KEREM ile ASLI

Türk halk hikâyesi.

Günümüze kadar sözlü ve yazılı olarak gelen Kerem ile Aslı hikâyesinin yüzlerce varyantı vardır. Bilinen en eski tarihli yazmalardan biri olan Mecmûatü’l-letâif sandûkatü’z-zerâif adlı cönkteki varyantına göre hikâyenin konusu şöyledir: Halep’te yaşayan çok zengin bir bey, çocuğu olmadığı için mutsuzdur. Bir gün yaşlı bir derviş ona, eşinin Ayazma Çeşmesi başında yemesini tembihlediği bir elma verir ve gözden kaybolur. Bunun üzerine bey tellâllar çağırtıp halkı çeşmenin başına toplar. Bu sırada çocuğu olmayan bir keşişin karısı durumu öğrenince beyin hanımına yalvarır, elmanın bir parçasını da kendisine vermesini ister. Çocuklar ayrı cinsten olursa evlendireceklerine dair sözleşerek elmanın bir parçasını keşişin karısı alır. Dokuz ay sonra beyin bir oğlu, keşişin de bir kızı olur. Oğlana Mirza Bey, kıza Han Sultan adını verirler. Dört yaşına kadar özel dadılarla büyütülen Mirza Bey, Sofu adlı arkadaşıyla birlikte özel hocalardan eğitime başlar. On dört yaşına gelince arkadaşı Sofu yeterli derecede ilim öğrendiklerini, artık ata binip avlanmaları gerektiğini söyler. Böylece at binmeye, ok atmaya ve avlanmaya başlarlar.

Günün birinde Mirza Bey rüyasında gördüğü bir kıza âşık olur. Ertesi gün Sofu ile çıktıkları avda Mirza Bey’in şahininin kovaladığı kuş bir bahçeye girer. Mirza Bey de şahini takip ederek bahçeye girince rüyasında gördüğü kıza rastlar. “Rüyamın aslı bu kızdır” der ve onu yanağından öper. Kız, “Kerem eyle, beni rüsvâ etme” diye yalvarır. Bundan sonra kızın adı Aslı, Mirza Bey’inki Kerem olur. Bu olayın ardından Kerem yemeden içmeden kesilir, kimse derdini bilemez. Kerem’in babası oğlunun derdini öğrenmek için tabiplere ve hocalara başvurursa da kimse derdine çare bulamaz. Sonunda yaşlı bir kadın derdinin aşk olduğunu farkeder ve Kerem’den kızın adını öğrenir. Kerem’in babası keşişi çağırarak Aslı’yı oğluna ister. Keşiş korktuğu için kızını vermeye razı olursa da annesi bir müslümana kızını vermek istemediğinden gizlice başka bir şehre kaçarlar. Bu olaydan sonra Kerem’le dostu Sofu’nun onların peşine düşmesiyle hikâye yeni bir boyut kazanır; bir kaçma-kovalama başlar, zaman zaman karşılaşırlarsa da kavuşmaları mümkün olmaz.

Bu kovalama sırasında Kerem ile Sofu’nun başına çeşitli olaylar gelir. Öte yandan Kerem’in yanık türküleri ilâhî bir anlam kazanmıştır. Duaları kabul edilen Kerem canlı cansız bütün varlıklarla konuşabilmekte, bu varlıklar da ona cevap vermektedir. Aslı’nın gittiği yerleri onlardan öğrenen Kerem’in artık silâhı türküleridir; kılıç kullanmaz, ok atmaz; türkülerindeki ilâhî güçle bütün zorlukları yener. Keşişin Kayseri’ye yerleştiğini ve Aslı’nın annesinin dişçilik yaptığını öğrenince dişini çektirmek bahanesiyle evlerine girer. Kadın Kerem’in başını Aslı’nın dizine koyarak dişini çekmeye çalışır. Kerem, Aslı’nın dizinde daha fazla kalabilmek için otuz iki dişini çektirir. Sonunda Aslı onu tanısa da ilgisiz davranır. Kerem de aşkının yarısını Aslı’ya vermesi için Tanrı’ya dua eder. Bunun üzerine Aslı yaptıklarına pişman olup aşk ateşine düşer. Durumu öğrenen keşiş Kerem’i Kayseri valisine şikâyet eder. Kerem yakalanıp öldürüleceği sırada valinin kız kardeşinin yardımı ile kurtulur ve Aslı ile evlenir. Ancak keşiş Aslı’ya sihirli bir elbise giydirmiştir. Gerdek gecesi Kerem sabaha kadar uğraştığı halde düğmeleri çözemez. Sonunda bir ah çeker, içinden bir alev çıkar ve yanıp kül olur. Aslı da saçlarını süpürge yapıp külleri toplarken tutuşarak yanar.

