MÂLVÂ

(مالوا)

Orta Hindistan’da bir bölge ve burada hüküm süren müslüman sultanlık (1392 [?]-1562).

Güneyden Vindhya dağlarına dayanan ve denizden yüksekliği 500-600 m. arasında değişen volkanik kökenli bir plato olan Mâlvâ günümüzde Hindistan’ın Medya Pradeş eyaleti sınırları içerisinde bulunmaktadır; en önemli şehirleri Ücceyn (Uccain) (446.000, 2003 tah.), Dhâr (78.000) ve Çanderî’dir (29.000). Bölgeye Sultan İltutmış zamanından itibaren (1211-1236) Delhi Sultanlığı orduları tarafından seferler düzenlenmişse de Mâlvâ’nın fethi 1305’te Sultan Alâeddin Halacî devrinde gerçekleşmiştir. Fetihten sonra bölgeye Melik Aynülmülk Mültânî vali tayin edildi. Sultan Alâeddin Halacî, Çanderî’yi Mâlvâ’dan ayırıp başka bir idarî bölge yaptığı için Dhâr eyalet merkezi oldu ve bölgede hızlı bir müslüman iskânı ve İslâmlaşma süreci başladı. Halacî ve Tuğluklu hânedanları zamanında yerli halka müdahale edilmediği için daha önceki dönemde iç savaşlardan bunalmış olan Hintli racalar ve kabile şefleri Delhi Sultanlığı hâkimiyetinden fazla rahatsız olmadılar. Bu sebeple eyalet uzun süre Delhi Sultanlığı’nın en huzurlu bölgesi oldu ve bu durum Mâlvâ’nın gelişmesine önemli katkı sağladı. İbn Battûta, Delhi hâkimiyetinden sonra Dhâr, Ücceyn ve Çanderî’de nüfus artışı ve kültürel gelişme olduğunu kaydederken Ebü’l-Fazl Çanderî’de büyük bir kale, 14.000 ev, 384 pazar yeri, 360 kervansaray ve çok sayıda cami bulunduğunu belirtmektedir. Dhâr bölgesi de aynı şekilde büyümüş, Sultan Muhammed b. Tuğluk burada inşa ettirdiği bir hankahı Şeyh İbrâhim Maldebî adlı bir sûfînin sorumluluğuna vererek onu hayır işleriyle görevlendirmiştir. Ücceyn de bu dönemde önemli ölçüde gelişmiştir.

Timur’un 1398’de Hindistan’ı istilâsının ardından Delhi Sultanlığı eyaletleri birer birer bağımsız hale gelmeye başlayınca Tuğluklular’dan Nâsırüddin Muhammed Şah’ın (1390-1394) Mâlvâ valisi olarak tayin ettiği Dilâver Han Gûrî de Mâlvâ Sultanlığı’nın temelini attı. Dilâver Han, Çanderî bölgesini Mâlvâ topraklarına dahil ederek idaresini büyük oğlu Kādir Han’a verdi. Kādir Han, Damoh ve Nimar gibi komşu Hindu racalıklarını fetih ya da himaye yoluyla kendine bağladı; Gucerât, Handeş ve Kalpî hâkimleriyle dostça ilişkiler kurdu. Dilâver Han’ın 1405’te vefatından sonra yerine geçen oğlu Alp Han, Hûşeng Şah unvanını alarak kendi adına hutbe okutmaya ve sikke bastırmaya başladı. Ancak bir müddet sonra Gucerât Sultanı I. Muzaffer Şah, Hûşeng’i babasını zehirletmekle itham edip Mâlvâ topraklarını ele geçirdi. Hûşeng esir alınıp Gucerât’a götürülürken Muzaffer Şah onun yerine kardeşi Nusret Han’ı vali tayin etti. Fakat Muzaffer Şah’ın ayrılmasıyla Hûşeng’in yeğeni Mûsâ Han etrafına topladığı kumandanlar ile Nusret Han’a karşı çıktı. Bunun üzerine başlayan kargaşa döneminde Hûşeng, Muzaffer Şah’ı ikna ederek kendisini Gucerât’a tâbi bir vali olarak tayin etmesini istedi. Böylece Muzaffer Şah’ın torunu Ahmed Han’ın refakatinde tekrar Mâlvâ’ya dönüp duruma hâkim olan Hûşeng, bir taraftan da gösterişli binaların yanı sıra bir Mescid-i Cum‘a, Delhi Dervâzesi, medreseler ve sarayların planlandığı başşehir Mândû’nun (Şâdîâbâd) inşasını hızlandırdı. 1411’de Muzaffer Şah vefat edip yerine Ahmed Şah geçince Hûşeng, daha önce zedelenen itibarından dolayı Gucerât topraklarını defalarca istilâya teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı ve zaman zaman ağır yenilgilere uğradı. Bununla birlikte Kherla ve Gagraun topraklarının fethiyle hâkimiyet sahasını genişletti. Bir müddet sonra Çanderî hâkimi bulunan kardeşi Kādir Han vefat edince Çanderî toprakları da Mâlvâ’ya katıldı. Bu durum Hûşeng Şah’ın nüfuzunu arttırırken Mâlvâ hazinesi için de yeni imkânlar sağladı. Diğer taraftan Gucerât ile ilgili emellerinden vazgeçmeyen Hûşeng Şah bu amaçla Timurlu Hükümdarı Şâhruh’a tâbi olarak onun desteğini almak istedi. Şâhruh, Hûşeng’e komşu müslüman idarecilerle dostça geçinmesini telkin ederken Gucerât sultanını da Mâlvâ’ya yönelik ihtirasları konusunda uyardı.

