İBNÜ’l-CEVZÎ, Ebü’l-Ferec

(أبو الفرج ابن الجوزي)

Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Bağdâdî (ö. 597/1201)

İslâmî ilimlerin hemen her dalındaki çalışmalarıyla tanınan Hanbelî âlimi.

510 (1116) yılı civarında Bağdat’ta doğdu. Soyu Hz. Ebû Bekir’e dayanır. Dedelerinden Ca‘fer b. Abdullah el-Cevzî’ye nisbetle İbnü’l-Cevzî diye tanındı. Üç yaşında iken babası vefat ettiğinden amcasının himayesinde büyüdü. Babasından kalan servet sayesinde kimseye muhtaç olmadan öğrenimini sürdürdü. Amcası tarafından İbn Nâsır es-Selâmî’nin ders halkasına dahil edildi ve ondan tarih, hadis ve ahlâk ilimlerini okudu. Ebü’l-Kāsım Hibetullah b. Husayn eş-Şeybânî, Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, İbnü’t-Taber Ebü’l-Kāsım Hibetullah b. Ahmed el-Harîrî, İbnü’z-Zâgūnî ve Abdülvehhâb el-Enmâtî gibi ilim adamlarının da aralarında bulunduğu seksenden fazla âlimden ilim tahsil etti. Hocası İbnü’z-Zâgūnî’nin vefatından (527/1132) sonra onun yerine geçerek Mansûr Camii’nde vaaz etmeye ve daha sonra halife ile vezirlerin yanı sıra fakihlerin de katıldığı meclislerde ilmî konuşmalar yapmaya başladı. 553 (1158) yılındaki hac yolculuğu dışında Bağdat’tan pek ayrılmadı. İbnü’l-Cevzî devlet ricâliyle iyi ilişkiler kurmaya önem verdi. Oğlu Ebü’l-Kāsım Ali’yi Müstencid-Billâh’ın veziri Ebü’l-Muzaffer İbn Hübeyre’nin kızıyla evlendirdi. Ancak bu ilişkileri sebebiyle Bağdat’taki bazı Hanbelîler’in tenkitlerine mâruz kaldı. Halife Nâsır-Lidînillâh’ın, Şiî olan ve Hanbelîler’e karşı iyi düşünceler beslemeyen İbnü’l-Kassâb’ı vezir tayin etmesi üzerine yaşlılık döneminde devlet ricâliyle ilişkileri bozuldu. İbnü’l-Kassâb tarafından, Hz. Ebû Bekir’in soyundan gelen bir Nâsıbî olduğu iddiasıyla Şiî temayüller taşıyan halifeye şikâyet edilmesi üzerine medresenin vakfından zimmetine mal geçirmekle suçlanarak görevinden azledildi. 590’da (1194) Vâsıt’a sürgün edilerek beş yıl süreyle oradaki bir evde tek başına ikamete mecbur tutuldu, bazı kitapları da yakıldı. Oğlu Ebû Muhammed Yûsuf’un yaptığı vaazların Halife Nâsır-Lidînillâh’ın annesini etkilemesi sonucunda sürgün cezası kaldırıldı. Bağdat’a döndüğünde medrese erbabının yanı sıra bu olayı tasvip etmeyen sûfîlerin de katıldığı büyük bir kalabalık tarafından karşılandı. Hayatının geri kalan kısmını Bağdat’ta irşad faaliyetlerine devam ederek geçirdi. 12 Ramazan 597 (16 Haziran 1201) tarihinde vefat etti ve Bâbü Harb Kabristanı’nda bulunan Ahmed b. Hanbel’in mezarının yanına defnedildi.

İbnü’l-Cevzî tarih, biyografi, hadis, tefsir ve akaid alanlarında eser telif etmiş, aynı zamanda çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Talha b. Muzaffer es-Sa‘lebî, kendi oğlu Yûsuf ve torunu Sıbt İbnü’l-Cevzî, İbnü’d-Dübeysî, İbnü’l-Katîî, İbnü’n-Neccâr el-Bağdâdî, Abdüllatîf el-Harrânî ve Muvaffakuddin İbn Kudâme onun meşhur öğrencilerindendir. Eserlerinin incelenmesinden anlaşıldığına göre felsefe ve dinler tarihi konularında da eleştiri yapabilecek seviyede bir kültüre sahipti. Usûl-i fıkıh âlimleri arasında da gösterilen İbnü’l-Cevzî’ye göre kıyas hiçbir zaman sahih hadisin önüne geçirilemez. Fakih olabilmek için bütün İslâmî ilimleri bilmek, ayrıca İslâm ahlâkına da bağlı olmak gerekir. Fıkıhta Ahmed b. Hanbel’in mezhebini benimsemekle birlikte onu aynen taklit etmemiş, fıkhî hükümlerin delillerini araştırıp ona göre hareket etmeyi gerekli görmüştür (Menâķıbü’l-İmâm Aĥmed b. Ĥanbel, s. 501). Nitekim bazı meselelerde Ahmed b. Hanbel’e muhalif görüşlere sahip olduğu bilinmektedir (Âmine M. Nusayr, s. 62). Bu sebeple İbnü’l-Cevzî’nin taassup derecesinde bir Hanbelî olduğu yolundaki iddia pek isabetli görünmemektedir (Mahmûd Ahmed Kaysiyye en-Nedvî, s. 138).

Onun ilmî şahsiyetinde dilciliği de önemli bir yer tutar. Devrinin dil âlimi Ebû Mansûr Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī’den Arap dili ve edebiyatı öğrenimi gördükten sonra teorik eserler ve bir divan oluşturacak kadar şiir kaleme almıştır. İbnü’l-Cevzî bir vâiz olarak da ün yapmıştır. Hem vaaz ve irşadın teorisiyle uğraşarak eserler yazmış hem de heyecanlı vaazlar vermiştir. Kendi ifadesine göre vaazları gayri müslimler üzerinde de etkili olmuş ve her zümreden insana hitap eden vaaz meclislerinde konuşmuştur (a.g.e., s. 183-211).

İbnü’l-Cevzî’nin ilmî şahsiyetinde ağır basan bir yönü de onun bir usûlü’d-dîn ve akaid âlimi olmasıdır. Kendi dönemine kadar teşekkül eden İslâmî telakki ve disiplinlere eleştirel yaklaşımlarda bulunması Kur’an, Sünnet ve beşerî ilimler açısından İslâm’a genel çerçevede bakışlar yaptığını göstermektedir. İbnü’l-Cevzî’nin tenkidî bir tarzda incelediği disiplinlerin başında tasavvuf geleneği ve buna bağlı olarak bazı sûfîler gelir. Ona göre Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Ķūtü’l-ķulûb’unda, Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Ĥilyetü’l-evliyâǿ adlı eserinde, Kuşeyrî’nin er-Risâle’sinde, Muhammed b. Tâhir el-Makdisî’nin Śafvetü’t-taśavvuf’unda ve Serrâc’ın el-LümaǾında İslâm’ın getirdiği hayat tarzıyla bağdaşmayan, vahye ve akla aykırı düşen sübjektif anlayışlar vardır. Tasavvuf kavramı çok sonra ortaya çıktığı halde tasavvuf mensuplarının Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğer ileri gelen sahâbîleri sûfiyye içinde göstermeleri, sûfîlerin bütün davranışlarını doğru kabul edip onları nasların ve Hz. Peygamber’in önüne geçirmeleri, nefis terbiyesi için insanın kendisine


eziyet etmesini tavsiye etmeleri, zaruret miktarı dışında mal biriktirmeyi ve rızık endişesiyle çalışmayı tevekküle aykırı görmeleri, benimsedikleri hayat tarzıyla ruhbanlığa benzer bir yol takip etmeleri, naslarda yer almadığı halde “Allah sevgisi” yerine “Allah aşkı” kavramını icat etmeleri ve nihayet Kur’an’ı tefsir ederken ilmî dayanağı bulunmayan işârî yönteme başvurmaları, İbnü’l-Cevzî’nin eserlerinde sûfîlere yönelttiği eleştirilerden bazılarıdır. Müellif, sûfîlerin hayat tarzının Hz. Peygamber’in gösterdiği çizgiye çekilmesi gerektiğini ısrarla belirtmiştir (Telbîsü İblîs, s. 60, 64, 152, 165-218, 287-288).

Kelâmcıları da eleştiren İbnü’l-Cevzî, onların haberî sıfatları te’vile tâbi tutmasını halk için zararlı ve peygamberlerin yöntemine aykırı bulmuştur. Zira ulûhiyyete dair bilgiler duyulara konu teşkil etmediğinden halkın zihninde, te’vilin getirdiği “nefiy” yoluyla değil ancak “isbât” yöntemiyle anlam kazanabilir. Peygamberler de ulûhiyyet konularını isbât yöntemine dayanarak insanlara telkin etmişlerdir. Kelâmcılar ise çoğunluğu oluşturan avamın zihninde sağlam bir ulûhiyyet akîdesi oluşturacak yerde onların akîdesini sarsmışlardır. Her ne kadar tenzihe ulaşmak için te’vil gerekliyse de bu sadece âlimler için söz konusudur. Kelâmcılar ayrıca cevher, araz, cüz’ lâ-yetecezzâ gibi gereksiz tartışmalara girişmişlerdir (Śaydü’l-ħâŧır, s. 101-103, 183-185, 267-272; Telbîsü İblîs, s. 89).

İbnü’l-Cevzî’nin tarih alanındaki geniş bilgisi birçok müellif tarafından vurgulanmaktadır (meselâ bk. Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 367, 377; İbn Receb, I, 412). Onun el-Muntažam adlı eserine yazdığı mukaddime tarihe bakışı ve tarih yazıcılığına dair görüşleri hakkında fikir verecek niteliktedir. İnsanların çok yönlü merakını dikkate alarak el-Muntažam’ı telif ettiğini belirten (I, 115) İbnü’l-Cevzî’ye göre tarihin birçok faydası arasında iki nokta ön plana çıkmaktadır. Bunlardan biri ibret almak, diğeri tarih bilgisinin sağladığı psikolojik rahatlıktır. Kişi, tarihi incelemek suretiyle zaman içinde olup biten garip olaylar ve kaderin tecellileri hakkında bilgi edinerek teselli bulur (a.g.e., I, 117). Rivayetleri kaydederken seçici davranmak gerektiğini söyleyen İbnü’l-Cevzî’ye göre halkın bilmesinde yarar bulunan güzel olayların kaydedilmesi gerekir; bunun yanında sıhhatli olmayan ve faydası umulmayan rivayetlere itibar edilmemelidir. İbnü’l-Cevzî, Vehb b. Münebbih gibi tarihçileri hurafeleri ve akıl dışı rivayetleri nakletmeleri sebebiyle eleştirir.

