KUDÂA (Benî Kudâa)

(بنو قضاعة)

Araplar’ın Adnân ve Kahtân’dan sonraki dört ana kolundan biri.

Kabilenin Kahtânîler’den mi Adnânîler’den mi olduğu konusunda neseb âlimleri arasında ihtilâf vardır; bazıları Himyer b. Sebe’den, bazıları Mead b. Nizâr’dan geldiğini söylerler ve her iki taraf da kendi tezlerini ispatlamak için Hz. Peygamber’e atfedilen bazı hadisleri ve bazı şiirleri delil gösterirler. İki görüşü uzlaştırmaya çalışan rivayetlerden birine göre Mâlik b. Himyer’in soyundan Mâlik b. Amr’ın karısı olan Kudâa’nın annesi daha sonra Mead’la evlenmiş ve ona oğlu Kudâa ile birlikte gelmiştir; bundan sonra da Kudâa, Kudâa b. Mead diye adlandırılmıştır. Diğer bir rivayete göre ise Kudâa aslında Mead’ın oğludur; annesi Mâlik b. Amr el-Himyerî ile evlenince Mâlik onu evlâtlık alarak kendine nisbet etmiştir. Kudâalılar’ın aslında Mead’a mensup oldukları, ancak sonraları Emevîler’in baskı ve rüşvetleriyle Himyerîler’in nesebine geçtikleri de ileri sürülür. Kudâa’nın neseb şeceresi, Kahtânîler’den sayıldığında Kudâa b. Mâlik b. Amr b. Mürre b. Zeyd b. Mâlik b. Himyer, Adnânîler’den sayıldığında ise Kudâa b. Mead b. Adnân şeklindedir. Farklı bir görüşe göre de Kudâa lakab, asıl isim Amr’dır. Kudâa’nın soyu oğlu Hâfî (İlhâf, İlhâfî) vasıtasıyla devam etmiş ve zamanla meydana gelen kabile önceleri Yemen’de Şihr ve Necran topraklarında yaşarken Hicaz’a ve ardından Suriye, Filistin ve Irak gibi bölgelere dağılmıştır. Adnân ve Kahtân’dan sonra Araplar’ın kendilerine nisbet edildikleri, bir Arap’ın mutlaka içlerinden birine mensup olması gereken dört ana koldan biri Kudâa’dır (diğerleri Rebîa, Mudar ve Yemen); bazıları tartışmalı olmakla birlikte önemli kolları arasında Kelb, Cüheyne, Belî, Behrâ, Havlân, Mehre, Huşeyn, Cerm, Uzre, Belkayn (Kayn), Tenûh ve Selîh bulunmaktadır.

Kudâa kabileleri Bizans’ın etkisinde kalarak genellikle Hıristiyanlığı kabul etmişlerdi; ancak aralarında Ukaysır gibi tanrılara tapınan putperestler de vardı. Kuzey Arabistan, Suriye ve Filistin bölgelerinde yaşayan Tenûh ve Selîh gibi hıristiyan Kudâa kabileleri Bizans’ın hâkimiyetini tanıyarak onunla ittifak antlaşmaları yapmışlar ve doğu sınırlarının Sâsânîler’e karşı savunmasında tampon vazifesi görmüşlerdir (IV-V. yüzyıllar). Kudâalılar’ın bir kısmı da Sâsânî hâkimiyetini kabul etmişti. Kusay Mekke’nin yönetimini Huzâalılar’dan almak istediği zaman Kudâalılar, Kinâneoğulları ile birlikte ona yardımcı olmuşlardır.

8 (629) yılında Kâ‘b b. Umeyr’in yönettiği Zâtülatlâh seriyyesinin Suriye topraklarındaki bir kısım Kudâalılar’ı hedeflediği belirtilmektedir (Taberî, III, 29). O yıl Mûte Savaşı’nda Zeyd b. Hârise kumandasındaki İslâm ordusuna karşı Bizans kuvvetlerini destekleyen hıristiyan Arap kabileleri arasında Kudâalılar da bulunmaktaydı. Yine aynı yıl Kudâa’nın Belî, Uzre ve Belkayn kollarının Medine’ye saldırmak amacıyla bir araya geldiklerini duyan Hz. Peygamber, üzerlerine Amr b. Âs kumandasında 300 kişilik bir kuvvet gönderdi ve Amr b. Âs’ın Belî kabilesiyle akrabalık bağları olduğundan ona yolda karşılaşacağı kabile mensuplarından da yardım almasını tembih etti. Bölgeye giden Amr b. Âs’ın düşman kuvvetlerinin beklenenden fazla olduğunu bildirip yardım istemesi üzerine kendisine Ebû Ubeyde b. Cerrâh kumandasında 200 kişilik bir takviye gönderildi. Zâtüsselâsil seriyyesi diye adlandırılan bu harekât sırasında Belî, Uzre ve Belkayn kabileleri İslâm askerî birliğinin gelişini haber alınca dağıldılar. Geriye kalan az sayıdaki düşman kuvveti ise küçük çaplı çarpışmalardan sonra etkisiz hale getirildi. Resûl-i Ekrem’in 9 (630) yılında Kudâa’nın Belî ve Uzre kollarına Ukkâşe b. Mihsan el-Esedî kumandasında bir seriyye gönderdiği kaydedilir (İbn Sa‘d, II, 164). Aynı yıl Belî, Behrâ, Uzre, Cüheyne, Kelb, Cerm ve Mehre gibi Kudâa kabilelerine mensup heyetler Medine’ye gelerek Müslümanlığı kabul ettiler (a.g.e., I, 330-337, 355-356). Hz. Peygamber’in 5 (626) yılında bizzat, 6 (627) yılında Abdurrahman b. Avf ve 9 (630) yılında Tebük Gazvesi sırasında Hâlid b. Velîd kumandasında sefer düzenlediği Dûmetülcendel, Kudâalı Kelb kabilesinin yaşadığı topraklar arasındaydı.

