III. KÜLTÜR ve MEDENİYET

Pakistan’da İslâm ve İslâmî Kurumlar. Pakistan’ın egemenliği altındaki topraklara ilk İslâm akınları Hulefâ-yi Râşidîn devrinde başlamış, ancak Emevîler’den Velîd b. Abdülmelik devrinde Muhammed b. Kāsım es-Sekafî tarafından bölgenin bir kısmı fethedilebilmiştir (91/710). Bölgenin İslâmlaşmasında en büyük pay Gazneliler’e ait olmakla birlikte diğer Türk devletlerinin de büyük çaba gösterdiği bilinmektedir. Hücvîrî, Muînüddin Çiştî, Bahâeddin Zekeriyyâ Mültânî, Nizâmeddin Evliyâ gibi mutasavvıflar bu yörenin İslâmlaşmasında önemli rol oynamıştır.

Müslümanların Hindular’la aynı toprakları paylaşmasının gelecek nesiller için ciddi bir tehlike oluşturduğunu söyleyen ve bunların birbirinden ayrılmasını isteyen Muhammed İkbal, müslüman bir devlet kurulması düşüncesini 1930 yılında İlâhâbâd’da yapılan Hindistan Müslümanlar Birliği toplantısında açıkça ifade etti; yönetim biçimi olarak liberal ve esnek bir İslâm devleti önerisinde bulundu. Pakistan’ın kurucusu ve ilk genel valisi olan Muhammed Ali Cinnah da büyük ölçüde İkbal gibi düşünmekteydi. Pakistan’da İslâmlaşmanın ilk adımı olarak anayasa çalışmaları Temmuz 1947’de seçilen kurucu meclisle başladı. Meclisin hazırladığı 7 Mart 1949 tarihli Hedefler Kararnâmesi’nde Pakistan’ın bir İslâm devleti olacağı, anayasanın da İslâmî esaslara göre hazırlanacağı ifade ediliyor ve İslâmî prensiplere sık sık atıfta bulunuluyordu. Bir süre anayasa yerine geçen bu kararnâmede devletin hukuk sistemi ve yönetimiyle ilgili somut taahhütler yoktu. Anayasa çalışmaları sırasında aralarında Seyyid Süleyman Nedvî ve Muhammed Hamîdullah’ın da bulunduğu beş kişiden oluşan İslâmî Öğretiler Kurulu oluşturuldu (1950). Ancak bu kurulun hazırladığı raporlar yöneticiler ve kurucu meclis tarafından yeterince dikkate alınmadı. Kurucu meclisin hazırlayıp 7 Eylül 1950’de genel kurula sunduğu ilk anayasa taslağı tepkiler ve protestolar sonunda geri çekildi. Bunun üzerine Başbakan Liyâkat Ali Han, farklı ekollere mensup otuz üç âlimi İslâmî bir anayasa taslağı hazırlamakla


görevlendirdi. Bunlar 21-24 Ocak 1951 günlerinde bir araya gelerek yirmi iki madde üzerinde görüş birliğine vardı. Ancak ne bu taslak ne de 1952 ve 1954’te hazırlanan taslaklar kanunlaşabildi.

Ocak 1955’te oluşturulan yeni kurucu meclis dördüncü anayasa taslağına yeni bir şekil verdi. Taslak 23 Mart 1956 tarihinde Pakistan’ın ilk anayasası olarak kabul edildi. Bu anayasada devletin adı Pakistan İslâm Cumhuriyeti olarak belirtiliyor ve anayasanın giriş bölümünde Pakistan müslümanlarının İslâm’ın emir ve öğretilerini uygulamaları isteniyordu. 1956 anayasası 7 Ekim 1958’de General Eyyûb Han tarafından yürürlükten kaldırıldı. Yerine konulan askerî darbe yasasında devletin adı Pakistan olarak değiştirildi. Eyyûb Han 23 Ekim 1961’de vakıf yasasını yürürlükten kaldırarak vakıfların emlâkini devletleştirdi. Buralardan elde edilen büyük gelirlerden bir kısmı dinî işler ve din görevlileri için ayrıldı. 8 Haziran 1962’de yürürlüğe giren yeni anayasada Pakistan “demokratik devlet” olarak tanımlanıyor, tavsiye niteliğinde karar alacak olan İslâm Düşüncesi Konseyi kurulması öneriliyor, ayrıca İslâmî ilimler alanında araştırmalar yapmak üzere bir müessese oluşturulması isteniyordu (Afzal Iqbal, s. 79-80).