1435’te vefat eden Hûşeng Şah’ın halka iyi davranan, ilim adamı ve sanatkârları koruyan bir yönetici olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Yerine Muhammed Şah Gûrî unvanıyla geçen oğlu Gaznî Han, dokuz ay sonra hanımı tarafından babası I. Mahmûd Halacî’nin teşvikiyle zehirlenerek öldürüldü. Tahtı ele geçiren Mahmûd Halacî, hasımlarını sindirerek 16 Mayıs 1436’da Mahmûd Şah unvanıyla kendini sultan ilân etti. 1469’a kadar hüküm süren Mahmûd Halacî’nin döneminde Mâlvâ hem yeni fetihlerle genişledi hem de mimari ve kültürel açıdan çok gelişti. Yerine geçen oğlu Sultan Gıyâseddin (Gıyâs) Şah (1469-1500) babası kadar yetenekli olmamakla birlikte ehliyetli kumandanlar ve valiler sayesinde sultanlık dağılmadan devam etti. Zamanının büyük kısmını haremde eğlence ile geçirdiği kaydedilen Gıyâseddin yetmiş yaşında iken rivayete göre oğlu Nâsırüddin tarafından zehirletildi. Ardından başlayan iç karışıklıklar ve savaşlar sonunda Nâsırüddin duruma hâkim olmayı başardı ve saltanatını ilân etti. Yetenekli bir asker olmasına rağmen zevk ve sefahat içinde geçen bir hayat sonunda Nâsırüddin (Nâsır) Şah da


1511’de öldü. Taht için savaşan oğulları Şehâbeddin ve A‘zam Hümâyun arasındaki mücadeleyi kazanan Hümâyun, II. Mahmûd Şah unvanıyla sultan oldu (2 Mayıs 1511). Şehâbeddin ise Çanderî’yi elinde tutarak Delhi Sultanı İskender-i Lûdî’ye tâbi oldu. Saltanatını korumayı büyük ölçüde Hindu müttefiki Raca Medni Rai’ye (Madnî Ray) borçlu olan II. Mahmûd bir müddet sonra Rai’nin elinde kukla haline geldi. Gucerât Sultanı II. Muzaffer Şah’ın yardımıyla Rai’den kurtulduysa da Lûdîler’e ve diğer Hindu racalarına kaptırdığı topraklarını geri alamadı. Sadece Mândû ve çevresiyle sınırlı olan saltanatı, 1531’de Gucerât Sultanı Bahadır Şah’ın Mândû’yu işgali ve Mâlvâ’yı ilhakı ile son buldu. Bu durum aynı zamanda Mâlvâ’daki Halacî hânedanının da sonu oldu. 1535’te Bâbürlü Sultanı Hümâyun Şah, Bahadır Şah’ı mağlûp ederek Mândû’ya girdi, ancak Bengal’de çıkan huzursuzluklar üzerine geri döndü. Mâlvâ’nın Bâbürlü topraklarına nihaî olarak dahil edilmesi 1561-1562’de Ekber Şah zamanında gerçekleşti. Bu dönemde ziraî ve ticarî alanda büyük gelişme kaydeden bölge, imparatorluğun en fazla gelir getiren eyaletlerinden biriydi. 1741’den sonra Nâdir Şah’ın Hindistan’ı işgalinin tesiriyle Mâlvâ’daki Bâbürlü hâkimiyeti zayıfladı ve eyalet bağımsız olmasa da fiilen Hindu kumandanların yönetimine girdi. Bu durum İngilizler’in bölgeyi ele geçirdiği XIX. yüzyıl başlarına kadar devam etti.

BİBLİYOGRAFYA:

Ali b. Mahmûd el-Kirmânî, Meǿâŝir-i Maĥmûd Şâhî (nşr. Nûrü’l-Hasan Ensârî), Delhi 1968; Abdürrezzâk es-Semerkandî, MaŧlaǾu’s-saǾdeyn (nşr Muhammed Şâfî), Lahor 1941, II, 782-783; M. Bihamed Hânî, Târîħ-i Muĥammedî, British Library, Or., nr. 137, vr. 312a, 428a; Yahyâ Sirhindî, Târîħ-i Mübârek Şâhî, Kalküta 1931, s. 169, 176; Târîħ-i Maĥmûd Şâhî (nşr. S. C. Misra), Baroda 1988, s. 30-43, 155; Rızkullâh Müştâkī, VâķıǾât-ı Müştâķī (nşr. ve trc. I. H. Siddiqui), Delhi 1993, s. 213-239; U. N. Day, “The Independent Kingdoms of Malwa”, A Comprehensive History of India (ed. M. Habib - K. A. Nizami), New Delhi 1982, s. 898-937; T. W. Haig - [Riazul Islam], “Mālwā”, EI² (İng.), VI, 309-310.

Iqtıdar Husaın Sıddıquı