İSMÂİL b. HAMMÂD b. EBÛ HANÎFE

(إسماعيل بن حمّاد بن أبي حنيفة)

Ebû Abdillâh (Ebû Hayyân) İsmâîl b. Hammâd b. Ebî Hanîfe Nu‘mân el-Kûfî (ö. 212/827)

Hanefî fakihi ve kadı.

Abbâsî Halifesi Mûsâ el-Hâdî zamanında (785-786) görev yapan Şerîk b. Abdullah en-Nehaî’nin Kûfe kadılığı sırasında bir alacağından dolayı dava açtığına dair rivayetten hareketle (Hüseyin b. Ali es-Saymerî, s. 140) bu sırada ergenlik yaşında olduğu ve dedesi Ebû Hanîfe’ye de (ö. 150/767) yetişemediği dikkate alınırsa 150-155 (767-772) yılları arasında doğduğu söylenebilir. Babası Hammâd’dan ve Ebû Hanîfe’nin öğrencileri Ebû Yûsuf ile Hasan b. Ziyâd’dan fıkıh, yine babası başta olmak üzere Mâlik b. Miğvel, Ömer b. Zer, Kāsım b. Ma‘n ve İbn Ebû Zi’b gibi âlimlerden hadis tahsil etti. Gassân b. Mufaddal, Ömer b. İbrâhim en-Nesefî, Sehl b. Osman el-Askerî, Abdülmü’min b. Ali er-Râzî kendisinden hadis rivayet ettiler, Ebû Saîd el-Berdaî de ondan ders aldı.

Başta Bağdat’ın bazı semtleri olmak üzere çeşitli şehirlerde kadılık yapan İsmâil b. Hammâd, 194 (810) yılında Bağdat’ın doğu yakası (Rusâfe) kadılığına tayin edildi. Bir süre bu görevde kaldıktan sonra Hasan b. Ziyâd’ın yerine Kûfe kadılığına getirildi. Zilkade 201’de (Haziran 817) görevinden alındı. Me’mûn zamanında Bağdat’ın Şarkiye ve Medînetülmansûr semtleri kadılığında bulundu. 210 (825) yılında Basra kadısı oldu. Bir yıl sonra felç olunca görevinden ayrıldı. Kadılık görevinde başarılı olan İsmâil b. Hammâd ayrıca Rakka ve Vâsıt kadılığı da yapmıştır.

Bazı kaynaklarda İsmâil b. Hammâd’ın Mürcie’den olduğu kaydedilirse de bu rivayet ameli imandan bir cüz saymamasından kaynaklanmış olmalıdır. Nitekim dedesi Ebû Hanîfe de bu görüşünden dolayı Mürcie’den olmakla itham edilmiştir (DİA, X, 142-143). Ancak çeşitli âlimlerle yaptığı tartışmalardan (İbn Adî, I, 308) Mürcie’nin dille ikrarın iman için yeterli olacağı, amel etmemenin kişiye zarar vermeyeceği şeklindeki aşırı görüşünü benimsemediği anlaşılmaktadır. İsmâil b. Hammâd’ın Kur’an’ın mahlûk olduğunu savunduğu, babası ve dedesinin de bu görüşte olduğunu söylediği (a.g.e., I, 308; Hatîb, VI, 245; İbn Hacer, I, 399), Mihne olayında Me’mûn’un dâîliğini yaptığı (İbn Hacer, I, 399) zikredilir. İbn Hacer, bu bilgiyi naklettikten sonra babası ve dedesinin de aynı görüşü paylaştığı iddiasının doğru olmadığını söyler. Eserleri zamanımıza ulaşmayan İsmâil b. Hammâd’ın itikadî görüşlerini tam olarak belirlemek zordur. Bununla birlikte bazı rivayetlerden onun, Selef akîdesini savunanlarca “ehlü’l-ehvâ” diye nitelendirilen Cehmiyye, Mu‘tezile, Mürcie gibi fırkalara peşin hükümle yaklaşmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim bid‘at çıkardıkları için ehlü’l-ehvânın şahitliğini kabul etmemesi teklif edildiğinde, “Sen herhalde Cemel Vak‘ası’na katılanların birbirlerini öldürdüklerini görseydin onların şahitliğini kabul etmezdin?” diyerek karşı çıktığı bilinmektedir (Vekî‘, II, 170).

Bazı hadis münekkitleri İsmâil b. Hammâd’ın Cehmiyye’den olduğunu ve güvenilir sayılmadığını belirtirken (Zehebî, I, 226; İbn Hacer, I, 399) İbn Adî, İsmâil ile babası Hammâd ve dedesi Ebû Hanîfe’nin hadis ehli olmadıklarını ve rivayette zayıf bulunduklarını söyler (el-Kâmil, I, 308). Buna karşılık Sıbt İbnü’l-Cevzî, İsmâil’in güvenilir (sika ve sadûk) bir kişi olduğunu, Hatîb el-Bağdâdî’den başka kimsenin onu kötülemediğini belirtir ve Hatîb’in halku’l-Kur’ân meselesinde İsmâil’den naklettiği söz hakkında, “Eğer bunu söylediği doğru ise bu bir takıyyedir; zira Me’mûn bu sözü söylemesi için bizden (Hanefîler) zor kullanmadığı kimse bırakmamıştır” der (Safedî, IX, 111; İbn Hacer, I, 399). Ancak aynı bilgiyi Hatîb el-Bağdâdî’den önce İbn Adî’nin de naklettiği, İsmâil’in bu sözü görev aldığı günlerin daha başında, halku’l-Kur’ân meselesinin gündeme gelmediği bir dönemde söylediği anlaşılmaktadır (İbn Hacer, I, 399).

Kaynaklarda İsmâil b. Hammâd’ın şu eserleri zikredilmektedir: el-CâmiǾ fi’l-fıķh (Ebû Hanîfe’den naklettiği fıkhî görüşleri derleyen bir eser olup Bişr b. Gıyâs tarafından rivayet edilmiştir), er-Red Ǿale’l-Ķaderiyye, Risâle ile’l-Büstî, Kitâbü’l-İrcâǿ (Ebû Saîd el-Berdaî son eseri tenkit eden bir kitap yazmıştır).

BİBLİYOGRAFYA:

Vekî‘, Aħbârü’l-ķuđât, II, 167-170; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, II, 165; İbn Adî, el-Kâmil, I, 308; Hüseyin b. Ali es-Saymerî, Aħbâru Ebî Ĥanîfe ve aśĥâbih, Haydarâbâd 1394/1974, s. 138-140; Hatîb, Târîħu Baġdâd, VI, 243-245; XIII, 326; İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam, X, 181, 248-250; Zehebî, Mîzânü’l-iǾtidâl, I, 226; Safedî, el-Vâfî, IX, 110-111; Kureşî, el-Cevâhirü’l-muđıyye, I, 400-403; II, 646, 714; III, 366-367; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, I, 398-399; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim fî ŧabaķāti’l-Ĥanefiyye, Bağdad 1962, s. 17-18; Temîmî, eŧ-Ŧabaķātü’s-seniyye, II, 184-186; Leknevî, el-Fevâǿidü’l-behiyye, s. 46.

Hüseyin Kayapınar