MECMUA
(مجموعه)
Aynı veya farklı türden seçilmiş çeşitli hacimlerdeki metinlerin ve risâlelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan eserlerin ortak adı.
Sözlükte “dağınık şeyleri bir araya getirmek, toplamak” anlamındaki cem‘ masdarından türeyen mecmû‘dan (bir araya getirilmiş, toplanmış) gelmektedir. Mecmûanın yanı sıra mecâmî‘, mecma‘, câmi‘ gibi aynı kökten türemiş kelimelerle -yalnız Osmanlı Türkçesi’nde- cüzdan, defter ve cerîde isimleri de aynı mânada kullanılmıştır. Ancak bu isimlerden herhangi birini taşımadığı halde mecmua özelliğine sahip pek çok eser bulunmaktadır.
Mecmualar, genelde bir veya daha fazla yazar yahut şaire ait çeşitli şekil ve hacimlerdeki dinî, din dışı nesir ya da şiirlerden oluşan derleme kitaplardır: Mecmûatü’l-ehâdîs, mecmûa-i fetâvâ, mecmûa-i ed‘iye, mecmûatü’r-resâil, mecmûa-i eş‘âr, mecmûa-i tevârîh, mecmûa-i fevâid gibi. Mecmua başlangıçta, birçok bakımdan benzediği cönk gibi âyetler, hadisler, fetvalar, dualar, hutbeler, şiirler, ilâhiler, şarkılar, mektuplar, latifeler, lugaz ve muammalarla ilâç tariflerinin ve faydalı bilgilerin (fevâid), notların, tarihî belge ve kayıtların (tevârih) derlendiği bir not defteri halinde ortaya çıkmış, zamanla gelişip düzenli bir tertip ve şekle kavuşarak türlerine göre bazı farklılıklar gösteren bir kitap veya telif çeşidi özelliği kazanmıştır. Bir telif türü olarak gelişimini tamamladıktan sonra genellikle kitap hüviyetindeki teliflerden farklı bir tarafı kalmamıştır.
İslâm kültüründe mecmua türü, henüz adı konulmadan Hz. Peygamber’in hadis yazımına izin vermesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Bu iznin ardından bazı sahâbîler Resûlullah’tan duyduklarını mecmua tertip etme anlayışı içerisinde kendi seçimlerine, ihtiyaç ve değerlendirmelerine göre bir araya getirince hadis literatüründe sahîfe, cüz ve kitap adıyla anılan ilk derlemeler doğmuştur. Bunların en tanınmışlarından biri, Türkçe’ye İlk Hadis Mecmualarından Hemmam b. Münebbih’in Sahîfesi adıyla tercüme edilmiş mecmuadır (trc. Ragıb İmamoğlu, Ankara 1966). Hadis derlemeleri geliştiğinde hadislerde ele alınan meseleleri kapsamaya yönelik çalışmalar bu metinleri genellikle bablara göre tasnif etme anlayışını getirmiş ve ortaya konulan eserlere mecmua ile aynı kökten türeyen “el-câmi‘” ismi verilmiştir. Bunların günümüze ulaşan ilk örneği, II. (VIII.) yüzyılda Ma‘mer b. Râşid tarafından şekillendirilmiş olanıdır (Kitâbü’l-Câmi, AÜ DTCF Ktp., İsmail Saib Sencer, nr. 164). Hadisleri râvilerinden bizzat toplayarak en güvenilir olanlarını bir araya getiren Buhârî, Müslim ve Tirmizî’nin eserleri de el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ adını taşımakta ve derleme oluşları ile adları mecmua sayılabileceklerine işaret etmektedir (DİA, XV, 47, 49-50). Yine hadis literatüründe zevâid kitaplarının en önemlilerinden sayılan Nûreddin el-Heysemî’nin MecmaǾu’z-zevâǿid ve menbaǾu’l-fevâǿid ile (Beyrut 1967) MecmaǾu’l-baĥreyn fî zevâǿidi’l-MuǾcemeyn (Riyad 1413) adlı derlemeleri, isimleri mecmua olmamakla birlikte hadis mecmuacılığı anlayışını geliştirerek sürdüren çalışmalar olmuştur. İlk dönemlerden itibaren çokça karşılaşılan “mecmû‘” adlı eserlerin en önemlileri