Yahyâ Han, 1962 anayasasını 24 Mart 1969’da yürürlükten kaldırıp askerî yönetimi iş başına getirdi ve geçici bazı kanunlar çıkardı. 1971’de Bengladeş’in Pakistan’dan ayrılmasından sonra 1972’de geçici anayasa devreye sokuldu. 10 Nisan 1973’te kabul edilen ve Pakistan’ı İslâm cumhuriyeti olarak tanımlayan yeni anayasa 14 Ağustos 1973’te yürürlüğe girdi. Anayasanın 2. maddesinde devletin resmî dininin İslâm, resmî dilinin Urduca olduğu belirtiliyordu. Anayasada kanunların İslâmî emir ve yasaklara uygun olması gerektiği vurgulanıyor, ayrıca zekât, vakıflar ve camiler için kurumlar ve organizasyonlar oluşturulması gereği ifade ediliyordu.

Pakistan Halk Partisi Başkanı Zülfikar Ali Butto’nun ilk seçimlerden sonra üstlendiği başbakanlık yıllarında (1971-1977) bazı İslâmî değerler öne çıkarılmaya çalışıldıysa da bunlar göstermelik olarak algılandı ve toplumu tatmin etmedi. Butto döneminde bir yandan ülkede İslâm sosyalizmi projesi uygulanmaya çalışılırken öte yandan genel olarak İslâm’ın Pakistan’daki merkezî konumuna vurgu yapılıyordu. Butto, 31 Mart 1972’de yayımladığı bildirgeyle vatandaşlarına Pakistan’ın en büyük ve en güçlü İslâm devleti olması için yoğun çaba göstermeleri yönünde çağrıda bulundu.

Devlet sisteminin sosyalizme doğru kaydırılmasından rahatsız olan Genelkurmay Başkanı Ziyâülhak askerî bir darbeyle iktidarı ele geçirmesinin (1977) ardından İslâm’ın toplumda daha fazla etkin olması için çalışmalar başlattı. 1980’de yeni anayasayı yürürlüğe koydu. 27 Mayıs 1980 tarihinde İslâmâbâd’da Federal Şer‘î Mahkeme kuruldu. Ülkede Urdu diline önem verildi. İlk, orta ve yüksek öğretime çeşitli seviyelerde dinî dersler konuldu, mevcut olanlar arttırıldı. Ziyâülhak, Başbakan Muhammed Han Cüneco’yu demokratikleşme adına İslâmî kanunları uygulamamak ve İslâmlaşma’yı yavaşlatmakla suçlayarak Mayıs 1988’de görevden aldı. 29 Mayıs 1988’de meclisi feshetti ve 15 Haziran 1988’de Şeriat Kanunu’nu uygulamaya koydu. Bu kanunla İslâm hukuku Pakistan’ın üst hukuku ve hukuk kaynağı ilân edildi.

