MEHCER EDEBİYATI

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kuzey ve Güney Amerika’ya göç eden Araplar’ca geliştirilen edebiyat.

Sözlükte “göç edilen yer” mânasına gelen mehcer, başta Lübnan olmak üzere Suriye, Filistin ve Ürdün’den göç eden Araplar’ın Kuzey ve Güney Amerika’da ikamet ettikleri yerlere verilen addır. Mehcer edebiyatı (edebü’l-mehcer), Araplar’ın Amerika kıtasında temsil ettikleri Arap edebiyatı için kullanılan bir tabir olmuştur.

XIX. yüzyılda Suriye’nin önemli bir gelir kaynağı olan ipek ticaretinin Japon ipeğinin piyasaya girmesi üzerine zayıflaması, ekilebilir alanların azlığı, ziraî âfetler ve enerji kaynaklarının yetersizliği, feodal yapının hüküm sürmesi yüzünden gelir kaynaklarından eşit bir şekilde istifade edilemeyişi Ortadoğu’da hem ekonomik hem siyasî sıkıntılar doğurmuştu. Diğer taraftan Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan itibaren Mısır’da bazı ilmî enstitülerle Amerikan ve Saint Joseph üniversitelerinin kurulması (1866, 1879) sonucunda Batı kültürüyle temas başlamış, İbrâhim Paşa’nın Suriye valiliği sırasında ortaya çıkan misyoner faaliyetleri giderek artmış, Amerika ve Batı özenilen ülkeler haline gelmişti.

Ortadoğu’dan ilk göç büyük bir ihtimalle 1854 yılında Kuzey Amerika’ya yapılmış, Güney Amerika’ya ise ancak yirmi yıl sonra gerçekleşmiştir. 1860’ta meydana gelen Mârûnî-Dürzî çatışmalarının etkisiyle göç iyice hızlanmış, 1899-1910 arasında Amerika kıtasındaki Arap göçmenlerin sayısı 60.000’e ulaşmıştır.


1913’te Kuzey Amerika’da büyük rakamlara ulaşan göçmen sayısı 1920’de bir göçmen kanununun çıkarılmasına zemin hazırlamış, bu sebeple göçler hızlı bir şekilde güneye kaymıştır. Göçmenler arasında en kalabalık nüfusu Lübnanlılar oluşturuyordu. Bunda misyonerlik faaliyetlerinin komşu ülkelere göre Lübnan’da yoğunlaşmasının, ayrıca nüfusun hıristiyan olmasının da önemli payı vardı. Göçler daha çok Kuzey Amerika’da New York, Detroit, Boston, Brezilya’da Sao Paulo, Arjantin’de Rio de Janeiro ve Buenos’e yapılıyordu. Ayrıca Venezuela, Meksika, Kanada ve Şili’ye de göçmenler gitmiştir. Bunlar ilk dönemlerde küçük ve basit işlerle uğraşmışsa da zamanla ticarette başarı elde etmiş ve buraların büyük tüccarları arasında yer almıştır.

Göçmenler, hayatın zor şartlarına rağmen siyasî havanın yumuşaklığından faydalanarak bazı edebî mahfiller oluşturmaya çalışmıştır. Bunda New York’ta çıkan Kevkebü Emrîkâ (1892), el-ǾAśr (1894), el-Eyyâm (1897), el-Hüdâ (1898), Mirǿâtü’l-ġarb (1899), es-Sâǿiĥ (1912), es-Semîr (1929); Brezilya’da el-Feyĥâ (1895), er-Raķīb (1897), el-Menâžır (1899), el-ǾUśbe (1933), el-Menâhil, el-Endelüs gibi gazete ve dergilerin önemli etkisi olmuştur. Sayıları 250’ye varan bu gazete ve dergiler önce birçok edebî şahsiyeti bir araya getirmiş, ardından bazı edebî cemiyetlerin süratle doğmasına zemin hazırlamıştır.

