KESİK BAŞ DESTANI

Dinî-destanî manzum halk hikâyesi.

“Dâsitân-ı Kesik Baş”, “Hikâye-i Kesik Baş” olarak da adlandırılan Kesik Baş destanı mevlid metinlerine eklenen geyik, güvercin vb. hikâyeler gibi Hz. Peygamber’in faziletlerini ve Hz. Ali’nin İslâm uğrundaki kahramanlıklarını dile getirerek halkın dinî duygularını canlı tutmak amacıyla anlatılan veya toplantılarda makamla okunan bir halk hikâyesidir. Kahramanı gövdesiz bir insan başı olan hikâye bu garip özelliğiyle dikkat çekmiş, Anadolu’dan başka Balkanlar’da ve Asya içlerinde de yaygınlık kazanmıştır.

Kesik Baş destanının konusu şöyledir: Resûl-i Ekrem başta Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali olmak üzere otuz üç bin sahâbe ile sohbet ederken çıkagelen bir kesik baş Allah’ın dostu olduğunu, elli defa hacca gittiğini, ism-i a‘zamı bildiğini ve gece gündüz Allah ile söyleştiğini anlatır. Adının Şeyh Abdullah olup Kal‘a-i Zerrîn şehrinde oturduğunu, müslümanlara musallat olan bir devin kendisini bu hale koyarak oğlunu yediğini, hanımını da kaçırdığını söyler. Allah’ın resulünün bu devi ortadan kaldırarak hanımını kurtarmasını ister, aksi halde kıyamet gününde kendisinden davacı olacağını ifade eder. Bunun üzerine Ali zülfikarı çekerek ileri atılır, devi öldürmek için Hz. Peygamber’den izin ister, Resûl-i Ekrem de ona izin verir. Düldüle binen Hz. Ali Kesik Baş’ı takip eder. Yedi gün, yedi gece yol almak suretiyle devin kuyusuna varırlar. Hz. Ali 500 kulaç uzunluğundaki kemendin bir ucunu bir kayaya, diğer ucunu da beline bağlayarak kuyunun dibine doğru inmeye başlarsa da çok uzak olduğunu anlayınca kemendi bırakır, yedi gün daha indikten sonra kuyunun dibine varır. Bir demir kapıyı açtığında bir altın saray ve bu sarayda bir kadın görür. Kadının Kesik Baş’ın hanımı olduğunu anlar. İçerideki odalarda da eli ayağı bağlı 500 müslüman görür. Bunlar daha önce 5000 kişi olduklarını, devin her gün içlerinden beşini yediği için bu kadar kaldıklarını bildirirler. Hz. Ali ilerlediğinde minare boyunda, başı kümbet gibi, parmakları insan gövdesi kalınlığında, 1000 yaşını geçmiş bir devin uyuduğunu görür. Devi uyurken öldürmek istemediği için attığı naralarla onu uyandırır. Dev Hz. Ali’ye kendisini yiyeceğini, dünyada Sünnî müslüman bırakmayacağını, Mekke ve Medine’yi de yıkacağını söyleyerek saldırır. Devin hamlelerinden korunan Hz. Ali zülfikarı çekerek deve iman etmesini söyler, kabul etmeyince de onu öldürür, Kesik Baş’ın hanımını ve diğer müslümanları kurtarır. Hz. Ali Allah’a dua eder ve bir anda kendini 500 müslümanla birlikte kuyunun ağzında bulur. Hz. Ali geri dönünce Resûl-i Ekrem Kesik Baş’a ve oğluna dua eder. Kesik Baş organları tam bir yiğit olur, oğluna da Allah yeniden can bağışlar. Kesik Baş destanında çok zor şartlar altında bile vakit namazlarının mutlaka kılınması gerektiği mesajı belirginleşmektedir.

Yazma ve basma nüshalarında temel konusu değişmeyen Kesik Baş destanı genellikle 90-130 beyit civarındadır. Destanı anlatan kişi birçok nüshada belli olmamakla beraber bazı nüshaların sonunda Kirdeci Ali, Kethüdâ Ali veya Aliyyü’d-dîn gibi isimler yer alır. XIV. yüzyıl başlarından itibaren Kesik Baş vb. dinî halk destanlarında rastlanan bu ismin destanı söyleyen kişi mi yoksa derleyen mi olduğu hakkında kesin bir şey bilinmemektedir. Mevcut nüshalarda daha çok “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılan destanın bazı nüshalarında veznin “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbına, bazan da hece veznine uyduğu görülmektedir. XIV. yüzyıl sonlarından itibaren yazıya geçirildiği sanılan Kesik Baş destanının yazma bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde 4069 numarada kayıtlı mecmuanın içindedir.

Kesik Baş destanındaki kötülük timsali ejderha ile bir yiğidin mücadelesi teması eski Türk, Ortadoğu ve hıristiyan dinî inançlarında, bilhassa Türk halk hikâyeleri ve masallarında da görülmektedir. Kesik Baş destanı bu yönüyle Hıristiyanlık’ta yer alan Aya Yorgi’nin (Hagios Georgios, Saint Georges) ejderha menkıbesiyle de benzerlik göstermektedir (Ciopinski, XIII [1971], s. 12). Burada Aya Yorgi Hz. Ali’ye, Aya Yorgi’nin mağlûp ettiği ejderha deve, menkıbenin kahramanlarından biri olan aziz tarafından ejderhanın elinden kurtarılan kız da Kesik Baş’ın hanımına benzemektedir.

