KIRK HADİS

Çeşitli konulara dair kırk hadisi ihtiva eden eserlerin ortak adı.

Arapça’da erbaûn hadîs, Farsça’da çihil hadîs, Türkçe’de kırk hadis diye anılan kitap türü, II. (VIII.) yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmış olup konuyla ilgili derleme faaliyeti, “Ümmetimin dinî işlerine dair kırk hadis derleyen kimseyi Allah Teâlâ fakihler ve âlimler topluluğu arasında diriltir” meâlindeki zayıf bir hadise dayanmaktadır. Hadisin çoğu rivayeti “men hafiza alâ ümmetî”, bazısı “men hamele min ümmetî” veya “men tealleme erbaîne hadîsen” diye başlamakta, “dinî işlerine dair”, “sünnete (veya benim sünnetime) dair” ifadeleriyle bu hadislerin niteliğine açıklık kazandırılmaktadır (İbn Abdülber en-Nemerî, I, 192-199; Münâvî, VI, 119). Kırk hadis nakliyle ilgili rivayetler Hz. Ali, Abdullah b. Mes‘ûd, Muâz b. Cebel, Ebü’d-Derdâ, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Enes b. Mâlik, Ebû Hüreyre, Ebû Ümâme, Câbir b. Semüre, Abdullah b. Amr b. Âs ve Ebû Saîd el-Hudrî’ye nisbet edilmektedir (rivayetlerin değerlendirilmesi için bk. İbn Asâkir, s. 9-33; İbnü’l-Cevzî, I, 119-129). Bu rivayetin farklı tariklerinde yer alan, kırk hadis derleyerek Allah tarafından fakih olarak yazılma (Hasan b. Süfyân, s. 86), kıyamet gününde fakih ve âlim olarak diriltilip haşredilme (Râmhürmüzî, s. 173; Âcurrî, s. 134-135; İbn Abdülber, I, 192-194, 198), Resûl-i Ekrem’in şefaatine nâil olma (Hasan b. Süfyân, s. 86; İbn Adî, I, 324; İbn Abdülber en-Nemerî, I, 193, 196-197), cennet kapılarının hangisinden isterse ondan girme (Ebû Nuaym, IV, 189) ve âlimler zümresinde yazılıp şehidler zümresinde haşredilme (İbnü’l-Cevzî, I, 124) ümidi birçok âlimi kırk hadis kaleme almaya sevketmiş; kırk hadis yazma geleneği yerleştikten sonraki dönemlerde de sırf bu geleneği devam ettirmek, okuyanların duasını almak, sevap kazanmak veya bir hastalıktan kurtulmak için bu yönde eser verenler olmuştur. Ahmed b. Hanbel, metni halk arasında meşhur olmakla beraber bu rivayetin sahih bir isnadının bulunmadığını söylemiş, İbn Hacer el-Askalânî hadisin tariklerini tesbit etmek üzere bir çalışma yaptığını, fakat bütün senedlerinde hadisin sıhhatini zedeleyen kusurlar bulduğunu belirtmiştir (Telħîśü’l-ĥabîr, III, 207-208). Kırk hadis derleyenlerin çoğu, İbnü’l-Cevzî’nin ileri sürdüğü gibi hadislerin illetlerini bilecek bir kültüre sahip olmasalar bile (el-Ǿİlelü’l-mütenâhiye, I, 129) muhtemelen bir konuda nakledilen birçok zayıf rivayetin, o bahsi güçlendireceği düşüncesini benimsemiş veya Nevevî gibi daha farklı bir gerekçeye dayanmıştır. Nevevî, tarikleri çok olsa da hadis hâfızlarının bu konudaki hadisin zayıf olduğunda ittifak ettiklerini belirtmiş, kendisi kırk hadisini derlerken bu hadise değil, “Resûlullah’tan duyduklarını iyice öğrenip onu duymayanlara aynen nakledenlerin, Allah yüzünü ak et-sin” diye dua ettiği hadise ve benzeri rivayetlere dayandığını söylemiştir (el-ErbaǾûn, s. 7).

Mahiyeti hakkında bilgi bulunmayan ilk kırk hadisi Abdullah b. Mübârek kaleme almış, ardından Muhammed b. Eslem et-Tûsî el-ErbaǾûn’unu bablara göre tasnif etmiş (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 101, vr. 93-106), daha sonra Hasan b. Süfyân (Kitâbü’l-ErbaǾîn, nşr. Muhammed b. Nâsır el-Acemî, Beyrut 1414/1993), Âcurrî (Kitâbü’l-ErbaǾîne ĥadîŝen, nşr. Bedr b. Abdullah el-Bedr, Küveyt 1408/1987; nşr. Mecdî Fethî es-Seyyid, Tanta 1411/1990), İbnü’l-Mukrî el-İsfahânî (el-ErbaǾûn, Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 81, vr. 136-154), Dârekutnî (Kitâb fîhi erbeǾûne ĥadîŝen min Müsnedi Büreyd b. ǾAbdillâh b. Ebî Büreyde, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 541, vr. 136a-174b), Hâkim en-Nîsâbûrî, Mâlînî (aş. bk.), Ebû Nuaym el-İsfahânî (aş. bk.), İsmâil b. Abdurrahman es-Sâbûnî, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī (el-ErbaǾûne’ś-śuġrâ, nşr. Ebû Hâcer Muhammed Saîd b. Besyûnî Zağlûl, Beyrut 1407/1987), Ebû Tâhir es-Silefî (Kitâbü’l-ErbaǾîn el-büldâniyye, nşr. Muhammed İdrîs Zübeyr, Lahor, ts.), Münzirî


(ErbaǾûn ĥadîŝ fi’śŧınâǾi’l-maǾrûf, nşr. Semîr Tâhâ el-Meczûb, Beyrut 1406/1986), Nevevî (aş. bk.) ve İbn Hacer el-Askalânî (aş. bk.) gibi âlimler bu geleneği devam ettirmiş, onların el-ErbaǾûn’ları muhaddisler tarafından çokça okunup rivayet edilmiştir (İbn Hacer el-Askalânî, el-MecmaǾu’l-müǿesses, III, 117-121).

İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî’nin, fıkhın ana kaidelerinin esasını teşkil eden hadislerden yirmi altısını derleyerek kaleme aldığı el-Eĥâdîŝü’l-külliyye elletî Ǿaleyhâ medârü’d-dîn adlı eserine Nevevî’nin on altı hadis ekleyerek kırk iki hadisten meydana getirdiği el-ErbaǾûn’u (Bulak 1294; Kahire 1300) benzerleriyle kıyaslanmayacak derecede şöhrete kavuşmuş, eseri İbn Dakīkul‘îd, Teftâzânî, İbn Receb el-Hanbelî, İbnü’l-Mülakkın, Muhammed b. Ebû Bekir İbn Cemâa, Zekeriyyâ el-Ensârî, İbnü’l-Irâkī, Kemalpaşazâde, İbn Hacer el-Heytemî, Muslihuddin Mehmed Lârî, Ali el-Kārî, Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, İsmâil Hakkı Bursevî ve İbn Sûde gibi âlimler şerhetmiştir (diğer şerh ve hâşiyeleri için bk. Keşfü’ž-žunûn, I, 59-60; Îżâĥu’l-meknûn, I, 55-56; el-Fihrisü’ş-şâmil: el-Ĥadîŝ, s. 129-132). Bu şerhler arasında, İbn Receb el-Hanbelî’nin esere aynı mahiyette sekiz hadis ilâve ederek CâmiǾu’l-Ǿulûm ve’l-ĥikem fî şerĥi ħamsîne ĥadîŝen min cevâmiǾi’l-kilem adıyla yaptığı çalışma da büyük ilgi görmüştür (eserin baskıları için bk. DİA, XX, 245-246). Nevevî’nin eserinin en güzel Türkçe tercümelerinden birini Kırk Hadis adıyla Babanzâde Ahmed Naim yapmıştır (İstanbul 1341). Bu tür eserlerin kırktan fazla hadis ihtiva etmesi onların el-Erba‘ûn diye adlandırılmasına engel teşkil etmemiştir.