1900 yılında Lübnanlı bazı gençler tarafından Brezilya’nın Sao Paulo şehrinde Rivâku’l-Maarrî adlı bir dernek kuruldu ve Yeni Dünya’da çıkan ilk şiir kitabı kabul edilen Kayser Ma‘lûf’un Teźkârü’l-muhâcir adlı divanını yayımlandı (Sao Paulo 1905). Naûm Lebekî’nin önderliğini yaptığı derneğin faaliyetleri, onun Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Lübnan’a dönüşüyle yavaşladı, ardından da sona erdi. Mehcer edebiyatının fikir hayatında üç ismin büyük rol oynadığı kabul edilir. Bunlar Cibrân Halîl Cibrân, Mîhâîl Nuayme ve Emîn er-Reyhânî’dir. 1920 yılında Cibrân’ın önderliğinde bazı Lübnanlı ve Suriyeli gençlerin gayreti, Mîhâîl Nuayme, İlyâ Ebû Mâzî, Nesîb Arîza, Reşîd Eyyûb gibi kişilerin bir araya gelmesiyle Kuzey Amerika’da er-Râbıtatü’l-kalemiyye adlı bir dernek kuruldu. Burada New York’ta adı geçenlerden başka Mes‘ûd Semâhâ, Emîn Müşrık, Es‘ad Rüstem, William Catzeflis, Vedî‘ Bâhût, Ni‘met el-Hâc ve Emîn er-Reyhânî gibi şahsiyetler de bulunmaktaydı. Arap dili ve edebiyatına canlılık kazandırmak, edebî ürünlerini bir araya getirmek, klasik edebiyatla bağları koparmak ve toplumsal özgürlük için çalışmak derneğin hedefleri arasında yer alıyordu. Derneğin resmî yayın organı Abdülmesîh el-Haddâd’ın çıkardığı es-Sâǿiĥ adlı dergiydi. Bu dergi Amerika kıtasından Arap dünyasına önemli mesajlar taşımış, birçok edip ve şairi etkilemiştir. Derneğin en önemli şahsiyeti olan Cibrân Halîl Cibrân düşüncelerini “el-Âsife” adlı hikâyesinde açıklamıştır (el-ǾAvâśıf, Beyrut 1986, s. 160-179). İngiliz edebiyatında romantik akımın öncülerinden sayılan ve şiirde imgelemeyi ön plana çıkarmakla ün yapan William Blake’in etkisinde kalan Cibrân’ın eserlerinde Batı’yı bir nevi Doğululaştırma gayretleri göze çarpar. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Roosevelt ona, “Sen Doğu’dan gelip Batı’yı silip süpüren ilk fırtınasın, ancak kıyılarımıza çiçekten başka bir şey getirmedin” demiştir (M. Abdülganî Hasan, s. 172). Şiiri aydınlığın karanlığa hâkimiyeti olarak gören şair ve edip Mîhâîl Nuayme vezinle kafiyeyi şiirin gereklerinden görmeyen yenilikçi tavrıyla dikkat çeker. Genç yaşta Lübnan’dan ayrıldıkları için Arap diline tam vâkıf olamamaları sebebiyle dil hataları yapan mehcer şairlerinden biri de odur. Bu hataların birçok kişi tarafından sert bir dille eleştirilmesi karşısında içlerinde Mîhâîl’in de bulunduğu bir grup hataları savunma yanlışlığına düşmüştür (el-Ġirbâlü’l-cedîd, s. 98-99).

Cibrân Halîl Cibrân ile Emîn er-Reyhânî’nin hikâye ve romanları üslûp ve fikir açısından paralellik arzeder. Her ikisi de din adamlarına karşı olumsuz bir tavır sergiler. Emîn er-Reyhânî’nin eserlerinde diğerinden farklı olarak milliyetçi düşünceler göze çarpar. Amerikalı filozof ve yazar Ralph Waldo Emerson’un etkisinde kalan ve Walt Whitman’dan esinlenerek Arap edebiyatında ilk mensur şiiri yazan Emîn er-Reyhânî’dir (er-Reyhâniyyât, I-II, Beyrut 1910-1911; III-IV, Beyrut 1923-1924). Onun Ķalbü Lübnân adlı eseri (Beyrut 1935) kendi edebî şahsiyetinin hemen hemen bütün özelliklerini yansıtmaktadır.