Umumi tarih, siyer, tabakat ve menâkıb gibi alanlarda kaleme aldığı eserler İbnü’l-Cevzî’nin tarihçi olarak ilgi duyduğu konular hakkında fikir vermektedir. el-Muntažam’da sadece olayları veya sadece biyografileri değil her ikisini de yıllara göre ayrı başlıklar altında kaydetmek suretiyle iki metodu birleştirmiş ve böylece tarih yazıcılığına yenilik getirmiştir. İbnü’l-Cevzî eserlerinde tarihî mirası geniş bir şekilde değerlendirdiği gibi kendi gözlemlerinden, belgelerden ve çağdaşı olan diğer şahıslardan da faydalanmıştır. Eserlerinde rivayetleri tenkide tâbi tutarak zayıf olduklarını belirtir veya bunları tamamen reddeder, bazan da çeşitli rivayetler arasında tercihler yapar. Kendisinden sonraki birçok tarihçiye kaynak oluşturan İbnü’l-Cevzî onları tarih yazım metodu bakımından etkilemiştir. Onun, rivayetleri ve olaylarla şahıs biyografilerini birleştiren metodu torunu Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin yanı sıra İbnü’s-Sâî, Zehebî, İbn Şâkir el-Kütübî, Yâfiî, Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, İbn Tağrîberdî ve İbnü’l-İmâd gibi tarihçiler tarafından uygulanmıştır. Yâkūt el-Hamevî, İzzeddin İbnü’l-Esîr, İbn Hallikân, İbnü’l-Fuvatî, İbn Hacer el-Askalânî ve Süyûtî, İbnü’l-Cevzî’den iktibaslarda bulunmuşlardır. Tarihçi öğrencileri İbnü’d-Dübeysî ve İbnü’n-Neccâr el-Bağdâdî de kendisinden istifade eden müellifler arasında yer almaktadır. İbnü’l-Cevzî tabakat kitapları alanında da dikkat çeker. Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Ĥilyetü’l-evliyâǿ adlı eserini esas alıp Śıfatü’ś-śafve’yi telif ettiği gibi Telķīĥu fühûmi ehli’l-eŝer ve el-Müctebâ mine’l-müctenâ adlı eserlerinde de sahâbe, tâbiîn ve diğer meşhur râvi ve şahısları muhtelif başlıklar altında gruplandırmıştır.

Aynı zamanda bir siyer müellifi olan İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam’da Hz. Peygamber dönemine yer verdiği gibi ona dair el-Vefâ bi-aĥvâli’l-Muśŧafâ adlı müstakil bir eser de yazmıştır. İbnü’l-Cevzî’nin, haklarında eser telif etmek üzere İslâm tarihinde örnek kabul edilen meşhur şahsiyetleri tercih etmiş olması dikkat çekicidir. Hz. Ömer, Ömer b. Abdülazîz, Hasan-ı Basrî, Ma‘rûf-i Kerhî ve Ahmed b. Hanbel gibi şahsiyetlere dair eserleri burada zikredilebilir. İbnü’l-Cevzî aynı za-manda bir şehir tarihçisi de sayılabilir. el-Muntažam’da Bağdat’ta başka muhtelif şehirler hakkında bilgi vermiş, ayrıca Mekke ve Medine’yi konu edinen Müŝîrü’l-ġarâmi’s-sâkin ilâ eşrefi’l-emâkin ile Feżâǿilü’l-Ķuds ve Menâķıbü Baġdâd adlı eserleri kaleme almıştır.

İbnü’l-Cevzî bazı rivayetleri dolayısıyla tenkit edilmiştir. Zehebî onun meşhur bir vâiz olduğunu belirttikten sonra vaazlarını 100.000 kişinin dinlediğine dair kendi rivayetlerini mübalağalı bularak sesin duyulması ve mekân açısından bunun mümkün olmadığını kaydeder (AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 370). İzzeddin İbnü’l-Esîr, İbnü’l-Cevzî’nin özellikle diğer mezheplere mensup kişileri eleştirmesi sırasında aşırılığa kaçtığını belirtirken (el-Kâmil, XII, 171) Yâkūt el-Hamevî, verdiği bazı bilgilerin doğru olmadığını veya bunları karıştırdığını ifade eder (MuǾcemü’l-üdebâǿ, IV, 250; XVII, 13; ayrıca bk. Hasan Îsâ Ali el-Hakîm, Kitâbü’l-Muntažam, s. 558-559). İbnü’l-Cevzî’nin tarihçiliğine dair çalışma-lar arasında Joseph de Somogyi’nin iki makalesiyle (JRAS [1932], s. 49-76; AO, VI/1-3 [1956], s. 207-214) Hasan Îsâ Ali el-Hakîm’in Kitâbü’l-Muntažam li’bni’l-Cevzî: Dirâse fî menhecihî ve mevâridihî ve ehemmiyetih adlı doktora tezi (Beyrut 1405/1985) zikredilebilir.

İbnü’l-Cevzî’nin itikadî görüşlerini şöylece özetlemek mümkündür: Akıl, tabiat kanunlarını bilme gücüne sahip bulunmakla birlikte bütün varlık ve olayların hikmetlerini kavramaktan, ayrıca kendi mahiyetini keşfetmekten âcizdir. Bu sebeple vahyin desteğine muhtaçtır; vahyin getirdiği bilgileri teslimiyetle karşılayıp benimsemesi gerekir. İlham naslara olan ihtiyacı ortadan kaldırmaz ve naslara aykırı olması halinde bir değer taşımaz. Allah’ın varlığını inkâr edenler onun duyularla idrak edilemeyişini delil olarak gösterirlerse de Allah maddî bir varlık olmadığından onların bu istidlâli isabetsizdir. Başta kendi bedeni olmak üzere bütün varlıkları yaratılış amacı ve gördükleri fonksiyonlar açısından inceleyen insan, bunların bilgi ve hikmet sahibi bir varlık tarafından yaratılmış olduğu sonucuna ulaşır (Śaydü’l-ħâŧır, s. 76, 253; Telbîsü İblîs, s. 42). Akıl yürütmek suretiyle Allah’ın varlığını bilmek mümkün olduğu halde zât-sıfat münasebetini ve ilâhî fiillerin mahiyetini kavramak imkân dahilinde değildir. Akaid alanında yapılan hataların çoğu bu hususu dikkate almayıp Allah’ı ya-ratıklara kıyas etmekten kaynaklanır. Naslarda yer alan vech, yed, istivâ, nüzûl, ruh vb. kavramların mecazi anlamlar taşıyabileceklerini kabul etmek gerekir. Nitekim ölümün cennetle cehennem arasında öldürüleceğini bildiren örneklerde olduğu gibi bazı nasların mecazi mânalar


taşıdığını yine naslar göstermektedir. Bundan dolayı istivâ ve nüzûl Allah’ın yukarıda olduğu anlamına gelmez. Selef yöntemini benimseyerek teşbihi reddetmekle birlikte bu tür nasların yerine göre bazan te’vil edilmeden olduğu gibi benimsenmesi, bazan da sıfatın aslını ortadan kaldırmayan bir te’vile başvurulması bu konuda tercih edilmesi gereken en geçerli yoldur (DefǾu şübheti’t-teşbîh, s. 101-107; Śaydü’l-ħâŧır, s. 84-85, 324-325, 336-337; İbn Teymiyye, Derǿü teǾârużi’l-Ǿaķl ve’n-naķl, VII, 263).

Kur’an hakkında bilinmesi gereken şey, onun benzerini yapmaktan insanları âciz bırakan Allah kelâmı, Hz. Peygamber’in mûcizesi ve insanları hidayete sevkeden bir kitap olduğudur. Bunun ötesinde Kur’an’ın mahlûk olup olmadığını tartışmak fayda sağlamayan gereksiz sözlerden ibarettir. Bu sebepledir ki Kur’an hakkında tartışma yasaklanmış, Selef de buna uymuştur.

İman-küfür, hidayet-dalâlet, itaat-isyan vb. fiilleri yaratan Allah’tır; bu fiillerin oluşmasında beşerî iradenin rolü yoktur (Zâdü’l-mesîr, II, 107, 138). Bununla birlikte insanın sorumlu tutulması zulüm olarak nitelendirilemez; çünkü bazı âyetlerde, bâtıl inançlarını kadere sığınarak mâzur göstermeye çalışan müşriklerin tutarlı bir delili bulunmadığı, bazı âyetlerde ise Allah’ın kullarına rahmetiyle muamele ettiği ve fiillerini dilediği gibi işlediği açıklanmıştır (el-En‘âm 6/12, 54, 148). Kazâ ve kader, sırrı ve hikmeti insanlar tarafından anlaşılamayan ve teslimiyetle karşılanması gereken konulardır (Śaydü’l-ħâŧır, s. 364-366).

Allah’ın insanlar içinden birini seçip üstün niteliklere sahip kılması ve vahiy almaya elverişli hale getirmesi mümkündür. Cenâb-ı Hak varlıkları değişik özellik ve kabiliyetlerde yaratmıştır. Fâni bedenlerin hastalıklarını iyileştirecek ilâçlar yarattığı gibi âhiret yurdunda devam edecek olan hayata hazırlık yapmak üzere yeryüzünde kötü davranışlarıyla fesat çıkaranları ıslah etmesi ve onları erdemli hale getirmesi için bazı insanları görevlendirmesi de imkân dahilindedir. Hz. Peygamber, getirdiği Kur’an ve onu açıklayıp uygulayan sünnetiyle insanların kalbini inceltmiş, onları kötülüklerden uzaklaştırıp iyiliklere sevketmiştir. Kur’an dışında Resûl-i Ekrem’in mütevâtir olan mûcizeleri yoktur. Ancak hissî mûcizeler konusunda nakledilen âhâd rivayetlerden onun Kur’an dışında da mûcizeler gösterdiği sonucu çıkar (el-Vefâ, I, 265, 339; Telbîsü İblîs, s. 66, 119).