Diğer halk hikâyeleri gibi Kerem ile Aslı hikâyesi de nazım-nesir karışıktır. Bu hikâyedeki şiirlerin her biri bir epizoda bağlıdır. Müstakil gibi görünen bazı şiirlerin de başlangıçta bir epizoda bağlı olduğu söylenebilir. Koşma ve semâi nazım biçimiyle söylenmiş şiirlerde diğer benzerlerinde görüldüğü gibi kafiye ve ölçü kusurları bulunmaktadır.

Başta Azerbaycan olmak üzere yurt dışında da oldukça geniş bir coğrafyada ilgi gören Kerem ile Aslı hikâyesi Türkmenistan, Kırım, Özbekistan, İran’ın Güney Azerbaycan ve Horasan bölgeleriyle Balkanlar’daki Türk kavimleri ve Türkler’e komşu olan Ermeni, Gürcü ve Lezgiler arasında canlı olarak yaşamaktadır (geniş bilgi için bk. Duymaz, s. 24-35).

Kerem ile Aslı hikâyesini Batılı araştırmacılar da inceleme konusu yapmıştır. Grünfeld Leopold tarafından litograf baskıların birinden seçilen on yedi şiir Almanca’ya çevrilerek Anatolische Volkslieder aus der Kaba Dil (Leibzig 1888) içinde yayımlanmıştır. Kúnos’un 1883 tarihli litograf baskıdan alıp Friedrich W. Radloff’un Proben serisinde neşrettiği 123 türkü ile G. Izrailov’un derleyip yayımladığı metinler de ilk çalışmalar olarak dikkati çeker (bk. bibl.). Kúnos ayrıca, Kerem ile Aslı’nın da içinde bulunduğu üç hikâyeyi Macarca’ya çevirerek “Türkler’in Millî Romanları” adıyla neşretmiştir.

Türk halk hikâyeleri içinde yazma ve basma nüshası en çok bulunan hikâye Kerem ile Aslı’dır. Yazmalarda hikâyenin genellikle tamamına, bazan da bir bölümüne yer verilmiştir. Cönklerde ise daha çok Kerem ile Aslı hikâyesine ait manzum parçalar yer almaktadır. XIX. yüzyılın sonlarında Radloff’un çalışmalarından beri pek çok metin derlenmiştir. Şükrü Elçin 1949 yılında bir monografi yayımlamış, M. Fuad Köprülü, Pertev Naili Boratav, Cahit Öztelli, Mehmet Tuğrul, Fikret Türkmen, Saim Sakaoğlu, Ali Duymaz gibi araştırmacılar da kitap ve makalelerinde konu üzerinde durmuşlardır. Bunların dışında Kerem ile Aslı hikâyesine dair birçok tez ve inceleme yapılmış (konuyla ilgili geniş bibl. için bk. a.g.e., s. 5-24), şiir diliyle de yeniden kaleme alınmıştır (Mustafa N. Karaer, Kerem ile Aslı, İstanbul 1985, s. 207).

Kerem ile Aslı hikâyesi hacim olarak büyük hikâyeler grubuna sokulabilir. Hikâyenin oluştuğu yer ve tarih hakkında değişik görüşler ileri sürülmüş ve bu görüşler geniş bir şekilde tartışılmıştır


(Duymaz, s. 201-217). Bunlardan hareketle hikâyenin XVI. yüzyıldan daha eskiye gidemeyeceği söylenebilir. Teşekkül yerinin ise Azerbaycan ve Doğu Anadolu bölgesi olması kuvvetle muhtemeldir.

