KÜÇÜK MECİDİYE CAMİİ

İstanbul’da Ortaköy’de Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan cami.

Esas adı Çırağan Camii olan yapı İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında, Ortaköy yakınında, Çırağan Sarayı’nın karşısında ve Yıldız Sarayı’nı çevreleyen korunun Boğaz girişi yanındadır. Camiye “küçük”


denilmesinin sebebi, aynı padişahın hayratı arasında Büyük Mecidiye adıyla anılan Ortaköy Camii’nin de yer almasıdır. Avlu kapısı üstündeki, dönemin şairlerinden Zîver Bey (Paşa) tarafından yazılan dört satırlık manzum kitâbesinde, “... Yaptı sarayı nezdine bir câmi-i vâlâ ...” dendiğine göre camiyi Sultan Abdülmecid, sarayının yakınında 1265’te (1849) inşa ettirmiştir. Pars Tuğlacı’ya göre cami mimar Nikogos Balyan tarafından yapılmıştır. Ancak Nikogos’un kardeşi olan Sarkis Balyan, 1857’de yayımlanan bir makalede Çırağan Camii’nin Garabed Balyan tarafından yapıldığını bildirmiştir. İstanbul Ansiklopedisi’nde “Nikoğos Balyan” maddesini yazan Kevork Pamukçiyan ise Çırağan Camii’nin mimarı olarak Nikogos Balyan’ı gösterir. Bu durumda caminin Balyanlar’dan hangisi tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir.

Cami, bir yerleşim yerinin içinde olmadığına göre tam karşısında sahilde inşa edilmiş Çırağan Sarayı’nın bir eki olarak düşünülmüş olmalıdır. Sultan Abdülmecid burada, II. Mahmud’un yaptırmış olduğu eski Çırağan Sarayı’nın yerine şimdi otele dönüştürülmüş olan Çırağan Sarayı’nı yaptırmıştır. Arkadaki geniş koruluk bir bakıma sarayın has bahçesi durumunda olduğundan zafer takı biçiminde bir köprü ile bağlanmıştır. Bu sebeple caminin, Çırağan Sarayı hizmetlileriyle arkadaki korulukta II. Abdülhamid devrinde Yıldız Sarayı ve müştemilâtı kurulduktan sonra buradaki hizmetlilerce kullanıldığı tahmin edilebilir.

Küçük Mecidiye Camii basit kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü bir mekândan ibarettir. Giriş tarafında bulunan son cemaat yerinin iki yanında bir kasr-ı hümâyun vardır. Caminin genel görünümü klasik Türk mimarisine aykırı bir estetiğe sahiptir. En ilgi çekici tarafı minaresidir. Bu minarenin yuvarlak bir taş gövdeyi taçlandıran şerefesi basit çıkmalara oturan sütunlu bir galeriyle sarılmıştır. Sütunların aralarındaki kemerler gotik üslûbundadır. Sütunların üstünde bulunan bir sakıf bu şerefeyi korumaktadır. Minarenin kürsü kısmı dikkate değer bir özelliğe sahip değildir.

Ana mekân da caminin son cemaat yerinin üstünde ve yanlarında bulunan kasr-ı hümâyun gibi devrin zevkine uygun nakışlarla bezenmiştir. Minber ve kürsü pembe renkte taşlardan işlenmiş, mihrap ise genel mimariye uygun olarak aynı üslûpta bezenmiştir. Yapının etrafını çeviren bir avlu duvarı dışında ayrıca eki yoktur.

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmed Râif, Mir’ât-ı İstanbul, İstanbul 1312, s. 290; Konyalı, İstanbul Âbideleri, s. 62-63; Semavi Eyice, “İstanbul Minareleri”, Türk San‘at Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, İstanbul 1963, I, 31-132, rs. 122; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1965, II, 46; Pars Tuğlacı, Osmanlı Mimarlığında Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi, İstanbul 1981, s. 196-198; Kevork Pamukçiyan, “Nikoğos Balyan”, İst.A, IV, 2092-2093.

Semavi Eyice