Bazı âlimler, müslümanların bilmesinde fayda gördükleri konuları pratik buldukları bu yolla halka ulaştırmak düşüncesiyle kırk veya kırktan fazla rivayeti farklı metotlarla bir araya getirmişler, kimi itikad, âhiret, kimi fıkıh ve ahkâm, kimi zühd, ahlâk ve nefis terbiyesi, zikir ve dua, kimileri de Kur’an sûrelerinin ve ibadetlerin fazileti konularındaki kırk hadisleri derlemişlerdir. Ebü’l-Kāsım Zeyd b. Abdullah el-Hâşimî, Hz. Peygamber’in çeşitli konuşmalarını Ħuŧabü’l-erbaǾîn Ǿan Resûlillâh śallallāhu Ǿaleyhi ve sellem adıyla bir araya getirmiş (Ahlwardt, II, 207-208), Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed b. Balaban, hadiste nisbî ulüvvün üç çeşidini ihtiva eden Cüzǿ fîhi’l-erbaǾûnü’l-Ǿavâlî mine’l-muśâfaĥât ve’l-muvâfaķāt ve’l-ebdâl’ini kaleme almış, Zehebî, el-ErbaǾîn fî śıfâti Rabbi’l-Ǿâlemîn adlı kırk hadisinde (nşr. Abdülkādir b. Muhammed Atâ Sûfî, Medine 1413). Allah’ın sıfatlarını ele alarak konuyu âyetlerle, sahâbî ve tâbiîn âlimlerinin görüşleriyle açıklamıştır. Osmanlı âlimlerinden Hanîf İbrâhim Efendi’nin iki kelimelik hadislerden derlediği ErbaǾûne ĥadîŝen bi-lafžateyn’i de (ErbaǾûne ĥadîŝen min levâmiǾi’l-kelim [Nuruosmaniye Ktp., nr. 48/4; Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 311/4; İÜ Ktp., AY, nr. 3454/12]) konunun değişik bir türüdür.

Bazı müellifler kırk hadis çalışmalarında kutsî hadisleri öne çıkarmış, dört ayrı kırk hadis kaleme aldığı belirtilen Cemmâîlî bu konuda Kitâbü’l-ErbaǾîn min kelâmi rabbi’l-Ǿâlemîn (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 447), İbn Dakīkul‘îd, günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen el-ErbaǾûn fi’r-rivâye Ǿan rabbi’l-Ǿâlemîn, Ali el-Kārî, güvenilir hadislerden derlediği el-Eĥâdîŝü’l-ķudsiyye ve’l-kelimâtü’l-ünsiyye (el-Eĥâdîŝü’l-ķudsiyyetü’l-erbaǾîniyye) (İstanbul 1316, Aksekili Köse Mehmed Efendi tarafından yapılan hâşiyesiyle birlikte; Halep 1927, Mişkâtü’l-envâr’ın arkasında; trc. Hasan Hüsnü Erdem, Ankara 1952; trc. Harun Ünal, İstanbul 1983 [Kırk Kudsî Hadîs]), Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, el-İtĥâfâtü’s-seniyye bi’l-eĥâdîŝi’l-ķudsiyye ve el-Meŧâlibü’l-Ǿaliyye fi’l-edǾiyeti’z-zehiyyeti’l-muħteteme (Haydarâbâd 1323) adlı eserlerini kaleme almışlardır.

Müteahhir dönemlerdeki bazı muhaddisler âlî isnadlı rivayetlerle kırk hadis derlemişlerdir. Kelâî’nin el-ErbaǾûne’s-sübâǾiyye (bu eser müellifin es-SübâǾiyyâtü’l-muħarrece min eĥâdîŝi Ebî ǾAlî eś-Śadefî’si olmalıdır), Abdülmü’min b. Halef ed-Dimyâtî’nin dokuz râvili Kitâbü’l-ErbaǾîne’l-ebdâli’t-tüsâǾiyyât bi’l-Buħârî ve Müslim (Brockelmann, GAL, II, 88; Suppl., II, 79), Bedreddin İbn Cemâa’nın el-ErbaǾûne ĥadîŝen tüsâǾiyye (el-ErbaǾûne’t-tüsâǾiyyetü’l-isnâd; bk. DİA, XIX, 390), Zeynüddin el-Irâkī’nin Kütüb-i Sitte’de yer almayan sahih, hasen ve garîb derecelerindeki on râvili kırk rivayeti bir araya getirdiği Kitâbü’l-ErbaǾîn el-Ǿuşâriyye (nşr. Bedr b. Abdullah el-Bedr, Beyrut 1413/1992, s. 101-235; eser, Afîfüddin Ebü’l-Ferec Muhammed b. Abdurrahman el-Mukrî’nin Kitâbü’l-ErbaǾîn fi’l-cihâd ve’l-mücâhidîn’i ile birlikte basılmıştır) gibi eserleri bu türün örnekleridir. İbn Hacer el-Askalânî de Śaĥîĥayn’da bulunmakla beraber Müslim’in Buhârî’ye göre bir râvi ile âlî olarak rivayet ettiği kırk hadisi derleyerek ǾAvâlî Müslim: ErbeǾûne ĥadîŝ münteķāt min Śaĥîĥi Müslim (el-ErbeǾûne’l-Ǿâliye li-Müslim Ǿale’l-Buħârî fî Śaĥîĥayhimâ) adlı eserini meydana getirmiştir (nşr. Muhammed el-Meczûb, Tunus 1393/1973; nşr Kemâl Yûsuf el-Hût, Beyrut 1405/1985).

Muhaddisler, hadis tahsili için dolaştıkları çeşitli kültür merkezlerinde duyup öğrendikleri hadislerden bu beldelere göre bir seçme yaparak “büldâniyye” adlı kırk hadisler de meydana getirmişlerdir (bk. BÜLDÂNİYYE). Ebû Tâhir es-Silefî’nin (ö. 576/1180) kırk ayrı yerdeki kırk hocadan rivayet edilen kırk hadis geleneğini başlattığı kaydedilmektedir (İbn Nukta, s. 177). Onun talebesi Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir de buna kırk sahâbîden kırk ayrı konuda rivayet edilme özelliğini ilâve ederek Kitâbü’l-ErbaǾîne’l-büldâniyye (ErbaǾûne ĥadîŝen li-erbaǾîne şeyħan min er-baǾîne beldeten Ǿan erbaǾîn min erbaǾîn li-erbaǾîn fî erbaǾîn) adlı eserini meydana getirmiştir (nşr. Mustafa Âşûr, Kahire 1409/1989; nşr. Muhammed Mutî el-Hâfız, Beyrut-Dımaşk 1413/1992). Kelâî’nin el-ErbaǾûne ĥadîŝen Ǿan erbaǾîne şeyħan li-erbaǾîne mine’ś-śaĥâbeti fî erbaǾîne maǾnâ adlı eseriyle Hasan b. Muhammed b. Muhammed el-Bekrî’nin hadis tahsili için gittiği 160’tan fazla yerleşim bölgesinin nüfusu kalabalık kırk şehrinden derlediği ve kırk tâbiînin kırk sahâbîden rivayet ettiği kırk hadisi de bu türdendir. İbn Hacer el-Askalânî bu türde, oldukça güç bir yöntemle kendisinin semâ yoluyla ve âlî isnadla kırk ayrı hocasından duyduğu, onların da kırk ayrı sahâbîden rivayet ettikleri kırk beş hadisi derlemiş, el-İmtâǾ bi’l-erbaǾîne’l-mütebâyineti (bi-şarŧi)’s-semâǾ adını verdiği kitabına önce âdet olduğu üzere müselsel bir rivayetle başlamış, ardından aşere-i mübeşşerenin, sonra da alfabetik olarak diğer sahâbîlerin rivayetlerini sıralamış, ayrıca bu hadislerin Kütüb-i Sitte’de ve dört mezhep imamının eserlerinde bulunması gibi şartları da gözeterek hadislerin sağlamlık derecesini belirtmiş, ardından hadislerin muhtelif tariklerinden sadece birini zikretmek suretiyle eserini ihtisar etmiştir (nşr. Selâhaddin Makbûl Ahmed, Küveyt 1408/1998; nşr. Muhammed Şekûr el-Meyâdînî, Devha 1409/1989; Mecdî es-Seyyid İbrâhim, Kahire, ts., nşr. Ebû Abdullah Muhammed Hasan İsmâil eş-Şâfiî, Beyrut 1418/1997). Ebü’l-Kāsım Muhammed b. Abdülvâhid el-Gāfikī el-Mellâhî’nin de


günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen kırk hadisinde bu türden oldukça zor ve karmaşık bir yöntemi denediği anlaşılmaktadır (Abdülhay el-Kettânî, I, 110-111). Abdüllatîf el-Bağdâdî’nin Kitâbü’l-ErbaǾîn eŧ-Ŧıbbiyye el-Müstaħrece min Süneni İbn Mâce ve Şerĥuhâ adlı eseri bulunmaktadır (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût, Beyrut 1405/1985). İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî’nin başta Kütüb-i Sitte ve dört mezhep imamı ile Tayâlisî, Abd b. Humeyd ve Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî gibi tanınmış kırk muhaddisin Śaĥîĥ, el-Müsned ve el-MuvaŧŧaǾ gibi kırk ayrı kitabından birer hadis almak suretiyle derlediği Ǿİķdü’l-cevheri’s-semîn adlı eserini Cemâleddin el-Kāsımî el-Fażlü’l-mübîn Ǿalâ Ǿİķdi’l-cevheri’s-semîn adıyla şerhetmiştir (nşr. Âsım Behcet el-Baytâr, Beyrut 1403/1983).

Sûfîmeşrep bazı âlimler de genellikle tasavvufî mahiyette kırk hadis derlemişlerdir. Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî’nin Kitâbü’l-ErbaǾîn fî aħlâķı’ś-śûfiyye’si (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 27, vr. 143-146), Mâlînî’nin kırk sûfîden derlediği Kitâbü’l-ErbaǾîn fî şüyûħi’ś-śûfiyye adlı eseri (Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî, s. 302-325; Sezgin, II, 674), Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin tasavvuf ehlinin ahlâk ve davranışlarına esas teşkil eden Kitâbü’l-ErbaǾîn Ǿalâ meźhebi’l-müteĥaķķıķīn mine’ś-śûfiyye’si (nşr. Bedr Abdullah el-Bedr, Beyrut 1414/1993), Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin el-ErbaǾûn (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 532, vr. 66b-70a) ve el-ErbaǾûne’ŧ-ŧıvâl’i (Süleymaniye Ktp., İzmirli, nr. 3690/9), yine onun 101 kutsî rivayeti ihtiva eden Mişkâtü’l-envâr’ı (fîmâ ruviye Ǿanillâhi sübĥânehû mine’l-aħbâr, [trc. Mehmet Demirci, Nurlar Hazinesi, İstanbul 1990]), Sadreddin Konevî’nin yirmi dokuz hadisi içeren Şerĥu ĥadîŝi erbaǾîn’i (nşr. Hasan Kâmil Yılmaz, İstanbul 1990), Somuncu Baba’nın tasavvufî yönü bulunmayan güvenilir rivayetlerden bir araya getirdiği Tuħfetü’l-iħvân’ı (trc. M. Şeyhmus Alkaç [baskı yeri ve tarihi yok]), Cemâl-i Halvetî’nin derlediği hadisleri tasavvufî bir üslûpla kısaca şerh ve te’vil ettiği el-Eĥâdîŝü’l-ķudsiyye ve’l-âŝârü’l-Muśŧafaviyye’si (Şerĥu erbaǾîne ĥadîŝen ķudsiyyen, Şerĥu eĥâdîŝi erbaǾîn el-ķudsiyye [Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 314/1, vr 1b-10b, nr. 1683/6, 1694/21; Lâleli nr. 3669/4, 3733/9]), Meŝnevî şârihi Ankaravî İsmâil Rusûhî’nin tasavvufî mahiyette gördüğü kırk hadisi yorumladığı Şerĥu ĥadîŝi erbaǾîn’i (Süleymaniye Ktp., Antalya-Tekelioğlu, nr. 148) bu türün örnekleridir.

Hadis uydurmakla tanınıp bunu sevap kazanmak için yaptığını itiraf eden Meysere b. Abdürabbih el-Fârisî Kazvin’in faziletine dair kırk hadis uydurmuştur (İbn Ebû Hâtim, VIII, 254). Muhaddis ve kadı İbn Ved‘ân tarafından rivayet edildiği için ona nisbet edilen uydurma rivayetlerle dolu el-ErbaǾûne’l-VedǾâniyye’nin Hz. Peygamber’in zühd ve ahlâka dair konuşmalarından derlendiği iddia edilmekte, bu sebeple Ħuŧabü’l-erbaǾîn (ErbaǾûne ĥadîŝ fî ħuŧab ve’l-mevǾiža) diye de anılmaktadır (nşr. Ali Hasan Ali Abdülhamîd, Beyrut 1407/1987; geniş bilgi için bk. DİA, XX, 440-441). Hadis rivayetinde yalancılığı ile tanınan Ebü’l-Hayr Zeyd b. Rifâa el-Hâşimî, el-ErbaǾûne’l-VedǾâniyye’den derlediği rivayetlerle çoğu “eyyühe’n-nâs” diye başlayan ErbaǾûn’unu meydana getirmiştir. 632’de (1234) öldüğü halde sahâbî olduğunu ileri sürerek Hz. Peygamber’den sözde hadisler rivayet eden Raten b. Nasr’ın el-ErbaǾûne’r-Reteniyye (er-Reteniyyât) adlı kırk hadisi de (Brockelmann, GAL Suppl., I, 626) bunlar arasında sayılabilir.