er-Râbıtatü’l-kalemiyye’ye mensup şairlerin çoğu aynı zamanda nesir yazarıydı. Onların nesirlerinde özgün, duygulu ve tasvirci bir üslûp dikkati çeker. Ateşli duyguları ve sürükleyici üslûbuyla mehcer edebiyatının en büyük şairi sayılabilecek olan gazeteci İlyâ Ebû Mâzî’nin mehcer edebiyatına getirdiği yenilik tek kafiye ve tek vezinle şiir nazmıdır. Mehcer edebiyatının gazeteci ve edipleri arasında Abdülmesîh el-Haddâd, Naûm Mukerzel ve kardeşi Sellûm Mukerzel, el-Beyân gazetesinin sahibi Râcî ez-Zâhir ve eş-Şarķ dergisinin kurucusu Mûsâ Küreyyim sayılabilir.

er-Râbıatü’l-kalemiyye’nin önemli üyelerinden biri de Nesîb Arîza’dır. Şiirlerinde ruhî bir şaşkınlık sergilemesiyle “en büyük hayret şairi” olarak tanınan Necîb Arîza, Dîkülcinni’l-Ĥımśî (New York 1921) ve eś-Śamśâme adlı eserleriyle mehcer edebiyatının ilk tarihî roman yazarıdır. el-Eyyûbiyyât, Eġāni’d-Dervîş ve Hiye’d-dünyâ adlı divanları olan Reşîd Eyyûb ilk divanında bir hürriyet şairi olarak, diğer ikisinde aksiyoner bir romantizm etkisinde görülür. Reşîd Eyyûb’a şiirlerinde en çok işlediği konuların sevgi, keder, hüzün ve içki olması sebebiyle “derviş, şikâyetçi, ağlayan şair” lakapları verilmiştir. Abdülmesîh ve Nedret (Nudrat) el-Haddâd kardeşler de er-Râbıtatü’l-kalemiyye’nin kurucularındandı. Birçok edebiyatçı, 1941’de Evrâķu’l-ĥarîf adlı divanı kaleme alan Nedret’in çocuk tabiatlı bir şair olduğunu söylemiştir. Kardeşi Abdülmesîh el-Haddâd dernek için çok gayret göstermiştir. Cibrân’ın tesiri altında kaleme aldığı Ĥikâyâtü’l-Mehcer adlı eseri (1927) Araplar’ın mehcerdeki hayatını anlatır.

er-Râbıtatü’l-kalemiyye mensuplarının aksine eski edebiyatla bağlarını koparmayan Mehcer şairlerinden biri Mes‘ûd Semâha’dır. Kendisine Amerika’da “Colonel rütbesi” nişanı verilen şair klasik şiiri taklit etmiş, yenilikçi hareketlerden etkilenmemiştir. Divanı (1938) yenilikçi hareketlere isyan niteliği taşır. Öte yandan İngilizce eserleriyle Arap tarih ve medeniyetini Batı’ya tanıtan Philip Hitti’den başka birçok şair ve yazar er-Râbıtatü’l-kalemiyye’nin faaliyetlerine katılmamıştır. Kuzey mehcer edebiyatı, büyük beğeni kazanan şiir çalışmalarına rağmen modern Arap edebiyatında daha çok nesriyle yer edinmiştir.

1931 yılına kadar ayakta kalan er-Râbıtatü’l-kalemiyye’nin giderek gücünü kaybetmesinden sonra özellikle güneyde yeni bir cemiyetin kurulması arayışları içine girilmiş, 1933’te Brezilya’nın Sao Paulo şehrinde Şükrullah el-Cur tarafından el-Usbetü’l-Endelüsiyye adıyla bir dernek kurulmuştur. Kurucuların düşünceleri bir önceki dernekle aynı olmasına rağmen özellikle eski ve yeni edebiyat konusunda