Ölümden sonra ruh yok olmayıp nimet veya azap içinde varlığını sürdürür. Müminlerin ruhları kıyamete kadar cennette bulunur; kıyametin kopmasından sonra da diriltilen bedenlere iade edilir. Bedenlerin diriltilebileceğini gösteren çeşitli deliller mevcuttur. Bunlardan biri Hz. Mûsâ’nın elinde asânın canlı yılana dönüşmesi, bir diğeri de Hz. Sâlih’in mûcizesi olarak taştan devenin yaratılmasıdır. Bedenler ruhların haz veya elem duymasının vasıtalarıdır, bu vasıtalar olmadan ruhlar nimet veya azap içinde bulunamaz. Âhirette müminler için nimet, kâfirler için de azap ebedîdir (Śaydü’l-ħâŧır, s. 35, 272-273, 275, 327; Telbîsü İblîs, s. 79). Allah’ın emrettikleri fazilet, yasakladıkları ise rezîlettir. Ahlâklı insan ilâhî emirlere uyan, ahlâksız insan da bunlara aykırı davranan kişidir. Ancak dinin bulunmadığı yerde ahlâk ilkelerini belirleyen akıldır.

Selefî-kelâmî bir çizgide yer alan İbnü’l-Cevzî aklı sınırlı bilgi kaynağı olarak görmüş, ilhamın nasların önüne geçirilemeyeceğini belirterek mutasavvıfenin fikirlerini eleştirmiş, Allah’ın varlığını gaye ve nizam deliline uygun şekilde kanıtla-maya çalışmış, ilâhî sıfatlar konusunda kısmen kelâmcıların görüşlerine meyledip teşbihi benimseyen bazı Hanbelîler’i reddetmiş, kaderin nihaî noktada akıl yoluyla çözümlenemeyeceğini kabul edip cebre yaklaşmış, nübüvvetin ise aklen temellendirilebileceğini savunmuştur. İtikadî meselelerde Ebü’l-Vefâ İbn Akīl’in tesirinde kalmış, mutasavvıfeye bakışında da onun görüşlerinden etkilenmiştir. Yer yer eleştirilerine mâruz kaldığı İbn Teymiyye üzerinde etkili olmuş ve Selefî-Hanbelî çizginin kökleşmesine katkıda bulunmuştur (İbn Teymiyye, MecmûǾu fetâvâ, IV, 169). Âmine Muhammed Nusayr, Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî ârâǿühü’l-kelâmiyye ve’l-aħlâķıyye adlı bir doktora çalışması yapmıştır (Kahire 1407/1987).

Eserleri. A) Tarih. 1. el-Muntazam* fî târîħi’l-mülûk ve’l-ümem. Kâinatın ve Hz. Âdem’in yaratılışından başlayıp 574 (1179) yılına kadar cereyan eden olayları hicretten itibaren kronolojik sırayla kaydeden, her yıla ait olayları anlattıktan sonra o yıl vefat eden önemli şahsiyetlerin hayat hikâyelerine de yer veren biyografi ağırlıklı bir umumi tarihtir. el-Munta-žam’ın, 257-574 (871-1179) yıllarını içeren bölümü aralarında Fritz Salim Krenkow’un da bulunduğu bir heyet (V-X, Haydarâbâd-Dekken 1357-1359/1938-1940), tamamı ise Muhammed Abdülkādir Atâ ve Mustafa Abdülkādir Atâ (I-XVIII, Beyrut 1412/1992, 1415/1995) tarafından yayımlanmış, bu neşre İbrâhim Şemseddin’in hazırladığı indeks de eklenmiştir (Beyrut 1413/1993). Eserin diğer bir neşri Süheyl Zekkâr tarafından gerçekleştirilmiş (Beyrut 1415/1995), kitap için ayrıca üç ciltlik bir indeks hazırlanmıştır (Beyrut 1416/1996). 2. Sıfatü’s-śafve*. Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Ĥilyetü’l-evliyâǿ adlı eserindeki bir kısım bilgi ve rivayetlerin özetlenmesi veya çıkarılması, bunun yanında bazı şahısların eklenmesi suretiyle telif edilmiş olup Mahmûd Fâhûrî ve Muhammed Revvâs Kal‘acî tarafından yayımlanmıştır (Beyrut 1399/1979). 3. Telķīĥu fühûmi ehli’l-eŝer fî Ǿuyûni’t-târîħ ve’s-siyer. Tarih, tabakat, siyer ve hadis ilimleriyle ilgili olup sahâbe, tâbiîn, diğer meşhur râvi ve şahısların alfabetik olarak sıralanmasıyla meydana gelmiştir. Eserde geçmiş peygamberlere kısaca temas edildikten sonra Hz. Peygamber’in sîretinden bazı konulara yer verilir; ardından Hz. Ebû Bekir’den itibaren Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh’a (1180-1225) kadar halifeler zikredilir. Erkek ve kadın sa-hâbîler, Hz. Peygamber’den 1000’den çok hadis rivayet edenlerden (müksirûn) başlamak üzere en az bir hadis nakletmiş olan sahâbîler, Habeşistan’a hicret eden, Akabe biatlarında bulunan, Bedir ve Uhud savaşlarına katılıp şehid olan, Cezîre ve Mısır gibi bölgelere yerleşen sahâbîler çeşitli başlıklar altında alfabetik olarak sıralanır. Eksik bir baskısı Carl Brockelmann tarafından gerçekleştirilen eser (ǾAbderraĥmān Abulfarağ İbn al-Ğauzi’s Talķīĥ fuhūm ahl alāŧār fī Muħtaśar assijar walaħbār. Nach der Berliner Handschrift untersucht, Leiden 1892) Hindistan’da iki defa basılmış (Delhi 1869, 1927), daha sonra Ali Hasan tarafından neşredilmiştir (Kahire 1975). 4. el-Miśbâĥu’l-muđîǿ fî ħilâfeti’l-Müstazî (el-Misbâĥu’l-muđîǿ bi-feżâǿili [fî devleti]’l-Müstazî, el-Miśbâĥu’l-muđîǿ li-daǾveti’l-İmâmi’l-Müstazî). Halife Müstazî-Biemrillâh’a ithaf edilip ona nasihat amacıyla kaleme alınan siyâsetnâme türünde bir eserdir. On yedi bölümden oluşan kitabın on birinci bölümünde Emevî halifelerine oldukça sınırlı bir yer ayrılmışken Hulefâ-yi Râşidîn ve Abbâsî halifelerinin hayatlarından örnekler verilir. Daha sonraki bölümlerde geçmiş ha-life ve emîrlerin yaptığı veya kendilerine


yapılan nasihatler kaydedilip zühd ve takvâ sahibi idareciler anlatılır. Eseri Nâciye Abdullah İbrâhim yayımlamıştır (Bağdat 1396/1976). 5. el-Vefâ* bi-aĥvâli’l-Muśŧafâ (el-Vefâ bi-[fî] feżâǿili’l-Muśŧafâ, el-Vefâ bi’t-taǾrîf bi’l-Muśŧafâ). Hz. Peygamber’in sîreti, şemâili ve mûcizelerine dairdir (nşr. Mustafa Abdülvâhid, Kahire 1386/1966). Mirzazâde Ahmed Neylî eseri el-Evfâ fî tercemeti’l-Vefâ adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 66, Mihrişah Sultan, nr. 305; İÜ Ktp., TY, nr. 7378). 6. Menâķıbü ǾÖmer b. el-Ħaŧŧâb (Târîħu [Sîretü] ǾÖmer b. el-Ħaŧŧâb). Muhammed Emîn el-Hancî tarafından Târîħu ǾÖmer İbni’l-Ħaŧŧâb evvelü ĥâkim dîmuķrâŧi fi’l-İslâm adıyla neşredilen eser (Kahire 1342/1924), Târîħu ǾÖmer b. el-Ħaŧŧâb ismiyle Beyrut’ta (1402/1982, 1405/1985) ve Üsâme Abdülkerîm er-Rifâî’nin tahkikiyle Dımaşk’ta (ts., Dârü ihyâi ulûmi’d-dîn) yeniden basılmış, ayrıca Menâķıbu Emîri’l-müǿminîn ǾÖmer b. el-Ħaŧŧâb adı altında Zeyneb İbrâhim el-Kārût (Beyrut 1980, 1407/1987) ve Ali Muhammed Ömer (Kahire 1417/1997) tarafından yayımlanmıştır. 7. Sîretü ve Menâķıbü ǾÖmer b. ǾAbdilǾa-zîz. Carl Heinrich Becker’in Almanca bir önsözle birlikte neşrettiği eseri (Ibn Gauzī’s Manāqib ǾOmar Ibn ǾAbd el-ǾAzīz besprochen und im Auszuge mitgeteilt, Leipzig 1899) Muhibbüddin el-Hatîb (Kahire 1331) ve Naîm Zerzûr da (Beyrut 1404/1984) yayımlamıştır. Müellifin Menâķıbu ǾÖmer b. el-Ħaŧŧâb’ı ile birlikte bu iki esere Sîretü’l-ǾÖmereyn (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3240; Köprülü Ktp., nr. 1087) adı verilmektedir. 8. Feżâǿilü (Menâķıbü)’l-Ĥasan el-Baśrî. Hasan es-Sendûbî’nin mukaddimesiyle birlikte el-Ĥasan el-Baśrî adıyla er-Resâǿilü’n-nâdire içinde yayımlanmış (Kahire 1350), Mustafa Kaya tarafından Velîler Serdarı Hasan Basrî-kuddise sırruh başlığıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (İstanbul 1412/1992). 9. Menâķıbü MaǾrûf el-Kerħî ve aħbâruh (Feżâǿilü MaǾrûf el-Kerħî). Sâdık Mahmûd el-Cümeylî’nin tahkikiyle el-Mevrid dergisinde yayımlanan eseri (IX/4 [Bağdat 1401/1981], s. 609-680) Abdullah el-Cebûrî müstakil olarak neşretmiştir (Beyrut 1406/1985). 10. Menâķıbü’l-İmâm Aĥmed b. Ĥanbel. Eserin Kahire (1349/1931) ve Beyrut (1393/1973, 1977) baskıları yanında Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî ve Ali Muhammed Ömer tarafından gerçekleştirilen tahkikli bir neşri bulunmaktadır (Kahire 1399/1979). 11. el-ǾArûs (Mevlidü’n-nebî) (Kahire 1300, 1301; Beyrut 1330; Buġyetü’l-Ǿavâm fî şerĥi Mevlidi seyyidi’l-enâm adıyla, Kahire 1927). 12. AǾmârü’l-aǾyân. Meşhur bazı şahsiyetlerin ne kadar yaşadığını anlatan eser Mahmûd Muhammed et-Tanâhî tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1414/1994). 13. Feżâǿilü’l-Ķuds (nşr. Cebrâîl Süleyman Cebbûr, Beyrut 1979). 14. Menâķıbu Baġdâd (nşr. Muhammed Behcet el-Eserî, Bağdat 1342). 15. Tenvîrü’l-ġabeş fî fażli’s-Sûdân ve’l-Ĥabeş. Üstünlüğün renkte değil takvâda aranması gerektiği, Hz. Peygamber’in Habeşistan’la ilişkileri, bu ülkeye hicret eden sahâbîler, meşhur siyahî sahâbîler, ilim, şiir, ibadet ve zühd alanında meşhur olmuş siyahîler eserin konuları arasında yer alır. Çeşitli nüshaları bulunan eser (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2803, vr. 88b-107b [muhtasar]; Cârullah Efendi, nr. 2108, vr. 42b-66b [muhtasar]) Osmanlı Türkçesi’ne çevrilmiştir (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4958; İÜ Ktp., TY, nr. 2648). Kitap üzerinde bir doktora tezi hazırlayan I. H. Alawiye eseri tahkik etmiş, ayrıca İngilizce’ye tercüme etmiştir (Ibn al-Jawzī’s Apologia on Behalf of the Black People and their Status in Islam: A Critical Edition and Translation of Kitāb Tanwīr al-Ghabash fī Fađl al-Sudān wa’l-Ĥabash, 1985-1986, PhD thesis, School of Oriental and African Studies).

