İBNÜ’l-CÜNEYD

(ابن الجنيد)

Ebû Alî Muhammed b. Ahmed b. el-Cüneyd el-İskâfî (ö. 381/991)

Şiî Usûliyyûn ekolünün öncülerinden, fıkıh ve kelâm âlimi.

Bağdat ile Vâsıt arasındaki İskâf’ta dünyaya geldi. Kâtib lakabıyla da anılır. Hadis dinlediği ilk hocalarından olan Humeyd b. Ziyâd’ın ölüm tarihi (310 /922) dikkate alınarak III. (IX.) yüzyılın sonlarında veya IV. (X.) yüzyılın başında doğduğu söylenebilir. Humeyd b. Ziyâd’dan başka Abdülvâhid b. Abdullah el-Mevsılî, Ahmed b. Muhammed el-Âsımî, Muhammed b. Ali b. Ma‘mer el-Kûfî gibi hocalardan hadis öğrendi. Fıkıh konusundaki hocaları bilinmemektedir. Küleynî ve Şeyh Sadûk’un çağdaşı olup dördüncü sefir Ali b. Muhammed’le tanışmış olan İbnü’l-Cüneyd Şeyh Müfîd, Hüseyin b. Ubeydullah el-Gadâirî ve Ebû Abdullah İbn Abdûn’un hocasıdır. Ahmed b. Ali en-Necâşî ve Şeyhüttâife Ebû Ca‘fer et-Tûsî gibi âlimler de hocaları vasıtasıyla onun öğrencileri olarak kabul edilmektedir. Nîşâbur’a seyahati (340/951) ve orada yaklaşık bir yıl kalması dışında Irak’ta ve özellikle Bağdat’ta yaşadığı bilinen İbnü’l-Cüneyd Rey’de vefat etti.

İbnü’l-Cüneyd daha çok fakih olarak tanınır. Şîa’da fıkıh usulünün gelişimi belirli dönemlere ayrılacak olursa onun yaşamış olduğu devir bunun hazırlık safhasını oluşturur; çünkü gaybet öncesi Şîa’da bu ilme ihtiyaç duyulmamıştır. Her ne kadar Şiî ulemâsı, gaybet öncesi dönemde imamların ashabından bir kısmının usulle ilgili bazı risâleler telif ettiğini söylüyorsa da bunu delillendirmek oldukça güçtür. Ancak “büyük gaybet”in başlamasıyla birlikte fıkıh usulüne dair eserlerin kaleme alındığı, İsnâaşeriyye bünyesinde, fıkhı sadece rivayet metinlerini nakleden bir ilim olmaktan çıkarıp usule ilişkin bazı prensipler ortaya koyan ilk şahıslardan birinin de İbnü’l-Cüneyd olduğu bilinmektedir. Bununla beraber onun daha sonraki Usûlî ulemâ gibi sistematik bir metot ortaya koymaktan ziyade eklektik bir yol takip ettiği dikkati çeker.