Pakistan’ın kuruluşundan itibaren yürütülen İslâmlaştırma faaliyetleri âlimlerin toplumun ihtiyaç duyduğu konuları merkeze almak ve İslâm’ın temel kaynaklarından hareket etmek yerine dar bakış açılarını kabul ettirmeye çalışmaları sebebiyle başarıya ulaşamamıştır. İngilizler’in Hint alt kıtasında hâkim güç olmasından sonra ortaya çıkan fikir akımları ve dinî cemaatler Pakistan Devleti’nin kuruluşunun ardından varlığını sürdürdü. Cemaat mensuplarından bir kısmı, özellikle devletin kuruluş sürecinde anayasanın İslâm’a uygun olması için yoğun çalışmalar yaptı. Bunlardan bazıları, Kādiyânîlik düşüncesini benimseyen yöneticilerin etkin olduğu hükümetler tarafından kamu düzenini bozdukları gerekçesiyle yargılandı ve ölüm cezası dahil çeşitli ağır cezalara çarptırıldı. Mevdûdî, Muhammed Ahmed Kādirî ve Emîn Ahsen Islâhî bunlar arasında zikredilebilir. Pakistan’da toplum üzerinde etkin olan İslâmî cemaatler arasında en eskisi Ehl-i hadîs grubudur. Bugün de varlığını sürdüren bu grubun toplum üzerindeki gücü fazla değildir. Pakistan’da en etkin grup Hanefî mezhebine sıkı sıkıya bağlı, tasavvufî neşveye sahip Diyûbendî cemaatidir (bk. DÂRÜLULÛM; MEDRESE [Hint Alt Kıtası]). Şeyhülhind Mahmud Hasan Diyûbendî’nin öğrencilerinden Şebbîr Ahmed Osmânî’nin Pakistan’ın kurulmasından sonra tesis ettiği Cem‘iyyet-i Ulemâ-i İslâm, 1919’da İngilizler’e karşı yürütülen siyasî faaliyetleri organize etmek için kurulan Cem‘iyyet-i Ulemâ-i Hind’in Pakistan kolu gibidir. Mevlânâ Fazlurrahman’ın liderliğindeki grup son zamanlarda etkin bir siyasî çizgi takip etmektedir.

Kurucusu Ahmed Rızâ Han Birelvî sebebiyle Birelvî cemaati diye anılan, fakat kendilerini Cemâat-i Ehl-i Sünnet olarak adlandıran hareket, ilmî faaliyetler ve entelektüel yapı itibariyle Diyûbendî cemaatinin seviyesine ulaşamamıştır. Cemaat mensupları, 1948 yılında Cem‘iyyet-i Ulemâ-i Pakistan adıyla oluşturdukları parti vasıtasıyla siyasî faaliyette bulunmakta ve seçimlere katılmaktadır (bk. MEDRESE [Hint Alt Kıtası];


RIZÂ HAN BİRELVÎ). Mevdûdî’nin önderliğinde Pakistan’ın kuruluşundan önce örgütlenen Cemâat-i İslâmî ülkedeki en etkin dinî gruplardan biridir (bk. CEMÂAT-i İSLÂMÎ). Muhammed İlyas Kandehlevî tarafından 1926 yılında Delhi’de tesis edilen Cemâat-i Teblîğ mensupları her yıl çeşitli ülkelerde geniş katılımlı toplantılar yaparak faaliyetlerini sürdürmektedir (bk. CEMÂAT-i TEBLÎĞ). Cemâat-i İslâmî’den ayrıldıktan sonra 1958’de Tanzîm-i İslâmî adıyla bir grup oluşturan Islâhî hareketin yönetimini 1966’da İsrâr Ahmed’e bıraktı. Bu grup halen İsrâr Ahmed başkanlığında faaliyetlerini sürdürmektedir. Dinî konularda Kur’an’ı tek hareket noktası kabul eden Ehl-i Kur’ân’ın (Kur’âniyyûn) çeşitli organizasyonları ve grupları vardır. İnâyetullah Han Meşrikī’nin 1931 yılında kurduğu Haksâr hareketinin de Pakistan’ın dinî-siyasî tarihinde önemli bir yeri bulunmaktadır.

Pakistan müslüman nüfusunun yaklaşık dörtte biri Şiî’dir; Ca‘ferîler en geniş Şiî grubunu oluşturur. Ülkede bulunan İran kültür merkezleri bu kesimle koordineli hizmet vermektedir. Ca‘ferî cemaatinin Tahrîk-i Nifâz-ı Fıkh-ı Ca‘ferî adlı bir siyasî partisi ve bazı medreseleri vardır. Daha çok Karaçi bölgesinde etkin olan İsmâilîler sayıları az olmakla birlikte malî güç ve teşkilâtlanma bakımından ülkede söz sahibidir. Anayasanın İslâm dışı azınlık ilân ettiği Kādiyânîler ülkenin çeşitli şehirlerine yayılmıştır. Çiştiyye ve Kādiriyye Pakistan’da en yaygın tarikatlardır.