Kırk hadis türünü önemseyip çeşitli konularda ve değişik türde pek çok kırk hadis kaleme alan başka âlimler de vardır. Tücîbî vaaz, kadılık ve değeri, Allah sevgisi, Resûlullah’a salavat getirme konularında muhtelif kırk hadisler meydana getirmiştir (Zehebî, Teźkiretü’l-ĥuffâž, IV, 1395). İbn Hacer el-Askalânî’nin çoğu âlî isnadlı rivayetlerden meydana getirdiği on bir adet kırk hadisi (bunlardan sekizi için bk. DİA, XIX, 522-523), Ali el-Kārî’nin (nüshaları için bk. Kettânî, s. 207) ve Süyûtî’nin (Ahmed eş-Şerkāvî İkbâl, s. 59-61) çeşitli kırk hadisleri anılabilir. Son devir âlimlerinden Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî, Münzirî’nin et-Terġīb ve’t-terhîb’i, Nevevî’nin Riyâżü’ś-śâliĥîn’i, Hatîb et-Tebrîzî’nin Mişkâtü’l-Meśâbîĥ’i, İbnü’d-Deyba‘ın Teysîrü’l-vuśûl’ü ve Süyûtî’nin el-CâmiǾu’ś-śaġīr’i gibi eserlerden faydalanarak birincisi kutsî, diğerleri nebevî hadislerden oluşan Allah’a övgü, Kur’an, iman ve İslâm, Allah’ı zikir, dua, Peygamber sevgisi, Peygamber’in şefaati, mûcizeleri, ahlâkı, namaz, oruç, zekât, Medine’nin fazileti gibi kırk konuda kırk adet kırk hadis meydana getirmiş ve çalışmasına el-ErbaǾîne erbaǾîn min eĥâdîŝi seyyidi’l-mürselîn adını vermiştir (Kahire 1372/1952, 2. baskı). Nebhânî bu kırk hadislerden otuz beşini adı geçen kaynaklardan bizzat seçip hazırlayarak, beşini de ünlü muhaddislerin kırk hadislerini aynen iktibas ederek meydana getirmiştir. Bu beş eser Mâlînî’nin tanınmış kırk sûfîden derlediği kırk hadisi, İbn Ved‘ân’ın el-ErbaǾûne’l-VedǾâniyye’si, Münzirî’nin ErbaǾûn’u (yk. bk.), İbn Hacer el-Askalânî’nin el-ErbaǾûn fî redǾi’l-mücrim Ǿan sebbi’l-müslim’i, İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî’nin Ǿİķdü’l-cevheri’s-semîn’idir. Ancak 360’tan fazla kırk hadisiyle Şemseddin İbn Tolun’un bu sahada önde geldiği anlaşılmaktadır (Abdülhay el-Kettânî


bunlardan bir kısmını zikretmektedir, I, 473-474).

Şiî âlimleri de, “Hadislerimizden kırk hadisi kim ezberlerse” (Küleynî, I, 49) veya, “Yâ Ali! Ümmetimden kim kırk hadis ezberlerse”, “Taraftarlarımızdan (şîamızdan) kim kırk hadis ezberlerse” gibi ifadelerle başlayan (Hür el-Âmilî, XVIII, 65, 68, 70) yahut Sünnî kaynaklarındaki rivayetleri andıran ve kırk hadis öğrenip nakletmeye teşvik eden, hatta bu kırk hadisi birer birer sayan (İbn Bâbeveyh, s. 541-544) rivayetlerden aldıkları ilhamla Hz. Ali’nin, Hz. Fâtıma’nın, Ehl-i beyt’in, on iki imamın, fakir ve sâlih kişilerin menâkıbı, Resûl-i Ekrem’in Hz. Ali’ye vasiyeti, ayaklara mesh, imâmet, ahkâm, ahlâk ve ilim gibi konularda ErbaǾûn ĥadîŝ veya Çihil ĥadîŝ adıyla manzum ve mensur pek çok eser meydana getirmiş, bunların bir kısmını şerhetmişlerdir. Bunlar arasında Hz. Ali’nin faziletiyle ilgili olanlar önemli bir yekün tutmaktadır (Âgā Büzürg-i Tahrânî, I, 409-434; V, 315). Son devir âlimlerinden Âyetullah Humeynî’nin kırk ayrı konuda seçip şerhettiği oldukça hacimli el-ErbaǾûne ĥadîŝen adlı eseri de (Beyrut 1416/1996) bu tür çalışmalardandır.

BİBLİYOGRAFYA:

Hasan b. Süfyân, Kitâbü’l-ErbaǾîn (nşr. Muhammed b. Nâsır el-Acemî), Beyrut 1414/1993, s. 86; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, VIII, 254; Küleynî, el-Uśûl mine’l-Kâfî (nşr. Ali Ekber el-Gaffârî), Beyrut 1401, I, 49; Râmhürmüzî, el-Muĥaddiŝü’l-fâśıl (nşr. M. Accâc el-Hatîb), Beyrut 1391/1971, s. 173-174; Âcurrî, Kitâbü’l-ErbaǾîne ĥadîŝen (nşr. Bedr b. Abdullah el-Bedr), Küveyt 1408/1987, s. 134-135; İbn Adî, el-Kâmil, I, 324; İbn Bâbeveyh, el-Ħiśâl, Kum 1403, s. 541-544; Ebû Nuaym, Ĥilye, IV, 189; İbn Abdülber en-Nemerî, CâmiǾu beyâni’l-Ǿilm (nşr. Ebü’l-Eşbâl ez-Züheyrî), Demmâm 1414/1994, I, 192-199; İbn Asâkir, el-ErbaǾûn fi’l-ĥaŝŝi Ǿale’l-cihâd (nşr. Abdullah b. Yûsuf), Küveyt 1404/1984, s. 9-33; İbnü’l-Cevzî, el-Ǿİlelü’l-mütenâhiye fi’l-eĥâdîŝi’l-vâhiye (nşr. Halîl Meys), Beyrut 1413/1983, I, 119-129; İbn Nukta, et-Taķyîd li-maǾrifeti ruvâti’s-sünen ve’l-mesânîd (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1408/1988, s. 177; Nevevî, el-ErbaǾûn (nşr. Hâşim b. Muhammed eş-Şehhât eş-Şerkāvî), Kahire 1359/1940, s. 6-11; Zehebî, Teźkiretü’l-ĥuffâž, IV, 1394; a.mlf., AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 447; XXIII, 328; İbn Hacer el-Askalânî, Telħîśü’l-ĥabîr (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd - Ali M. Muavvaz), Beyrut 1419/1998, III, 207-208; a.mlf., el-MecmaǾu’l-müǿesses li’l-MuǾcemi’l-müfehres (nşr. Yûsuf Abdurrahman el-Mar‘aşlî), Beyrut 1415/1994, III, 117-121 (fihrist); Münâvî, Feyżü’l-ķadîr, VI, 119; Keşfü’ž-žunûn, I, 52-61; II, 1036-1039; Rûdânî, Śılatü’l-ħalef bi-mevśûli’s-selef (nşr. Muhammed Haccî), Beyrut 1408/1988, s. 72-92; Aclûnî, Keşfü’l-ħafâǿ, I, 33; II, 340-341; Hür el-Âmilî, Vesâǿilü’ş-ŞîǾa (nşr. Muhammed er-Râzî), Beyrut 1412/1991, XVIII, 65, 68, 70; Ahlwardt, Verzeichnis, II, 206-246; Kettânî, er-Risâletü’l-müstetrafe (Özbek), s. 193-212; Abdülhay el-Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 110-112, 473-474; II, 884-885; Brockelmann, GAL, II, 88; Suppl., I, 626; II, 79; Îżâĥu’l-meknûn, I, 53-56; Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî, MecmûǾu’l-ErbaǾîne erbaǾîn min eĥâdîŝi seyyidi’l-mürselîn, Kahire 1372/1952; Abdülkadir Karahan, İslâm-Türk Edebiyatında Kırk Hadis, İstanbul 1954; M. Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İstanbul 1959, s. 160-166; Sezgin, GAS, II, 674; Ahmed eş-Şerkāvî İkbâl, Mektebetü’l-Celâl es-Süyûŧî, Rabat 1397/1977, s. 59-61; AǾyânü’ş-ŞîǾa, I, 148; Âgā Büzürg-i Tahrânî, eź-ŹerîǾa ilâ teśânîfi’ş-ŞîǾa, Beyrut 1403/1983, I, 409-434; V, 315; Suûd b. Abdullah Füneysan, el-ErbaǾûne’l-büldâniyye fi’l-eĥâdîŝi’n-Necdiyye, Riyad, ts. (Mektebetü’r-Rüşd), s. 5-36; el-Fihrisü’ş-şâmil: el-Ĥadîŝ (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1991; Selahattin Yıldırım, Osmanlı’da Kırk Hadis Çalışmaları-I, İstanbul 2000; Eric F. F. Bishop, “Form-Criticism and the Forty-Two Traditions of an-Navavi”, MW, XXX (1940), s. 253-261; Fikrî Yâsîn, “CemǾu’l-erbaǾîniyyât fi’l-ĥadîş”, ME, XX (1949), 215-220; Khalid Alavi, “The Consept of Arba‘īn and its Basis in the Islamic Tradition”, IS, XXII/3, (1983), s. 71-93; Adnan Karaismailoğlu, “Hüseyin Vâiz-i Kâşifî”, a.e., XIX, 17-18; “ErbaǾîn”, DMBİ, VII, 430-431.