arasında Zeyd b. Ali’nin (ö. 122/740) fıkıh ilmine dair el-MecmûǾu, Hâlid b. Külsûm’ün Nu‘mân b. Beşîr’in şiirlerini topladığı MecmûǾu şiǾri’n-NuǾmân’ı, İbnü’l-Hasîb Nattâha’nın bazı âlimlerden işittiği ve şahit olduğu hadiseleri ihtiva eden el-MecmûǾu’l-menķūl mine’r-riķāǾı, Celûdî’nin MecmûǾu ķırâǿâti emîri’l-müǿminîn ǾAlî b. Ebî Ŧâlib’i, Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin MecmûǾu’l-âŝâr ve’l-aħbâr’ı (İbnü’n-Nedîm, s. 507, 510, 547; Sezgin, I, 489, 538; II, 354); “mecma‘” adlı eserler arasında Ahmed b. Muhammed el-Meydânî’nin Arapça darbımeselleri topladığı MecmaǾu’l-emŝâl’i, Radıyyüddin es-Sâgānî’nin MecmaǾu’l-baĥreyn’i ve “câmi‘” adlı eserler arasında yukarıda anılan el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’lerden başka Îsâ b. Ömer es-Sekafî, Heysem b. Adî, İbn Ebû Tâhir ve Müberred’in çalışmaları zikredilebilir (İbnü’n-Nedîm, s. 197, 268, 450, 643). Literatürde mecmua sayılabilecek derlemeler arasında bu ismi taşımayan ve sonraları “müntehabât, muhtârât” olarak da adlandırılan pek çok eser arasında Arap edebiyatındaki seçme şiirleri bir araya getiren, günümüzün antolojileri sayılabilecek en eski ve önemli mecmualar, Câhiliye devrinin ünlü yedi şairinin kasidelerini toplayan el-MuǾallaķāt ile Mufaddal ed-Dabbî’nin el-Mufađđaliyyât, Asmaî’nin el-AśmaǾiyyât ve Ebû Temmâm’ın el-Ĥamâse adlı derlemeleridir. Bu arada “divan” kelimesinin de önceleri “şiir mecmuası” anlamında kullanıldığı Ebû Temmâm’ın eserinin Dîvânü’l-ĥamâse adıyla da tanınmasından anlaşılmaktadır. İlk dönemlere ait mecmua adlı nâdir eserlerin en eskisi ise muhtemelen İbn Abdûs el-Kayrevânî’nin (ö. 260/874) Mâlikî fıkhına dair kaleme aldığı el-MecmûǾa’sı ile (Muhammed b. Hâris el-Huşenî, s. 133; Sezgin, I, 473) Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin MecmûǾatü kelâmi’ş-ŞâfiǾî fî aĥkâmi’l-Ķurǿân adlı çalışmasıdır. Bütün bu çalışmalar, mecmua türünün başından beri ne kadar yaygın ve çeşitli olduğunu ortaya koymaktadır.
Mecmuaların türlerine göre bazı tertip ve şekillere kavuşarak Araplar, Farslar ve Türkler arasında rağbet bulup farklı bir gelişim göstermesi ve çeşitli ilim dallarında müstakil bir telif türü özelliği kazanması ilk örneklerin ortaya çıkışından birkaç asır sonra gerçekleşmiştir. Not defterlerinden meydana gelen özel mecmualar için böyle bir tarihin belirlenmesi zor görünmekle birlikte bunların Osmanlı dönemindeki gelişimine bakarak XV. yüzyıldan itibaren dikkat çekmeye başladıklarını, XVI. yüzyıldan sonra ise sayı ve çeşitlerinin iyice arttığını söylemek mümkündür. Daha çok Osmanlı ve İran sahasında rağbet gördüğü anlaşılan özel mecmuaların kâğıdının kalitesi, rengi, boyutları, cildi, yazısı, tezhibi, şekli gibi vasıfları ve maddî nitelikleri itibariyle birbirlerinden çok farklı olduğu, bir kısmının düzensiz, âdeta karalama defteri, bir kısmının çok düzenli ve özenli bir sanat eseri niteliği taşıdığı görülmektedir. Düzensizlerin çoğu doğrudan derleyicisinin eliyle yazılmış olduğu için okunaksız ve istinsah hatalarıyla dolu, babadan oğula veya elden ele intikal ettiğinden dolayı farklı kişilerin yazısına ve ilgisine göre şekillenmiş, değişik konulara yer veren güvenilmez metinler halindedir.