B) Hadis. 1. el-MevżûǾât*. Yaklaşık 1850 haberi ihtiva eden ve fıkıh bablarına göre düzenlenen eseri Abdurrahman Muhammed Osman el-MevżûǾât (Medine 1386/1966; Beyrut 1404/1983; Kahire 1407/1986), Nureddin Boyacılar el-MevżûǾât mine’l-eĥâdîŝi’l-merfûǾât (Riyad 1418/1997) adıyla yayımlamıştır. 2. CâmiǾu’l-mesânîd ve’l-elķāb (CâmiǾu’l-mesânîd bi-ĥaśri’l-esânîd). Bir ansiklopedi niteliğindeki eserde Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’i esas alınmakla birlikte sahâbenin Buhârî, Müslim ve Tirmizî’de bulunan rivayetleri de derlenerek her sahâbînin müsnedi daha geniş biçimde tesbit edilmeye çalışılmış ve bu kaynaklardaki âlî isnadlı hadislere işaret edilmiştir. Eserde sahâbîler alfabetik olarak sıralanmıştır. İbnü’l-Cevzî ayrıca hadislerde anlaşılması zor kelimeleri, sened veya metinlerde mevcut illetleri açıklamış, zayıf rivayetleri de belirtmiştir. Ebû Muhammed Cemmâîlî el-Kemâl fî esmâǿi’r-ricâl’inde, Mizzî, Zehebî, İbn Hacer ve İbn Kesîr çeşitli eserlerinde CâmiǾu’l-mesânîd’den faydalanmışlardır. Eserin Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi ile (Hüseyin Çelebi, nr. 203) Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye ve Dârü’l-kütübi’l-Hidîviyye’de


nüshaları bulunmaktadır (Brockelmann, GAL, I, 662; Suppl., I, 917). Ukberî, İǾrâbü’l-ĥadîŝi’n-nebevî adlı eserini İbnü’l-Cevzî’nin CâmiǾu’l-mesânîd’ini esas alarak hazırlamıştır. 3. et-Taĥķīķ fî eĥâdîŝi’t-TaǾlîķ (fî eĥâdîŝi’l-ħilâf, fi’ħtilâfi’l-ĥadîŝ). Müellif, Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ’nın et-TaǾlîķu’l-kebîr fi’l-mesâǿili’l-ħilâfiyye beyne’l-eǿimme adlı eserini esas alıp 2072 rivayeti Hanbelî fıkhına uygun olarak konu başlıklarına göre tertip etmiş, önce kendi mezhebinin, ardından diğer mezheplerin delil ve görüşlerine yer vermiştir. Bu arada hadisleri sıhhat derecelerine göre sıralayarak rivayetlerdeki ihtilâf noktalarını ve fıkhî açıdan sonuçlarını açıklamıştır. Muhammed Hâmid el-Fıkī eserin birinci kısmını tahkiksiz olarak et-Taĥķīķ fi’ħtilâfi’l-ĥadîŝ adıyla yayımlamış (Kahire 1954; Küveyt 1402/1983), kitap ayrıca Mes‘ad Abdülhamîd es-Sa‘denî ve Muhammed Fâris tarafından neşredilmiştir (Beyrut 1415/1994). İbrâhim b. Abdullah b. Abdurrahman el-Lâhim et-Taĥķīķ üzerine bir doktora tezi hazırlamıştır (1408, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye külliyyetü usûli’d-dîn). Eser, Şemseddin İbn Abdülhâdî tarafından bir kısım senedleri hazfedilip bazı ilâveler yapılmak suretiyle Tenķīĥu’t-Taĥķīķ fî eĥâdîŝi’t-taǾlîķ adı altında özetlenmiş, bu çalışma aslı ile birlikte tahkiksiz olarak (Kahire 1954) ve Âmir Hasan Sabrî’nin tahkikiyle (Birleşik Arap Emirlikleri 1409/1989) yayımlanmıştır. et-Taĥķīķ, ayrıca Burhâneddin İbn Abdülhak el-Vâsıtî (Keşfü’ž-žunûn, I, 379) ve Zehebî (Tenķīĥu’t-Taĥķīķ [fî eĥâdîŝi’t-taǾlîķ] li’bni’l-Cevzî [Muħtaśarü’t-Taĥķīķ] [Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 296]) tarafından ihtisar edilmiştir. 4. Aħbârü ehli’r-rüsûħ fi’l-fıķh ve’t-taĥdîŝ bi-miķdâri(nâsiħi ve)’l-mensûħ mine’l-ĥadîŝ (en-Nâsiħ ve’l-mensûħ mine’l-hadîŝ, er-Rüsûħ fî Ǿilmi’n-nâsiħ ve’l-mensûħ). Bombay’da basılan eser (ts.), İbn Hacer el-Askalânî’nin TaǾrîfü ehli’t-taķdîs bi-miķdâri’l-mevśûfîne bi’t-tedlîs’iyle (Kahire 1322), Tâhâ Abdürraûf Sa‘d’ın takdimiyle (Kahire 1399/1978), Ebü’l-Kāsım Cemâleddin Abdurrahman el-Büzûrî’nin Ķabżatü’l-beyân fî nâsiħ ve mensûħi’l-Ķurǿân’ı ile birlikte M. Züheyr eş-Şâvîş ve Muhammed Ken‘ân’ın tahkikiyle (Beyrut-Dımaşk 1984), ayrıca Muhammed İbrâhim Hifnî (Mansûre 1405/1984), Ebû Abdurrahman Mahmûd el-Cezâirî (Mekke 1988), Fehmî Sa‘d (Beyrut 1412/1992), Muhammed Subhî Hasan Hallâk (Beyrut 1413/1993) ve Ali Rızâ Abdullah Ali Rızâ (Beyrut 1412/1992) tarafından neşredilmiştir. Sıbt İbnü’l-Cevzî, müellifin bir cilt hacminde Nâsiħu’l-ĥadîŝ ve mensûħuh adlı bir kitabının ve bu eserin bir cüzlük muhtasarının bulunduğunu belirtmiştir (Mirǿâtü’z-zamân, VIII/2, s. 484). İsmail Akyüz, Aħbârü ehli’r-rüsûħ’u Türkçe’ye çevirmiş ve bazı fıkhî açıklamalar ekleyerek Hadiste Nesh adıyla yayımlamıştır (İstanbul 1997). 5. İǾlâmü ehli’l-Ǿilm bi-taĥķīķi nâsiħi’l-ĥadîŝ ve mensûħih. Ahmed Abdullah ez-Zehrânî tarafından İǾlâmü’l-Ǿâlim baǾde rüsûħih bi-ĥaķāǿiķi nâsiħi’l-ĥadîŝ ve mensûħih adıyla yüksek lisans tezi olarak tahkik edilmiştir (1397-1398, Câmiatü Melik Abdilazîz külliyyetü’ş-şerîa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye). 6. el-Ǿİlelü’l-mütenâhiye fi’l-eĥâdîŝi (aħbâri)’l-vâhiye. Uydurma denecek kadar zayıf olan rivayetleri ele alan çalışmayı İrşâdülhak el-Eserî yayımlamış (Lahor 1399/1978; Faysalâbâd 1401/1981), bu neşri esas ala-rak kitabı ayrıca Halîl el-Meys neşretmiştir (Beyrut 1403/1983). Zehebî eseri Telħîśü’l-Ǿİleli’l-mütenâhiye fi’l-eĥâdîŝi’l-vâhiye adıyla özetlemiş, bu çalışma Mahfûzürrahmân Zeynullah tarafından yüksek lisans tezi olarak tahkik edilmiştir (I-III, 1400/1980, Medine el-Câmiatü’l-İslâmiyye Kısmü’d-dirâsâti’l-ulyâ). 7. Esmâǿü’đ-đuǾafâǿ ve’l-vażżâǾîn (vâżiǾîn) ve źikrü men cereĥahüm mine’l-eǿimmeti’l-kibâri’l-ĥâfıžîn. Eserde şahıslar önce alfabetik olarak sıralanmış, ardından künyeleriyle meşhur olanlar eklenmiştir. Kitaba önce müellif, daha sonra Moğultay b. Kılıç birer zeyil yazmışlardır. Ebü’l-Fidâ Abdullah el-Kādî tarafından neşredilen eser üzerine (Beyrut 1406/1986) Abdülkādir Atâ Muhammed Ahmed Kitâbü’đ-ĐuǾafâǿ ve’l-metrûkîn li’bni’l-Cevzî taĥķīķ ve dirâse adıyla bir doktora tezi hazırlamıştır. (Esmâǿü’đ-) đuǾafâǿ ve’l-metrûkîn ve el-Cerĥ ve’t-taǾdîl adlarıyla İbnü’l-Cevzî’ye nisbet edilen eserler de bu kitap olmalıdır. 8. el-Keşf li-müşkili’ś-Śaĥîĥayn (Keşfü müşkili ĥadîŝi’ś-Śaĥîĥayn, el-Keşf Ǿan meǾâni’ś-Śaĥîĥayn, el-Keşf fî mestûri mâ fi’ś-Śaĥîĥayn, Müşkilü’ś-Śıĥâĥ). İbnü’l-Cevzî, hadislerin anlaşılmasında güçlüklerle karşılaşan kimselere tavsiye ettiği bu eserinde (Leftetü’l-kebed, vr. 43b), Śaĥîĥayn’da anlaşılması zor meseleleri ve rivayetlerden çıkarılabilecek hükümleri ele almıştır. Sahâbî râvilere göre alfabetik olarak düzenlenen eserin başından Ömer b. Hattâb’ın müsnedine kadar olan kısmı Muhammed b. Ahmed el-Hârisî tarafından tahkik edilmiştir (1414/1993, Medine el-Câmiatü’l-İslâmiyye külliyyetü’l-hadîsi’ş-şerîf ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye; yazma nüshaları için bk. Brockelmann, GAL Suppl., I, 918). 9. el-Ķuśśâś ve’l-müźekkirûn. Merlin L. Swartz tarafından birçok yanlışla birlikte tahkik edilerek İngilizce’ye çevrilen eseri (Beyrut 1971, 1982) Kāsım es-Sâmerrâî (Riyad 1403/1983), Muhammed Lutfî es-Sabbâğ (Beyrut 1403/1983) ve Ebû Hâcer Muhammed Saîd Besyûnî (Beyrut 1986) yayımlamıştır. 10. Âfetü aśĥâbi’l-ĥadîŝ ve’r-red Ǿalâ ǾAbdi’l-muġīŝ (Âfetü’l-muĥaddiŝîn). Abdülmugīs b. Züheyr el-Harbî’nin, Hz. Peygamber’in Ebû Bekir es-Sıddîk’ın arkasında namaz kıldığını ispat etmek üzere kaleme aldığı iki esere reddiye olarak yazılan kitap Ali Mîlânî’nin tahkikiyle neşredilmiştir (Tahran, ts.). 11. el-Ĥaŝ Ǿalâ ĥıfži’l-Ǿilm ve źikru kibâri’l-ĥuffâž (el-Ĥaŝ Ǿalâ ŧalebi’l-Ǿilm, Kibârü’l-ĥuffâž). Ezberleme ve ezberlemeyi kolaylaştırmanın yolları gibi meselelerin ele alındığı eserde güçlü hâfızalarıyla tanınan yetmiş dokuz hadis hâfızının biyografisine de yer verilmiştir. Eser, Hatîb el-Bağdâdî’nin el-CâmiǾ li-aħlâķı’r-râvî adlı kitabının “el-Ĥaŝ Ǿalâ ĥıfźi’l-ĥadîŝ” adlı bölümünün kaynak belirtilmeksizin aynen tekrarından ibaret olduğu ve yetmiş dokuz hâfız hakkındaki bilgilerin de yine Hatîb’in Târîħu Baġdâd’ından alındığı gerekçesiyle tenkit edilmiştir (neşredenin girişi, s. 232-234). Fuâd Abdülmün‘im Ahmed’in yayımladığı kitap (İskenderiye 1403/1983; Beyrut 1406/1986), Ebû Abdullah Mahmûd b. Muhammed el-Haddâd tarafından el-CâmiǾ fi’l-ĥaŝ Ǿalâ ĥıfżi’l-Ǿilm adı altında aynı konuya dair üç ayrı eserle birlikte neşredilmiştir (Kahire 1412/1992, s. 231-316). Źikru kibâri’l-ĥuffâž adıyla kaydedilen eser de bu kitap olmalıdır. 12. Meşyeħatü İbni’l-Cevzî (nşr. Muhammed Mahfûz, Tunus 1397/1977; Beyrut 1400/1980). 13. el-Ĥadâǿiķ fî Ǿilmi’l-ĥadîŝ ve’z-zühdiyyât. Altmış dört bölümden meydana gelen eserde rivayetler senedleriyle birlikte kaydedilmiştir (nşr. Mustafa es-Sekkā, Beyrut 1408/1988). 14. Keşfü’n-niķāb Ǿani’l-esmâǿ ve’l-elķāb. Barbier de Meynard (JA [1907], IX, 173-244, 365-428; X, 55-118, 193-273) ve Muhammed Riyâz el-Mâlih (Dımaşk-Beyrut 1414/1993) tarafından yayımlanmıştır. 15. Ġarîbü’l-ĥadîŝ. Bu eserini Ahmed b. Muhammed el-Herevî’nin Kitâbü’l-Ġarîbeyn fi’l-Ķurǿân ve’l-ĥadîŝ’i