Eğitim ve Öğretim. Pakistan’da 2006 yılı itibariyle okuma yazma oranı % 55-60 kadardır. Üniversite mezunlarının oranı ise % 3’tür. Eğitimde kadınların oranları erkeklere göre daha düşüktür. Üniversiteler arasında sadece Uluslararası İslâm Üniversitesi’nde kızlar için ayrı kampüs bulunmaktadır. Ülkede 100’den fazla devlet ve özel sektör üniversitesi, ayrıca İngiliz eğitim sistemine göre lise sonrası öğrenim veren birçok kolej vardır. Pakistan’ın en eski yüksek öğretim kurumu 1864’te Lahor’da açılan Government College’dir. Binlerce öğrencisi olan kolej 2002 yılında Government College University adını almıştır. 1882’de kurulan Pencap Üniversitesi ülkenin en büyük eğitim kurumu olup 350.000’den fazla öğrenci barındırmaktadır. 1 Ekim 1913’te Peşâver’de açılan Islamia College günümüzde Peşâver Üniversitesi’ne bağlı olarak hizmet vermektedir. Pakistan Devleti’nin kuruluşundan sonra sırasıyla Sind (1947), Peşâver (1950), Karaçi (1950) üniversiteleri açılmış, bunları Lahor’daki Mühendislik ve Teknoloji (1961), İslâmâbâd’daki Kāid-i A’zam (1965), Allâme İkbal Açık Öğretim (1974), Milletlerarası İslâm (1980) üniversiteleri, Âzad Cammû-Keşmir Üniversitesi (1980), Özel Ağa Han Üniversitesi (Karaçi, 1983), Lahor Yönetim Bilimleri Üniversitesi (1986), Bilim ve Teknoloji Millî Üniversitesi (Ravalpindi, 1991), özel Bahria (Karaçi, İslâmâbâd, 2001) ve Milletlerarası Refah (İslâmâbâd, 2002) üniversiteleri takip etmiştir. Yüksek öğrenimi düzenlemek için kurulan University Grants Commission, Pervîz Müşerref döneminde Higher Education Commission (HEC) adını almış ve geniş yetkilerle donatılmıştır. Devletin kuruluşu sırasında Urduca’nın millî dil olması ve eğitimin bu dille yapılması öngörülmüş, ancak bu tam olarak hayata geçirilememiştir. On beş kadar dil ve lehçenin konuşulduğu günümüz Pakistan’ında halkın büyük bir çoğunluğu ana dilleri olmamasına rağmen Urduca’yı konuşmaktadır. İngilizce ortak anlaşma dili olarak varlığını her zaman korumuştur. Pakistan Dil Kurumu (Muktedire Kavmî Zübân), Urduca’nın etkin olması için kapsamlı çalışmalar yapmaktadır. Ana dilleri Pencâbî, Sindî, Peştu, Belûcî ve Keşmîrî olanlar Urduca ve İngilizce öğrenmekte, giderek ana dillerinden kopmakta, sadece İngilizce öğrenim görenlerde ise bir kültürel yabancılaşma ortaya çıkmaktadır. Urduca ve İngilizce’nin yanında diğer dillere yönelik herhangi bir engelleme söz konusu olmamakta, devlet televizyon ve radyolarında mahallî dillerde de yayım yapılmaktadır.