İmâmiyye Şîası’nda aklî tefekkür ve istidlâl metodunun öncülerinden biri kabul edilen İbnü’l-Cüneyd çağdaşı İbn Ebû Akīl’le birlikte “Kadîmeyn” diye anılmaktadır. İbnü’l-Cüneyd’in fakih ve usulcü olmasına karşılık İbn Ebû Akīl daha çok kelâmcı olarak şöhret bulmuştur. Bazı Şiî âlimleri, İsnâaşeriyye’de ictihad kapısını açan ilk kişinin İbn Ebû Akīl olduğunu söylerken bazıları da İbnü’l-Cüneyd olduğunu ileri sürer. İbn Ebû Akīl usul alanında hiçbir eser kaleme almamışken İbnü’l-Cüneyd’in bu sahada pek çok eser vermesi ve daha sonraki Şiî ulemâsının bunlar hakkındaki değerlendirmeleri göz önünde bulundurulursa ikinci görüş daha ağır basar. İbnü’l-Cüneyd, eserlerinden hiçbiri bugün mevcut olmamakla birlikte fıkıh usulü alanında eser yazan ilk Şiî âlimi sayılmaktadır. İbnü’l-Cüneyd ve İbn Ebû Akīl, daha sonra Şeyh Müfîd, Şerîf el-Murtazâ ve Ebû Ca‘fer et-Tûsî ile birlikte şekillenip ana hatlarıyla ortaya çıkan Usûlî düşüncenin ilk temsilcileri olup bu sebeple ilk dönem Ahbârîler’inin şiddetli tenkitlerine mâruz kalmışlardır. İbnü’l-Cüneyd, usul ve fürû konusunda Ehl-i sünnet’in kitaplarını inceleyerek bu doğrultuda teliflerde bulunduğu, bunun sonucu olarak kıyas ve re’y ile amel ettiği için yalnız Ahbârîler’ce değil Usûlî ulemâ tarafından da ağır bir şekilde eleştirilmiştir. Bundan dolayı sonraki Usûlîler takip ettiği rasyonel metot hariç bir süre bu âlimin görüşlerine fazla itibar etmemiştir. İbn Ebû Akīl Usûlî ulemâdan bir hayli rağbet görmüşken onun böyle bir rağbetten mahrum kalmasında Hanefî fıkhıyla amel ettiğine dair rivayetin de payı vardır. Sonuçta Ahbârîler, Usûlî olduğunu ileri sürerek İbnü’l-Cüneyd’i eleştirirken Usûlîler de kıyas ve re’y ile amel edip Ehl-i sünnet’i taklit etmiş olması sebebiyle onun görüşlerini benimsediklerini açıkça söylemekten çekinmişlerdir. Talebesi Şeyh Müfîd de hocasının fıkhî istidadını takdir etmekle birlikte bu yüzden onu ağır bir şekilde eleştirmiş ve onun için müstakil risâleler kaleme almıştır. Bunlardan biri en-Naķż Ǿalâ İbni’l-Cüneyd fî ictihâdihî bi’r-reǿy, bir diğeri Naķżu Risâleti İbni’l-Cüneyd ilâ ehli Mıśr’dır. Şeyh Müfîd, el-Mesâǿilü’s-Sereviyye ve el-Mesâǿilü’ś-Śâġāniyye adlı eserlerinde de hocasının fıkhî metodunun yanlış olduğunu belirttikten sonra onun muhaliflerinin metodunu takip ederek kıyas ve re’y ile amel ettiğini ve imamlardan nakledilenlerle kendi şahsî görüşünü birbirine karıştırdığını ileri sürmüştür. Ayrıca haber-i vâhid lehindeki tutumundan dolayı da hocasını eleştirmiştir. Hatta sıhhati kesin olmayan hadislerle amel etmesi sebebiyle bazı Şiî ulemâsı İbnü’l-Cüneyd’i ashâbü’l-hadîs (Ahbârîler) ekolüne nisbet etmiştir. Halbuki İbnü’l-Cüneyd fıkıhta muhaddislerden tamamen farklı bir metot takip etmiş ve nassın zâhiriyle yetinmeyip aklî istidlâl metotlarından da faydalanmıştır. Şeyh Müfîd ve diğer Usûlî ulemânın kendisine yönelttikleri tenkitler, o dönemde müstakil bir Şiî fıkhı ve usulünün mevcut olmayıp Şiî ulemâsının Sünnî fıkhına muhtaç olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

İbnü’l-Cüneyd’in görüşlerine ilk defa İbn İdrîs el-Hillî (ö. 598/1202) atıfta bulunmuş, daha sonra gelen İbnü’l-Mutahhar el-Hillî de eserlerinde onun düşüncelerine yer vermiştir. Şehîd-i Evvel, Fâzıl Mikdâd ve Cemâleddin İbn Fehd el-Hillî onun görüşlerine büyük değer vermişlerdir. Şehîd-i Sânî, İbnü’l-Cüneyd’in ilk dönem ulemâsı arasında ender simalardan biri olduğunu ifade etmiştir. Daha sonraki Usûlî ulemâ, İbn Ebû Akīl ile birlikte onu düşünce sistemlerinin öncüleri olarak kabul etmeye başlamış, fikirlerinin gelişmesinde onların görüşlerinden büyük ölçüde faydalanmışlardır.