tarzında kaleme alan müellif bazı hususlarda eleştirilmiş, İbnü’l-Esîr de kendisini en-Nihâye fî ġarîbi’l-ĥadîŝ’in girişinde tenkit etmiştir. Eser Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî tarafından neşredilmiştir (Beyrut 1405/1985). 16. Cüzǿ fi’l-esânîdi’l-münferide. Bir nüshası Haydarâbâd’da bulunmaktadır (el-Mektebetü’l-Âsafiyye, nr. 77). 17. Dürrü’l-eŝer fi’l-vaǾži ve ĥadîŝi seyyidi’l-beşer (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2614). 18. el-Müselselât (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 37, vr. 6-27; nr. 98). 19. Manžûme fi’l-ĥadîŝ. İbn Kutluboğa’nın eser üzerine iki cilt hacminde bir şerh yazdığı belirtilmektedir (Keşfü’ž-žunûn, II, 1866).

C) Tefsir. 1. Zâdü’l-mesîr fî Ǿilmi’t-tefsîr. İbnü’l-Cevzî, önce el-Muġnî (fî tefsîri’l-Ķurǿân) adıyla hacimli bir eser kaleme almış, daha sonra bunu ihtisar ederek Zâdü’l-mesîr’i meydana getirmiş, Zâdü’l-mesîr’den de Teysîrü’l-beyân fî tefsîri’l-Ķurǿân adını verdiği muhtasar bir tefsir çıkarmıştır. Rivayet ve dirayet usulünün kullanıldığı eserde kıraat farklılıklarına, esbâb-ı nüzûle ve nâsihmensuha da yer verilmiştir. Bu arada müfessir farkında olduğunu ihsas ederek İsrâîlî rivayetleri de nakletmiştir. Kitap M. Züheyr eş-Şâvîş, Şuayb el-Arnaût ve Abdülkādir el-Arnaût tarafından yayımlanmıştır (Dımaşk 1384-1388/1964-1968, 1404/1984, 1407/1987). 2. Teźkiretü’l-erîb fî tefsîri’l-ġarîb. Zâdü’l-mesîr ile Teysîrü’l-beyân’ın özeti olup ismi konusunda farklı rivayetler bulunmaktaysa da müellif eserini Zâdü’l-mesîr’in sonunda bu şekilde adlandırmıştır (IX, 280). Kitapta yer yer âyetler tefsir edilmiş, i‘rab, kıraat, esbâb-ı nüzûl, ahkâm âyetlerinin yorumu ve nâsih-mensuh konularına yer verilmiştir. el-Erîb bimâ fi’l-Ķurǿân mine’l-ġarîb adıyla neşredilen eseri (Medine 1400) Ali Hüseyin el-Bevvâb da yayımlamıştır (Riyad 1407/1986). 3. Fünûnü’l-efnân fî Ǿuyûni Ǿulûmi’l-Ķurǿân. Zâdü’l-mesîr’den sonra kaleme alınan ve ulûmü’l-Kur’ân’ın belli başlı eserlerinden biri sayılan kitapta müellifin diğer eserlerinde geniş olarak yer verilen konular özetlenmiştir. Otuza yakın ana konudan oluşan kitap Ahmed eş-Şerkāvî ve İkbâl el-Merrâküşî (Dârülbeyzâ 1970), ayrıca Hasan Ziyâeddin Itr (Beyrut 1408/1987), Fünûnü’l-efnân fî Ǿacâǿibi Ǿulûmi’l-Ķurǿân adıyla Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî (Bağdat 1408/1988) tarafından neşredilmiştir. ǾAcâǿibü Ǿulûmi’l-Ķurǿân başlığıyla Abdülfettâh Saîd Âşûr’un yayımladığı kitap (Kahire 1407/1986) bazı küçük farklılıklar bir yana Fünûnü’l-efnân’ın aynısıdır (ayrıca bk. Fünûnü’l-efnân, neşredenin girişi, s. 40). 4. Nüzhetü’l-aǾyüni’n-nevâžir fî Ǿilmi’l-vücûh ve’n-nežâǿir. Zâdü’l-mesîr’den önce kaleme alınan eserde (Zâdü’l-mesîr, I, 388) 325 Kur’ânî kelime ve kavramın karşılığı gösterilmekte, bunlara Arap şiiri ve nesrinden örnekler verilmektedir. İbn Receb’in bildirdiğine göre müellif eserini el-Vücûh ve’n-nevâžir fi’l-vücûh ve’n-nežâǿir adıyla ihtisar etmiştir (eź-Źeyl Ǿalâ Ŧabaķāti’l-Ĥanâbile, I, 416). Münteħabü ķurreti Ǿuyûni’n-nevâžir fi’l-vücûh ve’n-nežâǿir fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm adı altında M. es-Seyyid es-Saftâvî ve Fuâd Abdülmün‘im Ahmed tarafından yayımlanan kitapla (İskenderiye 1399) Millet Kütüphanesi’nde bulunan (Murad Molla, nr. 1553/2) Muħtaśaru Nüzheti’l-Ǿuyûn ve’n-nevâžir fi’l-vücûh ve’n-nežâǿir adlı nüsha bu eserle aynı olmalıdır. Kitap ilk defa bir heyet tarafından (Haydarâbâd-Dekken 1974), daha sonra da M. Abdülkerîm Kâzım er-Râdî’nin tahkikiyle (Beyrut 1404/1984, 1405/1985) yayımlanmıştır. 5. Nâsiħu’l-Ķurǿân ve mensûħuh. Müellifi tarafından ǾUmdetü’r-râsiħ fî maǾrifeti’l-mensûħ ve’n-nâsiħ adıyla anılan eseri M. Eşref Ali el-Milbârî (Medine 1404/1984; Beyrut 1405/1985; Riyad 1405), Hüseyin Selîm Esed ed-Dârânî (Beyrut 1411/1990) ve Halîl İbrâhim (Beyrut 1992) neşretmiştir. 6. el-Muśaffâ bi-eküffi ehli’r-rusûħ min Ǿilmi’n-nâsiħ ve’l-mensûħ. ǾUmdetü’r-râsiħ’in özeti olup Hâtim Sâlih Zâmin tarafından yayımlanmıştır (Beyrut 1405/1984, 1986, 1989). 7. Tefsîrü luġati’l-Ķurǿân (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 161). 8. Muħtaśaru Kitâbi’l-MuķǾad ve’l-muķīm. Tefsir usulüyle ilgili manzum bir eserdir (Brockelmann, GAL Suppl., I, 918; Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Teymûriyye, Tefsir, nr. 206). 9. el-Müctebâ fî Ǿulûmi’l-Ķurǿân (Keşfü’ž-žunûn, II, 1592; Brockelmann, GAL, I, 663; Suppl., I, 918). Bu kitabın muhtasarı olup Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir nüshası bulunan (Ayasofya, nr. 3395) el-Müctebâ mine’l-müctenâ Ali Hüseyin el-Bevvâb tarafından neşredilmiştir. Aynı kütüphanede (Amcazâde Hüseyin Paşa, nr. 70) İbnü’l-Cevzî’ye nisbet edilen Ħavâśśü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm adlı eserin girişinde müellifinin Abdurrahman b. Ali b. Ahmed el-Kureşî eş-Şâfiî olduğu ifade edilmektedir. Brockelmann’ın İbnü’l-Cevzî’ye izâfe ettiği (GAL Suppl., I, 918) Tefsîrü’l-Fâtiĥa adlı eserin (Millet Ktp., Murad Molla, nr. 63) İbn Kayyim el-Cevziyye’ye ait olduğu anlaşılmıştır (Kahire 1375).