Osmanlı ilim, kültür ve edebiyatında çok yaygın ve önemli bir telif türü haline gelmiş olan mecmualar genel özellikleri ve muhtevaları dikkate alınarak “mecmûatü’l-eş‘âr, mecmûa-i ed‘iye, mecmûatü’l-münşeât” vb. şekillerde adlandırılmıştır. Ancak birtakım mecmualar, muhtevalarının yanında tertipleyicilerinin ünlü ve güvenilir kişiler olması dolayısıyla onların adlarıyla da anılmıştır. Meselâ Feridun Ahmed Bey’in Münşeâtü’s-selâtîn’i ikinci baskısında Feridun Bey Münşeâtı (İstanbul I-II, 1274-1275), Osmanlı mûsikişinaslarından Hâşim Bey’in düzenlediği Mecmûa-i Kârhâ ve Nakşhâ ve Şarkiyyât
da (İstanbul 1269) Hâşim Bey Mûsiki Mecmuası adıyla (2. bs., İstanbul 1280) yayımlanmıştır. Ahmed Zühdü Paşa’nın el-Mecmûatü’z-Zühdiyye fî ahkâmi’d-dîniyye’si (İstanbul 1311-1314) gibi örnekler ise içinde hazırlayanın isminin de geçtiği geleneksel anlayışa uygun olarak adlandırılmıştır. Bazı mecmuaların özel bir adı varken nâşirlerin verdiği farklı bir adla basıldığı görülmektedir: Asıl adı Ezhâr-ı Efkâr olan ve Muallim Nâci’ye ait olduğu da öne sürülen Muhammed Muzaffer Mecmuası (İstanbul 1306) gibi. Bunların dışında birtakım örnekler de geleneksel bir tarzda, içinde mecmua veya aynı kökten türetilmiş kelimelerin yer aldığı Arapça, Farsça, Türkçe yahut mülemma‘ başlıklar taşır: Mecmûatü’l-kübrâ mine’l-kasâidi’l-fuhrâ fî hakkı nebiyyinâ Muhammedeni’l-büşrâ aleyhi salevâtullāhi ve selâmühü’l-uzmâ (İstanbul 1276) gibi. Bu arada adında mecmua kelimesi ve türevlerinin geçmediği, ancak mecmua özelliklerine sahip olduğu anlaşılan örnekler de vardır. Bunlara, kısaca Menâkıb-ı Kethüdâzâde adıyla tanınan (İstanbul 1294, 1305) ve kitap meraklıları arasında, muhtemelen içindeki çeşitli bilgiler yanında Müstakimzâde Mecmuası gibi bazı eserlerden yapılmış nakiller sebebiyle Kethüdâzâde Mehmed Ârif Efendi Mecmuası olarak anılan derleme örnek verilebilir. Münşeat, dua, fetva ve mûsiki (güfte) mecmualarında da görülen bu tür eserlere, II. Murad ve Fâtih Sultan Mehmed dönemlerine ait en eski münşeat mecmualarından biri olan Menâhicü’l-inşâ (Boston 1971) ikinci bir örnek olarak gösterilebilir. Bir müellifin çeşitli konulardaki yazılarının daha sonra başkaları tarafından bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş mecmualara “mecmûatü’r-resâil” denilmiştir. “Külliyat” olarak da anılan bu eserler, MecmûǾatü’t-tevĥîd gibi (Riyad 1999) ya doğrudan konuyu belirten bir başlıkla ya da el-MecmûǾatü’l-kâmile li-müǿellefâti’l-üstâź ǾAbbâs Maĥmûd el-ǾAķķād: Terâcim ve siyer (Beyrut 1984) örneğinde olduğu gibi müellifinin adıyla anılır. Mehmed Ali Nüzhet’in Mecâmi-i Âsâr-ı Nüzhet: Âsâr-ı Askeriyye adlı eseri de (İstanbul 1308) buna Osmanlı sahasından bir örnektir. Bu gibi eserler bazan sadece “mecmûatü’r-resâil” adını taşır; buna Şeyhülislâm İbn Kemal’in Arapça bazı risâlelerinin yer aldığı MecmûǾatü’r-resâǿil’i örnek gösterilebilir (İÜ Ktp., AY, nr. 1511).