Din Eğitimi ve İslâm Araştırmaları. Pakistan’da ilk ve orta öğretim ders müfredatı içerisinde din dersleri de yer almakta, üniversitelerde seçmeli veya zorunlu kategorilerde bazı dinî dersler bulunmaktadır. Bütün eğitim kurumlarında Arapça özendirilmekte ve ders olarak okutulmaktadır. Dinî eğitim daha çok cemaatlerin kontrolündeki medreselerle üniversitelerin İslâm araştırmaları fakültelerinde yapılmaktadır. İngilizler’in Hint alt kıtasına hâkim olmasından sonra medreselerin sayısında ve müfredatında önemli değişmeler olmuştur. Bugün medreselerde 600.000’den fazla öğrencinin öğrenim gördüğü tahmin edilmektedir. Medrese mezunları devletin açtığı imtihanlarda başarılı oldukları takdirde lisans diploması almaktadır. Ancak Lahor Yüksek Mahkemesi’nin ve Yargıtay’ın 2005 yılında medrese mezunlarının lise diplomasının denkliğini kabul etmemesi ciddi bir sıkıntı doğurmuştur. Amerika’daki


11 Eylül olayından ve Londra’daki 7 Temmuz 2005 patlamalarının ardından medreseler üzerinde baskı uygulanmaya başlamıştır. Bu baskıları azaltmak için kurulan İttihâd-ı Tanzîm-i Medâris-i Dîniyye medreselerin haklarını savunmaya çalışmaktadır. Pakistan üniversitelerinin büyük bir kısmında İslâm araştırmaları bölümleri bulunmaktadır. Bunlar arasında Pencap, Karaçi, Peşâver, Bahâvelpûr İslâm ve İslâmâbâd’daki Allâme İkbal Açık Öğretim üniversiteleri zikredilebilir. Özellikle İslâmâbâd’daki Milletlerarası İslâm Üniversitesi, İslâmî ilimlerin en köklü biçimde öğretildiği eğitim kurumudur. Anayasa gereği kurulan Islamic Research Institute bu üniversiteye bağlıdır. Yedi fakültesi bulunan üniversitenin öğrenim dili Arapça ve İngilizce’dir. Ülkede İslâm araştırmaları yapan bağımsız kurumlar da vardır. Karaçi’deki The Islamic Research Academy, Islamic Culture and Research Centre, Islamic Documentation and Information Centre; Haydarâbâd-Sind’deki Şah Veliyyullah Akademisi; İslâmâbâd’daki National Hijra Council; Lahor’daki İdâre Sekāfet-i İslâmiyye, Islamic Research Academy, Birleşik Arap Emirlikleri Emîri Şeyh Zâyid b. Sultan en-Neheyân tarafından Pencap, Karaçi ve Peşâver üniversitelerinde 1985 yılında kurdurulan Sheikh Zayed Islamic Institute / Centre bu kurumlardan bazılarıdır. 1962 anayasası ile oluşturulan Islamic Research Institute’nün, adı Muhammad Hamîdullah Library olarak değiştirilen kütüphanesi bir araştırma kütüphanesi olup 1998’de hükümet tarafından National Library of Islamic Research olarak ilân edilmiştir. Lahor’da bulunan Pencap Üniversitesi Kütüphanesi, Pencap Halk Kütüphanesi, Kāid-i A’zam Kütüphanesi, İslâmâbâd’daki Pakistan Millî Kütüphanesi, Karaçi’deki Karachi Central Library ülkedeki diğer büyük kütüphanelerdir. İslâmâbâd’daki Pak-Iran Centre of Persian Studies adlı merkezin de yazma ve matbu eserler bakımından zengin bir kütüphanesi mevcuttur.