Eserleri. Kaynaklarda İbnü’l-Cüneyd’in velûd bir müellif olduğu belirtilerek birçok eserinin adı zikredilir; bunların başlıcaları şunlardır: Tehźîbü’ş-ŞîǾa li-aĥkâmi’ş-şerîǾa (Şîa kaynakları bundan övgüyle söz eder ve eseri İbnü’l-Cüneyd’in en önemli kitabı olarak nitelendirir. Şeyh Ebû Ca‘fer et-Tûsî, eserin yaklaşık yirmi ciltten ibaret olduğunu ve fukaha metoduna göre çeşitli konuları kapsadığını belirtir [el-Fihrist, s. 164]. Çeşitli rivayetlerden bu eserin fürû-i fıkhın bütün konularını kapsayan, ayrıca usul ve hilâfiyâta yer veren hacimli bir kitap olduğu anlaşılmaktadır [Kays Âl-i Kays, III, 193]), el-Muħtaśarü’l-Aĥmedî fî fıķhi’l-Muĥammedî (önceki eserin özeti mahiyetindedir), Aĥkâmü’ś-śalât, Aĥkâmü’ŧ-ŧalâķ, el-İrtiyâǾ fî taĥrîmi’l-fuķķāǾ, İzâletü’r-rân Ǿan ķulûbi’l-iħvân, İstiħrâcü’l-murâd min muħtelefi’l-ħiŧâb, el-İstinfâr ile’l-cihâd, el-İstîfâǿ, Aĥkâmü’l-erş, el-İsrâ, el-Esfâr, el-İşârât ilâ mâ yünkiruhü’l-Ǿavâm, İşkâlü cümleti’l-mevârîŝ, İžhâru mâ seterehû ehlü’l-Ǿinâd mine’r-rivâyeti Ǿan eǿimmeti’l-Ǿitreti fî emri’l-ictihâd, el-İfhâm li-uśûli’l-aĥkâm, el-Ülfe fi’l-kelâm, Elfey mesǿele, Emŝâlü’l-Ķurǿân, el-Înâs bi-eǿimmeti’n-nâs, el-Beşâre ve’n-nežâre, Tebśıratü’l-Ǿârif ve naķdü’z-zâyif (bu eser, İsnâaşeriyye fıkhı ve bu mezhebin hak olduğuna dair delillerin yanı sıra ahkâm hususunda müellifin yöneltmiş olduğu tenkitleri içermektedir), et-Taĥrîr ve’t-taķrîr, et-Terâķī ilâ aǾle’l-merâķī, Tenbîhü’s-sâhî bi’l-Ǿilmi’l-ilâhî, Ĥadâǿiķu’l-Ķuds, Ķudsü’t-tûr ve yenbûǾu’n-nûr fî maǾna’ś-śalât Ǿaleǿnnebî, Sebîlü’l-felâĥ li-ehli’n-necâĥ, el-Fesħ Ǿalâ men ecâze’n-nesħ (müellifin 200’e yakın eserinin bir listesi ve bunların muhtevaları için bk. a.g.e., III, 193-207).

