KUTUZ
el-Melikü’l-Muzaffer Seyfüddîn Mahmûd b. Mevdûd (Memdûd) el-Muizzî (ö. 658/1260)
Memlük sultanı (1259-1260).
Hârizmşahlar hânedanına mensuptur; babası Celâleddin Hârizmşah’ın amcazadesi, annesi ise kız kardeşidir. Bir savaş sırasında Moğollar’a esir düşmüş ve Dımaşk’ta sonradan kendisine nisbet edildiği Emîr İzzeddin Aybek Türkmânî tarafından satın alınıp Kahire’ye götürülmüştür. Üstün zekâsı ve kabiliyeti yanında cesaretiyle de dikkat çeken ve askerî hiyerarşinin basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanan Kutuz, efendisi Aybek’in hanımı Şecerüddürr’ün yerine el-Melikü’l-Muiz
unvanıyla tahta çıkarılmasından sonra saltanat nâibliği makamına getirildi. Aybek’in öldürülmesi ve saltanata henüz on beş yaşındaki oğlu el-Melikü’l-Mansûr Nûreddin Ali’nin geçmesi üzerine “müdebbirü’l-memleke” sıfatıyla devlet yönetimini tamamen eline aldı. Bu sırada kendisine sığınan Bahrî Memlük liderlerinin teşvikiyle Mısır’ı zaptetmeye çalışan Kerek Emîri el-Melikü’l-Mugīs’in Sâlihiye’de yenilmesini sağladı (656/1258).
Bağdat’ı alarak Abbâsî halifeliğine son vermiş olan Moğollar’ın ileri yürüyüşlerini devam ettirmeleri hedefteki Suriye ve Mısır’ı endişeye düşürmüştü. Dımaşk Eyyûbî Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Selâhaddin Yûsuf, Hülâgû ile yaptığı yazışmalardan niyetinin ülkesini istilâ etmek olduğunu anladı ve onun Fırat nehrini geçip Suriye istikametine yöneldiğini duyunca da eski düşmanı Memlükler’den yardım istemeye mecbur kaldı. Kutuz, el-Melikü’n-Nâsır Selâhaddin Yûsuf’un tarihçi İbnü’l-Adîm vasıtasıyla ulaştırdığı teklifi müzakere için ümerâyı topladı ve elçinin de katıldığı toplantıda, henüz on yedi yaşındaki Nûreddin Ali’nin bu zor şartlarda sultan olarak kalmasını uygun bulmadığını açıkladı. Ardından tahta herkesin boyun eğeceği, cesur ve Moğollar’a karşı ülkeyi hakkıyla savunabilecek muktedir bir kişinin çıkarılmasını önerdi. Toplantıya katılan emîrler bu özelliklerin kendisinde bulunduğunu söyleyerek Nûreddin Ali’nin yerine Kutuz’u el-Melikü’l-Muzaffer Seyfüddin unvanıyla sultan ilân ettiler (17 Zilkade 657 / 5 Kasım 1259). Böylece Türk-İslâm tarihinin çok kritik bir safhasında tahta oturan Kutuz hemen Moğollar’la savaş hazırlığına başladı ve Hülâgû’nun tehditlerine aldırmayıp onun Kahire’ye gelen elçilerini öldürttü. Ardından kumandanlarından Baybars el-Bundukdârî’yi (I. Baybars) öncü birliklerinin başında Gazze üzerine gönderdi; kısa bir süre sonra da asıl ordunun başında kendisi yola çıktı. Kutuz 25 Ramazan 658 (3 Eylül 1260) günü, Filistin’de Nablus ile Beysân arasında yer alan Aynicâlût mevkiinde Ketboğa kumandasındaki Moğol kuvvetlerini büyük bir hezimete uğrattı (bk. AYNİCÂLÛT SAVAŞI). Böylece tarihin akışını değiştiren kesin neticeli savaşlarından biri olan bu zaferle İslâm dünyasını, hatta Moğollar’ın Mısır’ı aldıktan sonra Kuzey Afrika’yı ve İspanya üzerinden bütün Avrupa’yı ele geçirecekleri hesap edilirse Batı dünyasını da korkunç bir tehditten kurtarmış oldu. Aynicâlût Savaşı ile Mısır Memlük Devleti’nin temellerini sağlamlaştıran ve Kerek hariç Fırat ile Mısır arasındaki bütün toprakları hâkimiyeti altına alan Kutuz aynı zamanda Moğol-Haçlı iş birliğine de büyük bir darbe vurmuştu. Kutuz, kazandığı zaferin ardından görkemli bir merasimle Moğollar’ın terkettiği Dımaşk’a girdi ve bir süre orada kaldı. Bu süre içerisinde yeni ele geçirdiği yerlere idareciler tayin etti. Ardından Kahire’ye dönmek üzere oradan ayrıldı. Ancak kendisini karşılamak üzere süslenmiş olan başşehrine ulaşamadı.
