İBNÜ’l-VEKÎL

(ابن الوكيل)

Ebû Abdillâh Sadrüddîn Muhammed b. Ömer b. Mekkî el-Makdisî el-Osmânî (ö. 716/1317)

Şâfiî fakihi ve edip.

19 Şevval 665 (13 Temmuz 1267) tarihinde Dimyat’ta dünyaya geldi. Bazı kaynaklar Dımaşk’ta doğduğunu kaydederse de (Sübkî, IX, 253) bu kanaat muhtemelen, ailesinin onun doğumundan hemen sonra Dımaşk’a göç etmiş olmasından kaynaklanmıştır. İbn Fazlullah el-Ömerî’nin kaydettiğine göre soyu Kureyş’in Benî Ümeyye koluna ulaşmakta, Osmânî nisbesi de Hz. Osman’la bir nesep ilişkisinin varlığına işaret etmektedir. Babası Dımaşk’ta hatiplik ve beytülmâl vekâleti görevinde bulunduğu için İbnü’l-Vekîl ve İbnü’l-Hatîb olarak, ayrıca babası gibi İbnü’l-Murahhil lakabıyla anılmıştır.

İbnü’l-Vekîl Dımaşk’ta yetişti; aralarında Muhyiddin İbn Allân ve Ebü’l-Haccâc Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî’nin de yer aldığı birçok hocadan hadis öğrenimi gördü. İzzeddin İbn Abdüsselâm’dan fıkıh tahsili yapan babasından, Şerefeddin Ahmed b. Ahmed b. Nu‘me el-Makdisî ve Tâceddin İbnü’l-Firkâh’tan fıkıh, Safiyyüddin el-Hindî’den usûlü’d-dîn ve usûl-i fıkıh, İbn Mâlik et-Tâî’den nahiv okudu. Dımaşk’taki Berrâniyye, Cevvâniyye ve Azrâviyye medreselerinde fıkıh dersleri verdi. Yedi yıl süreyle Eşrefiyye Dârülhadisi meşihatlığı görevinde bulundu. el-ǾAķīdetü’l-Vâsıŧiyye’deki görüşlerinden dolayı İbn Teymiyye’yi 705 (1306) yılında sorguya çekmek üzere Dımaşk’ta oluşturulan heyette İbnü’l-Vekîl de yer aldı; üç ayrı oturum halinde yapılan bu soruşturma (MecmûǾu fetâvâ, III, 160-210) sonucunda İbn Teymiyye suçsuz bulunduysa da Kahire’den gelen bir emirle oraya götürülerek yeniden sorgulanıp mahkûm edildi.

Bir müddet Kahire’de bazı medreselerde ders veren İbnü’l-Vekîl daha sonra Dımaşk’a döndü. Emeviyye Camii hatipliğine getirilmesine şehrin ileri gelenlerinden bir grubun tepki göstermesi üzerine bu görevden alındıysa da çeşitli medreselerdeki görevini sürdürdü. Bu sırada Şam nâibiyle ilişkileri bozulunca Dımaşk’tan ayrılıp Halep’e gitmek zorunda kaldı. Burada kaldığı bir yıl boyunca ders verdi ve halkın yakın ilgisine mazhar oldu. el-Melikü’l-Muzaffer II. Baybars, 709 (1310) yılında Mısır’ın idaresini el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun’a bırakınca İbnü’l-Vekîl de ona bağlılığını sunmak üzere huzuruna çıktı. Baybars zamanında, el-Melikü’n-Nâsır’ın yönetime ehil olmadığı yönünde verdiği bir fetva ve aleyhinde sarfettiği ileri sürülen sözleri yüzünden bir müddet aralarında soğukluk devam ettiyse de kısa sürede sultan katında eski itibarını kazanmaya muvaffak oldu.

el-Melikü’n-Nâsır, İbnü’l-Vekîl’i, 713 yılı Safer ayı sonlarında (Haziran 1313) Mûsâ b. Mühennâ ve Alâeddin Tanboğa ile birlikte Mühennâ b. Îsâ’ya elçi olarak gönderdi. Heyet Tedmür’de onunla buluştuktan sonra İbnü’l-Vekîl, Tanboğa ile birlikte Kahire’ye geri döndü ve oraya yerleşti. Şâfiî Zâviyesi (Haşşâbiyye Medresesi), el-Meşhedü’l-Hüseynî ve Nâsıriyye Medresesi’nde fıkıh dersleri verdi. 24 Zilhicce 716 (9 Mart 1317) tarihinde Kahire’de vefat etti ve Karâfe’deki Kazasker Kabristanı’na defnedildi.

İbnü’l-Vekîl, devrinde Şâfiî mezhebinin önde gelen âlimlerindendi. Hadisler üzerinde yaptığı felsefî ve kelâmî yorumlar bu alanda iyi bir birikime sahip olduğunu göstermekle birlikte fıkıh ve usulü en fazla temayüz ettiği sahalardı. Bu husustaki kabiliyeti sayesinde yirmi yaşlarında fetva verebilecek duruma gelmiş, fikrî ve ilmî tartışmalara katılmış, şiir ve münazaraya yatkınlığı onu bu konularda da şöhret sahibi yapmıştır. Şâfiî ulemâsı arasında ondan başka hiç kimsenin İbn Teymiyye ile münazaraya cesaret edemediği söylenir.

