ISLAHHÂNE
(إصلاحخانه)
Osmanlılar’da kimsesiz ve fakir çocuklara meslekî eğitim vermek üzere kurulan ve daha sonra sanat mektepleri haline dönüşen kurumların adı.
İlk ıslahhâne, 1863 yılında Niş’te Tuna Valisi Midhat Paşa tarafından kurulmuş olup yetim ve öksüz veya aileleri kendilerine bakamayacak kadar fakir olan müslüman ve gayri müslim çocuklara temel eğitim vermek ve meslek kazandırmak amacını taşımaktaydı. Bu ıslahhânedeki eğitim ve öğretimden iyi sonuçlar alınması üzerine 1864’te Tuna vilâyetinin merkezi Rusçuk ile Köstence’de birer ıslahhâne daha açılmıştı. Türkiye’de hem meslekî ve teknik eğitimin hem de korunmaya muhtaç çocukların eğitiminin gelişimi bakımından önemli bir yere sahip olan ıslahhâneler birkaç yıl içinde Anadolu ve Rumeli’deki birçok vilâyete yayıldı. 1867’den itibaren Kastamonu, Bursa, İşkodra, Sofya, Sivas, Edirne, İzmir, Halep, Bosna, Erzurum, Diyarbekir, Konya ve Selânik’te birer ıslahhâne kuruldu. Bunların hepsi erkek çocuklara mahsustu. Midhat Paşa kız çocukları için de 1868’de Rusçuk’ta bir ıslahhâne açmıştı.
Islahhânelerin yönetimi 1871 yılına kadar geçici tâlimatlarla yürütülmüşse de bu tarihte çıkarılan Islahhânelere Dair Nizamnâme ile hepsinin teşkilât, eğitim ve öğretim gibi işleri aynı esaslara bağlandı. Nizamnâmeye göre ıslahhânelerin iç idaresi iki kısma ayrılıyordu. Birincisi çocukların eğitim ve öğretimi, disiplini, beslenmesi ve giyimiyle bunlara ait masrafların karşılanması, ikincisi de imalâta dair işlerdi. Her ıslahhânede bu iki idarenin genel yönetim ve denetimini sürdürmekle görevli bir umum müdür, onun maiyetinde kurumun disiplin işlerine bakmakla yükümlü bir zâbıta müdürü ile sanayi işlerini yürüten, hesap ve yazı işlerinden sorumlu bir imalât müdürünün bulunması gerekiyordu. Ayrıca birer maiyet kâtibiyle sandık emîni ve vekilharç da görevlendirilecekti.
Din farkı gözetilmeksizin on üç yaşından büyük olmayan yetim ve öksüz çocuklarla anne veya babasından biri hayatta olduğu halde fakir olan çocuklar ıslahhânelere öğrenci olarak alınıyordu. Ancak ıslahhâneye kabul edilen çocuğun eğitimi sona ermeden velisi veya akrabası tarafından geri alınmak istenmesi durumunda o zamana kadar yapılan masrafların kuruma ödenmesi gerekiyordu. Öte yandan anne baba veya akrabaları bulunan çocuklar da boş yer olması durumunda yıllık masraflarının ödenmesi şartıyla ıslahhânelere alınabiliyordu. Bazı ıslahhânelere farklı özelliklere sahip çocuklar da kabul edilebiliyordu. Nitekim çeşitli cezalara çarptırılmış suçlu çocuklarla buradaki hapishanede bulunan otuza yakın kadın Niş Islahhânesi’nin eğitim öğretim faaliyetlerine dahil edilmişti. Rusçuk Erkek Islahhânesi’ne de âmâların kabulü kararlaştırılmıştı. Öğrenci sayısı ıslahhânenin sahip olduğu imkânlara göre değişiyordu. Alınan öğrenci ilk hafta çeşitli denemelerden geçirilerek kabiliyeti tesbit edilmeye çalışılıyor, daha sonra yeteneğine göre bir mesleğe yönlendiriliyordu.
