K‘B b. MÂLİK

(كعب بن مالك)

Ebû Abdillâh Kâ‘b b. Mâlik b. Ebî Kâ‘b Amr el-Hazrecî (ö. 50/670)

Hz. Peygamber’in meşhur üç şairinden biri.

Milâdî 598 yılı civarında Yesrib’de (Medine) doğdu. Câhiliye devrinde künyesi Ebû Bişr iken Resûlullah ona büyük oğlu Abdullah sebebiyle Ebû Abdullah künyesini vermiş, diğer oğullarından dolayı Ebû Abdurrahman, Ebû Muhammed künyeleriyle ve Hazrec’in Benî Selime koluna mensup olduğu için Selemî nisbesiyle de anılmıştır. Babası Mâlik, İslâm’dan önce Yesrib’in önde gelen şahsiyetlerinden olup Evs ile Hazrec arasında yıllarca süren savaşlarda yiğitliğiyle önemli işler başarmış bir şairdi. Babasının tek çocuğu olduğu için eğitimine özen gösterilen Kâ‘b okuma yazma ve hesap öğrendi. Evs


ve Hazrec arasında yapılan bazı savaşlarda söylediği şiirlerle tanındı. Hicretten önce Medine’de İslâmiyet’i kabul etti. 622 yılı hac mevsiminde Resûlullah’ı Medine’ye davet etmek üzere Mekke’ye giden en-sar heyetinde bulundu. Medineli müslümanların önderlerinden Berâ b. Ma‘rûr, Resûl-i Ekrem’i ziyarete giderken yanına Kâ‘b’ı da aldı. Resûl-i Ekrem onun şair olduğunu öğrenince memnuniyetini belirtti. Kâ‘b, İkinci Akabe Biatı diye anılan bu olayı Bedir Gazvesi’nden daha önemli görür. Hicretten sonra Hz. Peygamber kendisini Talha b. Ubeydullah (İbn Hişâm, II, 151) veya Zübeyr b. Avvâm ile (İbn Sa‘d, III, 102) kardeş yaptı. İbn Ebû Hâtim, Kâ‘b’ın ehl-i Suffe’den olduğunu söyler. Bazı kaynaklardaki bilgilerin aksine Śaĥîĥ-i Buħârî’de (“Meġāzî”, 79) onun Bedir Gazvesi’ne katılmadığı rivayet edilmiş olup Tebük Gazvesi (9/630) dışında diğer gazvelerin hepsinde bulunduğu bilinmektedir. Kahramanlık gösterdiği ve on yedi yerinden yaralandığı Uhud Gazvesi’nde Kâ‘b Resûlullah’ın zırhını, Resûlullah da onun zırhını giyindi. Bu savaşta Hz. Peygamber’in öldüğü şâyiasından sonra onu ilk defa Kâ‘b gördü; “Müjdeler olsun ey müslümanlar, Resûlullah yaşıyor!” diye bağırınca Resûl-i Ekrem parmağını dudağına koyarak susmasını söyledi (İbn İshak, s. 309). Tebük Seferi’nden geri kalmasının ardından âyet-i kerîme ile aklanması üzerine şöhreti arttı. Hemen bütün hadis kitaplarında kendi anlatımıyla yer alan rivayete göre Tebük Seferi ilân edildiğinde savaşa katılmak üzere binek satın almasına rağmen meyvelere ve gölgeli yerlere düşkünlüğü yüzünden sefere çıkmadı. Ancak geride münafık diye bilinenlerle maddî imkânı bulunmayanların kaldığını görünce çok üzüldü. Hz. Peygamber Tebük’e varınca Kâ‘b’ı sordu. Kibri yüzünden savaşa katılmadığı ileri sürülünce Muâz b. Cebel onu savundu. Medine’ye dönüldüğünde savaşa katılmayanlar mâzeret beyan ederek af diledikleri halde Kâ‘b gerçeği itiraf etti. Resûl-i Ekrem ona ve Hilâl b. Ümeyye ile Mürâre b. Rebî‘ adlı iki Bedir gazisine haklarında Allah’ın hükmü gelinceye kadar beklemelerini söyledi; eşleriyle birlikte yaşamalarını ve sahâbîlerin onlarla konuşmasını yasakladı. Gassân meliki haksızlığa uğradığını söyleyerek Kâ‘b’ı memleketine davet ettiyse de Kâ‘b bu teklifi reddetti. Elli günlük boykotun sonunda nâzil olan âyetlerde onun ve iki arkadaşının bağışlandığı bildirildi (et-Tevbe 9/117-119). Hemen Mescid-i Nebevî’ye giden ve orada Hz. Peygamber ile sahâbîler tarafından tebrik edilen Kâ‘b tövbesinin kabul edilmesi üzerine bütün malını fakirlere dağıtmak istedi; ancak Resûl-i Ekrem malının bir kısmını elinde tutmasının daha hayırlı olacağını söyledi. O da Hayber’deki arazisini kendine ayırıp diğerlerini dağıttı (Buhârî, “Zekât”, 18, “Meġāzî”, 79; Müslim, “Tevbe”, 53). Kâ‘b’ın bir defasında Mescid-i Nebevî’de Abdullah b. Ebû Hadred’in yakasına yapışarak ondan alacağını istemesi üzerine odasının penceresini açan Hz. Peygamber’in alacağının yarısını bağışlamasını eliyle işaret ettiği, onun da alacağının yarısından vazgeçtiği bilinmektedir (Buhârî, “Śalât”, 71, 83).

