MEHMED HÂDÎ

(1879-1920)

Azerbaycanlı şair.

Şirvan’ın Şamahı şehrinde doğdu. Asıl adı Ağa Mehemmed, mahlası “Hâdî”dir. Babası Hacı Ebdüsselim’den dolayı Ebdüsselimzâde lakabıyla anılır. On yaşında iken yoksul bir işçi olan babası vefat etti, annesi tekrar evlendiği için iki kız kardeşiyle birlikte babaannesi ve amcasının himayesine girdi. İki yıl sonra amcası ve ardından babaannesi ölünce akrabaları Hâdî’yi ve kardeşlerini himayelerine aldılar. Hâdî dönemin tanınmış aydınlarından gazeteci Mustafa Lutfi’nin yanında kaldı. 1900 yıllarında Mustafa Lutfi Heşterhan’a (Astarhan / Ejderhan) göç edince Hâdî halasının yanına yerleşti. On dokuz-yirmi yaşlarında medrese tahsilini yarıda bırakıp babasından kalan evde yalnız yaşamaya ve Şamahı’da bir kıraathanede Türkiye’den ve Kafkasya’dan gelen gazete ve dergileri takip etmeye başladı. Şiirle ilgilendiği bu yıllarda yurt dışında öğrenim için akrabalarından yardım istediyse de bu istediği kabul edilmedi.

Mehmed Hâdî, 1902 yılı başındaki büyük Şamahı depremi üzerine baba mülkünü satarak Kürdemir’e göç etti. Burada açtığı attar dükkânı iş yapmayınca Ağa Efendi adlı bir hemşehrisiyle birlikte küçük bir okul açarak öğretmenliğe başladı, bir yandan da kendini yetiştirmeye çalıştı. Kalküta’dan Ĥablü’l-metîn, İstanbul’dan Sabah, Bahçesaray’dan Tercüman, Bakü’den Hayat gazetesini takip etti. İlk şiir ve yazıları Bakü’de Hüseyinzâde Ali Bey ve Ağaoğlu Ahmed’in çıkardıkları Hayat gazetesinde 1905’te yayımlandı.

1906’da Mustafa Lutfi Efendi’nin davetini kabul ederek Heşterhan’a gidip bir süre onun çıkardığı Burhân-ı Terakkî’de çalıştı, bir yandan da Dârüledep adlı okulda öğretmenlik yaptı. Kasım 1906’da Bakü’de Füyûzât dergisini çıkarmaya başlayan Hüseyinzâde Ali Bey’in daveti üzerine Bakü’ye gidip dergide çalışmaya başladı. İrşad ve Terakkî gibi gazetelerde de şiir ve yazılarının yayımlanmasına rağmen asıl çalışmalarını Füyûzât’a verdi. Hüseyinzâde Ali Bey’in etkisiyle Türkiye edebiyatıyla daha yakından ilgilendiği bu dönemde dünya edebiyatı hakkındaki bilgisini de geliştirdi. Bu yıllardaki şiirlerinde özellikle hürriyet fikrine ve siyasî konulara gösterdiği ilgi dikkati çeker. 1908-1910 yıllarında Azerbaycan’da yayımlanan Teze Hayat, Hakîkat, İttifak, Terakkî, Seda gazetelerinde ve Bahçesaray’da çıkan Tercüman gazetesinde şiir ve makaleleri neşredildi. Bu dönemde İran’da ve Türkiye’de ortaya çıkan meşrutiyet hareketlerini dikkatle izledi ve bu hareketleri Türk-İslâm dünyasının kurtuluşu olarak değerlendirip destekledi.

Mehmed Hâdî’nin Türk-İslâm dünyasının sosyal-siyasal problemleri, Şark’ın uyanışı, istibdattan kurtuluş, hürriyet ve vatan severlik, eğitim öğretim meseleleri, kadın hakları ve aşk konularını işlediği ilk şiir kitabı Firdevs-i İlhâmât (1908) büyük ilgiyle karşılandı. Abbas Sıhhat, Hüseyin Câvid, Abdullah Şâik, Ahmet Cevad gibi şahsiyetlerin temsil ettiği romantik akımın en dikkate değer şairlerinden biri olarak kabul edildi.

Türkiye’de ilân edilen meşrutiyet bütün Rusya müslümanları arasında büyük bir heyecan ve ümit doğurmuştu. O yıllarda özellikle tahsil için Türkiye’ye gelen Rusya vatandaşı birçok Türk gibi Mehmed Hâdî de 1910 baharında İstanbul’a gelerek Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Hüseyin Kâzım Kadri’nin birlikte çıkardıkları Tanin’de çalışmaya başladı. Aynı zamanda Rübâb, Şehbâl, Mehtab, Hilâl, Şehrah gibi yayın organlarında şiirleri, yazıları ve tercümeleri yayımlandı. Bu sırada özellikle Rıza Tevfik’le (Bölükbaşı) yakın ilişkileri oldu. Aynı dönemde yazdığı bazı yazılarında sevgi ve güven duyduğu Jön Türkler’i sert bir dille eleştirmeye başlaması İttihatçılar’ı rahatsız ettiğinden Selânik’e sürgün edildi, hatta öldürülmekten zor kurtuldu. Büyük ümitlerle geldiği Türkiye’den hayal kırıklığına uğramış ve ruh sağlığı bozulmuş olarak Şubat 1914’te Bakü’ye döndü. Bir süre hastahanede tedavi gördükten sonra İkbâl gazetesinde çalışmaya başladı. İkinci şiir kitabı Şükûfe-i İlhâm’ı bu sırada yayımladı. Maddî ve mânevî sıkıntılar onu, I. Dünya Savaşı’nda Ruslar’ın Karpatlar’a (Galiçya’ya, ardından Polonya’ya) gönderdiği Azerbaycan birliğinde imam olarak görev almaya sevketti. Üç yıl sonra Bakü’ye dönen Mehmed Hâdî’nin şiirleri ve özellikle Elvâh-ı İntibâh yahut İnsanların Tarihî Faciası (1918) adlı büyük manzumesi cephede geçen günlerinin yansımalarıdır.