Resûlullah’ın vefatından on gün sonra Medine’ye gelip namaz kılacaklarını, ancak zekâttan muaf tutulmak istediklerini belirten ve Hz. Ebû Bekir tarafından istekleri reddedilen heyetler arasında Kudâa heyeti de bulunmaktaydı. Hz. Peygamber’in hazırlayıp Hz. Ebû Bekir’in halife olduktan sonra yola çıkardığı Üsâme b. Zeyd kumandasındaki ordu Kudâa topraklarına da gitmiş ve bölgede sukûneti sağladıktan sonra geri dönmüştür. Hz. Ebû Bekir daha sonra irtidad eden Kudâalılar’ı Amr b. Âs vasıtasıyla cezalandırmıştır.

Kudâalılar’ın bir kısmının ihtidâ edip fetihler sırasında İslâm ordusunda, bir kısmının da hıristiyan olarak kalıp Bizans ordusunda yer aldıkları görülmektedir. Meselâ, Kādisiye Savaşı’nda Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın emrinde birçok Kudâalı bulunurken Yermük Savaşı’nda Bizans İmparatoru Herakleios’un saflarında savaşan Arap kabileleri arasında da Kudâa’nın Belî


ve Belkayn gibi kolları bulunuyordu (Taberî, III, 486, 570).

Emevîler döneminde özellikle Suriye’de ve diğer bölgelerde yaşayan Kudâalılar önemli bir güç unsuru oluşturmuşlardır. Hz. Osman ve Muâviye b. Ebû Süfyân’ın Kudâa’nın Kelb kolundan kadınlarla evlenmeleri Emevîler’le Kelbliler arasında yakınlaşmaya yol açmış, Kelbliler genellikle Emevî iktidarının destekçileri olarak Kayslılar’la mücadele etmişlerdir. Kudâa’nın çeşitli kolları Kuzey Arabistan, Suriye ve Filistin’in yanı sıra fetihlerden sonra Mısır, Kuzey Afrika ve Endülüs’e de yerleşmiş ve bir kısmı bugüne kadar hayatını sürdürmüştür.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Kelbî, Cemhere (Nâcî), s. 18; İbn Hişâm, es-Sîre, I-II, 10-11, 123; III-IV, 623-624; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 58, 68, 270, 330-337, 355-356; II, 131, 164; IV, 347; Vâkıdî, el-Meġāzî, II, 768, 769-771; III, 1122; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 256, 258; III, 29, 31-32, 227, 243, 249, 258, 281, 473, 486, 570; VI, 162; Kalkaşendî, Nihâyetü’l-ereb, Beyrut 1405/1984, s. 358-359; İbn Düreyd, el-İştiķāķ, s. 536-537; İbn Hazm, Cemhere, s. 7-8, 440 vd., 485; İbn Abdülber, el-İnbâh Ǿalâ ķabâǿili’r-ruvât (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Beyrut 1405/1985, s. 31-36, 136-140; Bekrî, MuǾcem, I, 17-52; Sem‘ânî, el-Ensâb, X, 179-181; C. Zeydân, el-ǾArab ķable’l-İslâm, Beyrut, ts., s. 226-235; Cevâd Ali, el-Mufaśśal, IV, 323-324, 419 vd.; J. S. Trimingham, Christianity among the Arabs in Pre-Islamic Times, London 1979, s. 94-95, 123-124; F. McGraw Donner, The Early Islamic Conquests, Princeton 1981, s. 26, 88, 103-104, 106, 110, 129, 132, 147, 251; Âtik b. Gays el-Bilâdî, MuǾcemü ķabâǿili’l-Ĥicâz, Mekke 1403/1983, s. 425-426; İrfan Shahid, Byzantium and the Arabs in the Fourth Century, Washington 1984, s. XVI, 381-389; a.mlf., Byzantium and the Arabs in the Fifth Century, Washington 1989, s. 244-245, 344, 384; Mustafa Murâd ed-Debbâğ, el-Ķabâǿilü’l-ǾArabiyye ve selâǿilühâ fî bilâdinâ Filisŧîn, Beyrut 1986, s. 42-44; M. Süleyman et-Tayyib, MevsûǾatü’l-ķabâǿili’l-ǾArabiyye, Kahire 1993, s. 239-270; H. Lammens, “Kudâa”, İA, VI, 950-951; M. J. Kister, “ĶuđāǾa”, EI² (İng.), V, 315-318.

Casim Avcı