KADEM

(القدم)

Bir velînin bir melek, peygamber veya başka bir velînin izinde olması anlamında tasavvuf terimi.

Sözlükte “ayak” anlamına gelen kadem, tasavvufta bir velînin daha önceki bir velînin veya nebî ya da meleğin niteliklerini taşıması, onunla aynı meşrepte olması ve onun izinden gitmesi demektir. Tasavvuf kitaplarında bu hususu ifade etmek için, “Şu kişi şunun ayağı üzeredir” (alâ kademi fülân) denilir. Aynı durum bazan kadem yerine kalb kelimesi kullanılarak da anlatılır.

Muhyiddin İbnü’l-Arabî, kadem-i sıdk (Yûnus 10/2) ve kadem-i cebbâr (Buhârî, “Tevĥîd”, 7; Müslim, “Cennet”, 35) olmak üzere kademin iki şeklinden bahseder. Kadem-i sıdk Allah’ın ilminde kulun ebedî mutluluğa ereceği, kadem-i cebbâr ise bedbahtlığa uğrayacağı anlamına gelir (et-TaǾrîfât, “Ķadem” md.). Bu durumlardan ilki Allah’ın hâdî, ikincisi mudıl isminin birer tecellisidir. İbnü’l-Arabî, bir kimsenin diğer birinin kademi veya kalbi üzerine olmasını “ilâhî mârifetlerde onun gibi tasarrufta bulunması” şeklinde tanımlar. Yani izlenen peygambere veya meleğe gelen bir vârit ve ilâhî feyiz onun izinden giden kişiye de gelir (el-Fütûĥât, II, 11). Meselâ nedâmet ve istiğfar Hz. Âdem’in, kabz Hz. Nûh’un, saf bir kalp Hz. İbrâhim’in karakterini oluşturan temel niteliklerdir. Hz. Âdem’in kademi üzerine olan onun gibi tövbekâr, Hz. Nûh’un kademi üzere olan onun gibi kabz halinde bulunur. Hz. İbrâhim’in kademi üzere bulunan da onun gibi temiz bir kalbe sahip olur; Cebrâil’in kademi üzere olan ondan bilgi alır (a.g.e., II, 14).

Bir velînin diğer bir velî veya nebînin kademi üzere bulunması onunla aynı meşrepte olması değil âdeta onunla özdeşleşmesi anlamına gelir. Buna göre, “Falan er Muhammed’in kademi üzeredir” denildiğinde bundan o kişinin Hz. Muhammed’in adımlarını aynen takip ettiği, Hakk’a giden yolda onunla aynılaştığı, yani onun mânevî ve ahlâkî sıfatlarının benzerlerini kendisinde gerçekleştirdiği anlaşılır. Tasavvuf kitaplarında konu örnek alma durumunda bulunan velînin örnek aldığı nebî, velî veya melekten ilim ve mârifet alması şeklinde açıklanmış ve ilkinin ikincisindeki ahlâk, hal, hareket ve tavırları yansıttığı özellikle belirtilmiştir. Tasavvufta nebî ve velîlerin karakterlerine ait temel ilkelerin ve belirgin niteliklerin bunları örnek alanlar tarafından yaşandığı kabul edilir. Allah’a itimat ve tevekkül ederek uzun yolculuklara çıkan sûfîlerin bu halleri de “kadem-i tecrîd” tabiriyle anlatılır.

BİBLİYOGRAFYA:

et-TaǾrîfât, “Ķadem” md.; Tehânevî, Keşşâf, II, 1211; Buhârî, “Tevĥîd”, 7; Müslim, “Cennet”, 35; Ebû Nuaym, Ĥilye, Beyrut 1967, I, 9; İbnü’l-Arabî, el-Fütûĥât, Kahire 1293, II, 11, 14; Kâ-şânî, Iśŧılâĥâtü’ś-śûfiyye, s. 143; Câmî, Nefeĥât, Tahran 1370 hş., s. 420, 845; Gümüşhânevî, CâmiǾu’l-uśûl, İstanbul 1276, s. 22, 41, 45; el-MuǾcemü’ś- śûfî, s. 900-902.

Süleyman Uludağ