Mehmed Hâdî, 1917 Rus İhtilâli’ni dönemin birçok aydını gibi mazlum milletlerin kurtuluşu olarak benimsedi. Ancak çok geçmeden Bakü’de büyük çoğunluğunu Ermeniler’in ve Ruslar’ın oluşturduğu “Bakü Kommunası”nın 1918 yılı Martında gerçekleştirdiği Türk-müslüman katliamı onu derinden sarstı. Bir süre sonra kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’ni sevinçle karşıladı; cumhuriyeti kuran şahsiyetleri ve bu uğurda şehid olan askerleri yücelten şiirler yazdı. Ömrünün son yıllarında Bakü’de bunalım ve ihtiyaç içinde derbeder, kendi bastırdığı şiirleri sokaklarda satar bir duruma düştü. Mayıs 1920’de Bolşevikler’e ve onlarla iş birliği yapan Ermeniler’e karşı sert ve kanlı bir direnmenin ardından teslim olan Gence’de bulunan Mehmed Hâdî


şehirdeki katliamın da etkisiyle bir daha kendini toparlayamadı ve bir hastahanede öldü.

Siyasî ve edebî idealleriyle Türk-İslâm birliğine inanan Mehmed Hâdî, Servet-i Fünûn anlayışına yakın bir Osmanlı Türkçesi’yle yazmayı tercih etmiştir. Bunda, Nâmık Kemal’den sonra hayranlık duyduğu Abdülhak Hâmid ve Tevfik Fikret’in etkisi olduğu kadar o dönemde sadeleştirilmiş bir Türkiye Türkçesi’ni Türk dünyasının ortak yazı dili haline getirmeye çalışan Gaspıralı İsmâil Bey’in de etkisi olmalıdır. Mehmed Hâdî bu üç şair hakkında bazı şiirler ve onlara nazîreler yazmıştır. Türkiye’den hayal kırıklığıyla dönmesi, I. Dünya Savaşı’nın Türklük için felâketle sonuçlanması, Kafkasya’daki Ermeni-müslüman çatışmaları, Bolşevikler’in Azerbaycan’ı istilâsı onun şiirlerine geniş bir şekilde yansımıştır.

Sovyet döneminde hakkında ciddi araştırma ve değerlendirme yapılamayan Mehmed Hâdî’nin eserleri henüz gereği gibi derlenip incelenmemiştir. Türkiye basınında çıkan şiir ve yazıları Selim Refik Refioğlu tarafından kısmen araştırılmış (bk. bibl.), yakın zamanlarda ise daha geniş bir araştırma Mehdi İsmayilov tarafından gerçekleştirilmiştir (bk. bibl.). Refik Zekâ (Mehemmed Hadi, Anadan olmasının 100 illiyi münasibetile, Bakı 1979) ve Eziz Mirehmedov’un (Mehemmed Hadi, Bakı 1985) eserlerinde hayatının çeşitli dönemlerinin aydınlatılmasından çok eserlerinin pek de objektif olmayan tahlilleri yapılmıştır. Azerbaycan’da Mehmed Hâdî hakkındaki tarafsız ilmî değerlendirmeler ancak 1992’den sonra yapılmaya başlanmıştır. Eserlerinin iki cilt halinde yayımlanması planlanmış, ancak I. cilt bastırılabilmiştir (Bakı 1978).

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmed Hadi, Seçilmiş Eserleri I: Lirika-Poemalar-İktibas ve Tercümeler (der. E. Hüseynov v.dğr.), Bakı 1978; a.mlf., Veten Bir Kerbelâ (der. Vaqif Behmenli), Bakı 1996; Midhet Ağamirov, Mehemmed Hadi’nin Felsefesi, Bakı 1987; Vilayet Muhtaroğlu, “Mehemmed Hadi”, Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, Ankara 1993, IV, 240-256; Yavuz Akpınar, Azeri Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul 1994, s. 229-238; Yaşar Qarayev, “Mehemmed Hadi”, Azerbaycan Edebiyyatı. XIX ve XX. Yüziller, Bakı 2002, s. 443-458; Mehdi İsmayilov, Azerbaycanlı Şair Mehemmed Hadi’nin Türk Basınında Çıkan Yazı ve Şiirleri: 1910-1913 (yüksek lisans tezi, 2002), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü; Selim Refik Refioğlu, “Türkiye Matbuatında Mehmet Hadi’nin Şiirleri”, AYB, sy. 7-8 (1932), s. 286-290.

Yaşar Karayev - Yavuz Akpınar