KONSOLOS

Bir ülkede diplomatik görev yapan yabancı temsilci.

Konsolos (consul) (eski şekli co[n]sol) kelimesi Latince “danışmak, istişare etmek, düşünmek” mânalarına gelen consulere fiilinden türetilmiştir. Bir görevli olarak consul Roma’da önemli devlet meselelerini senato ile, yani halk meclisiyle görüşen devlet memurunu ifade eder. Ortaçağ’da farklı bir anlam kazanarak yabancı ülkelerdeki bir nevi ticarî temsilciye verilen unvan haline gelmiştir. Özellikle Venedikli tüccarların ülke dışında önemli ticaret kolonileri oluşturması, bunların korunması, idarî ve hukukî işlemlerinin kolaylaştırılması için böyle bir görevin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ortaçağ’da sık sık kullanıldığı şekliyle consul bir milletin ticaret delegesidir. Almanca kaynaklarda XV. yüzyıldan itibaren görülen konsolos kelimesi muhtemelen ilk defa Akdeniz havzasında kullanılmaya başlanmıştır.

Ortaçağ İtalyan şehir devletlerinin deniz aşırı ticarî faaliyetlerinin ortaya çıkardığı konsolosluk kurumu (consulate del mare) bir elçilik değil bir şehrin tüccarlarının yabancı ülkelerdeki temsilcisiydi. Tüccarların aralarından seçtiği bir temsilci consul olarak mahallî hükümetlerle işleri yürütür, sorunları çözer, vatandaşlarının noterliğini yapardı. Ayrıca kendi ülkelerine seyahat etmek isteyenlerin vize işlemlerini de bunlar yürütürdü.

XII ve XIII. yüzyıllarda Cenova, Piza, Floransa ve Venedik tarafından doğuda Filistin, Mısır, Suriye ve İstanbul’da podestas ve bailos (balyos) denilen ilk konsolosluklar ihdas edildi. Önceleri Venedik fahrî konsolosları vicedominos diye adlandırılıyordu. Ardından Venedik’e uzak olmayan Ravenna, Ferrara ve Aquileia gibi şehirlerden gönderilen devlet memurları da bu adla anıldı. Bunlar Venedik Büyük Konseyi tarafından seçilirdi. Başlangıçta görev süreleri ömür boyu iken zamanla bir yıla indirilmiştir. Özellikle Mısır’da vicedominolardan daha sonra gelen kamu görevlisi olan bailolar bulunmaktaydı. Bizans döneminde İstanbul’daki bailoluk, muhtemelen Latin İmparatorluğu’nun sona ermesinin ardından 1265 yılında şehirdeki Venedik podestasının yerini almak üzere oluşturulmuştu. XIII. yüzyılın ilk yarısında Tire’deki bailoluğun, daha sonra bailoluk diye adlandırılan Tripoli’deki konsolosluğun ve Antakya’daki konsolos muavinliğinin Akkâ bailosunun kontrolü altında bulunduğu bilinmektedir. Bu eski bailoluk görevinin işlevlerinin ne olduğu konusunda açık bilgi yoktur; muhtemelen oralarda eski İstanbul bailoluğunda olduğu gibi küçük konsolosluklar ve küçük yerleşik elçilikler vardı. İstanbul’daki bailoya zamanla Osmanlı Devleti’nin diğer önemli şehirlerinde faaliyet gösteren Venedik konsoloslukları bağlandı.

İlk konsolos muhtemelen İskenderiye’de görev yapmış olup XII. yüzyılın başlarında seçilmiş bir asilzade idi. İskenderiye’deki konsolosa Venedik Devleti ödeme yapardı: XIII. yüzyılın sonunda yılda 350 duka, 1403’te 200 bezant (Bizans sikkesi) ve Venedikliler’e ait koloni binasında (fondaco) bulunan hanın kârı gibi. İthalât ve ihracat üzerinden de genellikle % 3 oranında gelir elde etmekteydi. 1304 yılında İstanbul’daki Cenevizli podesta “potestas sive consul” unvanını taşıyordu. 1238’de Mısır’da, yargı hakkı Bahrî Memlük Hükümdarı II. el-Melikü’l-Âdil ile yapılan bir antlaşmayla belgelenen Venedikli bir konsolosun bulunduğu bilinmektedir. Fransa Kapetinger hânedanı krallarından IX. Saint Louis de Şark memleketlerinde konsolosluklar kuran ilk Fransa kralı olmuştur. Bu kral biri Trablusşam, diğeri İskenderiye’de iki konsolosun bulundurulması hususunda Mısır Memlük Sultanı İzzeddin Aybeg ile 1251 yılında ticarî bir antlaşma yapmıştır.

