KETTÂNÎ, Muhammed b. Abdülkebîr

(محمد بن عبد الكبير الكتّاني)

Ebü’l-Feyz Muhammed b. Abdilkebîr b. Muhammed el-Kettânî el-Hasenî (1873-1909)

Derkāviyye tarikatının Kettâniyye kolunun kurucusu, âlim ve mutasavvıf.

1873 Mayısında doğdu. İdrîsî şeriflerindendir. Babasından, dayısı Ca‘fer b. İdrîs el-Kettânî’den, Muhammed b. Tihâmî ve Ahmed b. Hayyât’tan ders aldı. Mâülayneyn, Muhammed Nûrü’l-Haseneyn el-Leknevî, Ahmed b. İsmâil el-Berzencî, Ahmed b. Sâlih es-Süveydî gibi birçok âlim kendisine icâzet verdi. Başta hadis ve tasavvuf olmak üzere tefsir, usul-i fıkıh ve kelâm alanında derinleşti. Hadis hâfızı olması yanında tasavvufî konularda geniş bilgi sahibiydi. Kettânî ilk tasavvuf eğitimini babasından aldı. Muhammed Hüseyin el-İlâhâbâdî vasıtasıyla Çiştiyye, Ali b. Ahmed el-Mostârî vasıtasıyla da Derkāviyye tarikatına intisap etti. Seyrü sülûkünü tamamlayıp irşad faaliyetine başladı.

Kettânî, dedesi Muhammed b. Abdülvâhid el-Kettânî’nin XIX. yüzyılın ortalarında Fas’ta kurduğu, bir süre sonra kapanmaya yüz tutan Kettâniyye Zâviyesi’ni yüzyılın sonuna doğru etkin bir şekilde faaliyete geçirdi. Genç yaşta kazandığı nüfuz ve şöhretle de dikkatleri üzerine çekti. Kendisini kıskananların Fas tahtında gözü olduğu ve sultanın aleyhine konuştuğu yolundaki iddiaları üzerine


sultan Mevlây Abdülazîz el-Alevî ile arası açıldıysa da bir süre sonra ilişkileri tekrar düzeldi. Yabancılara ve onlarla iş birliği yapanlara, gayri İslâmî düzenlemelere karşı mücadele başlatan Kettânî, 1907’de Dârülbeyzâ (Kazablanka) ve Vücde’yi ele geçiren Fransızlar’a karşı gerçekleştirilen ayaklanmalara öncülük etti. Mevlây Abdülazîz bu olaylar karşısında hareketsiz kalınca güneydeki kabileler tarafından azledilip Merakeş’teki kardeşi Mevlây Abdülhafîz tahta geçirildi. Abdülhafîz’in kendisinden de biat istemesi üzerine Kettânî, Fas ulemâsı ile yaptığı uzun müzakerelerden sonra Fransızlar’a karşı mücadele etmek, İslâmî ölçülere uygun ve özellikle şûrâya dayalı bir yönetim gerçekleştirmek hususunda öne sürdüğü bazı şartlar kabul edilince Abdülhafîz’e biat etti ve ona biat etmeleri için kabilelere ve bağlılarına mektuplar yazdı.

Sultanın biat sırasında ileri sürülen şartlarla yetkilerinin kısıtlandığını düşünmesi, kardeşi Mevlây Abdülazîz’in taraftarlarına şiddet uygulaması, Abdülazîz’e karşı birlikte savaşmayı teklif etmesi ve bu teklifin Kettânî tarafından reddedilmesi üzerine bir süre sonra Kettânî ile arası açıldı. Fransızlar da bu ayrılığı körüklediler. 1909’dan itibaren Abdülhafîz’in Fransızlar’la ilişkileri düzeldiği ölçüde Kettânî ile kötüleşti. Çeşitli baskılara mâruz kalan Kettânî taşrada münzevi bir hayat yaşamak üzere babası, kardeşi Abdülhay ve ailesiyle birlikte Fas’tan ayrıldı (17 Mart 1909). Ancak yeniden harekete geçmek üzere hazırlık yapacağı düşüncesiyle yolda tutuklanarak geri getirildi ve yanındakilerle birlikte hapsedildi; biattan geri dönmekle ve sultanı azle çalışmakla suçlandı; Kettâniyye zâviyeleri kapatıldı. Kettânî yapılan işkenceler sonucunda 4 Mayıs 1909’da hapiste öldü. Babası, kardeşi ve oğlu bir süre sonra serbest bırakıldı.

Kettânî’nin ölümünden sonra tarikat faaliyetleri babası Abdülkebîr’in liderliğinde gizli olarak sürdürüldü. Abdülhafîz’den sonra kardeşi Mevlây Yûsuf tahta geçince Kettâniyye zâviyeleri tekrar açıldı. Abdülkebîr 1915’te vefat edince yerine diğer oğlu Abdülhay el-Kettânî geçti. Bu tarihten itibaren kral ailesine karşı Fransızlar’la iş birliği yapan Abdülhay ile kral ailesine bağlı kalan ağabeyinin çocukları arasında tarikat liderliği konusunda görüş ayrılığı belirdi ve mücadeleler oldu.