Mecmualar Arapça, Farsça, Türkçe olarak tek bir dille kaleme alındığı gibi derleyenin bu dilleri bilip bilmemesine ve derlenen metinlerin diline göre bunların ikisinin veya üçünün birlikte kullanıldığı metinler halinde de yazılmıştır. Çoğunlukla ilmî ve dinî konularda derlenmiş mecmuaların mensur ve Arapça, edebiyat ve sanat konularındakilerin ise manzum ve Farsça-Türkçe olduğu görülmektedir. Osmanlı müelliflerinden Müstakimzâde’nin kendi adıyla anılan mecmualarından ikisi mensur ağırlıklı Arapça (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3756; İÜ Ktp., AY, nr. 4727), güfte mecmuası ise manzum ve Türkçe’dir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3397). Derleyeni bilinmeyen Câmiu’l-Meânî de aynı şekilde çoğunlukla manzum olan Türkçe ve Farsça metinlerden meydana gelmiştir (Nuruosmaniye Ktp., nr. 4904).
Sayıca çok fazla ve muhtevaları farklı olan mecmualar, ilk vakıf kitap listelerinden başlayarak XVI. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan “defterü’l-kütüb”lerde, II. Abdülhamid döneminde hazırlandıkları için “devr-i Hamîdî defterleri” denilen kataloglarda ve günümüzün çok yönlü tasnif sistemlerinde genellikle “Mecmûât / Mecmualar” başlığı altında ele alınmıştır. İlk örneklerden Umur Bey’in 861’de (1457) hazırlattığı bir Arapça vakfiyedeki
listede “tıbdan Arabî mecmua” kaydı bulunmaktadır. Kanûnî Sultan Süleyman devrine ait 959 (1552) tarihli Defterü’l-kütüb’ün tasnif kaidelerinden bahseden “Kānûnü’d-defter ve şevâzzihî” bölümünde mecmûatü’r-resâillerin içlerindeki en önemli risâlenin konu başlığına göre tasnif edilmesi öngörülmüştür. Nuruosmaniye Kütüphanesi’nin katalogunda ise mecmûatü’r-resâillerin ilk defa ayrı bir bölümde toplandığı görülmektedir. Selimiye Nakşibendî Dergâhı’nın kütüphanesine ait 1252 (1836) tarihli katalogda da mecmualar müstakil bir bölümde toplanıp her birinin içindeki risâleler teker teker incelenerek deftere kaydedilirken devr-i Hamîdî defterlerinde sadece mecmûatü’r-resâiller değil bütün mecmualar müstakil bir bölümde toplanmıştır. İslâm dünyasının tanınmış kataloglarından İbnü’n-Nedîm’in el-Fihrist’i ile Keşfü’ž-žunûn (II, 1596-1607) ve onun zeyli olan Îżâĥu’l-meknûn’da (II, 432-439) mecmualar ait oldukları ilim dalları ve isimlerinin alfabetik özelliklerine göre sıralanmıştır. Fehmi Ethem Karatay’ın hazırladığı Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katologu’nda mecmualar “Mütenevvi Risâleler Mecmuaları” başlığı altında ele alınmıştır (II, 307-364). İstanbul Kütüphanelerinde Farsça Manzum Eserler adlı bir katalog hazırlayan Ahmet Ateş mecmuaları, mecmua kelimesinin günümüz Türkçe’sinde “dergi” anlamında da kullanılmasından dolayı “Dergiler” başlığı altında toplamıştır (s. 537-555).
