KĀBÛS b. VEŞMGÎR

(قابوس بن وشمكير)

Ebü’l-Hasen Şemsü’l-meâlî Kābûs b. Veşmgîr b. Ziyâr el-Cîlî (ö. 403/1012)

Ziyârî emîri (978-981, 998-1012).

Kardeşi Zahîrüddevle Bihistûn’un (Bîsütûn) 367’de (978) ölümü üzerine tahta çıktı; bu tarihten önceki hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Zahîrüddevle’nin ölümünden sonra kayınpederi Dübâc b. Bânî Cîlî, Sâmânîler’in de desteğini alarak Zahîrüddevle’nin çocuk yaştaki oğlunu tahta çıkarmak için teşebbüse geçti. Kābûs da ordunun desteğini ve Ziyârî topraklarının Sâmânî nüfuzuna girmesine engel olmak isteyen Büveyhî Hükümdarı Adudüddevle’nin yardımını elde etti ve rakibine üstün gelerek Taberistan ve Cürcân Ziyârî emîri oldu (Receb 367 /


Şubat 978). Kābûs, bu yardımından dolayı sikkelerinde Adudüddevle’nin adına yer vererek Büveyhîler’i metbû tanıdı. Abbâsî Halifesi Tâi‘-Lillâh da Kābûs’a ahd, hil‘at ve Şemsülmeâlî lakabını verdi (368/978-79).

Tahta geçtikten kısa bir süre sonra Kābûs’un Adudüddevle ile ilişkileri bozuldu. Cibâl’de bir bölgenin emîri iken isyan eden Adudüddevle’nin kardeşi ve kendisinin damadı Fahrüddevle’ye sığınma hakkı vermesi Kābûs ile Büveyhîler’i karşı karşıya getirdi. Taberistan ile Cürcân sınırında yer alan Esterâbâd şehrinin etrafına hendekler kazarak savunmaya hazırlanan Kābûs’un yapılan savaşı kaybetmesi üzerine bütün Taberistan ve Cürcân toprakları Adudüddevle’nin eline geçti (Cemâziyelevvel 371 / Kasım 981). Esterâbâd yenilgisinden sonra Horasan’ın merkezi Nîşâbur’a giderek Sâmânîler’e iltica eden Kābûs ve Fahrüddevle, Sâmânî Emîri II. Nûh’tan yardım istediler. Sâmânî emîri bu isteği kabul ederek Horasan ordu kumandanı Hüsâmüddevle Taş’a büyük bir ordu ile Cürcân’a saldırıya geçme emrini verdi. Ancak Cürcân önlerinde yapılan savaşta (372/982-83) Büveyhîler Sâmânî ordusunu kesin bir yenilgiye uğrattı.

Müeyyidüddevle’nin ölümünün (373/984) ardından Vezir Sâhib b. Abbâd’ın çağrısı üzerine Fahrüddevle, Büveyhîler’in Cibâl kolunun başına geçti; ancak Kābûs aynı şansa sahip olamadı. Çünkü Fahrüddevle, Sâhib b. Abbâd’ın etkisiyle Kābûs’a topraklarını geri vermedi; on yedi yıl Sâmânî topraklarında mülteci olarak kalan Kābûs, Fahrüddevle’nin ölümünden (387/997) sonra ülkesine dönebildi. Kābûs’un kumandanları önce Taberistan, arkasından da Cürcân’da Fahrüddevle’nin yerine geçen oğlu Mecdüddevle’nin kuvvetlerini mağlûp ettiler. Kābûs, Cürcân’a girerek yeniden Ziyârî tahtına oturdu. Daha sonra hâkimiyetini Taberistan ve Cibâl’e kadar genişletti (Şâban 388 / Ağustos 998). Kābûs, ikinci emirlik döneminde Gazneli Mahmud ile yakın münasebetler kurdu; fakat Abbâsî halifesinden başka hiçbir kimseyi metbû tanımadı. Oğlu Minûçihr zamanında Ziyârîler Gazneliler’e tâbi oldular.

Kābûs’un en küçük bir suç, hatta bir şüpheden dolayı kolayca ölüm cezası vermesi, ordunun önde gelen kumandanlarının kendisini tahttan indirmek için harekete geçmesine sebep oldu. Cürcân dışındaki kalesinde Kābûs’u kuşatma altına alan âsi askerler idare merkezi Cürcân’ı kontrol altına aldılar. Taberistan valisi olan oğlu Ebû Mansûr Minûçihr’i babasına karşı kendileriyle ittifak etmesi şartıyla tahta geçmeye davet ettiler. Minûçihr, tahtı başkasına kaptırmamak için isyancılarla birleşmek zorunda kaldı. Çaresiz kalan Kābûs tahtı oğluna bırakmayı ve ömrünü Cenâşk Kalesi’nde geçirmeyi kabul etti (402/1011-12). Ancak âsi askerler, hayatta kalmasının kendileri için tehlikeli olabileceğini düşünerek onu öldürdüler. Bir kış günü üzerindeki elbiseleri çıkarıp soğuktan donarak ölmesine sebep oldukları da rivayet edilir. Ebû Bekir Muhammed b. Ali es-Serahsî ile Ziyâd b. Muhammed el-Cürcânî gibi şairler Kābûs’u öven şiirler yazmışlardır. Kabûs 397’de (1006-1007), bugünkü Cürcân dışında Deştigürgân’da kendisi için Kümbed-i Kābûs adıyla meşhur 57 m. yüksekliğinde, silindirik gövdeli bir kule-mezar inşa ettirmiştir (geniş bilgi için bk. EI² [İng.], II, 1139). İran’ın Cürcân (Gürgân) eyaletinin ikinci büyük şehri olan Künbedikābûs ismini ondan almıştır.