M.Yaşar Kandemir




TÜRK EDEBİYATI. İlk örnekleri basit derlemeler halinde II. (VIII.) yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan kırk hadisler bir yönüyle dinî, diğer bir yönüyle edebî, ahlâkî ve içtimaî özelliklere sahip olduğundan zamanla İslâm edebiyat ve tefekkürünün temel türlerinden biri haline gelmiştir. Arap edebiyatında ilk örneği Abdullah b. Mübârek’in ErbaǾûn ĥadîŝ’iyle görülen bu tür uzun süre başladığı gibi mensur olarak kaleme alınmış, İran ve Türk edebiyatlarında önce nazım-nesir karışık telif edilmiş ve giderek tamamen manzum kırk hadisler ortaya çıkmıştır. Arap edebiyatında manzum kırk hadislerin daha az bulunmasının en önemli sebebi ediplerden ziyade ulemâ ve meşâyih tarafından kaleme alınması, edebî bir üslûptan çok ilmî ve telkinî bir amaç güdülmesi olmuştur. İran edebiyatında bütünüyle manzum olan kırk hadisler nazım-nesir karışık örneklere göre oldukça fazladır. Bunun sebebi İranlı edip ve şairlerin de bu türe ilgi göstermiş olmasıdır. Türkçe’de ise ilmiye sınıfına mensup olanlar daha ziyade Arapça, şairler Farsça kırk hadis tertip etmiş, bazan da bunları aynen tercüme etmişlerdir. Arap dilinde tamamen manzum kırk hadislere rastlanmamakla beraber Farsça ve özellikle Türkçe’de manzum kırk hadisler önemli bir yer tutar. Müslüman milletlerin hiçbirinde Türkçe’de olduğu kadar manzum kırk hadis yazılmamıştır. Ali Şîr Nevâî’den Fuzûlî ve Nâbî’ye kadar birçok Türk şairi Câmî’nin kaleme aldığı kırk hadisin kıtalar halinde tercümesini yapmıştır. Hâzinî ve Hâkānî Mehmed Bey gibi güçlü şairlerin tercümeleri ise mesnevi şeklindedir.

Muhteva bakımından yalnız hadis metinlerinden oluşanların yanı sıra kısa açıklamalarla yetinilen veya tercüme ve şerhlerin yer aldığı kırk hadisler de önemli bir yekün tutmaktadır. Kırk hadis tercümelerinin bir kısmı âyet ve hadislerle, öğüt ve hikâyelerle desteklenmiştir. Yalnız hadîs-i kudsîlerden oluşanlar yanında Hz. Peygamber’in hutbelerinden, aynı râvinin rivayetlerinden veya aynı konuda seçilen kırk hadisler bulunduğu gibi yedi, on vb. bazı rakamlarla ilgili hadislerden yahut noktasız harflerden seçilenler de vardır. Muhtevası çeşitli olan kırk hadislerin çoğunu Kur’an’ın faziletleri, İslâm’ın şartları, zühd ve takvâ, dünyevî meşgaleler, ilim ve âlim, siyaset ve hukuk, içtimaî ve ahlâkî hayat, bir kavim, bölge veya şehrin fazileti, tıp, hüsn-i hat gibi ilim ve sanat dallarıyla ilgili konular oluşturmuştur.

Türk edebiyatında siyer, hilye, mevlid, maktel gibi dinî türler içerisinde en fazla işlenen tür kırk hadistir. Arapça’da 250’nin üstünde, Farsça’da elliye yakın kırk hadis olduğu tesbit edilmiştir. Osmanlı toplumunda her seviyedeki insana hitap eden kırk hadislerin sayıca diğer milletlerinkinden fazla oluşu ve nazım dilinin üstün estetik özelliklerle zenginleşmesi bu eserlerin yüzyıllarca büyük ilgi görmesinin sonucudur. Türk yazar ve şairleri Arapça bir kısa metni nazım diline aktarırken tercüme güçlerini olduğu kadar ana dillerindeki ustalıklarını da gösterme imkânı bulmuşlardır. Böylece zengin bir dinî edebiyat türü ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Türkler’in kırk hadis türündeki çalışmalarının bir kısmı sadece hadis metinlerini derleme şeklinde olmuştur. Bunların çoğu din eğitimi ve öğretimiyle ilgilidir. Cemâleddin Aksarâyî, Kemalpaşazâde, Lutfi Paşa, Taşköprizâde, Bursalı İsmail Hakkı gibi âlimlerin kırk hadisleri bu derlemelere örnektir. İdrîs-i Bitlisî, Uzun Firdevsî, Özbek Veliyyüddin Abdülvelî gibi şahsiyetler ise Türk oldukları halde Farsça kırk hadis tercümeleri yazmışlardır. Türkçe kırk hadisler genellikle hadisin metni, tercümesi, bazan da kısa izahı şeklinde düzenlenmiş, tercüme ve izah bölümleri tamamen mensur olan az sayıdaki kırk hadis dışında daha çok manzum olarak kaleme alınmıştır. Bazı kırk hadislerde râvi senedi de yer almıştır. Türk edebiyatındaki


kırk hadisler şekil bakımından mensur, manzum ve mensur-manzum olmak üzere yazılmıştır. Az sayıdaki mensur kırk hadislerin bir kısmı hem tercüme hem şerhten oluşur. Çoğu kıta nazım şekliyle yapılan manzum tercümelerde hadisin metni kıtanın önünde veya sonunda verilir. Bazılarında bir kıta içinde hem tercüme hem metin beraberce verilmiştir. Bu durumda hadis metninin vezni bozmayacak bir şekilde yerleştirilmesi gerekmektedir (Aksoy, Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk Hadis Tercümeleri, s. 3, 45-53, 59-68).

Türkçe’de ilk kırk hadis tercümesi, 759’da (1358) kaleme alınan Mahmûd b. Ali’nin her biri on hadisten oluşan dört babdan müteşekkil Nehcü’l-ferâdîs’idir. Filoloji bakımından büyük önem taşıyan eserin beş yazma nüshası tesbit edilmiş, bunlardan Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan nüshanın (Yenicami, nr. 879) bir önsözle birlikte tıpkı basımı yapılmıştır (J. Eckmann, Ankara 1956; ayrıca bk. NEHCÜ’l-FERÂDÎS).

