LİPOVA

Romanya’da tarihî bir şehir.

Romanya’nın batısında Banat bölgesinde ve Timişoara’nın (Tımışvar / Temeşvar) 54 km. kuzeydoğusunda Mureş nehrinin sol kıyısında kurulmuştur. 1552-1699 yılları arasında Osmanlı idaresinde kalmış


olup Tımışvar beylerbeyiliğine bağlı bir sancak merkezi durumundaydı. Banat’tan Transilvanya’ya (Erdel) girişi kontrol eden, stratejik bir öneme sahip olan Lipova’nın adı Slavca “ıhlamur bölgesi, ıhlamurluk” anlamına gelen Lipa kelimesine dayanır. Bu ad Macarlar tarafından Lipa (Lippa), Romen ve Türkler tarafından Lipova şeklinde anılmıştır.

Lipova Kalesi’yle ilgili ilk önemli kayıt, 1241’de Transilvanya’ya yönelik Moğol istilâsının hemen öncesine kadar iner. Bu sırada Mureş nehrinin sol kıyısında bulunan Lipova Kalesi yeniden yaptırılmıştır. 1324’te kalenin sahibi Transilvanya voyvodası Toma idi. Ardından burası Macar Krallığı’na bağlandı ve giderek kale yanında sivil bir yerleşme yeri oluşmaya başladı. Önce kasaba (oppidum), daha sonra 1400-1445 ve 1482-1486 yılları belgelerinde şehir olarak zikredildi. 1475’te Lipova’nın vergi ödeyen nüfusu 545 kişiden (hâne) oluşuyordu.

XV. yüzyılda Romen asıllı meşhur Hunedoara (Hunyadi) ailesinin malı olan kale, XVI. yüzyılın başlarında Markgraf G. von Brandenburg tarafından yeniden yaptırıldı. 1540’ta Yanoş Zapolya (János Zápolyai), Lipova Kalesi’ni Mureş nehrinin öteki kıyısında bulunan Sólymos (Şoimuş) Şatosu ile birlikte eşi Kraliçe Izabella’ya mâlikâne olarak hediye etti. Zapolya’nın ölümünün ardından 1541’de Osmanlılar Orta ve Güney Macaristan’dan Budin beylerbeyiliğini oluşturunca Izabella ve küçük yaştaki oğlu 1542 yılı ilkbaharına kadar Lipova’da yerleşti.

Bir Alman görgü tanığına göre Lipova 21 Eylül 1551’den az sonra Ekim ayına doğru, Rumeli beylerbeyi ve serdarı Sokullu Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından fethedildi. Erdel’in giriş kapısı olan kaleye muhafız olarak Bosna beylerbeyi Ulama Paşa 200’ü yeniçeri olmak üzere 5000 kadar kişiyle bırakıldı. Sokullu’nun başarısız Tımışvar kuşatması sırasında General Castaldo kumandasında kalabalık bir Avusturya ordusu 5 Zilkade 958’de (4 Kasım 1551) Lipova’yı muhasara altına aldı. İki gün sonra şehir Avusturyalılar’ın eline geçti. 1300-1500 kişilik bir kuvvetle Ulama Paşa Lipova Kalesi’ne çekildi. Dokuz gün kadar çarpışmayı sürdürdüyse de neticede anlaşma yoluyla burayı terketti (6 Zilhicce 958 / 5 Aralık 1551). Alman kaynaklarına göre Ulama Paşa 1200 Türk ile kaleden çıkıp gitti. Bazı Osmanlı kaynaklarına göre ise bu çıkış sırasında Osmanlı askerlerine hücüm edilmiş ve çatışmada Ulama Paşa şehid düşmüştü. 1660 yılında Evliya Çelebi Ulama Paşa’nın mezarını Lipova’da gördüğünü yazar (Seyahatnâme, V, 398, 401). Bu olaydan sonra 959 (1552) yılında girişilen seferde Tımışvar alındıktan (4 Şâban 959 / 26 Temmuz 1552) az sonra başta Lipova olmak üzere bölgedeki yirmi kadar kale Osmanlı idaresi altına girdi. Böylece Banat bölgesini kapsayan yeni Tımışvar beylerbeyiliği kuruldu ve Lipova bir sancak ve kaza merkezi haline getirilerek bu beylerbeyiliğe bağlandı.

Kale yeniden alınınca buraya Beçkerek Kalesi’nden otuz bir azeb, on atlı ve yetmiş yedi martolos gönderildi (BA, MAD, nr. 77, s. 9, 13, 15-16). Bir ara geçici olarak 1595-1597 yıllarında Erdel Prensi Báthori Zsikmond ve 1603-1613 yıllarında Báthori Gábor’un elinde bulunan Lipova, Viyana bozgununun ardından Avusturya’nın Transilvanya’ya yönelik karşı askerî harekâtı sırasında Antonio Caraffa tarafından üç gün süren kuşatmadan sonra 12-22 Haziran 1688’de teslim olduysa da Vezir Câfer Paşa’nın kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerince geri alındı. 1691’de L. Marsigli’nin amcası olan Kont Veterani’nin kuvvetleri Lipova’yı tekrar ele geçirdi. 1691-1695 yılları arasında Avusturyalılar’ın hâkimiyetinde kalan Lipova 28 Muharrem - 25 Safer 1107 (8 Eylül - 5 Ekim 1695) tarihlerinde yeniden Osmanlı idaresi altına alındı (Silâhdar, Nusretnâme, I, 69-84). 1699 Karlofça Antlaşması’nın ikinci maddesiyle Lipova Osmanlılar tarafından Habsburglar’a terkedildi. Böylece yaklaşık 140 yıllık Osmanlı hâkimiyeti sona erdi.