Arapça ve Farsça şiirler kaleme alması yanında döneminin edebî nesir yazarlarından biri olan Kābûs, Bedîüzzaman el-Hemedânî ile birlikte secili nesrin öncülerinden kabul edilmektedir. Edebî mektuplarından bazıları Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed el-Yezdâdî tarafından muhtemelen 613’te (1216) Kemâlü’l-belâġa (Resâǿilü Şemsi’l-MeǾâlî) adlı eserde toplanmıştır. Eser Kābûs’un Sâhib b. Abbâd, Muhammed b. Abdülcebbâr el-Utbî, Ebû İshak es-Sâbî gibi devrin meşhur âlim, edip ve şairlerine yazdığı mektuplarla kendisine gönderilen cevabî mektupları ihtiva etmektedir. Mektuplarının bir kısmı İbn İsfendiyâr’ın eserinde, bazı şiirleri MuǾcemü’l-üdebâǿ, Lübâbü’l-elbâb, Yetîmetü’d-dehr gibi tarih ve edebiyat kitaplarında yer almaktadır. Kābûs’un kaleme aldığı bir mektup “el-iftihâr ve’l-itâb” konusunda örnek metin olarak kabul edilir.

Kaynaklarda başta ilm-i nücûm olmak üzere felsefe ve astronomiyle uğraşmış geniş kültüre sahip bir emîr olarak tanıtılan Kābûs aynı zamanda iyi bir hattattır. Âlim, edip ve şairlere önem vermiş, sarayı ilim adamlarının toplandığı bir yer olmuştur. Kābûs, 388’de (998) Sâmânî ülkesinden geri dönerken Bîrûnî de onunla birlikte Cürcân’a gelmiş, el-Âŝârü’l-bâķıye adlı eserini kendisine ithaf etmiş, eserinin çeşitli yerlerinde Kābûs’u övmüştür. İbn Sînâ, onun âlimleri himaye ettiğini bildiğinden kendisiyle görüşmek üzere Hârizm’den Cürcân’a gitmiştir. Ebû Mansûr es-Seâlibî, adalet ve ihsanın kaynağı olarak gösterdiği Kābûs’un âlim ve bilge kişiliğinden övgüyle söz etmiş, el-Mebhec ile et-Temŝîl (et-Temeŝŝül) ve’l-muĥâđara adlı eserlerini onun adına kaleme almıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Sâhib b. Abbâd, Resâǿil (nşr. Abdülvehhâb Azzâm - Şevkī Dayf), [baskı yeri ve tarihi yok], s. 4, 6-9; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, II, 415; Muhammed b. Abdülcebbâr el-Utbî, Târîħ-i Yemînî (trc. Cerbâzekānî, nşr. Ca‘fer-i Şiâr), Tahran 1345 hş., s. 48-68; Seâlibî, Yetîmetü’d-dehr (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1377/1957, IV, 59-61; Rûzrâverî, Źeylü Tecâribi’l-ümem (nşr. H. F. Amedroz - D. S. Margoliouth), Kahire 1334/1916, III, 15-18, 24-26, 28, 93-94, 98-99, 297-298; Bîrûnî, el-Âŝârü’l-bâķıye Ǿani’l-ķurûni’l-ħâliye (nşr. E. Sachau), Leipzig 1923, s. 4; Keykâvus b. İskender, Kabusname (trc. Mercimek Ahmet, nşr. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1974, s. 7, 129-130, 308-310, 350; İbn İsfendiyâr, Târîħ-i Ŧaberistân: An Abridged Translation of the History of Tabaristān (trc. E. G. Browne), Leiden-London 1905, s. 20, 36, 76, 78, 86, 89, 90, 92, 225-234, 238, 257; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 79-81; İkbâl-i Âştiyânî, Ķābûs-i Veşmgîr-i Ziyârî, Berlin 1342/1923; Muhammed Nāzım, The Life and Times of Sulŧān Maĥmūd of Ghazna, New Delhi 1971, s. 21, 77-78, 191-192; Ahmet Güner, Büveyhîler’den Adudu’d-Devle ve Dönemi (doktora tezi, 1992), Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, s. 91-93, 95-96, 97; Cl. Huart, “Kābūs”, İA, VI, 31-32; A. D. H. Bivar, “Gunbaғћ-ı Ķābūs”, EI² (İng.), II, 1139; C. E. Bosworth, “Ķābūs b. Wuѕћmagīr b. Ziyār”, a.e., IV, 357-358.

Ahmet Güner