farklı görüşlere sahip bulunuyorlardı. el-Usbetü’l-Endelüsiyye mensuplarının hedeflerinden biri de Arap edebiyatına ve bilhassa şiire yenilik kazandırmak, ancak bunu yaparken mâzi ile bağları koparmamak konusunda dikkatli davranmaktı. Derneğin kurulduğu sıralarda Brezilya’da Arap aydınları arasındaki edebî çalışmalar bir taraftan ülke içinde, diğer taraftan kıtadaki diğer Arap halkına ve Ortadoğu’daki Arap dünyasına ulaşacak şekilde devam ediyordu. eş-Şarķ, el-Câliye ve el-Endelüsü’l-cedîde dergileri bu gelişmeleri Arap dünyasına ulaştırıyordu. el-Endelüsü’l-cedîde’yi çıkaran Şükrullah el-Curr’un mehcer edebiyatını güçlendirmek, bütün Arap âlemiyle irtibatını sağlamak, dinî ve siyasî bir kimliğe bürünmeden Arap edebiyatına hizmet etmek için kurduğu bu müessese Reşîd Selîm el-Hûrî, Kayser Selîm el-Hûrî, İlyâs Ferhâd, Şefîk Ma‘lûf, Riyâz Ma‘lûf, Ni‘met Kâzân, Akl el-Cur ve Hüsnî Gurâb gibi önemli şahsiyetlerle birlikte Brezilya cumhurbaşkanının dergiyi kapatma emrini verdiği 1941 yılına kadar Arap edebiyatına hizmet etmeyi sürdürmüştür.

Mehcer edip ve şairleri üzerinde ilişki kurdukları Batı edebiyatının ve ediplerinin büyük tesiri olmuştur. Bir nevi kadîm Endülüs’ü taklit niteliği taşıyan bu hareket daha çok el-Usbetü’l-Endelüsiyye üyeleri arasında dikkat çekmektedir. Bu sebeple mehcer edebiyatına “el-edebü’l-Endelüsî” adını verenler de olmuştur. Güney mehcer grubunun Endülüs edebiyatına yaklaşmasında, İspanya ile sıkı bağları bulunan halklarla birlikte olmasının ve kadîm Endülüs dönemini yâdeden bazı İspanyol şairleriyle irtibat kurmasının önemli rolü vardır. Mehcer edip ve şairleri uzak yerlerden Endülüs’e gelip burada büyük bir devlet kuran, ayrıca şiirde yenilikler meydana getiren Endülüs Arapları ile aralarında bir benzerlik görüyorlardı. Endülüs döneminde ortaya çıkan halk şiiri türlerinden olan müveşşahlar gibi onların şiiri de yeni bir dönem başlatmıştır. Endülüs’te müveşşahları zeceller takip ettiği gibi özellikle Güney Amerika mehcer edebiyatında şiir ve nesrin ardından zecel gelmiştir. Ravżatü’z-zecel ve er-Ravża adlı dergiler bu tür şiirlere özel ilgi gösteriyordu. Mehcer edebiyatının zecel prensi diye bilinen Selîm Lutfullah, el-Burcü’l-aħżar (1953) adlı zecel divanının şairi Yûsuf Es‘ad Gānim, Selîm Nâdir ve Ni‘met Kâzân bu tür şiirde başarılı eserler vermiştir. Fevzî Ma‘lûf’un Eġāni’l-Endelüs (Dîvânü Fevzî el-MaǾlûf [Dâru Reyhânî], 1957, s. 84-118) adlı eseri müveşşah tarzı şiirlerini kapsar. Endülüs izleri Fevzî Ma‘lûf’un sadece şiirinde değil İbn Ĥâmid (Suķūŧu Ġırnâŧa) (1952) adlı tiyatro eserinde de görülür. İlyâs Ferhâd, “Tahiyyetü’l-Endelüs” adlı müveşşahından sonra hep fasih Arapça ile şiir yazmıştır. İlk eseri olan er-RubâǾiyyât’ında (Sao Paulo 1925) toplumun dinî, siyasî ve içtimaî bölünmelerine, ayrıca dinî âdet ve geleneklerine karşı fikirlerini dile getirmiştir. el-Usbetü’l-Endelüsiyye’nin ilk yöneticisi Mişel Ma‘lûf el-ǾUśbe adlı bir edebiyat dergisi çıkarmış, beş bölümlük piyesi sahnelenmiş, ancak yazdığı şiirler ve mensur eserleri basılmamıştır.