Osmanlı döneminde Lipova Kalesi oldukça müstahkem bir durumdaydı. Çok iyi tahkim edilmiş olup surlar bir taraftan Mureş suyunu takip eder, 1500-2000 kadar evi, birtakım dükkânlar ve bir kervansarayı kuşatır, sonra yine Mureş’e dönerdi. Nehrin üstünde bir köprü vardı. Buradaki kapıya Köprü Kapısı denirdi. Bunun dışında karaya bakan surlarda dört kapı daha vardı (Tımışvar Kapısı, Azeb Kapısı, Sukapı ve Battalkapı). İç kale toplarla donatılmış olan dört büyük ve çok sağlam tabyalara sahipti. 1691’de Avusturyalılar dış kaleyi, 1695’te Osmanlılar iç kaleyi tamamen yıktılar. Böylece eski Osmanlı kalesinden hiçbir şey kalmamıştır. Kervansaray da 1688’de Avusturyalılar’ın hücumu esnasında yanmıştır.

Dış kale ile iç kale arasında uzanan Lipova şehrinde Evliya Çelebi’ye göre ev ve dükkânlar dışında beş cami, bir mescid vardı. Evliya Çelebi bunlar arasında Kanûnî Sultan Süleyman devrine ait çatısı kurşunlu olan Büyük Cami, Tımışvar Camii, Battalkapı’ya yakın Alaybeyi Camii, ayrıca Nemçe mahallesindeki Hac Mescidi’ni zikreder (Seyahatnâme, V, 399).

Osmanlı dönemine ait 967 (1559-60) yılı kayıtlarına göre Lipova şehrinde cizye mükellefi sivil hıristiyan nüfus 2384 hâne idi (BA, D.CMH, nr. 26563, s. 7). Bundan hareketle Osmanlı askerleri ve yöneticileri hariç nüfusun 10-12.000 dolayında olduğu söylenebilir. Kale dışında sivil iskâna ait iki varoş mevcuttu. Bunlardan Teşvar varoşu yirmi hâne, Radna varoşu kırk sekiz hâneden ibaretti (BA, D.CMH, nr. 26591, s. 18-20; nr. 26595, s. 10). Bu nüfus yapısı daha sonraki dönemlerde de savaş yıllarının çalkantıları hariç durumunu korudu. 1070’te (1660) Evliya Çelebi buranın 150 akçelik bir kaza olduğunu, müftü, nakib, yeniçeri serdarı, cebeci, topçu, kale dizdarı, on yedi hisar ağası ve 800 kale muhafızının görev yaptığını, hisar içinde 1500 ev, 200 dükkân bulunduğunu, yedi sıbyan mektebi, üç tekkenin yer aldığını belirtir (Seyahatnâme, V, 399-400).

İktisadî hayat açısından Lipovalılar yüksek kaliteli kayış ve halatların, ayrıca şayak bezinin üretilmesiyle uğraşırlardı. Esas faaliyeti ve gelir kaynağını tuz ticareti teşkil ederdi. Osmanlılar burada tuz için yeni düzenlemeler yapmışlar ve ticaretin devamını sağlayıcı tedbirler almışlardır. Turda’dan gelen tuz Lipova Kalesi’nin dışındaki depolara konulur, oradan nehir gemileriyle Mureş üzerinden Tisa ve Tuna ırmaklarına, böylece Osmanlı topraklarına götürülürdü. Günümüzde Lipova, çevresine maden suları gönderen 10.000 kadar nüfuslu küçük bir yerleşme merkezi durumundadır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, D.CMH (Cizye Muhasebesi Kalemi), nr. 26561, 26563, s. 7, nr. 26564, 26565, 26591, s. 18-20, nr. 26595, s. 10; BA, MAD, nr. 77, s. 9, 13, 15-16; BA, MD, nr. 39, hk. 147; nr. 43, hk. 114; Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-ebrâr, Bulak 1248, s. 526; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, V, 398-402; Temeşvarlı Osman Ağa, Der Gefangene der Giauren (ed. R. F. Kreutel), Graz 1962, s. 20-30; Silâhdar, Târih, II, 316-317, 550; a.mlf., Nusretnâme, I, 69-84; Danişmend, Kronoloji, II, 288; Cãlãtori strãini despre şãrile române, Bucureşti 1968-83, I, 27l-272; II, 2-6; III, 487, 490-491, 508-509, 554; VIII, 5-60; G. Anghel, Cetãşi medievale din Transilvania, Bucureşti 1973, s. 119; S. Pascu, Voievodatul Transilaniei, Cluj-Napoca 1979, II, 147, 153, 157, 248; Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, İstanbul 1994, VII, 99-107, 113-117; VIII, 553; T. Gemil, Relaşiile Tãrilor Române cu Poarta ottomanã în documente turceşti (1601-1712), Bucureşti 1984, s. 351-352.

Mıhaı Maxım