Kerem’in şahsiyeti gerek âşık edebiyatında gerekse halk edebiyatı geleneğinde derin izler bırakmıştır. Kerem’in yanışına modern edebiyat yanında çeşitli sanat dallarında da (opera, bale, sinema, resim vb.) yer verilmiş, türküleri halk arasında ve repertuvarlarda kullanılmıştır. İki ayrı dine mensup kahramanların maceralarının işlenmesi de hikâyeye başka bir özellik kazandırmıştır. Anadolu’nun değişik yerlerinde rastlanan Kerem ve Aslı şeklindeki yer adları hikâyenin tesirinin bir başka göstergesidir. Halk müziğinde “Kerem havaları” önemli yer tutar. Yanık Kerem, kesik Kerem (Barak ağzı), kandilli Kerem, yedekli Kerem, zencirli Kerem gibi havalar Kerem ile Aslı hikâyesinin müzik kültürüne kazandırdığı ezgilerdir (bk. ÂŞIK MÛSİKİSİ). Kerem ile Aslı hikâyesi aydınlar üzerinde de etkili olmuştur. A(hmed) F(ahri)’nin yazdığı beş perdelik “Kerem ile Aslı” piyesi (İstanbul 1305) tiyatrolaştırılan halk hikâyelerinin ilk örneklerindendir. Fuat Hulûsi Demirelli hikâyeyi iki perdelik sazkâropera haline getirmiştir (Kerem ile Aslı-Halk İçin Temaşa, 1335). Karagöz repertuvarına da girdiği söylenen Kerem ile Aslı hikâyesi ayrıca filme alınmış ve Üzeyir Hacıbeyli tarafından opera olarak bestelenmiştir. Kerem ile Aslı, gerek Anadolu’da gerekse Anadolu dışında bazı yeni hikâyelerin oluşmasına da sebep teşkil etmiştir. Anadolu’da “Kerem’in Erzincan Bağları”, Ermeniler arasında teşekkül eden “Hovannes ile Aşe Hikâyesi” bunlardan en tanınmış olanlarıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

I. Kúnos, “Über die Volkspoesie der Osmanischen Türken”, Proben VIII, Petersburg 1899, s. I- XLII (bu yazının ilk kısmının tercümesi için bk. “Anadolu Halk Edebiyatı” [trc. H. F.], Halk Bilgisi Mecmuası, I, Ankara 1928, s. 57-66); a.mlf., “Türkische Volksromane in Klein Asien III”, Ungarische Revue, XIII/3, Budapest 1893, s. 304-316; M. E. Elekberov, Kerem ile Esli, Bakı 1913, tür.yer.; Fuat Hulusi [Demirelli], Kerem ile Aslı-Halk İçin Temaşa, İstanbul 1335; Orhan Seyfi Orhon, Kerem ile Aslı, İstanbul 1934; Âşık Kerem ile Aslı Han, İstanbul 1943; B. A. Karrıyev, Aslı-Kerem, Aşgabad 1944; a.mlf., “Narodnıy Roman Aslı i Kerem”, Sovet Edebiyatı, Aşgabad 1945, III, 97-103; Pertev Naili Boratav, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, Ankara 1946, s. 33, 40, 171; Eflâtun Cem Güney, Kerem ile Aslı, İstanbul 1959, s. 123-126; Ehliman Ahundov, Esli ve Kerem, Bakı 1960; Aslı ve Kerem Hikâyeti, Tebriz, ts. (Firdevsî Kitaphânesi); Kerem ile Aslı (nşr. R. Georgiyeva), Sofya 1967; Amangül Durdıyeva, Aslı-Kerem, Halk Dessanı, Aşgabad 1965; Özege, Katalog, I, 83; II, 861; IV, 1846; Şevket Rado, Kerem ile Aslı, İstanbul 1972; Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar, III: Tip Tahlilleri, İstanbul 1991, s. 159-166; Şükrü Elçin, Kerem ile Aslı Hikâyesi, Ankara 2000, s. 11-31; Ali Duymaz, Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, Ankara 2001, s. 5-35, 201-217; G. Izrailov, “Esli-Kerem”, Sbornik Materialev dlya Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza, XIII (1892), s. 110-128; M. Sadık, “Âşık Kerem Yandı mı Yanmadı mı?”, Maarif, V/126, İstanbul 1309, s. 347; Sadettin Nüzhet [Ergun], “Âşık Kerem’in Şiirleri”, Halk Bilgisi Haberleri, III/28, İstanbul 1933, s. 89-97; III/29 (1933), s. 134-142; IV/38 (1934), s. 36-41; Cahit Öztelli, “Kerem ile Aslı Hikâyesinin Yazarı Kimdir”, TFA, V/117 (1959), s. 1888-1900; Fikret Türkmen, “Kerem Havaları”, TDEA, V, 283; a.mlf., “Kerem ile Aslı”, a.e., V, 283-285.

Fikret Türkmen