D) Akaid. 1. DefǾu şübheti’t-teşbîh* (Dımaşk 1345/1927; Amman 1412/1992). 2. es-Sebât Ǿinde’l-memât. Ölümü teslimiyetle karşılamak gerektiğini anlatan ve İslâm büyüklerinin ölüm anında söyledikleri sözleri nakleden eser Abdullah Leysî el-Ensârî tarafından yayımlanmıştır (Beyrut 1406/1986). 3. Teźkiretü üli’l-beśâǿir fî maǾrifeti’l-kebâǿir (Abdülhamîd el-Alûcî, s. 82-83). 4. Śaydü’l-ħâŧır. Çeşitli dinî ve içtimaî konularda müellifin kalbine doğan hususları ve bazı itikadî konuları içeren eserde müslümanlar arasında yaygın olan bazı yanlış inançlar üzerinde de durulur (Beyrut, ts. [Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye]). 5. Telbîsü İblîs* (Naķdü’l-Ǿilm ve’l-Ǿulemâǿ). İbnü’l-Cevzî’nin, başta mutasavvife olmak üzere bazı İslâmî zümrelerin anlayışlarını usûlü’d-dîn açısından tenkit ettiği eser Muhammed Münîr ed-Dımaşkī tarafından neşredilmiştir (Kahire 1368/1948). 6. el-Ķarâmiŧa (nşr. Muhammed es-Sabbâğ, Beyrut 1977).

E) Fıkıh. 1. Aĥkâmü’n-nisâǿ. Ali b. Muhammed Yûsuf el-Muhammedî’nin yayımladığı eser üzerinde (Beyrut 1985) Nedim Urhan tarafından Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde bir doktora çalışması yapılmıştır (İstanbul 1993). Kitabı Ebû Bekir el-Cerrâî ihtisar etmiştir. 2. Taķrîrü’l-ķavâǾid ve taĥrîrü’l-fevâǿid fî uśûli meźhebi’l-İmâm Aĥmed b. Ĥanbel (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 305). 3. Minhâcü’l-ķāśıdîn. Çeşitli âdetler, nikâh, helâl-haram, mûsiki, haset, cömertlik, tövbe, sabır-şükür, havf-recâ, tevhid-tevekkül gibi konulardan oluşan eserin müellifin talebesi Muvaffakuddin İbn Kudâme tarafından yapılan ihtisarı yayımlanmıştır (Kahire 1991). 4. Derǿü’l-levm ve’đ-đaym fî śavmi yevmi’l-ġaym. Şâban ayının otuzuncu gününde oruç tutmanın câiz olmadığını ileri süren Hatîb el-Bağdâdî’nin bu görüşünü reddeden eseri Câsim b. Süleyman el-Füheyd ed-Devserî neşretmiştir (Beyrut 1994). 5. Müŝîrü’l-ġarâmi’s-sâkin ilâ eşrefi’l-emâkin. Hac menâsiki, peygamberlerin yaptıkları hac, halifelerin haccı gibi konuları içerir. Mustafa Muhammed Hüseyin ez-Zehebî’nin tahkikiyle yayımlanan kitabı (Kahire 1995) ayrıca Merzûk Ali İbrâhim Müŝîrü’l-Ǿažmi’s-sâkin ilâ eşrefi’l-emâkin adıyla neşretmiştir (Riyad 1415/1995).

F) Diğer Eserleri. 1. Birrü’l-vâlideyn. Ebeveyne karşı olan görevlere dair riva-yetleri derleyen bir eser olup Muhammed


Abdülkādir Ahmed Atâ ile (Beyrut 1408/1988) Âdil Abdülmevcûd ve Ali Muavvez tarafından yayımlanmıştır (Beyrut 1993). 2. Źemmü’l-hevâ (nşr. Mustafa Abdülvâhid, Kahire 1962). Kitap üzerinde Stefan Leder İbn Al-Gauzī und Seine Kompilation Wider die Leidenschaft adıyla (Beyrut 1984) tahlilî bir çalışma yapmış, eseri İbrâhim Muhammed Ramazan ihtisar ederek yayımlamıştır (Beyrut 1993). 3. eŧ-Ŧıbbü’r-rûĥanî (nşr. Mustafa Âşûr, Kahire 1987). 4. el-Müdhiş. Vaaz ve irşada dair olan eserde birçok kaside ve şiir bulunmaktadır (nşr. Mervân Kabbânî, Beyrut, ts. [Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye]). 5. el-Muķliķ. Berzah ve âhiret konularında yapılacak vaazlarda zikredilmesi gereken hadislerin derlendiği bir eserdir (nşr. Mecdî Fethî es-Seyyid, Tanta 1991). 6. Baĥrü’d-dümûǾ. Vaazlardan ibarettir (nşr. İbrâhim Bâcis Abdülmecid, Riyad 1993). 7. el-MevâǾiž ve’l-mecâlis. Otuz üç bölümden oluşan eser Muhammed İbrâhim Sünbül’ün tahkikiyle yayımlanmıştır (Tanta 1990). 8. et-Tebśıra. Dokuz bölüm halinde 100 vaaz ihtiva etmektedir (Beyrut 1986). 9. Ruǿûsü’l-ķavârîr. Hutbeler, peygamber kıssaları ve varlıkların yaratılışı gibi konuları içeren bir irşad kitabıdır (nşr. Muhammed Nebîl Sünbül, Tanta 1990). 10. Maķāmât (nşr. Muhammed Nagaş, Kahire 1400/1980). 11. Kitâbü’l-Eźkiyâǿ. Genel anlamda akıl ve zekâ ile her zümreden zeki insanlardan bahsederek bunların bazı sözlerini nakleder (baskı yeri ve tarihi yok). Osmanlı âlimi Hacı İbrâhim Efendi eseri Tuhfetü’l-ezkiyâ fî tercemeti Kitâbi’l-Ezkiyâ adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (İstanbul 1308). 12. Aħbârü’l-ĥamķāǿ ve’l-muġaffelîn (Beyrut 1985). Enver Günenç tarafından Ahmak ve Dalgınlar Kitabı başlığıyla tercüme edilmiştir (İstanbul 1998). 13. el-Leŧâǿif fi’l-vaǾž (nşr. Muhammed İbrâhim Sünbül, Tanta 1990). 14. Aħbârü’ž-žırâf ve’l-mütemâcinîn. Zekâ ürünü müstehcen nükteleri nakleden eseri Abdülemîr Ali Mühennâ yayımlamıştır (Beyrut 1990). 15. eş-Şifâǿ fî mevâǾiži’l-mülûk ve’l-ħulefâǿ (nşr. Fuâd Abdülmün‘im Ahmed, Kahire 1987). 16. Tenbîhü’n-nâǿimi’l-ġumr Ǿalâ mevâsimi’l-Ǿumr. Çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinin değerini bilip ona göre davranılması gerektiğine ilişkin öğütleri içerir (nşr. Arefe Hilmi Abbas, Kahire, ts. [Dârü’l-hadîs]). Hersekli Mehmed Kâmil Bey eseri bazı ilâvelerle birlikte Îkāzü’l-ihvân adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (İstanbul 1302, 1304). 17. Bustânü’l-vâǾižîn ve riyâżü’s-sâmiǾîn (nşr. es-Seyyid el-Cemîlî, Beyrut 1984). 18. ǾUyûnü’l-ĥikâyât. Peygamberler, halifeler, zâhidler, sûfîler ve meşhur bazı şahsiyetlerle ilgili hikâyeleri ihtiva etmektedir (İÜ Ktp., AY, nr. 3353). 19. Meĥâsinü’l-âŝâr ve ġarâǿibü’l-aħbâr. 300 hadis, 300 hikâye ve 300 şiirden oluşmaktadır (İÜ Ktp., AY, nr. 2011). 20. Leftetü’l-kebed fî (ilâ) naśîĥati’l-veled (Vaśıyyetü Ebi’l-Ferec İbni’l-Cevzî li-veledih). Müellifin, oğlu Ebü’l-Kāsım Ali’ye öğüt vermek ama-cıyla yazdığı bir risâle olup kendi hayatından bazı unsurlar ihtiva etmesi açısından önem taşımaktadır. Muhammed Hâmid el-Fıkī‘nin Defâǿinü’l-künûz adlı eser içinde yayımladığı risâlenin (Kahire 1349/1931) ayrıca Abdülgaffâr Süleyman el-Bündârî tarafından gerçekleştirilen bir neşri bulunmaktadır (Beyrut 1987). Abdülhamîd Alûcî Müǿellefâtü İbni’l-Cevzî adıyla bir çalışma yapmıştır (Bağdat 1385/1965; İbnü’l-Cevzî’nin diğer eserleri için bk. Sıbt İbnü’l-Cevzî, VIII/2, s. 483-488; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 368-369, 374-375; İbn Receb, I, 416-420; Brockelmann, GAL, I, 502, 506; Suppl., I, 915, 917; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 521-523).