İslâmî dönemde başı kesilen kahraman motifinin yer aldığı birçok menkıbe ortaya çıkmış, bilhassa Kerbelâ’da başı kesilerek şehid edilen Hz. Hüseyin bu menkıbelerde yer almıştır (Fazlullah Rahîmî, s. 188 vd.). Şems-i Tebrîzî, Âşık Paşa, Molla Lutfî, Oğlan Şeyh İsmâil Ma‘şûkī ve Hasan Keşfî Efendi’nin adı çevresinde oluşmuş kesik baş menkıbeleri de vardır. Ayrıca bazı halk hikâyeleri, masal ve


modern efsanelerde kesik baş motifine yer verilmiştir (Ocak, s. 27-37).

Türkler Anadolu’ya geldikten sonra Türk folklor ve edebiyatında görülen kesik başlı kahraman motifinin ilk örneklerinden biri Peçuylu İbrâhim’in tarihinde yer almaktadır (I, 355-363). Sigetvar Kalesi’nin kumandanı Kroçin, Türkler’in elinde bulunan Grijgal Kalesi’ni kuşatır ve içeridekilere teslim olmaları halinde kimseye zarar vermeyeceğini bildirir. Türk askerleri ise bir huruç hareketiyle düşman kuşatmasını yarmayı kararlaştırır ve cuma namazı kılındıktan sonra hücuma geçilir. Askerler arasında Deli Mehmed ve Deli Hüsrev adında iki arkadaş vardır. Deli Mehmed savaş esnasında başı kesilerek şehid edilir. Düşman askeri onun kesik başını alıp uzaklaştığı sırada Deli Hüsrev arkadaşına, “Canını verdin, başını verme!” diye bağırır. Deli Mehmed’in cesedi yerinden fırlar, bir hamlede düşman süvarisini yere yıkar, başını elinden alır ve tekrar oraya uzanır. Bu efsane Ömer Seyfeddin’in “Başını Vermeyen Şehid” adlı hikâyesine de konu olmuştur.

Savaş esnasında düşman tarafından başı kesilmiş kahraman motifine bazı küçük farklarla, IV. Murad’ın Bağdat Seferi esnasında geçen bir kısım olayların yer aldığı Genç Osman destanında da rastlanmaktadır. Ayrıca Abdurrahman Gazi (Erzurum), Sultan Seydi (Erzincan), Seyyid Bilâl Dede (Sinop), Habîb en-Neccâr (Antakya), Karaçomak (Antep), her ikisine de Hıdırlık Sultan adı verilen Suûb-i Rûmî (Suheyb-i Rûmî) ve Ubûdü Gazi (Çorum), Abdülvehhâb Gazi (İznik), Hüseyin Gazi (Ankara, Divriği) efsanelerinde de savaş sırasında başı kesildiği halde savaşa devam eden veya düşmana teslim olmayan kesik başlı kahramanlardan söz edilmektedir (Ocak, s. 16-24).

BİBLİYOGRAFYA:

Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 355-363; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, III, 54; Vilâyetnâme (haz. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1958, s. 97; Hikâye-i Mevlidü’n-nebî, İstanbul 1311, s. 38-42; Fazlullah Rahîmî, Gülzâr-ı Hasaneyn (haz. Ali Adil Atalay), İstanbul 1994, tür.yer.; J. Deny, Traditions populaires turques de Salonique et de Florina, Niort 1920; A. Mazon, Contes slaves de la Macédoine sudoccidentale, Paris 1923, s. 168, 198, 200; Eflâtun Cem Güney, En Güzel Türk Masalları, İstanbul 1948, s. 111-112; Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Evliyaları, Gaziantep 1964, s. 26-27; Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara 1967, s. 55, 86-94, 98, 191, 198, 280; Vasfi Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1970, s. 142-144; Y. S. Ahmetgaleeva, Issledovanie Turkoyaziçnogo Pamyatnika, Moskova 1979, s. 136; Nurettin Albayrak, Folklorumuz ve Erzincan, Erzincan 1983, s. 142-143, 147-148; Şevket Plana, “Kosova ve Makedonya Efsânelerinde Önemli Folklor Motifleri”, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1986, II, 335-336; Ahmet Yaşar Ocak, Türk Folklorunda Kesik Baş, Ankara 1989, tür.yer.; Saim Sakaoğlu, Efsane Araştırmaları, Konya 1992, s. 75-76; Saadet Çağatay, “Türk Halk Edebiyatında Geyiğe Dair Bazı Motifler”, TDAY Belleten (1956), s. 172; Yahya Benekay, “Hikâye-i Kesikbaş”, Hayat, sy. 14, İstanbul 1964, s. 12-13; J. Ciopinski, “Kéšik Báš Kitaby, Variante de Kazan”, FO, XII (1970), s. 61-68; XIII (1971), s. 9-13; Fuat Özdemir, “İlk Dinî Destanlar ve Kesik Baş Destanı”, Folklor Araştırmaları Kurumu Yıllığı (Ankara 1975), s. 127-129; Fikret Türkmen, “Kesikbaş Hikâyesi”, TDEA, V, 293-294.

Nurettin Albayrak