Cemâl Abdünnâsır tarafından Arap milliyetçiliği dolayısıyla ödüllendirilen ve “eş-Şâirü’l-Karavî” diye tanınan Reşîd Selîm el-Hûrî, Mişel Ma‘lûf’un ölümünden (1943) sonra el-Usbetü’l-Endelüsiyye’nin yöneticisi oldu. Brezilya’da çok zor şartlar altında yaşayan Reşîd Selîm bir vatan şairiydi. Mezhep ve hizip kavgalarından nefret etmiş, Araplar’ı birleştirecek her türlü inanç ve telakkiye rıza göstermiş, hıristiyan olmasına rağmen Hz. Peygamber’i öven şiirler yazmıştır (Dîvânü’l-Ķaravî, s. 314-316).

er-Râbıtatü’l-kalemiyye ve el-Usbetü’l-Endelüsiyye’nin kapanmasıyla mehcerde ortaya çıkan boşluğu George Saydah’ın Arjantin’de kurduğu er-Râbıtatü’l-edebiyye adlı bir dernek doldurdu. Amerika’dan sonra Venezuella’ya, ardından 1948’de Arjantin’e geçen Saydah’ın millî bir ruh ve yüce bir insan idealini terennüm eden şiirindeki insicam ve mûsiki yer yer görülen dil hatalarını unutturmaktadır. Güney Amerika mehcer edebiyatının genel bir eğilimi olan klasik Arap edebiyatına ve mâziye bağlılık Hüsnî Gurâb ve Nasr Sem‘ân’da da görülür. Bu sebeple şiirlerinde hareket noktaları daha çok mâzi olmuştur. Mehcer şiirinin modern Arap edebiyatında yer alışı Güney Amerika mehcer edebiyatının şiiri sayesinde olmuştur.

Güney ve Kuzey Amerika mehcer edebiyatları arasında hem içerik hem şekil bakımından farklılık vardır. Kuzey Amerika mehcer edebiyatında genelde insanî problemler, maddeden kurtarmaya çalıştıkları insan ruhu, Hıristiyanlık, Batı romantizmi ve mistik eğilim ağırlıktaydı. New York neslinin divanlarında yoğun psikolojik tahliller yer alıyordu. Güney Amerika mehcer edebiyatı ise ulusal problemlerle ilgilenmekteydi. Bu edebiyat daha çok şiirle uğraşmış, bunun yanında hikâye ve roman türünde de eserler vermiştir. Antuan Enis Şekûr’un Mine’l-mehd ile’l-laĥd adlı romanı psikolojik tahlilleriyle dikkat çeker. Sadece mehcer edebiyatında değil Arap dünyasında da önemli bir yeri olan Nezîr Zeytûn’un Źünûbü’l-âbâǿ adlı eseri ve tercüme romanları, Şükrullah el-Curr’un eş-Şebeĥu’l-ebyaż (Beyrut 1964), Cüźûrü’l-ħaŧîǿe adlı romanları ve İlyâs Kunsul’ün özellikle Fî Mehebbi’r-rîĥ adlı romanı Güney Amerika mehcer edebiyatının belli başlı çalışmaları arasında yer alır. Tevfîk Zaûn’un Źikrü’l-hicre adlı eseri (Sao Paulo 1945) Güney Amerika mehcer edebiyatını kapsamlı bir şekilde anlatmaktadır.

Mehcer edebiyatına hizmet vermiş şahsiyetler arasında Amerika’da Abdullah Berrî, Cemîl Ma‘lûf; Brezilya’da Mişel Mağribî, İlyâs Abdullah Tu‘me, Tevfîk Kurbân; Arjantin’de George Assâf, Hüsnî Abdülmelik, Ahmed Süleyman el-Ahmed; Meksika’da Mahbûb el-Hûrî eş-Şertûnî; Venezuella’da Süleyman Ebû Fahr, Yûsuf Assâf, Tevfîk Abdülhâliķ; Ekvator’da George Kaddûm; Şili’de Tevfîk Bâliş, Fehd İbrâhim; Bolivya’da George Ka‘dî; Uruguay’da Mişel Ni‘met; Küba’da Halîl Fâris İlyâs ve Kolombia’da Akl Emîn sayılabilir.