Edebiyat. Hint alt kıtası, barındırdığı ırklar ve diller sebebiyle edebiyat alanında büyük bir zenginliğe sahiptir. Bengal, Asam, Bihâr, Tamil, Gucerât, Kerelâ, Dekken, Leknev, Delhi, Racistan, Keşmir, Sind, Belûcistan, Pencap bölgelerinin özgün edebiyatları vardır. Hint alt kıtasında 1947’den önce müslümanlar gayri müslimlerle birlikte yaşıyor ve karşılıklı etkileşim içinde bulunuyordu. Pakistan’ın kurulması ile başlayan göçlerde geniş müslüman kitleleri Hint alt kıtasından göç ederek başta Sind bölgesi olmak üzere Pakistan’a yerleştiler. Böylece zengin bölgesel kültür ve edebî ürünler de Pakistan’a intikal etti. Pakistan edebiyatında bu renkliliği bugün de görmek mümkündür. Bilhassa Muhammed İkbal ile zirveye ulaşan İslâmî edebiyat sonraki dönemlerde na‘t geleneğiyle devam etmiştir. Serbest konularda dinî literatür bir hayli zengindir. Hikâye, roman, hâtıra, biyografi türünden edebiyat ürünlerine halkın rağbeti fazladır. Edebî eserlerde toplum içindeki zengin-fakir ilişkileri, evlenme, siyasî kargaşanın toplumsal etkileri, göçün getirdiği problemler, ayrışma öncesi toplumsal hayatın hikâyesi gibi konular yer alır. Bazı yazarlar, İslâm adına kurulan bir devlet olmasına rağmen Pakistan yönetiminde ve yeni toplumda ortaya çıkan çarpıklıklara vurgu yapar. Özellikle Butto zamanında sayıları bir hayli artan sosyalist düşünceli yazarların ortaya koydukları ürünlerde maddeci bir bakış açısı görülür. Seccâd Zahîr, İhtişâm Hüseyin, Mümtâz Hüseyin bu edebiyatçılar arasında sayılabilir. Düşünce bakımından orta yolu tutan edebiyatçılar arasında Âl-i Ahmed Server başta gelir. Kelîmüddin Ahmed, Selâhaddin Ahmed, Muhyiddin Zor, Vekār Azîm de bu grup içinde mütalaa edilir. Dinî ve millî içerikli Batı tarzı roman türünün öncüsü aynı zamanda bir Kur’an tercümesi de bulunan Mevlevî Nezîr Ahmed’dir (ö. 1912). Asıl adı Dhanpat Rai Srivastava olan ve Preym Çend (Prem Chand) diye bilinen romancı hem Hint hem Urdu dillerinde roman ve hikâyeciliğin zirvesindedir. Müslüman olmamasına rağmen romanlarında toplumun ıslahı konularını öne çıkarır. Şefîkurrahmân, Müstansır Hüseyin Tarar, Saâdet Hasan Manto, Gulâm Abbas, Ahmed Nedîm Kāsımî, Ârif Abdülmetîn, Mes‘ûd Eşher, İntizâr Hüseyin, Münîr Niyâzî, Zafer İkbal, Hatice Mestûr, Mecîd Emced, Pervîn Şâkir, Ahmed Faraz, Eşfak Ahmed, Mümtaz Müftî, Muhammed Münşâ Yâd, Hâlide Hüseyin, Kudretullah Şihâb, Mazharü’l-İslâm, Yûnus Câvid şiir, hikâye ve roman alanlarındaki eserleriyle Urdu edebiyatı ve mahallî edebiyatlarda anılmaya değer isimlerdendir. Keşmir asıllı bir aileden gelen Saâdet Hasan Manto’nun bunlar arasında ayrı bir yeri vardır. Daha çok toplumsal meselelere yer verdiği hikâyelerinden oluşan yirmi iki kitabı, yedi radyo tiyatrosu derlemesi, bir romanı, makalelerini içeren üç kitabı vardır. “Kol do” (aç onu) ve “Tendâ Göşt” (soğuk et) adlı hikâyeleri çok meşhurdur. Feyz Ahmed Feyz ilk dinî eğitiminden sonra daha çok Batı tarzı okullarda yetişmiş ve hayatı boyunca edebiyatla meşgul olmuş bir şairdir. Şiir bakımından Gālib Mirza Esedullah ve Muhammed İkbal ile birlikte anılır. Çok sayıda ödül almış ve Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilmiştir. Müslümanlığı kabul ederek edebiyat ve toplumsal faaliyetlerle meşgul olan İngiliz eşinin onun üzerinde belirgin bir etkisi vardır. Feyz’in özellikle Naķş-ı Feryâdî (1943), Deste Śabâ (1952) ve Zindan Nâme (1956) adlı şiir kitapları önemlidir. Pakistan millî marşının bestecisi olan Ebü’l-Eser Hâfız Calenderî şiir ve edebiyat alanında da önemli bir şahsiyettir.