Aynicâlût Savaşı’nda büyük rol oynayan Baybars el-Bundukdârî bu başarısı sebebiyle Kutuz’dan Halep nâibliğini istemiş, fakat bu isteği reddedilmişti. Ayrıca yıllar önce Bahrî Memlükleri’nin reisi ve yakın arkadaşı Aktay’ın öldürülmesi işine karıştığı için Kutuz’a karşı kin besliyordu. Bu sebepler, içindeki iktidar hırsı ve çevresinde Aynicâlût Savaşı’nın asıl galibi olarak kabul edilmesinin kazandırdığı kendine güven duygusu onu tahtı ele geçirmeye sevketti. Neticede dönüş yolculuğu sırasında Sâlihiye’de arkadaşlarıyla birlikte bir av partisi düzenleyerek Kutuz’u öldürdü (16 Zilkade 658 / 23 Ekim 1260). Kutuz’u karşılamak için hazırlanan Kahireliler de onun yerine sultan olarak el-Melikü’z-Zâhir Baybars’ı karşıladılar. Önce öldürüldüğü yere gömülen Kutuz’un naaşı bir süre sonra Kahire’ye götürüldü; ardından mezarını ziyarete gelenlerin çokluğundan endişe duyan Baybars’ın emriyle bilinmeyen bir yere nakledildi.
BİBLİYOGRAFYA:
İbn Abdüzzâhir, er-Ravżü’z-zâhir fî sîreti’l-Meliki’ž-Žâhir (nşr. Abdülazîz el-Huveytır), Riyad 1396/1976, bk. İndeks; Baybars, et-Tuĥfetü’l-mülûkiyye fi’d-devleti’t-Türkiyye (nşr. Abdülhamîd Sâlih Hamdân), Kahire 1987, s. 40-45; Ebü’l-Fidâ, el-Muħtaśar fî aħbâri’l-beşer (nşr. Mahmûd Deyyûb), Beyrut 1417/1997, II, 307-312; İbnü’d-Devâdârî, Kenzü’d-dürer, VIII, 39-66; Safedî, el-Vâfî, XXIV, 251-254; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 221-334; İbn Dokmak, el-Cevherü’ŝ-ŝemîn fî siyeri’l-ħulefâǿ ve’l-mülûk ve’s-selâŧîn (nşr. M. Kemâleddin İzzeddin Ali), Beyrut 1405/1985, II, 59-65; Makrîzî, es-Sülûk (Ziyâde), I/2, s. 417-438; a.mlf., el-Ħıŧaŧ, II, 238; Bedreddin el-Aynî, Ǿİķdü’l-cümân (nşr. M. Muhammed Emîn), Kahire 1408/1988, I, 254-260; İbn İyâs, BedâǿiǾu’z-zühûr, I/1, s. 303-308; Ekrem Hasan Ulebî, el-Melikü’l-Mužaffer Ķuŧuz, Dımaşk-Beyrut 1987; İsmail Yiğit, Siyasî-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi: Memlûkler, İstanbul 1991, VII, 30-40; Bessâm el-Aselî, el-Mužaffer Ķuŧuz ve maǾreketü ǾAynicâlût, Beyrut 1992; Ali Aktan, “Sultan Kutuz ve Aynu-Câlut Zaferi”, EAÜİFD, sy. 10 (1991), s. 181-201; M. C. Şehabeddin Tekindağ, “Kutuz”, İA, VI, 1057-1060; D. P. Little, “Ķuŧuz”, EI² (İng.), V, 571-572.
İsmail Yiğit