XV. yüzyılda Kemal Ümmî’nin Kırk Armağan’ı bu türün orijinal örneklerinden biridir. Bu yüzyılda tercüme edilen diğer bir kırk hadis de Nevâî’ye aittir. Câmî’nin Çihil Ĥadîŝ adlı eserinden aynı adla ve dörder mısralık kıtalar halinde 886’da (1481) çevrilen eser Necip Âsım Yazıksız tarafından “Erbaîn Hadis Tercümeleri” başlığı altında yayımlanmıştır (MTM, nr. 4 [1331], s. 149-155).

XVI. yüzyıl, bu türdeki eserlerin hem halkın hem aydınların ilgisine mazhar olması sonucunda yalnız Türkçe ile değil Arapça ve Farsça ile de öncekilere göre daha çok kırk hadis kaleme alınan bir dönemdir. Hâzinî’nin manzum Şerh-i Hadîs-i Erbaîn’i türün bu yüzyıldaki önemli örneklerinden biridir. İsmail Saib Sencer yazmaları ile (DTCF Ktp., nr. 738) Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi’nde (Orhan Gazi, nr. 328 [yeni nr. 85]) iki nüshası bulunan eser 3800 beyit olup 930 (1524) yılında aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla ve mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır; nazım tekniği ve tercüme bakımından oldukça başarılıdır. XVI. yüzyılda kırk hadis tercümesi yapan bir diğer isim de Usûlî’dir. Divanının baş tarafında “Manzûme-i Hadîs-i Erbaîn” adıyla yer alan manzum kıtalarda seksen hadis tercüme edilmiştir. Türk ve İran edebiyatında 80 (2 × 40) veya 120 (3 × 40) hadisi nazma çekenler yahut 100 hadisi kırk hadis niyetine tercüme ve şerhedenler de görülmekte ve Usûlî bunlar arasında yer almaktadır. Genellikle Türk ve İran şairleri kıtalarla tercüme ve şerhettikleri kırk hadislerde “feilâtün mefâilün feilün” veznini tercih ettikleri halde Usûlî, “fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün” veznini kullanmıştır. XVI. yüzyılda kırk hadis tercümesi yapan diğer şahsiyetler şöyle sıralanabilir: Emîr Muhaddis Mukaddes’in çevirisi 951’de (1544) yazılmış, Hadîs-i Erbaîn-i Kudsî adıyla iki formalık bir eserdir. Bozuk bir Türkçe ile kaleme alınan bu risâle edebî değerden uzaktır. 960 (1553) tarihli Melâmî Dede Tercümesi yirmi sayfa hacminde ve nazım-nesir karışık olup yazarının adı Abdülkerim Hüseynî’dir. Fuzûlî’nin Molla Câmî’den çevirdiği Tercüme-i Hadîs-i Erbaîn Türkçe tercümelerin en başarılı örneklerinden biridir. Hadisler, Câmî ve Nevâî’de olduğu gibi kıtalar halinde ve aruzun “feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla çevrilmiştir. Merdümî’nin Tuhfetü’l-İslâm’ının biri Millet (Manzum, nr. 808), diğeri Hacı Selim Ağa (Kemankeş Emîr Hoca, nr. 222/5) kütüphanelerinde olmak üzere iki nüshası tesbit edilmiştir (Aksoy, Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk Hadis Tercümeleri, s. 7). Nev‘î’nin 977’de (1569) nazmettiği, tek yazması bilinen (Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş Emîr Hoca, nr. 50, vr. 5a-10a) Kırk Hadis Tercümesi bir mecmuanın içinde olup dört bölümden ve her bölüm aynı konuda söylenmiş on hadisten oluşmaktadır. Bu risâlenin mensur mukaddimesi Arapça’dır; hadisler ise aruzun “feilâtün feilâtün feilâtün feilün” kalıbıyla ve kıtalar halinde Türkçe’ye aktarılmıştır. Abdülmecîd b. Şeyh Nasûh’un Arafâtü’l-ârifîn adını taşıyan kırk hadisi Cemâziyelevvel 978’de (Ekim 1570) yazılmış olup hadislerden sonra konuya uygun hikâyelere de yer verilmiştir. Kemalpaşazâde’nin Arapça olarak açıkladığı Şerh-i Hadîs-i Erbaîn’inden 979’da (1571) Âşık Nettâî’nin (Âşık Çelebi) yaptığı bu tercüme, mukaddimesi ve dilinin sade oluşu dışında müterciminin şöhretine uygun özelliklere sahip değildir. Eser Hadîs-i Erbaîn Tercümesi adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1316). Selâmî Mustafa Efendi’nin de Hadîs-i Erbaîn Şerhi adlı bir eseri olduğunu Bursalı Mehmed Tâhir haber vermekle beraber (Osmanlı Müellifleri, I, 81) bu risâleye henüz rastlanmamıştır. Ayrıca Mecdî’nin bir kırk hadis tercümesi bulunduğunu Hammer kaydetmiş (Devlet-i Osmâniyye Tarihi [trc. Mehmed Atâ], VI, İstanbul 1332, 34. kitap, s. 320, not 7), fakat bunun da herhangi bir nüshası bulunamamıştır. Âlî Mustafa Efendi Çihil Hadis olarak adlandırdığı iki ayrı eser kaleme almış, bunlardan ilkini 1005’te (1597), ikincisini 1005-1008 (1597-1600) yıllarında tamamlamıştır. Bu eserler, Hasan Aksoy tarafından Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk Hadis Tercümeleri adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1991). Âlî Mustafa, hadisleri aruz kalıplarına uyacak şekilde manzum parçaların içinde zikretmek gibi uygulanması güç yeni bir tarz geliştirmiştir. Ali b. Hacı Mustafa’nın Amâil-i Fezâil-i Cihâd’ı Türkçe kırk hadis tercümeleri arasında özel bir yere sahiptir. Tek yazması Raif Yelkenci’de görülen kırk beş varaklık eserin gazilerin hayır duasını almak amacıyla yazıldığı belirtilmektedir. Konusu cihad ağırlıklı olan kitapta Arapça hadis metinleri, bunların nesir halinde Türkçe çevirileri, daha sonra da “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbı ve mesnevi nazım şekliyle tercümeleri yer almaktadır. Bu yüzyılda iki kırk hadis tercümesi nazmeden şairlerden Fevrî’nin eserlerinden birinin adı Kühl-i Dîde-i A’yân’dır (bk. Aksoy, MÜİFD, sy. 13-15 [1997], s. 121-130). Rıhletî’nin Dervişlerin Ahvaline Dair Kırk Hadis’i ile Abdurrahman-ı Câmî’nin Terceme-i Ĥadîŝ-i ErbaǾîn’inin Türkçe’ye nakli olan risâlesi XVI. yüzyılda kaleme alınan diğer önemli kırk hadis tercümeleridir.