İbn Teymiyye ile birçok defa tartışmaya giren İbnü’l-Vekîl, ilmî vukufunu itiraf etmekle birlikte ona karşı oldukça hırçın bir tavır sergileyerek zaman zaman hakarete varacak derecede ağır sözler sarfetmiş, buna rağmen İbn Teymiyye kendisini övmekten ve hakkında iyi şeyler söylemekten geri durmamıştır. İki âlim arası bu mücadele bazı kimselerin İbnü’l-Vekîl hakkında müsbet bazılarının da menfi değerlendirme yapmasına yol açmıştır. Nitekim Tâceddin İbnü’s-Sübkî, babası Takıyyüddin es-Sübkî’nin onu sevip saydığını ve Eş‘arî kelâmı konusundaki bilgisini takdir ettiğini nakleder. Bu teveccühün sebebi, Selefî akîde anlayışını savunan İbn Teymiyye karşısında Eş‘arî anlayışını müdafaadaki başarısı olmalıdır.

Tıpla da ilgilenen İbnü’l-Vekîl’in bu alanda uzman olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim bir defasında Şam nâibi Cemâleddin Efrem’e hazırladığı ilâç hastanın durumunun daha da kötüleşmesine yol açınca askerler onu öldürmeye kalkışmış ve emîri iyileştiren Emînüddin Süleyman el-Hakîm kendisine, “Tıbbı bırak, fıkhınla ilgilen; zira müftünün hatası telâfi edilir, fakat tabibinki edilemez” demiştir (Safedî, IV, 277; İbn Hacer, IV, 120).

Eserleri. 1. el-Eşbâh ve’n-nežâǿir. Müellifin vefatı üzerine yeğeni Zeynüddin İbnü’l-Vekîl Muhammed b. Abdullah tarafından gözden geçirilerek tamamlanmıştır. Fıkıh literatüründe bu türdeki ilk


çalışma kabul edilen eser (bk. EŞBÂH ve NEZÂİR) İsnevî, İbnü’s-Sübkî, Süyûtî ve İbn Nüceym’in aynı adı taşıyan kitaplarına örnek olmuştur. Belli bir tertibi bulunmayan, konuların “kaide”, “fâide” ve “fasıl” gibi başlıklar altında ele alındığı eserde Şâfiî mezhebi dışındaki mezheplerin görüşlerine nâdiren yer verilmiş, fıkhî meselelerin ayrıntılarına girilmeyip deliller de genellikle zikredilmemiştir. el-Eşbâh ve’n-nežâǿir’in I. cildi Ahmed b. Muhammed el-Unkurî (1404), II. cildi Âdil b. Abdullah eş-Şüveyh (1407) tarafından Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd’da yüksek lisans çalışması olarak neşre hazırlanıp yayımlanmıştır (Riyad 1413/1993). 2. Şerĥu’l-Aĥkâm. Müellifin, İbnü’l-Harrât olarak da tanınan İbn Abdülhak el-İşbîlî’nin eserine yazdığı, hadis, fıkıh ve usuldeki derinliğini gösteren bir şerh olup sadece üç cildi yazılabilmiştir (İbn Hacer, IV, 119). 3. Ŧırâžü’d-dâr. Müveşşah türü şiirlerini topladığı bir eserdir (Safedî, IV, 267). 4. Kitâbü’l-Farķ beyne’l-melek ve’n-nebî ve’ş-şehîd ve’l-velî ve’l-Ǿâlim (Makrîzî, VI, 438).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Teymiyye, MecmûǾu fetâvâ, III, 160-210; İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik, VI, 206-208; Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, IV, 13-26; Safedî, el-Vâfî, IV, 264-284; Sübkî, Ŧabaķāt, VIII, 342-343; IX, 253-267; İsnevî, Ŧabaķātü’ş-ŞâfiǾiyye, II, 459-461; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIV, 80-81; Makrîzî, el-Muķaffe’l-kebîr (nşr. Muhammed el-Ya‘lâvî), Beyrut 1411/1991, VI, 435-440; İbn Kādî Şühbe, Ŧabaķātü’ş-ŞâfiǾiyye, II, 233-235; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 115-123; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, IX, 233-235; Nuaymî, ed-Dâris fî târîħi’l-medâris (nşr. Ca‘fer el-Hasenî), Kahire 1988, I, 27-31; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, VI, 40-42; İsmail Yiğit, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi: Memlûkler, İstanbul 1991, s. 57-81; Donald P. Little, “The Historical and Historiographical Signifance of the Detention of Ibn Taymiyya”, IJMES, IV (1973), s. 311-327; Sherman A. Jackson, “Ibn Taymiyyah on Trial in Damascus”, JSS, XXXIX/1 (1994), s. 41-85; Mustafa Baktır, “Eşbâh ve Nezâir”, DİA, XI, 457; a.mlf., “el-Eşbâh ve’n-nezâir”, a.e., XI, 458.

Bilal Aybakan