BİBLİYOGRAFYA:

Şeyh Müfîd, el-Mesâǿilü’s-Sereviyye, Kum 1979, s. 56-57, 222-224; a.mlf., el-Mesâǿilü’ś-śâġāniyye, Necef, ts., s. 17-22; a.mlf., el-Fevâǿidü’r-rażaviyye, Kum 1947, s. 386; Ahmed b. Ali en-Necâşî, Ricâlü’n-Necâşî, Tahran 1919, s. 38, 299-302, 312; Ebû Ca‘fer et-Tûsî, el-Fihrist, Beyrut 1403/1983, s. 164; İbn Şehrâşûb, MeǾâlimü’l-Ǿulemâǿ (nşr. Muhammed Sâdık Âl-i Bahrülulûm), Beyrut, ts. (nşr. Dârü’l-edvâ), s. 78; İbn İdrîs el-Hillî, Kitâbü’s-Serâǿir, Kum 1970, s. 99, 102, 397-398; Hür el-Âmilî, el-Emelü’l-Ǿâmil (nşr. Ahmed el-Hüseynî), Bağdad 1965, II, 236; Abdullah Efendi el-İsfahânî, Riyâżü’l-Ǿulemâǿ ve ĥiyâżü’l-fużalâǿ (nşr. Ahmed el-Hüseynî), Kum 1981, V, 19-23; Muhammed b. Süleyman Tünü-kâbünî, Ķıśaśü’l-Ǿulemâǿ (nşr. Ali Refîî), Kum 1991, s. 149-151; Hânsârî, Ravżâtü’l-cennât (nşr. Esedullah İsmâiliyyân), Kum 1390-92/1970-72, VI, 145-153; Ebû Ali el-Mâzenderânî el-Hâirî, Müntehe’l-maķāl, Tahran 1300, s. 256; Hasan b. Abdullah el-Mâmekânî, Tenķīĥu’l-maķāl, Necef 1932, s. 67; Âgā Büzürg-i Tahrânî, eź-ŹerîǾa ilâ teśânîfi’ş-ŞîǾa, Necef 1936, IV, 51; V, 236-238; XIX, 69; XX, 177; AǾyânü’ş-ŞîǾa, IX, 101; Muhammed Bâkır es-Sadr, el-MeǾâlimü’l-cedîde li’l-uśûl, Necef 1975, s. 55, 78-79; Hüseyin b. Şihâbüddin el-Kerekî el-Âmilî, Hidâyetü’l-ebrâr ilâ ŧarîķi’l-eǿimmeti’l-aŧhâr (nşr. Mirzâ Raûf Cemâleddin), Necef 1977, s. 233; Ali Hüseyin el-Câbirî, el-Fikrü’s-selefî Ǿinde’ş-ŞîǾati’l-İmâmiyye, Beyrut 1977, s. 209-210; Kays Âl-i Kays, el-İrâniyyûn, III, 188-209; Hüseyin Müderrisî Tabâtabâî, Muķaddimeǿî ber Fıķh-i ŞîǾa (trc. Muhammed Âsaf), Meşhed 1989, s. 40-44; Abbas el-Kummî, el-Künâ ve’l-elķāb, Tahran 1989, I, 190-191, 194; II, 22, 26; Tebrîzî, Reyĥânetü’l-edeb, I, 121-122; Seyyid Hasan es-Sadr, Teǿsîsü’ş-ŞîǾa li-fünûni’l-İslâm, Bağdad 1951, s. 302-303; Abdulaziz Abdulhussein Sachedina, The Just Ruler in Shi‘ite Islam, Oxford 1988, s. 10, 71; Martin McDermott, The Theology of Al-Shaikh Al-Mufid, Beyrut 1986, s. 306; Mazlum Uyar, İmâmiyye Şî‘ası’nda Ahbârîlik (doktora tezi, 1996), Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, s. 106-109; Muhammed Kâzım İmâm, “Devre-yi Âġāz-i Fıķh”, Ĥižâre-yi Şeyħ Ŧûsî (nşr. Ali Devvânî), Tahran 1983, s. 381-385; Ebü’l-Kāsım Gürcî, “Nigâhî ber Taĥavvül-i Ǿİlm-i Uśûl”, Maķālât ve Berresîhâ, XIII-XVI, Tahran 1302, s. 54-55; Ahmed Pâketçî, “İbn Cüneyd”, DMBİ, III, 258-262; Wilferd Madelung, “Ebn al-Jonayd”, EIr., VIII, 31-32.

Mazlum Uyar