Anadolu beylikleri döneminde akdedilen ticarî ve siyasî antlaşmalarda, İtalyan şehir devletlerine tanınan ticarî imtiyazların bir neticesi olarak konsolosluklarla ilgili hükümlere rastlanmaktadır. Aydınoğulları Beyi Umur Bey’in vefatından sonra tahta geçen kardeşi Hızır Bey 1348 yılında, papalığın desteklediği Batılı müttefiklerle (Kıbrıs, Rodos, Venedik) bir barış antlaşması imzalamış ve bu antlaşmanın dördüncü maddesinde şu hüküm yer almıştır: “Müttefik güçler Aydınoğulları Beyliği toprakları üzerinde yargı yetkisine sahip konsolosluklar açabilecektir; bu konsolosluklar, Türkler ile hıristiyanlar arasında çıkabilecek anlaşmazlıkları Aydınoğulları beylerine danışmak suretiyle çözüme kavuşturacaklardır”.

Ortaçağ’da konsoloslara verilen yetkilerin mahiyeti ve sınırları, bulundukları şehrin tâbi olduğu memleketlerin durumuna göre değişiklik gösteriyordu. İslâm ülkelerindeki konsolosların diğer ülkelere nisbetle daha geniş kazâî haklara


sahip oldukları anlaşılmaktadır. Mısır sultanları ile imzalanan antlaşmalara göre konsoloslar mahallî memurların himayesi altında olmak kaydıyla bu ülkede serbestçe dolaşabilir, şahıslarına ait eşyadan gümrük vergisi alınmaz ve yine şahsî davalarında mahallî memurlar tarafından muhakeme edilemezdi. İslâm ülkelerindeki konsoloslar, “yabancıların başka ülkelerde de kendi memleketlerindeki kanunların hükümlerine tâbi olmaları” (exterritorialité des lois) kuralı çerçevesinde hareket edebiliyorlardı. Sadece kendi ülkesinin vatandaşlarıyla yerli halk arasındaki davalarda yerel mahkemelere bağlı idiler.