Islahhâne nizamnâmesine göre bu okullarda elifbâ, Kur’ân-ı Kerîm, ilmihal, ahlâk, edebiyat, yazı, hesap ve Tuna vilâyetinde ayrıca Bulgarca derslerinin okutulması gerekiyordu. Çocuklar kendi dinlerinden olan öğretmenlerden ders alacaklardı. Öğretilmesi öngörülen meslekler ise terzilik, kunduracılık, debbâğlık ve dokumacılıktı. Bununla birlikte sonraki yıllarda ihtiyaca göre başka dallarda da eğitime geçilmiştir. Nitekim Rusçuk Erkek Islahhânesi’nde demircilik, marangozluk, matbaacılık ve ciltçilik de öğretiliyordu. Öğrenciler bunlardan bazısının uygulamasını vilâyet matbaası, demirhane ve vilâyet kalemlerinde yapıyorlardı. Kız ıslahhânesindeki öğrenciler ise dikiş nakış ile birlikte piyano dersleri de alıyordu. Meslek dersi hocaları o mesleği en iyi icra eden ustalar arasından mahallinde seçiliyordu.
Bu kurumlardaki meslekî eğitim tamamıyla fonksiyonel bir nitelikteydi. Öğrenciler burada bir taraftan meslek öğrenirken diğer taraftan bilhassa ordunun kundura ve giyim ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Böylece hem ordunun ihtiyaçları daha ucuza temin edilmiş hem de bu suretle teşekkül eden döner sermaye ile ıslahhânelerin kendi giderleri karşılanmış oluyordu.
Islahhânelerdeki öğrenciler beş sınıfa ayrılmıştı. Sınıflar büyükten küçüğe doğru ilerliyor, böylece beşinci yılında olan öğrenci birinci sınıfa gelmiş oluyordu. Sınıf geçme yılda bir defa yapılan imtihanda başarılı olmaya bağlıydı. Bir öğrencinin mezun olabilmesi için okuma ve yazmayı öğrenmesi, hesap yapması, ıslahhâne
nizamnâmesini okuyup anlayabilmesi ve eğitim aldığı sanat dalında başarılı olması gerekiyordu. Ara sınıflarda imtihanlara girerek sınıf atlamak da mümkündü. Birinci, ikinci ve üçüncü sınıf öğrencilerine yapmış oldukları işlere göre bir miktar ücret verilmesi kararlaştırılmıştı.
İmtihanı verip diploma alan öğrenciler yevmiye ile veya sözleşmeli olarak ıslahhânelerin iş yerlerinde çalışma hakkına sahiptiler. Dışarıda dükkân açmak isteyenlere ise ıslahhâneden borç verilmek suretiyle yardımcı olunacaktı. Dükkân açanlar mahallî idarelerle iş birliği yapılarak kontrol altında tutulacak ve işinde herhangi bir suistimali görülenler hakkında gerekli tedbirler alınacaktı (Düstur, Birinci tertip, II, 292-295). Böylece ıslahhânelere bir bakıma, ahî ve lonca teşkilâtlarının önceki yüzyıllarda Osmanlı esnaf ve zenaatkârları üzerinde oynamış olduğu olumlu rol yüklenmek istenmişti. Zira bir taraftan liyakatli sanatkârlar yetiştirerek ülkenin yetişmiş eleman ihtiyacının karşılanması planlanırken diğer taraftan bu sanatkârların başarılı ve dürüst birer esnaf olmaları sağlanmaya çalışılıyordu.