Mehcer edebiyatının ilk dönemlerinde önderliğini Abbas Mahmûd el-Akkād, Halîl Mutrân, Abdullah Şükrî ve Abdülkādir el-Mâzinî’nin yaptığı şuarâü’d-dîvân ile Ahmed Zekî Ebû Şâdî’nin öncülüğünde kurulan Apollo grubunun savunduğu yeni romantizm hareketinin etkisi görülür. Ancak çok geçmeden mehcer mümessilleri, Ortadoğu’da Arap edebiyatında cereyan eden yenilikçi hareketlerin önüne geçerek yenilikçi kavramını daha da genişletmişlerdir. Mehcer edip ve şairlerinin bazıları Doğu’nun değerlerini Batı’nın anlayışına göre ifade etmeye önem vermiştir.

Bazılarına göre modern Arap edebiyatında görülen bütün yenilikçi hareketler mehcer edebiyatı kaynaklıdır, Arap gazeteciliğinin düzeyini yükselten de mehcer edebiyatı olmuştur. Mehcer ediplerinin bedî‘ ve beyân sanatlarının dışına çıktığı, şiir ve nesir dili arasında fark görmeyerek nesirde kullandıkları dili şiirde de kullandıkları görülür. Şiirde o zamana kadar görülmeyen değişik vezinlere yer verilmiş, özellikle Kuzey Amerika mehcer edebiyatı grubunda görülen “teemmül” Batılı ediplerin bile takdirini kazanmıştır. Mehcer şairleri insan psikolojisini çok iyi tahlil


ve tasvir etmiş, şüphe ile hareket etmeyi prensip haline getirmiştir.

Mehcer edebiyatının üzerinde kurulduğu temel dinî hürriyettir. İfade ve düşünce hürriyeti, bunun yanında dinî hürriyet beraberinde birçok tartışmayı da getirmiştir. Din ve din adamlarına karşı açıkça görüşlerini ilk ortaya koyan Cibrân Halîl Cibrân ve Emîn er-Reyhânî’dir. Bunlar bazı yazılarından dolayı dinsizlikle suçlanmıştır. Eleştirilerini Doğu halkının buna hazır olmadığı bir dönemde ve çok ağır biçimde yapmaları sebebiyle her ikisi de Katolikler’ce protesto edilmiştir. Mîhâîl Nuayme dinî konularda Cibrân gibi düşünmesine rağmen din adamlarına ölçüsüzce saldırmamıştır.