İbnü’l-Cevzî üzerinde çeşitli monografiler hazırlanmıştır. Kâmil Muhammed Uveyde’nin ǾAbdurraĥmân el-Cevzî şeyħu’z-zühhâd ve imâmü’l-vuǾǾâž (Beyrut 1993), Hasan Îsâ Ali el-Hakîm’in İbnü’l-Cevzî (Bağdat 1988), Ahmed Atıyye Abdurrahman’ın İbnü’l-Cevzî beyne’t-teǿvîl ve’t-tefvîż (Mekke 1397), Ali Cemîl Ali Mühennâ’nın İbnü’l-Cevzî ve Maķāmâtühü’l-edebiyye (Kahire 1976), Abdurrahman Sâlih Abdullah’ın İbnü’l-Cevzî ve terbiyetü’l-Ǿaķl (Mekke 1986), Abdülbedî Abdülazîz el-Hûlî’nin et-Terbiye ve’t-taǾlîm Ǿinde İbni’l-Cevzî (Kahire 1990) ve Mahmûd Ahmed Kaysiyye en-Nedvî’nin el-İmâm İbnü’l-Cevzî ve kitâbühû el-MevżûǾât (Lahor 1403/1983) adlı eserleri bunlardan bazılarıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Cevzî, DefǾu şübheti’t-teşbîh (nşr. Hasan es-Sekkāf), Amman 1412/1992, s. 101-107; a.mlf., Zâdü’l-mesîr, I, 388; II, 107, 138; IX, 280; a.mlf., Fünûnü’l-efnân (nşr. Hasan Ziyâeddin Itr), Beyrut 1408/1987, neşredenin girişi, s. 40; a.mlf., el-Vefâ (nşr. Mustafa Abdülvâhid), Kahire 1996, I, 265, 339; a.mlf., Śaydü’l-ħâŧır, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), s. 35, 37, 43, 45-46, 60, 64, 75-76, 82-85, 101-103, 116, 152, 183-185, 221, 223, 253, 266, 267-273, 275, 324-325, 327, 336-337, 349, 364-366; a.mlf., Telbîsü İblîs (nşr. M. Münîr ed-Dımaşkī), Kahire 1368, s. 42, 60, 64, 66, 67, 79, 89, 119, 152, 165-218, 264, 281, 287-288, 322; a.mlf., el-Muntažam (Atâ), I, 115-118; IV, 225-226; X, 94-99; XIV, 221-223; XVII, 233-236, 241, 296; XVIII, 196, 213, 222; ayrıca bk. neşredenlerin girişi, I, 13-44; a.mlf., Meşyeħa (nşr. Muhammed Mahfûz), Beyrut 1400/1980, s. 117-118; a.mlf., Menâķıbü’l-İmâm Aĥmed b. Ĥanbel (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî - Ali M. Ömer), Kahire 1399/1979, s. 26-27, 501, 604; a.mlf., Leftetü’l-kebed fî (ilâ) naśîĥati’l-veled, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5295, vr. 36b-44a; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, IV, 250; XVII, 13; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XII, 171; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirǿâtü’z-zamân (nşr. Cenân Celîl Muhammed), [baskı yeri yok] 1990 (ed-Dârü’l-vataniyye), VIII/2, s. 481-503; İbn Hallikân, Vefeyât, III, 140-142; İbn Teymiyye, Derǿü teǾârużi’l-Ǿaķl ve’n-naķl (nşr. M. Reşâd Sâlim), Riyad 1979, II, 16; V, 386; VI, 240; VII, 263; VIII, 60, 69; a.mlf., MecmûǾu fetâvâ, IV, 169; İbn Abdülhâdî, Muħtaśaru Minhâci’l-ķāśıdîn, Kahire 1991, s. 405-408; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 365-384; a.mlf., Teźkiretü’l-ĥuffâž, IV, 1342-1348; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 28, 30, 104; İbn Receb, eź-Źeyl Ǿalâ Ŧabaķāti’l-Ĥanâbile, Kahire 1372/1952, I, 399-433; Dâvûdî, Ŧaba-ķātü’l-müfessirîn, I, 275-280; Keşfü’ž-žunûn, I, 76, 379; II, 1592, 1750, 1866; Brockelmann, GAL, I, 500-506, 662-663; Suppl., I, 914-920; a.mlf., “İbnü’l-Cevzî”, İA, V/2, s. 849; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 520-523; Dârü’l-kütübi’l-Mıśriyye Fihristü’l-maħŧûŧât I: Muśŧalaĥu’l-ĥadîŝ, Kahire 1375/1956, s. 257-258; Abbas el-Azzâvî, et-TaǾrîf bi’l-müǿerriħîn fî Ǿahdi’l-Moġol ve’t-Türkmân, Bağdad 1376/1957, I, 123-127; Abdülhamîd el-Alûcî, Müǿellefâtü İbni’l-Cevzî, Bağdad 1385/1965, tür.yer.; F. Rosenthal, A History of Muslim Historiography, Leiden 1968, s. 83, 143-145, 204, 243; Elbânî, Maħŧûŧât, s. 37-41; Mahmûd Ahmed el-Kaysiyye en-Nedvî, el-İmâm İbnü’l-Cevzî ve kitâbühü’l-MevżûǾât, Lahor 1403/1983, tür.yer.; Hasan Îsâ Ali el-Hakîm, Kitâbü’l-Muntažam li’bni’l-Cevzî: Dirâse fî menhecihî ve mevâridihî ve ehemmiyetih, Beyrut 1405/1985, tür.yer.; Âmine M. Nusayr, Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Kahire 1407/1987; E. van Donzel, “Ibn al-Jawzī on Ethiopians in Baghdad”, The Islamic World from Classical to Modern Times: Essays in Honor of Bernard Lewis (ed. C. E. Bosworth v.dğr.), Princeton 1989, s. 113-120; Sâlihiyye, el-MuǾcemü’ş-şâmil, II, 89-106; Joseph de Somogyi, “A Treatise on the Qarmatians in the ‘Kitāb al-Muntazam’ of ǾIbn al-Jauzī’”, RSO, XIII (1931-32), s. 248-265; a.mlf., “The Kitāb al-Muntažam of Ibn al-Jauzī”, JRAS (1932), s. 49-76; a.mlf., “Ibn al-Jauzi’s-Handbook on the Makkan Pilgrimage”, a.e. (1938), s. 541-546; a.mlf., “Ibn al-Jauzī’s-School of Historiography”, AO, VI/1-3 (1956), s. 207-214; Mohammed Abdurrahman Khan, “Further References to Cosmic Phenomena in the Kitāb al-Muntazam of Ibn al-Jauzi and a Few in Tā-rīkh-e-Raĥat Afzā (India)”, IC, XXII (1948), s. 188-191; Muhammed Bâkır Ulvân, “el-Müstedrek Ǿalâ Müǿellefâti İbni’l-Cevzî li-ǾAbdilĥamîd el-ǾAlûcî”, MMLADm., XLVII (1972), s. 304-324; Hızır ed-Dûrî, “Dirâse fi’t-terâcüm: İbnü’l-Cevzî”, Âdâbü’r-râfideyn, IV, Musul 1972, s. 108-161; Claude Cahen, “Selçuklu Devri Tarih Yazıcılığı” (trc. Nejat Kaymaz), TAD, VII/12-13 (1969), s. 199; a.mlf., “Textes arabes anciens édités en Égypte au cours des années 1985 à 1987”, MIDEO, XIX (1989), s. 307-308; Nâciye Abdullah İbrâhim, “İbnü’l-Cevzî: Fehresetü kütübih”, MMİIr., XXXI/2 (1980), s. 193-221; H. Laoust, “Ibn al-Ғјawzī”, EI² (İng.), III, 751-752; Hâdî Âlimzâde, “İbn Cevzî”, DMBİ, III, 262-277.

Yusuf Şevki Yavuz - Casim Avcı






Hadis İlmindeki Yeri.

“Hâfızü’l-Irâk ve nâsırü’s-sünne” lakaplarıyla anılan İbnü’l-Cevzî, hadis aldığı hocalardan ne zaman rivayette bulunduğunu çok defa kaydetmiş, ardından onlardan duyduğu hadisin âlî ve nâzil oluşu, Śaĥîĥayn’da yer alıp almadığı üzerinde durmuştur. Özellikle Selefiyye muhaddislerinin uygulamalarını devam ettiren hocalarının yolunu takip etmiş, hadis ehlinin gıybet etmemesi ve yaptığı rivayetten ücret almaması gerektiğini söyleyerek aksine hareket edenleri eleştirmiş, sadece bu şartlara uyanlardan hadis almış, ilim tahsil edenin geçinebilmesi için bir meslek sahibi olması gerektiğini belirtmiştir. Hadiste ve vaazda devrinin imamı kabul edilerek (İbn Hallikân, II, 321) özellikle hadis metinleriyle ilgili bilgisi takdir edilmiş, ancak sahih hadisleri belirlemede genellikle başarılı olamadığı ileri sürülmüştür. Zehebî, İbnü’l-Cevzî’nin hadis ehlinin ıstılahındaki anlamıyla “hâfız” sayılamayacağını, hadislerin sahihini sahih olmayandan ayırma hususunda yeterli bilgiye sahip bulunmadığını ifade etmiştir. el-MevżûǾât’ta Śaĥîĥ-i Müslim’den bir hadise yer vermesi de onun hâfız olmadığını ortaya koymaktadır (el-MevżûǾât, neşredenin girişi, s. 21-22). Abdüllatîf el-Bağdâdî, İbnü’l-Cevzî’nin her alanda bilgisi bulunmakla beraber herhangi bir konunun uzmanı olmadığını ileri sürmüştür. Talebesi İbnü’d-Dübeysî ise hadisi ve hadis ilimlerini bilme, sahihini sahih olmayanından ayırma konusunda onun zirvede olduğu görüşündedir.