Hâkānî’nin İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde pek çok yazması bulunan hacimli kırk hadis tercümesi XVII. yüzyılda yazılan manzum kırk hadis tercümeleri içinde önemli bir yere sahiptir (bulunan yeni nüshaları için bk. Aksoy, Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk hadis Tercümeleri, s. 8). Aruzun “müfteilün müfteilün fâilün” kalıbıyla yazılan ve bazı kaynaklarda Miftâh-ı Fütûhât olarak adlandırılan eseri Hâkānî yedi aylık bir çalışma sonunda Rebîülevvel 1012’de (Ağustos 1603) Resûl-i Ekrem’in doğum gecesinde bitirmiştir. Seyyid Kadri’ye ait olduğu sanılan Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı (Hamidiye, nr. 1055) Tuhfe-i Atebe-i Aliyye adındaki kırk hadis tercümesinin mütercimi hakkında fazla bilgi yoktur. Feyzî-i Kefevî’nin manzum iki kırk hadisi bulunmaktadır. Kırk kıtadan oluşan birinci tercümede (Manisa İl Halk Ktp., nr. 4480, vr. 200b-207b) değişik on beş aruz kalıbı kullanılmıştır. Muhteva bakımından daha değerli bulunan Ravzatü’l-ubbâd ise (Millet Ktp., nr. 137; İÜ Ktp., TY, nr. 4097, vr. 100b-119b) aruzun “feilâtün mefâilün feilün” kalıbı ve mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır (a.g.e., s. 8). Taşköprizâde Kemâleddin Mehmed Efendi, I. Ahmed’in


emriyle 1021’de (1612) dört “devha”dan oluşan bir kırk hadis tercümesi kaleme almıştır. Hadisler ve şerhleri daha çok dörder mısra, bazan da ikişer mısra ile “feilâtün mefâilün feilün” vezni kullanılarak tercüme edilmiş, bu kısa çevirileri mensur açıklamalar takip etmiştir. Okçuzâde Mehmed Şâhî’nin Ahsenü’l-hadîs adlı tercümesinin değişik kütüphanelerde birçok yazmasıyla (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 199; Lala İsmâil, nr. 34; Fâtih, nr. 194) 1311 (1893) ve 1313’te (1895) İstanbul’da yapılmış baskıları vardır. Tanınmış bir Mevlevî ve Meŝnevî şârihi olan Ankaravî İsmâil Rusûhî ise kırk hadis tercümesinde Mevlevî tarikatındaki âdâb ve erkânı müdafaaya girişmiştir. Bursalı Mehmed Tâhir Osmanlı Müellifleri’nde Sehî Mehmed Çelebi’nin manzum bir Hadîs-i Erbaîn Tercümesi (II, 229), Hibrî Ali Efendi’nin bir Şerh-i Hadîs-i Erbaîn’i (I, 279), Abdülkerim Celvetî’ye ait Hadîs-i Erbâin fî fezâili zikrillah ve Hadîs-i Erbâîn fî fezâili’s-salât ale’n-nebî adlarında iki kırk hadis tercümesi (I, 124) olduğunu, Süleyman Efendi adında bir zatın da hadîs-i erbaîn şerhine hâşiyeler yazdığını (I, 231) söylemekle beraber bu eserlerin nüshalarına henüz rastlanmamıştır. Abdurrahman Hibrî, Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Risâletü’l-Ǿaliyye fi’l-aĥâdiŝi’n-nebeviyye’sini Riyâzü’l-ârifîn fi’l-ahâdisi’l-erbaîn adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (İÜ Ktp., TY, nr. 601; Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 611). Eser eksik olup otuz altıncı hadisin şerhinde kalmıştır. Nâbî de Câmî’nin kırk hadisini Türkçe’ye oldukça başarılı bir şekilde tercüme etmiş ve bu tercüme Milli Tetebbular Mecmuası’nda neşredilmiştir (nşr. Necip Âsım, II/4 [İstanbul 1331], s. 155 vd.). XVII. yüzyılda bu türde eser yazdığı bilinen son isim, elli bir hadisin yer aldığı Tercüme-i Hadîs-i Hamsîn adlı kitabıyla (İÜ Ktp., TY, nr. 3758; Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 608/8; bk. Aksoy, Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk Hadis Tercümeleri, s. 8) Fethî-i Karamânî’dir.

XVIII. yüzyılın birinci yarısı ve özellikle III. Ahmed dönemi kırk hadis tercümeleri bakımından oldukça zengindir. Abdullah b. Mehmed’in 1115 (1703) yılında III. Ahmed’e ithafen yazdığı Ahsenü’l-haber’i tamamen mensurdur (tek nüshası DTCF, İsmail Saib Sencer, nr. 3762’de bulunmaktadır). Hikmetî adlı bir müellifin muhtemelen yine III. Ahmed dönemine ait kırk hadis tercümesi Farsça bazı manzum parçalar dışında mensurdur (Millet Ktp., Reşid Efendi, nr. 135). III. Ahmed devrinin “reîs-i şâirân”ı Osmanzâde Ahmed Tâib’in 1120 (1708) yılında kaleme aldığı Sıhhatâbâd adlı kırk hadis tercümesi, bir ara hastalanan padişaha iyileşmesi için adanmış bir risâle olup hadisler önce nesir halinde Türkçe’ye çevrilerek açıklanmış, ardından birer kıta ile nazma çekilmiştir (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 229, 230, 248) Eser Ali Canip (Yöntem) tarafından incelenmiştir (TM, II, 103-129). İshak Hocası Ahmed Efendi’nin 1120’de (1708) tercüme ettiği Şerh-i Hadîs-i Erbaîn’i tamamen mensurdur. Nevevî ErbaǾîn’inin geniş bir şerhi olup kırk hadis tercümelerinin en önemlilerinden olan Bursalı İsmail Hakkı’nın eseri 1137’de (1725) yazılmış ve üç defa basılmıştır (İstanbul 1253, 1313, 1317). Mütercim bu şerhte her hadisin metnini parça parça ele almış, önce sarf, nahiv, lugat, iştikak gibi yönlerden kelime ve tabirler üzerinde durmuş, gerekli gördüğü yerlerde başka âyet ve hadislerle veya mûteber kitaplardan misallerle hadisleri şerhetmiştir. Daha çok öğretici mahiyette olan eser edebî yönden zayıftır. Câmî’nin Terceme-i Ĥadîŝ-i ErbaǾîn’inin Osmanlı edebiyatında tesbit edilen son çevirisini 1146’da (1733) Münif gerçekleştirmiştir. Kıtalarla ve aruzun “feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yapılan bu tercüme basılmıştır (nşr. Necip Âsım, “Hadîs-i Erbaîn Tercümeleri”, MTM, sy. 4, [İstanbul 1331], s. 161 vd.). XVIII. yüzyılda Hasan b. Ali, Süleyman Efendi, Vahdetî Osman Efendi, Abdülgaffâr Kırîmî, Nüzhet Ömer Efendi ve Turhal Şeyhi Mustafa da kırk hadis tercümesi türünde eserler vermiştir (geniş bilgi için bk. Karahan, İslâm Türk Edebiyatında Kırk Hadis, s. 254-267).

Türkçe kırk hadis tercümelerinde XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren görülen duraklama XIX. yüzyılda da devam eder. Bazı başarılı örnekleri bulunsa bile günümüze kadar bu türdeki eserler önceki


yüzyıllardaki verimliliğine ve edebî seviyesine ulaşamamıştır. İstanbullu İsmâil Müfid Efendi tarafından meydana getirildiği bildirilen (Osmanlı Müellifleri, I, 243) Câmî’nin tercümesinin çeşitli nüshaları tesbit edilmiştir (Aksoy, Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk Hadis Tercümeleri, s. 9). Hanîf İbrâhim Efendi, Sehmü’l-isâbe fî fezâili’r-remy ve’s-sihâm adlı risâlesinde (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 311/2, müellif hattı) ok atma, yay kullanma vb. konulardaki hadislerin tercümelerine yer vermiştir. Türkçe manzum kırk hadis tercümelerinin en başarılı örneklerinden birini bu yüzyılda Köstendilli Şeyhî kaleme almıştır. Bilinen tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan eser (TY, nr. 822, vr. 1b-6b) yalnız otuz beş hadisle bunların manzum tercümelerinden oluşmaktadır. “Feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yazılan kitapta daha çok din, ahlâk ve sosyal hayatla ilgili hadislerin Arapça metinleri ve kıtalar halindeki tercümeleri yer almaktadır. XIX. yüzyılda kırk hadis tercümesi türünde eser veren diğer şahsiyetler Abdullah b. İsmâil (trc. 1818), Hikmet (trc. 1828), Abdülaziz Ahmed Efendi, Sâdık Efendi, Mustafa Cemî (trc. 1874) ve Hüseyin Remzi’dir (Tıbb-ı Nebevî, İstanbul 1309).