Hayatın ve toplumun çeşitli yönlerini ince bir hisle tasvir ve tahlil etmek, mehcer edebiyatını Ortadoğu Arap edebiyatından ayıran en önemli özelliklerden biridir. Arap mehcer edebiyatı Ortadoğu Arap edebiyatının gelişmesi, zenginleşmesi ve modern dünya edebiyatları arasında yerini alması bakımından bir itici güç olmuştur. Bu hareket Arap edebiyatından ayrı bir edebiyat değil onun bir parçasıdır. Genelde insanlığa, özellikle de Ortadoğu insanına bir mesaj niteliği taşıyan mehcer edebiyatı bugün artık sadece geçmişte edebiyata kazandırdığı eserlerle etkisini devam ettirmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Brockelmann, GAL Suppl., III, 399-415, 436-480; M. Abdülganî Hasan, eş-ŞiǾru’l-ǾArabî fi’l-mehcer, Kahire 1955, tür.yer.; G. Saydah, Edebünâ ve üdebâǿünâ fi’l-mehâciri’l-Emrîkiyye, Beyrut 1957, tür.yer.; Şevkī Dayf, Dirâsât fi’ş-şiǾri’l-ǾArabî el-muâǾśır, Kahire 1959, s. 178-194, 245-288; Abdülkerîm el-Eşter, en-Neŝrü’l-mehcerî, Kahire 1960, I-II, tür.yer.; a.mlf., “al-Mahғјar”, EI² (İng.), V, 1253-1257; Hasan Câd Hasan, el-Edebü’l-ǾArabî fi’l-mehcer, Kahire 1965, s. 177; Hasan Hidde, Min târîħi’l-muġteribîne’l-ǾArab, Dımaşk 1966, s. 17-34, 141-180; Ali Şelak, el-Edebü’l-ǾArabî el-ĥadîŝ, Beyrut 1969, s. 37-41, 93-125; Ahmed Kabbiş, Târîħu’ş-şiǾri’l-ǾArabî el-ĥadîŝ, Beyrut 1971, s. 283-371; Ömer ed-Dekkāk, ŞuǾarâǿü’l-Ǿuśbeti’l-Endelüsiyye fi’l-mehcer, Beyrut 1978; Mîhâîl Nuayme, el-Ġirbâlü’l-cedîd, Beyrut 1978, s. 93-110, 138-161, 170-185; a.mlf., Hevâmiş, Beyrut 1978, s. 26-29, 87-91, 144-149, 243-254; a.mlf., Hemsü’l-cüfûn, Beyrut 1988, s. 10-21, 40-49, 52-54, 64-68, 75-80, 99-101, 142-144; Sibâî Beyyûmî v.dğr., el-Edeb ve’n-nuśûś, Libya 1981-82, s. 217-221, 222-225, 226-229, 341-347, 384-392; İhsan Abbas - M. Yûsuf Necm, eş-ŞiǾrü’l-ǾArabî fi’l-mehcer, Beyrut 1982; Yûsuf Es‘ad Dâgır, Meśâdirü’d-dirâsâti’l-edebiyye, Beyrut 1983, I, 300-303; II, 155-156, 250-260, 391-398, 587-588, 692-698; IV, 275-276, 568-571, 650-654; Enver el-Cündî, İǾâdetü’n-nažar fî kitâbâti’l-Ǿaśriyyîn fî đavǿi’l-İslâm, Kahire 1985, s. 166-168; M. Abdülmün‘im Hafâcî, el-Edebü’l-ǾArabî el-ĥadîŝ, Kahire 1985, III, 20-47; Hannâ el-Fâhûrî, el-CâmiǾ fî târîħi’l-edebi’l-ǾArabî: el-Edebü’l-ĥadîŝ, Beyrut 1986, s. 218-241, 268-279, 367-391, 539 vd.; Cibrân Halîl Cibrân, el-ǾAvâśıf (nşr. Nâzik Sâbâyârd), Beyrut 1986, s. 31-50, 137-148, 201-221; a.mlf., DemǾa ve’btisâme (nşr. Nâzik Sâbâyârd), Beyrut 1988, s. 48-50, 99-100, 112-113, 114-115, 157-159, 168-175; Kâzım Hutayt, AǾlâm ve ruvvâd fi’l-edebi’l-ǾArabî, Beyrut 1987, s. 376-397, 427-483; Vâsıf Ebü’ş-Şebâb, el-Ķadîm ve’l-cedîd fi’ş-şiǾri’l-ǾArabî el-ĥadîŝ, Beyrut 1988, s. 143-172; İrfan C. Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, Ankara 1989, s. 7-23; Abdülhâvî Abdullah Atiyye, Melâmiĥu’t-tecdîd fî mûsîķa’ş-şiǾri’l-ǾArabî, İskenderiye 1990, s. 54-65; Rebîa Bedî‘ Ebü’l-Fazl, el-Fikrü’d-dînî fi’l-edebi’l-mehcerî, Beyrut 1992; Vedi‘ Dîb, eş-ŞiǾrü’l-ǾArabî fi’l-mehceri’l-Emrîkî, Beyrut 1993, tür.yer.; Reşîd Selîm el-Hûrî, Dîvânü’l-Ķaravî, Sao Paulo, ts., s. 314-316.

Hüseyin Yazıcı