Yeniçağ’da da konsolosluk müessesesi Ortaçağ’daki karakteriyle devam ettirildi. Osmanlı Devleti Akdeniz’in doğusunda ve Karadeniz’e hâkim olduktan sonra belli başlı ticaret iskeleleri ve merkezlerindeki Avrupalı konsoloslarla temas kurdu, bu devletlerle ticaret ve deniz işleri hususunda birtakım anlaşmalar imzaladı. İstanbul’un fethinden sonra 1460 yılında Floransalılar’ın Osmanlı Devleti ile bir ticaret antlaşması imzaladıkları ve “emin” olarak adlandırılan konsoloslarını İstanbul’da bulundurdukları bilinmektedir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin bugün Ortadoğu olarak tanımlanan bölgeye hâkim olması üzerine bu bölgelerde ticarî faaliyetleri olan devletler Osmanlılar’la siyasî ve ticarî antlaşmalar imzalamaya çalışmışlardır. Böylece Venedik, Fransa, Dubrovnik (Ragusa) ve İngiltere gibi devletler Osmanlı Devleti ile imzaladıkları antlaşmalar çerçevesinde, buralarda bulunan veya ticaretle meşgul olan kendi ülkeleri vatandaşlarının işlerini takip için İskenderiye’de konsolos ve bailos bulundurmuşlardır. Ancak bu konsolosların Mısır beylerbeyi ile doğrudan teması yoktu. Meseleler Osmanlı hükümetine bildirilir, bunlar Dîvân-ı Hümâyun’da kararlaştırılır ve Mısır beylerbeyine, İskenderiye beyi ve kadısına gönderilen emirlerle halledilirdi. Kahire Osmanlı Devleti’nin eline geçer geçmez Venedik Cumhuriyeti, Kıbrıs adası için her yıl Memlükler’e verdiği 8000 duka altın vergiyi Osmanlı Devleti’ne ödemek üzere Memlükler’le daha önce yaptığı antlaşmanın yenilenmesi için Contarini ve Moçenigo adlarındaki delegeleri vasıtasıyla teklifte bulunmuş, Osmanlı Devleti de bu teklifi kabul etmişti. Fakat Osmanlı Devleti’nde bugünkü mânası ile ilk defa konsolosluk teşkilât ve hükümlerinin Kanûnî Sultan Süleyman zamanında ortaya çıktığı söylenebilir. Daha önce Mısır Memlük sultanları ile Fransa arasında karara bağlanan ve İskenderiye’deki Fransızlar’ın ve Katalonyalılar’ın konsoloslarına tanınan haklar, 6 Muharrem 935 (20 Eylül 1528) tarihli hükümle padişah tarafından tasdik edilmiş ve ilgililere bildirilmişti. 988’de (1580) imzalanan antlaşma neticesinde İngiltere, 1583 yılından itibaren İskenderiye ve Suriye limanlarına konsolos tayin etti; Zitvatoruk Antlaşması hükümlerine göre Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu 1606-1615 yıllarında Osmanlı limanlarında konsolos bulundurmaya başladı. Ardından bu devletleri Hollandalılar takip etti (1612). Bu yüzyılda hemen hemen aynı iskelelerde birçok devletin temsilcisi bulunduğu halde Rusya ve Lehistan ile imzalanan antlaşmalarda bu devletlerin Osmanlı ülkesinde konsolos bulundurmaları hususunda taleplerine rastlanmamaktadır. Rusya bu arzusunu ancak 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması esnasında belirtmiş ve bu antlaşmanın on birinci maddesine göre lüzum gördüğü her yerde bazı muafiyetleri olan konsolos veya vekillerini bulundurma hakkını elde etmiştir. Rusya’nın Osmanlı topraklarındaki ilk konsolosluğu 1780 yılında Bükreş’te tesis edilmiştir. İran ise 1839’da Osmanlı limanlarında konsolos bulundurmaya başlamıştır.

XVII. yüzyılda Batılı devletler konsolosluk anlayışlarını Osmanlı hükümetine de benimsetmeye çalıştılar. Antlaşma hükümlerinde konsolosların elçi yardımcısı olarak belirlenmesini sağladılar. Hapse atılmamaları ve haklarındaki kanunî tatbikatın merkezden sorulmak suretiyle yapılması ve ülkeden çıkarma yahut değiştirmenin ancak elçinin izniyle olabileceği imtiyazlarını elde ettiler. Limanlara konsolos ve tercüman tayini elçilerin aracılığıyla oluyordu. Konsolosa kendi milletinin işlerine nezaret etme, gelen malları kaydetme, elçi ve konsolos için belirlenmiş vergileri toplama yetkisi padişah hükmüyle sağlanıyordu. Kendi ülkesine ait hiçbir gemi konsolosun izni olmaksızın limandan ayrılamazdı. Kendi ülkesi vatandaşları tarafından herhangi bir suç işlendiği takdirde konsolos mahkemelere katılma hakkına sahipti. İki taraf da yabancı ise bu davalar konsolosluk mahkemelerinde kendi âdet ve kanunlarına göre görülürdü. Aynı ecnebi devletin tebaası olmayanlar arasındaki davalara bu devlet temsilciliklerince seçilmiş bir komisyon bakardı. Konsolosluk, mahkemelerinin kararlarına karşı bağlı bulunduğu ülke mahkemelerinde itirazda bulunabilirdi.