XX. yüzyılda ortaya konan başlıca kırk hadis tercümeleri şunlardır: Âlimcan Barudî’nin Erbaîniyyât-ı Müteselsile’nin ikinci kitabı biri kırk iki, diğeri kırk hadisten oluşan iki bölümdür. Hz. Peygamber’den hadis rivayet eden sahâbîlerin hal tercümelerinin de yer aldığı eser, Arapça’ya başlayan talebenin bu dili kolayca öğrenebilmesi amacıyla kaleme alınmıştır. İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri’nde (I, 39) Cebbarzâde Mehmed Ârif’in beş ciltlik bir Hadîs-i Erbaîn Şerhi’nin bulunduğunu kaydeder. Nevevî’nin kırk hadisinin en güzel çevirilerinden biri Babanzâde Ahmed Naim tarafından yapılmıştır (İstanbul 1343/1925). Harput müftüsü Kemâleddin’in basılmamış bir Hadîs-i Erbâin’i bulunduğunu yine İbnülemin Mahmud Kemal haber vermektedir (a.g.e., II, 854). Hasan Basri Çantay’ın da her birinde on adet kırk hadis bulunan Kırk Hadis ve Meâlleri adlı bir eseri vardır (I-III, İstanbul 1956-1962). Ahmed Hamdi Akseki’nin Peygamberimizin Vecizeleri adlı kitabı (İstanbul 1945) otuz beş hadis tercümesinden oluşmakla beraber bu tür içinde değerlendirilebilir. Ahmed Nazım Arıkan’ın Kırk Hadis-i Şerif’i (İstanbul 1955), Ahmet Hamdi Kaçar’ın Ahlâk Öğütleri ve Kırk Hadis-i Şerif (İzmir 1961), Sadık Yılmaz’ın İzahlı Kırk Hadis Meali (Eskişehir 1962), Halil Gönenç’in İmam Nevevî’den çevirip açıkladığı Kırk Hadisle İslâm Yolu (İstanbul 1976), Abdülkadir Karahan’ın Kırk Hadis’i (İstanbul 1977), Abdülkadir Akçiçek’in Hadis-i Erbain (Kırk Hadis) -Aslı, Tercümesi, Şerhi- (İstanbul 1980), Fikri Yavuz’un Kırk Hadis-i Şerif (Metin ve Meâl), (İstanbul 1983), Harun Ünal’ın Tasavvufî Yorumlarıyla Kırk Hadis (İstanbul 1984, Sadreddin Konevî’den tercüme), Yusuf Tavaslı’nın 40 Hadîs-i Şerif (Meal ve Açıklamaları; İstanbul 1987), Durak Pusmaz’ın Kur’ân-ı Kerim’in Fazileti Hakkında Kırk Hadis (İstanbul 1988, Ali el-Kārî’den tercüme ve şerh) ve Ali Rıza Temel’in İnsanlara İyilik Hakkında Kırk Hadis (İstanbul 1988, Hâfız el-Münzirî’den tercüme ve şerh) adlı eserleri bu türün son örnekleridir.

Bunların dışında dönemleri tesbit edilemeyen ve anonim olan birçok kırk hadis tercümesi de vardır (geniş bilgi için bk. Karahan, İslam Türk Edebiyatında Kırk Hadis, s. 290-309; ayrıca bk. Aksoy, Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk Hadis Tercümeleri, s. 12-15). İslam Türk Edebiyatında Kırk Hadis adlı eserde (s. 278-279) bu gruptan olduğu ileri sürülen İlâhî’ye ait kırk hadis aslında Abdullah-ı İlâhî’ye (ö. 896/1491) nisbet edilmektedir (Aksoy, Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk Hadis Tercümeleri, s. 5). Selâhattin Yıldırım, Osmanlıda Kırk Hadis Çalışmaları I adlı eserinde (İstanbul 2000) konuyu daha çok hadis ilmi açısından incelemiştir.

Türk edebiyatında kırk hadis tercümeleri yanında az sayıda 100 hadis tercümesi de vardır. Latîfî Abdüllatif Çelebi’nin (ö. 990/1582) Subhatü’l-uşşâk’ı bu türde bir tercümedir. Aruzun “feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yazılan eserin bir nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 4897). Türk edebiyatında “gül-i sadberk” olarak da adlandırılan 100 hadis tercüme ve şerhleri mevcut olduğu halde (bk. GÜL-i SAD-BERK) 1000 hadis türünün örneklerine rastlanmamıştır. Necip Fazıl Kısakürek’in de çeşitli konular altında toplayarak ikişer mısra ile tercüme ettiği 101 Hadis adlı bir eseri vardır (İstanbul 1951; farklı bir tertiple Esselâm [İstanbul 1973] içinde, s. 114-127).

BİBLİYOGRAFYA:

Fuzûlî, Kırk Hadis Tercümesi (nşr. Abdülkadir Karahan, Selâmet Mecmuası, sy. 57, 59, 61, 63, 64, 66, İstanbul 1948 içinde); a.e. (nşr. Kemal Edip Kürkçüoğlu), İstanbul 1951; Aclûnî, Keşfü’l-ħafâǿ, II, 246; Müstakimzâde, Risâle-i Âsâr-ı Adîde, Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 614; Hammer (Atâ Bey), VI, 320; Osmanlı Müellifleri, I, 81, 124, 231, 243, 279; II, 229; Abdullah b. İsmâil, Hadîs-i Erbaîn der Hakk-ı Fezâil-i Tîr ü Kemân, İÜ Ktp., nr. 3826; Hüseyin Remzi, Tıbb-ı Nebevî, İstanbul 1309; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, I, 39; II, 854; Ahmed Hamdi Akseki, Peygamberimizin Vecizeleri, İstanbul 1945; Abdülkadir Karahan, Camî’nin Erba’in’i ve Türkçe Tercümeleri, İstanbul 1952; a.mlf., Türk Edebiyatında Arapça’dan Nakledilmiş Kırk Hadis Tercüme ve Şerhleri, İstanbul 1954; a.mlf., İslâm-Türk Edebiyatında Kırk Hadis, İstanbul 1954 (gözden geçirilmiş ve eklerle zenginleştirilmiş yeni baskı, Ankara 1991); a.mlf., İman, İbadet, Ahlâk ve Fazilet Konularında Kırk Armağan, İstanbul 1980; a.mlf., Kırk Hadis (Hamit Aytaç hattı, hadislerin Alm., Fr., İng. çevirileri ve tezhipli dördüncü baskı), Ankara 1986; a.mlf., Kırk Altın Küpe, İstanbul, ts. (Güneş Gazetesi); a.mlf., “el-ErbaǾûne ĥadîşen ve şürûĥuha’l-ǾArabiyye”, el-Meşrıķ, XLVII, Beyrut 1953, s. 764-773; a.mlf., “Aperçu général sur les quarante hadiths dans la littérature islamique”, St.I, IV (1955), s. 39-55; Hasan Aksoy, Mustafa Âlî’nin Manzum Kırk Hadis Tercümeleri, İstanbul 1991, tür.yer.; a.mlf., “Fevri’nin Manzum Kırk Hadis Tercümesi”, MÜİFD, sy. 13-15 (1997), s. 121-130; Necip Âsım, “Hadîs-i Erbaîn Tercümeleri”, MTM, II/4 (1331), s. 143-165.

Abdülkadir Karahan