Toplumsal Hayat ve Halk Kültürü. Pakistan’da İslâmiyet toplumun gündelik hayatına bütün kurumlarıyla nüfuz etmiştir. Ülkede dinî vecîbeleri yerine getirme oranı oldukça yüksektir. Yüzyıllar boyunca Şiîler’le birlikte yaşayan Hint alt kıtası müslümanları arasında zaman zaman mezhep çatışmaları yaşanmakta, Hanefî ve sûfî olan Diyûbendî ve Birelvî grupları arasında, ayrıca Ehl-i hadîs ve Ehl-i Kur’ân ekolü mensupları arasında kavgalar olmaktadır. Pakistan’ın özellikle Pencap ve Sind bölgelerinde bazı Hindu gelenekleri yaygındır ve evlilik törenlerinde Hindu geleneğinin takip edildiği görülmektedir. Geniş bir nüfusun yaşadığı kırsal bölgelerde okuma yazma oranı oldukça düşüktür. Bunun en önemli sebebi, geniş toprak sahiplerinin toplumun eğitim seviyesinin yükseltilmesi için yeterli desteği vermemesidir. Toplumda geleneksel dinî mûsiki olan “kavvâli”ye rağbet fazladır. Hint müziği ve dansları yaygındır. Özellikle sinema alanında Hint etkisi daha açık olarak görünmektedir. Pakistan toplumu şiir ve edebiyatla iç içe yaşar. Salonlarda veya televizyon kanallarında haftada birkaç defa şiir yarışmaları yapılır ve halk bunları büyük bir coşkuyla izler. Hemen her toplantıda Kur’ân-ı Kerîm’den sonra Hz. Peygamber’e na‘tlar okunur. Pakistan halkının renkli kişiliği giyimlerine ve kullandıkları eşyalara da yansımaktadır. Evlerin, iş yerlerinin, ulaşım araçlarının abartılı biçimde süslenmesi bu renkli kişilikten kaynaklanmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Abu’l-A’la Maududi, The Islamic Law and Constitution, Lahore 1960; M. Hüseyin Tesbîhî, Kütübħânehâ-i Pâkistân: Libraries of Pakistan, İslâmâbâd 1977; M. Takī Osmânî, Nažrat Ǿâbira ĥavle’t-taǾlîmi’l-İslâmî fî Bâkistân, Karaçi 1399/1979; a.mlf., “The Islamization of Laws in Pakistan: The Case of Hudud Ordinances”, MW (Special Issue Pakistan), XCVI/2 (2006), s. 287-304; Şâhid Hüseyin Rezzâkī, Pâkistânî Müselmânôn ki Rüsûm u Revâc, Lahor 1981; Afzal Iqbal, Islamization of Pakistan, Delhi 1984, s. 21, 59, 79-80, 84-95, 101-106; Alamgir Hashmi, Pakistani Literature: The Contemporary English Writers, Islamabad 1987; Seyyid İhtişâm Hüseyin, Urdû Edeb kî Tenķīdî Târîħ, Delhi 1988; M. Osman - Mes‘ûd Eş‘ar, Pâkistân kî Siyâsî CemâǾateyn, Lahor 1988, s. 703-760, 761-771, 772-811; Müslim Seccâd - Selîm Mansûr Hâlid, Pâkistân meyn CâmiǾât kâ Kirdâr, İslâmâbâd 1990; Serferâz Şâhid, Urdû Mizâĥiye ŞâǾirî, İslâmâbâd 1991; Mucîb Ahmed, CemǾiyyet-i ǾUlemâ-i Pâkistân 1948-1979, İslâmâbâd 1993; Gul Muhammad Khan, Hudood Laws in Pakistan, Lahore, ts.; Allah Bakhsh Malik, The Higher Education in Pakistan, Lahore, ts. (Maqbool Academy), s. 158-159; Rubya Mehdi, The Islamization of the Law in Pakistan, Richmond 1994, s. 157-202; M. Kâmil