Kâ‘b b. Mâlik, Hz. Osman’ın hilâfetinin son yıllarında çıkan karışıklıklarda halifenin yanında yer aldı; şehid edilmesinin ardından onu defneden birkaç kişiden biri olarak hakkında üç uzun mersiye söyledi. Hz. Ali halife olunca bazı ensar gibi Kâ‘b da ona biat etmedi. Zayıf kabul edilen bir rivayette, Kâ‘b’ın Hassân b. Sâbit ve Nu‘mân b. Beşîr ile Hz. Ali’nin huzuruna gidip Hz. Osman hakkında tartıştıkları ve oradan ayrılıp Muâviye’nin yanına uğradıkları kaydedilmektedir (İbn Manzûr, XXI, 189-190). Hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybeden Kâ‘b’a oğlu Abdurrahman rehberlik etmiştir. Kâ‘b tarihçilerin çoğuna göre 50 (670) yılında Medine’de vefat etti. Bu tarih 40’tan (660) önceki bir yıl olarak belirtildiği gibi 51 (671) veya 54 (674) olarak da zikredilmiş, Dımaşk’ta öldüğü de ileri sürülmüştür (İbn Hacer, V, 612). Kâ‘b b. Mâlik, Hz. Peygamber’e biat edip ondan hadis rivayet eden Ümmü Ma‘bed Umeyre bint Cübeyr es-Selimî, kendine ait bir ziynet eşyasını Resûlullah’a hibe eden (İbn Mâce, “Hibe”, 7) Hayre ve Yemenli Safiyye adlı hanımlarla evlenmiş, her birinden çocukları olmuştur.

İslâmiyet’i kabulünden önce de şiirleriyle tanınan, müslüman olduktan sonra Resûlullah’ın şairi sıfatıyla Hassân b. Sâbit ve Abdullah b. Revâha ile birlikte anılan Kâ‘b’ın Medine’nin beş büyük şairinden biri sıfatıyla Hassân b. Sâbit’ten sonra geldiği kabul edilmektedir (Cumahî, I, 217). Şiirlerinde İslâm askerlerinin savaşlarda gösterdiği kahramanlıkları işlediği, ilerideki savaşlarda da yiğitlik göstereceklerini söyleyerek müşriklerin moralini bozduğu, Devs kabilesinin onun şiirlerinden etkilenerek İslâmiyet’i kabul ettiği belirtilmektedir (İbn Seyyidünnâs, s. 270-271). Şairleri kötüleyen âyet nâzil olunca Kâ‘b, Hz. Peygamber’den kendi durumunu sormuş, Resûl-i Ekrem de cihadın kılıç ve dille yapıldığını, İslâm şairlerinin düşmana dilleriyle ok attıklarını belirtmiştir (Müsned, VI, 387). İslâmiyet ve Hz. Peygamber aleyhinde şiir söyleyen, fakat sonraları müslüman olan Abdullah b. Ziba‘râ, Amr b. Âs, Dırâr b. Hattâb ve Abbas b. Mirdâs gibi şairlerin hicviyeleri üzerine söylediği “nakīza”lar bazan kırk beyte ulaşmaktadır. İkinci Akabe Biatı’ndan itibaren önemli olaylarla ilgili olarak söylediği şiirlerle İslâm tarihine de ışık tutmuş olan Kâ‘b’ın bir divanı bulunduğu kaydedilmiştir (Bedreddin el-Aynî, I, 597; Keşfü’ž-žunûn, I, 808). Kâ‘b b. Mâlik’in şiirleri üzerinde yüksek lisans çalışması yapan Sâmî Mekkî el-Ânî, çeşitli kaynakları tarayarak şiirlerinden 584 beyti divan tertibine koymuş (Câmiatü’l-Kahire külliyyetü’l-âdâb) ve bu çalışmasını Dîvânü KâǾb b. Mâlik el-Enśârî adıyla yayımlamıştır (Bağdad 1386/1966).

