İLTUTMIŞ

Ebü’l-Muzaffer Şemsü’d-dünyâ ve’d-dîn İltutmış b. İl (İlem) Hân (ö. 633/1236)

Delhi Sultanlığı’nın gerçek anlamda kurucusu kabul edilen Türk asıllı hükümdar (1211-1236).

Adı kaynaklarda İltemiş/İletmiş (ايلتمش) şeklinde geçmekle birlikte (Nesevî, s. 91) ilim âleminde İltutmış diye tanınmıştır. Hayatının ilk devresine dair Gazne, Buhara ve Bağdat’ta gulâm olarak bulunduğundan başka bilgi yoktur. Kısa sürede efendisi Delhi Sultanı Kutbüddin Aybeg’in güvenini kazanarak devletin en üst kademelerine yükseldi ve onun kızıyla evlendi; Gevâliyâr (Gwalior), Beren, Bedâûn valiliği ve ordu kumandanlığı yaptı. Kayınpederinin ölümünden (1210) sonra oğlu Ârâm Şah’ı mağlûp ederek tahtı ele geçirdi (607/1211). Tarihçiler, onun Ârâm Şah’ın yönetiminden memnun kalmayan devlet adamlarının daveti ve ulemânın onayı ile tahta çıktığını kaydeder.

İltutmış, saltanatının ilk yıllarını devleti için büyük tehlike oluşturan Gurlular’ın Türk asıllı kumandanlarından Tâceddin Yıldız’la savaşarak geçirdi. Onun ölümünden (612/1215) sonra Delhi Sultanlığı’nın toprakları üzerinde emeller besleyen Mültan Sultanı Nâsırüddin Kabâce ile uğraşmaya


başladı. Bu sırada Moğollar’dan kaçan Celâleddin Hârizmşah, Lahor’a gelerek İltutmış’tan kendisine uygun bir arazi vermesini istedi (619/1222). Ancak Celâleddin’in şöhret ve nüfuzundan çekinen İltutmış diplomatik bir manevra ile bu isteği reddetti ve onu Kabâce’nin üzerine yönlendirerek tehlikeyi savuşturdu; Hârizmliler Kabâce’nin topraklarını yağmalayıp haraca bağladılar. Böylece kendi sınırları içinde daha güvenli bir ortama kavuşan İltutmış, 622’de (1225) Gıyâseddin Halacî’nin bağımsızlığını ilân ettiği Bengal üzerine sefere çıktı ve onu itaat altına aldı; ertesi yıl da Ranthambhor ve Mandor’u fethetti. Ardından rakibi Kabâce’yi ortadan kaldırmaya karar vererek onun üzerine yürüdü; kaçmaya çalışan Kabâce İndus nehrini geçerken boğularak öldü (625/1228). Kabâce’nin ölümünden sonra Aşağı Sind ve Deybül bölgesi hükümdarı Melik Sinâneddin Çenîser Delhi Sultanlığı’na tâbiiyetini bildirdi.

626’da (1229) Abbâsî Halifesi Müstansır-Billâh bir heyet göndererek İltutmış’a hil‘at, menşur ve “es-sultânü’l-muazzam nâsırü emîri’l-mü’minîn” ve “yemînü halîfetillâh” unvanlarını verdi; bu ise bir Hindistan hükümdarının Abbâsî halifesi tarafından Hindistan sultanı olarak tanındığının ilk işaretiydi. İltutmış da buna karşılık halifeye bağlılığını göstermek için üzerinde “nâsırü emîri’l-mü’minîn“ yazılı yeni bir gümüş para bastırdı. Ertesi yıl, İltutmış’ın Bengal’deki oğlu ve yardımcısı Nâsırüddin Mahmûd’un ölümüyle karışıklık baş gösterince İltutmış Bengal’e sefer yapmak zorunda kaldı ve sükûneti sağlayarak geri döndü. Daha sonra Kutbüddin Aybeg’in ölümüyle Hindûlar’ın tekrar ele geçirdiği Gevâliyâr’ı geri aldı (629/1231), arkasından da Mâlvâ’yı ve Bhilsa (Bilsan) Kalesi’ni zaptetti (632/1234). Fakat Mâlvâ zaferinden sonra Delhi’de bir kargaşa ile karşılaştı. Merkezleri olan Mültan’dan Gurlular tarafından sürülen ve Delhi’ye gelip yerleşen İsmâilîler, bir cuma namazında onu öldürerek idareyi ele geçirmeye teşebbüs ettiler. İltutmış saldırıdan yara almadan kurtuldu ve suikastçıları yakalatıp öldürttü. Ayrıca kendisine yapılan bu suikasttan bütün İsmâilîler’i sorumlu tuttu ve İsmâilîliği ortadan kaldırmak üzere bir sefer başlattı; ancak çok geçmeden hastalanarak Delhi’de öldü (Şâban 633/ Nisan 1236).