Islahhâneler, hemen tamamıyla ıslahhâne sandıklarında toplanan yardımlarla açılmıştır. Islahhânelerin normal giderleri, yukarıda sözü edilen döner sermaye gelirlerinin yanı sıra akarı kendilerine tahsis edilen bağ, bahçe, han, ev, değirmen vb. emlâk ile bazı resmî işlemlerden alınan yüzdelerle karşılanmaktaydı. Bu kurumlar, Cumhuriyet dönemine kadar faaliyet gösterecek olan sanayi mekteplerine zemin ve model oluşturmuştur. Nitekim 1868’de İstanbul’da Sultanahmet’te açılan Mekteb-i Sanâyi ile 1869’da Yedikule’de hizmete giren Kız Mekteb-i Sanâyii de yine yetim, öksüz ve kimsesiz çocuklara meslekî teknik eğitim vermek amacıyla kurulmuştu. Fakat bunlar ıslahhânelere göre daha gelişmiş durumdaydı. II. Abdülhamid devrinde (1876-1909) diğer vilâyetlerdeki ıslahhâneler de sana-yi mektebi haline getirilmeye başlandı. Ayrıca İstanbul’da korunmaya muhtaç çocuklar için ıslahhâne tarzında bir Dârülhayr-ı Âlî kurulduysa da bu okul II. Meşrutiyet’in başında kapatıldı. Balkan ve I. Dünya savaşları yıllarında Osmanlı Devleti on binlerce korunmaya muhtaç çocuğun barınma, beslenme ve eğitim problemiyle karşı karşıya kaldı. Hükümet, bu ihtiyaçları karşılamak için Maarif Nâzırı Ahmed Şükrü Bey’in 12 Teşrînisâni 1330 (25 Kasım 1914) tarihli teklifi üzerine Maarif Nezâreti’ne bağlı olarak ülkenin birçok yerinde dârüleytamlar açtı. Millî Mücâdele’nin buhranlı günlerinde bilhassa şehid çocuklarını kabul ederek büyük yararlıklar gösteren bu kurumlar 1926’da kapatıldı (bk. DÂRÜLEYTAM).
BİBLİYOGRAFYA:
BA, İrade-Dahiliye, nr. 41580/4, 46687/2, 41128; BA, İrade-Şûrâ-yı Devlet, nr. 629; BA, İrade-Meclis-i Vâlâ, nr. 22735; Salnâme-i Vilâyet-i Tuna, İstanbul 1285, s. 31, 68, 76; a.e. (1290), s. 48, 69; a.e. (1292), s. 57, 83, 93; a.e. (1293), s. 46, 89, 98; Düstur, Birinci tertip, İstanbul 1289, II, 287-295; Türkiye Maarif Tarihi, II, 627-637, 686-696; IV, 1548-1552; Reşat Özalp, Millî Eğitimle İlgili Mevzuat (1857-1923), İstanbul 1982, s. 287-295; a.mlf., “Türkiye’de Yüz Yıllık Meslekî ve Teknik Öğretim”, Meslekî ve Teknik Öğretim, sy. 104, Ankara 1961, s. 17-121; Faik Reşit Unat, “Niş Islahhanesinin Kuruluş Tarihini Aydınlatan Bir Belge”, a.e., sy. 114 (1962), s. 5-6; Hans-Jürgen Kornrumphf, “Islahhaneler”, Économie et sociétés dans l’empire ottoman (fin du XVIIIe début du XXe siècle), Paris 1983, s. 149-156; Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Ankara 1989, s. 193-194; Cemil Öztürk, “Türkiye’de Meslekî ve Teknik Eğitimin Doğuşu (I): Islahhâneler”, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız Armağanı, Ankara 1995, s. 427-442; Takvîm-i Vekāyi‘, nr. 752, İstanbul 31 Mayıs 1281; nr. 808 (1 Temmuz 1282); nr. 810 (15 Temmuz 1282); nr. 867 (15 Teşrînisâni 1283); nr. 976 (13 Rebîülevvel 1285); nr. 981 (7 Rebîülâhir 1285); nr. 1040 (23 Ramazan 1285); nr. 1049 (21 Şevval 1285); Tuna, nr. 4, İstanbul 9 Zilkade 1281; nr. 4 (Zilkade 1281); nr. 13 (13 Muharrem 1282); nr. 19 (24 Safer 1282); nr. 20 (2 Rebîülevvel 1282); nr. 22 (17 Rebîülevvel 1282); nr. 25 (9 Rebîülahir 1282); nr. 26 (16 Rebîülâhir 1282); nr. 29 (7 Cemâziyelevvel 1282); nr. 37 (4 Receb 1282); Pakalın, II, 5-7.
Cemil Öztürk