İLÂH

(الإله)

Tapılmaya lâyık görülen yüce varlık.

İlâh kelimesinin sözlükte “tapınmak, kulluk etmek” anlamına gelen ulûhet (ilâhet, ulûhiyyet), “hayret etmek, gönülden bağlanıp sığınmak” mânalarındaki veleh (eleh) veya “gizli olup duyu idrakinin üstünde bulunmak” anlamındaki leyh kökünden türemiş olabileceği kabul edilir. Buna göre ilâh “tapınılan, yüceliği karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılıp sığınılan, duyularla idrak edilemeyen varlık” demektir. Âlimlerin çoğunluğu, ulûhet kavramından hareketle ilâhın mutlak anlamda ibadet etmekle irtibatlı olduğunu, dolayısıyla onun tapınılan varlığa tekabül ettiğini belirtmiştir. İlâh kelimesinin türemiş bir cins ismi veya sıfat, Allah kelimesinin ise gerçek Tanrı’yı ifade eden mürtecel ve gayr-i müştak bir özel isim olduğunu kabul edenler bulunmakla birlikte Allah kelimesinin etimolojisi hakkında ileri sürülen farklı görüşler bir arada değerlendirildiğinde (Lisânü’l-ǾArab, “elh” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “elh” md.) ilâhın Allah kelimesinin aslını teşkil ettiği, başına elif ve lâm harfleri gelince hemzenin hazfedilmesiyle Allah şekline dönüştüğü şeklindeki görüş ağır basmaktadır. Ebü’l-Kāsım el-Belhî gibi bazı İslâm âlimleriyle şarkiyatçılar ilâh kelimesinin Süryânîce veya İbrânîce olduğunu ileri sürmüşlerse de (Âlûsî, I, 56; Jeffery, s. 66-67) çoğunluk bunu isabetli bulmamıştır. Zira Câhiliye devrine ait şiirlerde yer alması kelimenin Arapça asıllı olduğunu gösterir. Hak veya bâtıl olsun tapılmaya lâyık görülüp ibadet edilen her varlığa ilâh adı verildiği ve âlihe şeklinde çoğulu bulunduğu dikkate alınınca mutlak olarak zikredildiği takdirde ilâhın tanrı anlamına geldiği, Allah’ın ise gerçek Tanrı’nın adı olduğu ortaya çıkar.

Kur’ân-ı Kerîm’de ilâh kelimesi çoğul şekliyle birlikte 147 yerde geçmekte, Allah’tan başka bir ilâhın olmadığı, eşi, benzeri, ortağı ve çocuğunun bulunmadığı vurgulanmaktadır. Genellikle gerçek mâbudun sadece Allah olduğunu göstermek üzere “lâ ilâhe illâ hû, lâ ilâhe illallah” şeklinde nefiyden sonra ispata geçen kelime-i tevhid formülü kullanılır. Âyetlerde belirtildiğine göre ilâh bizâtihî var olan, başkasına ihtiyacı bulunmayan, ebedî hayatla diri olan, yaratan, öldürüp dirilten, rızık veren, ilmiyle bütün varlıkları kuşatan, esirgeyen ve bağışlayan, evrenin yegâne hâkimi olup daima üstün gelen, en güzel isimlere sahip olan, peygamberleri vasıtasıyla insanlara mesaj gönderen en yüce varlıktır. Bu nitelikleri taşımayanların ilâh olamayacağını bildiren Kur’an, insanların diğer bir insanı veya cansız nesneleri ilâh edinmelerine dikkat çeker ve bu kişileri şiddetle eleştirir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ilâh” md.).

İlâh kelimesi hadislerde de geçmektedir. Bu hadislerde Allah’ın gerçek mâbud olduğu, O’ndan başka bir ilâhın bulunmadığı ve Müslümanlığa girebilmek için O’na inanıp şehâdette bulunmak gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber’in Kureyşliler’in taptıkları ilâhlardan (putlar) yüz çevirdiği, bunların insanlara fayda veya zarar veremeyeceklerini belirttiği anlatılmış, putperestlerin de Resûl-i Ekrem’in, ilâhlarını küçük düşürdüğünü ve kendilerini onlardan uzaklaştırmak istediğini söyledikleri nakledilmiştir (Wensinck, el-MuǾcem, “ilâh” md.). Mu‘tezilî ve Sünnî kelâmcılarla filozoflar tarafından ilâh kavramı etrafında yapılan açıklamalar genellikle onların ulûhiyyet anlayışına dayanmaktadır (bk. ALLAH; TANRI).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “elh” md.; Tehânevî, Keşşâf, I, 104; Tâcü’l-Ǿarûs, “elh” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “ilâh” md.; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ilâh” md.; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, I, 83, 122-123; a.mlf., LevâmiǾu’l-beyyinât (nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Beyrut 1404/1984, s. 123-125; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 972-975; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, I, 56-57; XVI, 53, 258; Elmalılı, Hak Dini, I, 24-30; A. Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’ān, Cairo 1938, s. 66-67; Suad Yıldırım, Kur’ân’da Ulûhiyyet, İstanbul 1987, s. 108-109.

Yusuf Şevki Yavuz