Delhi Sultanlığı’na asıl devlet hüviyetini kazandıran ve kendini halifeye Hindistan sultanı olarak kabul ettiren İltutmış halefleriyle kıyaslandığında en önemli hükümdarlardan biriydi. İktâ sistemi onun döneminde yaygın bir şekilde uygulanmıştır. Meşâyih ve ulemâya büyük saygısı vardı. Buhara’dan gelen şair ve filozof Emîr Rûhânî, Lübâbü’l-elbâb ve CevâmiǾu’l-ĥikâyât adlı eserlerin müellifi Avfî Hasan Nizâmî ve Minhâc-ı Sirâc Cûzcânî gibi aydınları sarayında himaye etmiştir. Kitaba meraklı olan İltutmış’ın isteği üzerine İĥyâǿü Ǿulûmi’d-dîn’in tamamı Farsça’ya çevrilmiştir. Delhi’de imar faaliyetlerinde bulunmuş, bu arada yapımına Kutbüddin Aybeg zamanında başlanan Kutub Minâr’ı tamamlatmış ve Ecmîr’de büyük bir cami inşa ettirmiştir. Âdil, sâlih ve faziletli bir hükümdardı. Gündüz mazlumların şikâyetleriyle yakından ilgilendiği gibi gece de kendisini arayabilmeleri için sarayının kapısına bir zil taktırmıştı (İbn Battûta, III, 121). İltutmış, Bağdat’ta halifelerle çalışmış kabiliyetli vezir Fahreddin İsâmî’den çok yararlandı ve ona Fahr-i Müdebbir’in Âdâbü’l-ĥarb ve’ş-şecâǾa isimli tâlimnâmesine göre yönetimi yeniden düzenletti.

BİBLİYOGRAFYA:

Nesevî, Sîretü’s-Sulŧân Celâliddîn Mengübirtî (nşr. O. Houdas), Paris 1894, s. 90-92; Cûzcânî, Ŧabaķāt-ı Nâśırî, I, 439-452; İbn Battûta, er-Riĥle (nşr. Abdülhâdî et-Tâzî), Rabat 1417/1997, III, 121-122; Nizâmeddin Ahmed, Ŧabaķāt-ı Ekberî, Kalküta 1869, s. 64-68; Abdülkādir el-Bedâûnî, Muntakhabu’t-tawārīkh (trc. G. S. A. Ranking), Delhi 1986, bk. İndeks; E. Thomas, The Chronicle of the Pathan Kings of Delhi, London 1871, s. 49-52; H. N. Wright, The Coinage and Metrology of the Sultans of Delhi, New Delhi 1936, s. 15-19; I. H. Qurashi, The Administration of the Sultanate of Delhi, Lahore 1944; Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, Ankara 1950, I, 278-281; P. Hardy, Historians of Medieval India, London 1960, s. 29-30; “İltutmış”, İA, V/2, s. 975; A. S. Bazmee Ansari, “Iltutmıѕћ”, EI² (İng.), III, 1155-1156; Gulâm Resûl Mihr, “İltutmış”, UDMİ, III, 72-79.

A. S. Bazmee Ansarı