Hz. Peygamber’den ve Üseyd b. Hudayr’dan seksen hadis nakleden Kâ‘b b. Mâlik’in rivayetleri Kütüb-i Sitte’de ve toplu halde Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde (III, 454-462; VI, 386-390), bunlardan üçü hem Śaĥîĥ-i Buħârî hem Śaĥîĥ-i Müslim’de yer almıştır. Kendisinden oğulları Abdullah, Ubeydullah, Abdurrahman, Muhammed, Ma‘bed, kızı Ümmü Abdullah b. Üneys ve torunu Abdurrahman b. Abdullah ile Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Abbas ve Ebû Ümâme gibi sahâbîler rivayette bulunmuşlardır.

Kâ‘b b. Mâlik’in hayatı ve şiirleri hakkında Abdülazîz er-Rifâî, Abdülmün‘im Ahmed Yûnus ve Sâmî Mekkî el-Ânî müstakil eserler kaleme almış (bk. bibl.), ayrıca Velîd el-A‘zamî KâǾb b. Mâlik el-Enśârî şâǾirü’l-İslâm (Bağdad 1979) ve Muhammed Ali el-Hâşimî KâǾb b. Mâlik el-Enśârî eś-śaĥâbî eş-şâǾir el-edîb (Riyad 1405/1985) adıyla çalışmalar yapmışlardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Miftâĥu künûzi’s-sünne, s. 415; Müsned, III, 454-462; VI, 386-390; Buhârî, “Zekât”, 18, “Meġāzî”, 79, “Śalât”, 71, 83; Müslim, “Tevbe”, 53; İbn Mâce, “Hibe”, 7; İbn İshak, es-Sîre, s. 309-310; Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 235-236, 249-252, 260-261, 293-294, 335, 389-391; II, 447, 646-647, 802, 996-1001, 1049-1056, 1073, 1075; İbn Hişâm, es-Sîre2, II, 81-85, 105, 151; III, 88-89, 146-148; IV, 162, 175-181; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, III, 102; VIII, 406; Cumahî, Fuĥûlü’ş-şuǾarâǿ, I, 215, 217, 220-223; II, 746; Buhârî, et-Târîħu’l-kebîr, VII, 219-220; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, VII, 160-161; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, XVI, 226-240; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 498-499; İbn Abdülber, el-İstîǾâb, III, 286-290; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, IV,


487-489; VII, 101; İbn Manzûr, Muħtaśaru Târîħi Dımaşķ, XXI, 188-203; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XVII, 361-368; İbn Seyyidünnâs, Mineĥu’l-midaĥ (nşr. İffet Visâl Hamza), Dımaşk 1407/1987, s. 270-274; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, II, 523-530; İbn Hacer, el-İśâbe (Bicâvî), V, 610-612; VII, 631; Bedreddin el-Aynî, Şerĥu Şevâhidi’l-kübrâ, Bulak 1299, I, 597; Keşfü’ž-žunûn, I, 808; Abdülkādir el-Bağdâdî, Ħizânetü’l-edeb, I, 416-418; Ali Fehmi Câbiç, Ĥüsnü’ś-śıĥâbe fî şerĥi eşǾâri’ś-śaĥâbe, İstanbul 1324, I, 43-47, 131-149, 202-208, 335-349; Sezgin, GAS, II, 293-294; Abdülazîz er-Rifâî, KâǾb b. Mâlik eś-śaĥâbiyyü’l-edîb, Riyad 1402/1982; Abdülmün‘im Ahmed Yûnus, KâǾb b. Mâlik el-Enśârî ĥayâtühû ve şiǾrüh, Kahire 1406/1986; Sâmî Mekkî el-Ânî, KâǾb b. Mâlik el-Enśârî şâǾirü’l-Ǿaķīdeti’l-İslâmiyye, Dımaşk 1410/1990; Yahyâ el-Cübûrî, “KâǾb b. Mâlik el-Enśârî”, MMİIr., XII (1965), s. 223-232; Abdullah b. Süleyman el-Cerbû‘, “Eşerü’l-İslâm fî şiǾri’ś-śaĥâbiyyi’l-celîl KâǾb b. Mâlik el-Enśârî rađıyallāhu Ǿanh”, Mecelletü’l-Baĥŝi’l-Ǿilmî ve’t-türâŝi’l-İslâmî, V, Mekke 1402/1982, s. 281-298; Saîd el-A‘zamî, “KâǾb b. Mâlik el-Enśârî ve nümûźec min şiǾrih-2”, el-BaǾŝü’l-İslâmî, XXVIII/7, Leknev 1984, s. 70-84; Bahattin Kök, “Kâ‘b b. Mâlik el-Ensârî ve Tebük Seferiyle İlgili Durumu”, EAÜİFD, VIII (1988), s. 129-141; Fr. Buhl, “Kâ‘b b. Mâlik”, İA, VI, 4-5; W. Montgomery Watt, “KaǾb b. Mālik”, EI² (Fr.), IV, 329-330.

M. Yaşar Kandemir