Kettânî’nin dinî ilimler yanında geniş bir tasavvuf kültürüne sahip olduğu, İbnü’l-Arabî, Abdülkerîm el-Cîlî, İbn Seb‘în ve İbnü’l-Fârız gibi mutasavvıfları takip ettiği, özellikle İbnü’l-Arabî’nin görüşlerini anlama ve izahta benzersiz olduğu kaydedilir (Abbas b. İbrâhim, VII, 162-163). Tarikatını Derkāviyye’nin genel prensipleriyle kendi tecrübelerine dayandıran Kettânî gerçek mürşidinin bizzat Hz. Peygamber olduğunu, müridlerine telkin ettiği evrâd ve salavatı (es-salâtü’l-ünmûzeciyye) bizzat Resûlullah’tan aldığını ve kendisinin hatm-i velâyet olduğunu ileri sürmüş, Seyyid Ahmed et-Tîcânî’nin aynı konudaki iddiası sebebiyle Kettânî ile Tîcânîler arasında sert tartışmalar olmuştur. Muhammed Kennûn ed-Dürrü’l-manžûm fi’ź-źeb Ǿani’l-ķuŧbi’l-mektûm’da Kettânî’yi tenkit etmiş, Kettânî de el-Kemâlü’l-mütelâlî ve’l-istidlâlâtü’l-Ǿavâlî fi’r-red Ǿalâ ehli’t-tefrîŧ ve’t-teġālî adlı eseriyle buna cevap vermiştir.

Eserleri. Kettânî’nin basılmış eserleri şunlardır: Laķŧatü Ǿaclân: Şerĥu’ś-Śalâti’l-ünmûzeciyye (Fas 1314); el-Kemâlü’l-mütelâlî ve’l-istidlâlâtü’l-Ǿavâlî (Fas 1318); Lisânü’l-ĥücceti’l-burhâniyye (Fas 1319); İrtişâfâtü’ŝ-ŝedyi’l-Muĥammedî (Fas 1321); el-Ĥikemü’l-ķudsiyye (Fas 1321); el-Keşf ve’t-tibyân Ǿammâ ħufiye Ǿale’l-aǾyân (Fas 1332); ed-Dürerü’s-seniyye fi’l-icâzât ve’l-vaśıyyeti’l-Kettâniyye (Fas 1333). Muhammed Hamza el-Kettânî tarafından Min resâǿili’l-İmâm Muĥammed b. ǾAbdilkebîr el-Kettânî fi’l-âdâb ve’s-sülûk adıyla yayımlanan (Beyrut 1419) on bir küçük risâlesi ve yine matbu olan birçok dua, hizb ve evrâdından başka (Fevzî Abdürrezzâk, s. 171-172) Rûĥu’l-Fuśûś, el-Mevâķıfü’l-ilâhiyye fi’t-taśavvurâti’l-Muĥammediyye, ed-Dürretü’l-beyżâ fî maǾna’ś-śalâĥi’lleźî taŧlübühü’l-enbiyâǿ, Ĥayâtü’l-enbiyâǿ, es-Sırru’ś-Śamedânî, el-Baĥrü’l-ħiđam fî şurûŧi’l-ictimâǾ bi’n-nebiyyi’l-aǾžam, ed-Dîvâniyye fî vaķti ŝübûti’l-fetĥ li’ź-źâti’l-Muĥammediyye, Tefsîru sûreti’đ-đuĥâ, el-İstibâķāt ilâ ĥużûri’l-ĥaķ li’l-mevcûdât, TevâliǾu’s-suǾûd gibi çalışmaları da vardır.

Kettâniyye tarikatıyla ilgili başlıca eserler olarak Kettânî’nin yukarıda anılan ed-Dürerü’s-seniyye’si ile Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî’nin yayımlanmamış en-Nebźetü’l-yesîretü’n-nâfiǾati’lletî hiye li-estâri aĥvâli’ş-şuǾbeti’l-Kettâniyye râfiǾa, Hasan el-Kettânî’nin el-Feyżü’r-raĥmânî fî sülûki’ŧ-ŧarîķi’l-Kettânî, M. Bâkır el-Kettânî’nin Tercemetü’ş-Şeyħ Muĥammed el-Kettânî (Rabat 1962) ve Georges Pujol’un La confrérie des Kittâniyyîn (Rabat 1930) adlı çalışması anılabilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Nebhânî, Kerâmâtü’l-evliyâǿ, Beyrut 1329, I, 226; Michaux-Bellaire, Essai sur l’histoire des confréries marocaines, Rabat 1921, I, 141-159; Muhammed Bâkır el-Kettânî, Tercemetü’ş-Şeyħ Muĥammed el-Kettânî, Rabat 1962; R. Landau, Târîħu’l-Maġrib fi’l-ķarni’l-Ǿişrîn (trc. N. Ziyâde), Beyrut 1963, s. 143-145, 380-386; J. M. Abun-Nasr, The Tijaniyya, London 1965, s. 13, 24-25, 29, 94-95; J. S. Trimingham, The Sufi Orders in Islam, Oxford 1971, s. 112, 217; Abbas b. İbrâhim, el-İǾlâm, VII, 155-168; Abdullah Laroui, Les origines sociales et culturelles du nationalisme marocaine (1830-1912), Paris 1977, s. 102, 108, 375-376, 397, 399, 405; İbrâhim Harekât, el-Maġrib Ǿabre’t-târîħ, Dârülbeyzâ 1405/1985, III, 569-571; Fevzî Abdürrezzâk, el-MaŧbûǾâtü’l-ĥaceriyye fi’l-Maġrib, Rabat 1406/1986, s. 171-172; J. Cagne, Nation et nationalisme au Maroc, Rabat 1988, s. 422-435; Abdüsselâm b. Abdülkādir İbn Sûde, İtĥâfü’l-müŧâliǾ bi-vefeyâti aǾlâmi’l-ķarni’ŝ-ŝâliŝ Ǿaşer ve’r-râbiǾ (MevsûǾatü aǾlâmi’l-Maġrib içinde, nşr. Muhammed Haccî), Beyrut 1417/1996, VIII, 2856-2857.

Ahmet Özel