların hâmisi diyen ve onu saltanat, hilâfet ve dinde en mükemmel olarak niteleyen bu mektuptan sonra Yavuz Sultan Selim’in Gucerât Sultanı II. Muzaffer Şah’a yardım teklifinde bulunması bu ilk adımın sonucu olsa gerektir. Ancak Yavuz Sultan Selim’in vefatı üzerine (1520) bu girişim sonuçsuz kalmış, Gucerât’a ilk Osmanlı filosu ancak 1531’de ulaşabilmiştir. Melik Ayaz’ın endişe ettiği gibi Portekiz donanması 1521’de Diû’yu zaptetmek için yeni bir harekâta giriştiyse de buradaki güçlü savunma karşısında başarısızlığa uğradı ve geri dönmek zorunda kaldı. Bu sırada Muzaffer Şah, bazı topraklarını işgal eden Çitor Racası Rana Songa’ya karşı Melik Ayaz’ı görevlendirdi. Güçlü bir ordu ile yola çıkan Melik Ayaz geri çekilen racayı takip ederek sığındığı Mandassore Kalesi’nde kuşattı ve birkaç ay süren kuşatmanın ardından onunla tazminat ve vergi karşılığında bir anlaşma yaptı. Fakat Muzaffer Şah buna razı olmadı ve Melik Ayaz’dan geri dönmesini isteyerek yeni bir harekât başlattı. Melik Ayaz Diû’ya döndükten kısa bir süre sonra vefat etti.

Melik Ayaz, savaş teknolojisinde barut kullanımı hakkında özel bir bilgiye sahip olmak ve bu alanda Osmanlılar’ınkine benzer uygulamaları Hindistan’a taşımakla da tanınmıştır; kendisinin bu bilgileri Osmanlılar, Memlükler veya Portekizliler’den öğrendiği düşünülmektedir. Döneminde iyi bir yönetici olduğu, halkının ihtiyaçları için çok sayıda hayır kurumu inşa ettirdiği, kapısını herkese açtığı, sayıları binleri bulan saray görevlilerine ve hizmetkârlarına karşı daima müşfik davrandığı ve askerlerini her zaman el üstünde tuttuğu kaynaklarda zikredilmektedir. Bu özellikleri onun halk tarafından çok sevilmesini sağlamış ve ölümünden sonra şahsiyeti etrafında çeşitli efsanevî hikâyelerin oluşmasına yol açmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Atâullah, Zemîme-i Meǿâŝir-i Maĥmûd Şâhî, India Office Library, nr. 123-125; el-Hâc ed-Debîr, Žaferü’l-vâlih bi-Mužaffer ve âlih (ed. E. D. Ross), London 1910, I, 37-39; İskender b. Muhammed Mancû, Mirǿât-ı İskenderî (ed. S. C. Misra - M. L. Rahman), Baroda 1961, s. 147, 162-164; Ali Muhammed Han, Mirǿât-i Aĥmedî, Bombay 1307, s. 65; M. S. Commissariat, A History of Gucerat, Bombay 1938, I, 246-251; Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, Ankara 1946, I, 397-400; Aziz Ahmad, Studies in Islamic Culture in the Indian Environment, Oxford 1964, s. 48-49; M. Yakup Mughul, Kanuni Devri, Ankara 1977, s. 37-43; J. B. Harrison, “Diu”, EI² (İng.), II, 322; Abdus Subhan, “Malik Ayaz”, a.e., VI, 269-270; K. A. Nizami, “Diu”, DİA, IX, 376.

Iqtidar Husain Siddiqui