XIX. yüzyıldan itibaren birçok Osmanlı şehrinde çeşitli devletlerin konsoloslarının görev yaptığı ve bunların yazdıkları raporların özellikle mahallî tarih için oldukça önemli olduğu bilinmektedir. Osmanlı Devleti, dâimî elçiliklerin tesis edildiği 1793 yılına kadar yabancı devlet merkezlerinde sürekli olarak elçi bulundurmamıştı. III. Selim’in gayretleriyle ilk defa bu tarihte yabancı merkezlere üç yıllık bir süre için dâimî elçi tayin edilmiş, bunun yanında Avrupalı devletlerle siyasî ve ticarî münasebetlerin artması üzerine 1802 yılından itibaren belirli merkezlere şehbender gönderilmeye başlanmıştır. Bundan dolayı Malta’ya Thodoraki, Marsilya’ya Selânikli Dimitrios, Trieste’ye Kiryaki Thodori şehbender olarak yollanmıştır. Şehbenderler için bazan konsolos tabirinin kullanıldığı olmuştur. Şehbender olarak tayin edilenlerin çoğunluğu Rum tebaadan olmakla birlikte Osmanlı tebaasından olmayan yerlilerden de başşehbender, şehbender ve şehbender vekili tayini yapılmıştır. 1839’da Tebriz’e şehbender gönderilmiş, bunu Rusya ve Hindistan takip etmiştir. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren müslüman tebaadan da şehbender seçildiği görülmektedir. Bunlar daha sonra yaygınlık kazanmış, pek çok şehirde Osmanlı temsilcileri ikamet etmiştir; zamanla bu gibi temsilciler için konsolos tabiri kullanılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Duden, Das Fremdwörterbuch (5), Mannheim 1974, s. 394; a.mlf., Das Herkunftswörterbuch (7), Mannheim 1989, s. 374; W. A. Neumann, Die orientalischen Sprachstudien seit dem XIII. Jahrhunderte mit besonderer Rücksicht auf Wien, Wien 1899, s. 44-47; K. D. Bracher - E. Fraenkel, Internationale Beziehungen, Frankfurt 1969, s. 64-75; Ercüment Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri: 1793-1821, Ankara 1988, tür.yer.; Seyyid Muhammed es-Seyyid Mahmud, XVI. Asırda Mısır Eyâleti, İstanbul 1990, s. 276-277; İlber Ortaylı, Türkiye İdare Tarihine Giriş, Ankara 1996, s. 112-121; Uygur Kocabaşoğlu, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında İngiliz Konsoloslarının Siyasal Etkinlikleri”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç (haz. İsmail Soysal), Ankara 1999, s.179-187; Şerafettin Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri I, Ankara 2000, tür.yer.; Maria Pia Pedani, “Bahrî Memlûklerle Venedikliler Arasındaki Ticârî Antlaşmalar”, Türkler (nşr. Hasan Celâl Güzel v.dğr.), Ankara 2002, V, 423-430; Giorgio Rota, “Safevî İran ile Venedik Cumhuriyeti Arasındaki Diplomatik İlişkilere Bir Bakış”, a.e., V, 899-906; Riccardo Musso, “XVI. Yüzyılda Ceneviz ve Osmanlı İmparatorluğu”, a.e., IX, 608-613;


Ekrem Buğra Ekinci, “Tanzimat Devri Osmanlı Mahkemeleri”, a.e., XIII, 771-779; H. Tahsin Fendoğlu, “Tanzimat Sonrası Hukuki Düzenlemeler ve Hukuk Dualizmi”, a.e., XIV, 727-738; B. Spuler, “Die europäische Diplomatie in Konstantinopel bis zum Frieden von Belgrad 1739”, Jahrbücher für Kultur uns Geschichte de Slaven, IX/3-4, Breslau 1936, s. 208-210; a.mlf., “Consul”, EI² (İng.), II, 876-877; Mübahat S. Kütükoğlu, “Osmanlı İktisad Tarihi Bakımından Konsolos Raporlarının Ehemmiyeti ve Kıymeti”, GDAAD, sy. 10-11 (1983), s.151-166; Kemal Çiçek, “Yabancı Konsolosluk Tercümanları”, TT, XXV/146 (1996), s. 81-86; M. Tayyib Gökbilgin, “Konsolos”, İA, VI, 836-840; Halil İnalcık, “İmtiyâzât”, DİA, XXII, 246-247.

Ali İbrahim Savaş