Yaşaroğlu, Pakistan’da İslâm Ceza Hukukunun Kanunlaştırılması (doktora tezi, 1996), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; Mirza Hâmid Bek, Pâkistân key Şâhkâr Urdû Efsâney, İslâmâbâd 2000; Pakistan Hindistan Öyküleri (der. ve trc. Celal Soydan), İstanbul 2001, s. 231-236; Hâfız Takıyyüddin, Pâkistân kî Siyâsî CemâǾateyn aôr Taĥrîkeyn, Lahor 2001, s. 309-353; Pakistan Religious Education Institutions: An Overview, Islamabad 2002, s. 19-21; K. M. Azam, Pakistan: Economy, Politics, Philosophy and Religion, Karachi 2002, s. 314-321; Pakistan between Secularism and Islam (ed. Tariq Jan), Islamabad 2003, s. 79-91, 131-164; Mazhar Muîn, Pâkistân meyn ǾArabî Zübân, Lahor 2003, s. 69-189; Martin Lau, The Role of Islam in the Legal System of Pakistan, Leiden 2006, s. 121-130; Ishtiaq Husain Qureshi, “The Foundations of Pakistani Culture”, MW, XLIV/1 (1954), s. 3-11; Fazlur Rehman, “The Ideological Experience of Pakistan”, Islam and the Modern Age, II/4, New Delhi 1971, s. 1; Ziaul Haque, “Muslim Religious Education in Indo-Pakistan”, IS, XIV/4 (1975), s. 292; “Research Organisations in Pakistan”, Pakistan Journal of History and Culture, I/1, İslâmâbâd 1980, s. 48-52; Riaz Hasan, “Islamization: An Analysis of Religious, Political and Social Change in Pakistan”, MES, XXI/3 (1985), s. 263-268, 275-280; Javid Iqbal, “Islamization in Pakistan”, Journal of South Asian and Middle Eastern Studies, III/3, Villanova 1985, s. 38-52; M. Aslam Syed, “Modernism, Traditionalism and Islamisation in Pakistan”, a.e., III/3 (1985), s. 62-84; S. Jamal Malik, “Islamisation in Pakistan 1977-1985: The Ulama and their Places of Learning”, IS, XXVIII/1 (1989), s. 11-15, 18; Sayyid A. S. Pirzada, “The Role of Deobandi Ulama in Pakistan’s Politics: 1947-1956”, South Asian Studies, VII/2, Lahore 1990, s. 64-81; Khalid Nazir, “Notes and Comments Zakat and Ushr System in Pakistan”, IS, XXXV/3 (1996), s. 333-343; C. Oesterheld, “Urdu Literature in Pakistan: A Site for Alternative Visions and Dissent”, Annual of Urdu Studies: Salnâme-i Dirâsât-i Urdû, XX, Chicago 2005, s. 79-98; Salim Mansur Khalid - M. Fayyaz Khan, “Pakistan: The State of Education”, MW, XCVI/2 (2006), s. 312-313; Khalid Rahman - Syed Rashad Bukhari, “Pakistan: Religious Education and Institutions”, a.e., XCVI/2 (2006), s. 332, 334-335; Sarah Ansari, “Pākistān”, EI² (İng.), VIII, 240-244; Abdülhak, “Urdû”, UDMİ, II, 539-567; “Pâkistân”, a.e., V, 362-571; Seyyid Envârülhak, “Peştû”, a.e., V, 632-637; M. Âsıf Han, “Pencâbî”, a.e., V, 677-684; K. A. Nizami, “Hindistan”, DİA, XVIII, 89-91; Ali Rıza Kadîmî - Cevâd Kerîmî, “Pâkistân”, Dânişnâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1379/2000, V, 445-457.

Abdülhamit Birışık