Pek çoğu bir tür el kitabı mahiyetinde olduğundan fazla rağbet gören, ayrıca iddiasız bir isim taşıdığı için kitap yazmaktan kaçınan müellifler tarafından tercih edilen mecmua bundan dolayı Osmanlı dünyasında çok yaygınlaşmış ve ilim dallarına göre çeşitli türlere ayrılmıştır; bunların başlıcaları şunlardır: Tefsir, hadis, fıkıh-hukuk, fetva, ferâiz, sak, kavânin, muâhedât, kelâm-akaid, tasavvuf, dua, hutbe-vaaz; divan, şiir, nazîre, kaside-gazel, na‘t, medhiye, mersiye, muamma, lugaz, rubâî, letâif, destan, lugat-ıstılah; tarih, münşeat-inşâ, vefeyât, hatt-ı hümâyun ve telhisler gibi resmî yazılar, biyografi (terâcim); risâle; fevâid; mûsiki; tıp; havas; astronomi.
BİBLİYOGRAFYA:
Cevherî, eś-Śıĥâĥ, “cmǾa” md.; Kāmus Tercümesi, “cm‘a” md.; Kāmûs-ı Türkî, s. 1293; Muhammed b. Hâris el-Huşenî, Ŧabaķātü Ǿulemâǿi İfrîķıyye (nşr. Muhammed b. Şeneb), Beyrut, ts. (Dârü’l-kitâbi’l-Lübnânî), s. 133; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Şüveymî), s. 197, 268, 450, 507, 510, 547, 643; Keşfü’ž-žunûn, II, 1596-1607; Serkîs, MuǾcem, II, 1961-1990; Abdülhak Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1943, s. 106-115, ayrıca bk. İndeks; Îżâĥu’l-meknûn, II, 432-439; Karatay, Türkçe Yazmalar, II, 307-364; FME, s. 537-555; Sezgin, GAS, I, 473, 489, 538; II, 354; Mecdî Vehbe - Kâmil el-Mühendis, MuǾcemü’l-muśŧalaĥâti’l-ǾArabiyye fi’l-luġa ve’l-edeb, Beyrut 1979, s. 186; Halil İbrahim Şener, Miraciye ve Na’t-ı Şerifler Mecmûası’ndaki Na’tların İşlenişi (öğretim üyeliği tezi, 1980), Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi; Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1984, I,166-176; Emine Yeniterzi, Divan Şiirinde Na’t, Ankara 1993, s. 53-54; Mustafa Karaca, Sürûrî ve Sürûrî Mecmûası: İnceleme-Tenkitli Metni (yüksek lisans tezi, 1994), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Derya Yurdun, Mecmûa-i Edebiyye: İnceleme, Tahlilî Fihrist, Seçme Metinler (yüksek lisans tezi, 1999), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Ahmet Emin Güven, Kayseri’de Yazma Mecmûalar ve Muhtevalarından Seçmeler, Kayseri 2000; Sevgi Hatice Sağman, Rûşen Efendi’nin XIX. Yüzyılda Yazılmış “Mecmûa-i İlâhiyyât” Adlı Güfte Mecmuası (yüksek lisans tezi, 2001), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; M. Fatih Köksal, Edirneli Nazmî, Mecmaü’n-Nezâir: İnceleme-Tenkitli Metin (doktora tezi, 2001), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 73-81; Ali Nihat Tarlan, “Eski Mecmûalar Arasında”, TDED, I/2 (1946), s. 122-137; Hüseyin Ayan, “Bir Nazire Mecmûası”, MÜTAD, sy. 7 (1993), s. 111-118; A. Hamori, “Muқћtārāt”, EI² (İng.), VII, 526-527; A. Arazi - H. Ben-Shammay, “Risāla”, a.e., VIII, 532-533; Günay Kut, “Mecmûa”, TDEA, VI,170-173; Dihhudâ, Luġatnâme (Muîn), XII, 17949; Süleyman Uludağ, “Delâilü’l-Hayrât”, DİA, IX, 113; Mustafa Çağrıcı, “Dua (Literatür)”, a.e., IX, 537; Fahrettin Atar, “Fetva”, a.e., XII, 495; M. Yaşar Kandemir, “Hadis”, a.e., XV, 47, 49-50.
Mustafa Uzun