Yirmi bir hadis arasındaki nâsih-mensuh ilişkisini ortaya koyduktan sonra, bu alanda yazdıklarına başka ilâvelerin yapılamayacağını söyleyerek kendine olan aşırı güvenini dile getiren İbnü’l-Cevzî (Abdülkerîm el-Azbâvî, sy. 1 [1398], s. 229-244), kıssacılık ve vaaz geleneğine getirdiği yeni boyutla hadis ilmine önemli bir mevki kazandırmış, vâazlik mesleğinin hadis uydurmacılığından kurtarılmasına önemli katkı sağlamıştır. Bazı muhaddislerce tenkit edilen kıssacılığın esasen kötü bir şey olmadığını, asıl problemin vaazlarda mevzû hadis kullanılmasından kaynaklandığını ifade etmiştir (Kitâbü’l-Ķuśśâś ve’l-müźekkirîn, s. 177-184).

İbnü’l-Cevzî, zühd ve ahlâka dair çalışmalarında sahih ve hasen hadisleri kullanmaya özen göstermesine rağmen yine de bu konudaki eserlerinde zayıf rivayetler bulmak mümkündür. Onun diğer ilimlere dair eserlerinde de hadisçiliğini öne çıkaran unsurlar vardır. Meselâ el-Müctebâ mine’l-müctenâ gibi tefsire dair eserlerinde müttefik ve müfterik, müteşâbih isimler, bazı müşkil hadislerin açıklanması gibi hadise dair konulara yer vermiştir. Yaşadığı devirde bid‘atların, mezhep çatışmalarının ve fitnelerin yaygınlık kazanması sebebiyle uydurma rivayetlerin fazlaca kullanılması İbnü’l-Cevzî’yi el-MevżûǾat’ı yazmaya sevketmiş, ancak bu şartların tesiriyle râvileri ve rivayetleri değerlendirirken aşırı davranmak durumunda kalmıştır. Onun bu titizliği şiddetle eleştirilmesine sebep olmuştur. İbnü’s-Salâh gibi muhaddisler, İbnü’l-Cevzî’nin zayıf, hasen hatta sahih hadislere bile fazla araştırmadan “mevzû” damgası vurduğunu, onun bu iş için gerekli temyiz ve tenkit kabiliyetine sahip olmadığını ileri sürmüştür.

Hayatını vaaz ve irşadla geçiren İbnü’l-Cevzî, ilim ve kemal ehli olma yolunda çalışarak kişinin bu iki özelliği kendisinde toplaması gerektiğini ifade etmiş, Saîd b. Müseyyeb, Süfyân es-Sevrî, Hasan-ı Basrî ve Ahmed b. Hanbel gibi âlimlerin zühdle ilmi bir arada yürüttüklerini belirtmiştir (Leftetü’l-kebed, vr. 42b). Hadis ilminin geleneğini tam olarak benimsemediği görülen İbnü’l-Cevzî ilim tahsiline başlayan öğrencinin Kur’an, fıkıh ve hadis dinlemeye önem vermesi, ehl-i hadisin aynı hadisleri ihtiva eden cüzleri ezberlemek için ömür tüketmemesi gerektiğini söylemiştir (Śaydü’l-ħâŧır, s. 206). Ona göre ilmin sonu bulunmadığına ve insan ömrü de kısa olduğuna göre sa-hihler, sünenler ve müsnedler gibi temel eserlerle yetinilmeli, diğer eserlerle vakit kaybedilmemelidir.

İbnü’l-Cevzî eserlerinde yeterince titizlik göstermemesi, yazdığı bir kitabı kontrol etmek yerine yeni bir eser yazmayı tercih etmesi gibi sebeplerle tenkit edilmiş (İbn Receb, I, 414-415; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 378), hadis ilimlerinin çeşitli alanlarında çok hata yaptığı ve bunların tashih edilemeyecek kadar çok olduğu ileri sürülmüştür (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 382). Ayrıca hadisleri “mevzû” olarak nitelendirmede aceleci bir tavır sergilediği halde vaaz ve irşada dair eserlerinde aynı hassasiyeti göstermemesi, Bağdatlı hocalarla yetinerek hadis tahsili için seyahate çıkmaması eleştirilmiş (Hızır ed-Dûrî, s. 117); Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’nin sünenleriyle Hâkim’in el-Müstedrek’i ve Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inden pek çok hadisi el-MevżûǾât’ına alması ayrı bir tenkit konusu olmuştur (İbnü’l-Cevzî’ye yöneltilen eleştiriler ve cevapları için bk. el-MevżûǾât, neşredenin girişi, s. 117-124).

Çok yönlü ilmî kişiliği sebebiyle hakkında muhtelif eserler kaleme alınan İbnü’l-Cevzî’nin hadisçiliğini inceleyen çalışmalar da yapılmıştır. Misfir b. Gurmullāh ed-Dümeynî Meķāyîsü İbni’l-Cevzî fî naķdi mütûni’s-sünne min ħilâli kitâbihi’l-MevżûǾât’ı yazmış (Riyad 1405/1984), Kasemullāh Meryûd el-İmâm İbnü’l-Cevzî muĥaddiŝen ve menhecühû fî kitâbi’l-MevżûǾât (1403, Riyad Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye külliyyetü usûli’d-dîn), Nureddin Boyacılar İbnü’l-Cevzî’nin Hadisteki Yeri ve Metodu (1978, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi) adıyla doktora tezi, Veysel Ünler de Telbîsü İblîs’teki Hadislerin Bilimsel Kritiği (1989, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) adı altında bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Cevzî, el-MevżûǾât (nşr. Nureddin Boya-cılar), Riyad 1418/1997, neşredenin girişi, s. 21-22, 103-136; a.mlf., el-Ĥaŝ Ǿalâ ĥıfži’l-Ǿilm (el-CâmiǾ fi’l-ĥaŝ Ǿalâ ĥıfži’l-Ǿilm içinde, nşr. Ebû Abdullah Mahmûd b. Muhammed el-Haddâd), Kahire 1412, neşredenin girişi, s. 232-234; a.mlf., Kitâbü’l-Ķuśśâś ve’l-müźekkirîn (nşr. Kāsım es-Sâmerrâî), Riyad 1403/1983, s. 177-184; a.mlf., Leftetü’l-kebed fî (ilâ) naśîĥati’l-veled, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5295, vr. 36b-44a; a.mlf., Śaydü’l-ħâŧır, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), s. 206, 429-430; a.mlf., Aħbâru ehli’r-rüsûħ fi’l-fıķh ve’t-taĥdîŝ bi-miķdâri’l-mensûħ mine’l-ĥadîŝ (nşr. Ali Rızâ Abdullah Ali Rızâ), Beyrut 1412/1992, s. 19-40; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirǿâtü’z-zamân (nşr. Cenân Celîl Muhammed), [baskı yeri yok] 1990 (ed-Dârü’l-vataniyye), VIII/2, s. 482, 483-484; İbn Receb, eź-Źeyl Ǿalâ Ŧabaķāti’l-Ĥanâbile, Kahire 1372/1952, I, 414-415; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 28-30; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 373, 378, 381, 382; a.mlf., Teźkiretü’l-ĥuffâž, IV, 131-136; Süyûtî, Ŧabaķātü’l-ĥuffâž, s. 478; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 321; Mahmûd Ahmed el-Kaysiyye en-Nedvî, el-İmâm İbnü’l-Cevzî ve kitâbühü’l-MevżûǾât, Lahor 1403/1983, s. 120-135; Kettânî, er-Risâletü’l-müstetrafe (Özbek), s. 119, 126, 231, 247, 325-326, 337, 338; M. Ya-şar Kandemir, Mevzû Hadisler, Menşei, Tanıma Yolları, Tenkîdi, İstanbul 1997, s. 142-146; Hasan Cirit, Hadiste Vaaz, Kıssacılık ve Kussâs (doktora tezi, 1997), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 176-178; Hızır ed-Dûrî, “Dirâse fi’t-terâcüm: İbnü’l-Cevzî”, Âdâbü’r-râfideyn, IV, Musul 1972, s. 108-161; Abdülkerîm el-Azbâvî, “Kitâbü’n-Nâsiħ ve’l-mensûħ mine’l-ĥadîş”, Mecelletü’l-Büĥûŝi’l-Ǿilmî ve’t-türâŝi’l-İslâmî, sy. 1, Mekke 1398, s. 229-244; H. Laoust, “Ibn al-Djawzī”, EI² (İng.), III, 752; Hâdî Âlimzâde, “İbn Cevzî”, DMBİ, III, 274.

İbrahim Hatiboğlu




Tefsir İlmindeki Yeri. İbnü’l-Cevzî’nin Kur’an’a ilgisi onu ezberlemesi, tecvid ve


kıraat ilmini öğrenmesiyle başlamış, kendisine büyük şöhret kazandıran vaazlarıyla devam etmiştir. Kendisi, Kur’an’ı vaaz kürsüsünde baştan sona kadar tefsir edip halka anlatan ilk kişi olduğunu söylemiştir (el-Muntažam, XVIII, 213). Ulûmü’l-Kur’ân’a dair ilk eser yazanlardan biri olan İbnü’l-Cevzî’nin Fünûnü’l-efnân’ı gerek ihtiva ettiği otuzu aşkın konu başlığındaki çeşitlilik, gerekse bu başlıklar altında ortaya konulan bilgilerin sunuluşundaki metot bakımından daha önce yazılan konuya dair kitapların en iyisi kabul edilir. Zerkeşî el-Burhân’ı, Süyûtî el-İtķān’ını yazarken bu eserden istifade etmişlerdir. Fünûnü’l-efnân’da göze çarpan en önemli eksiklik, diğer eserlerinde işlediği ulûmü’l-Kur’ân’ın bazı konularına burada ya çok kısa olarak yer vermesi ya da ilgili kitabına atıfla yetinmesidir.

İbnü’l-Cevzî, vücûh ve nezâir konusunu garîbü’l-Kur’ân’dan daha iyi bir biçimde ortaya koymuştur. Buna dair eserler üzerinde geniş bir araştırma yapan Abdülhamîd Seyyid Taleb, VII. (XIII.) yüzyıla kadar vücûh ve nezâirle ilgili en sistematik ve kapsamlı çalışmayı İbnü’l-Cevzî’nin yaptığını ifade eder (Ġarîbü’l-Ķurǿân, s. 403-404, 425-426). İbnü’l-Cevzî nesih alanında da çeşitli eserler telif etmiştir. Ona göre bazı kimselerin iddiasının aksine bedâ, tahsis ve istisna nesih olarak değerlendirilemez. Âyetler arasında neshin gerçekleşebilmesi için beş şart ileri süren İbnü’l-Cevzî Kur’an’ın sünnetle neshini kabul etmez. Neshi metni bâki, hükmü mensuh âyetlere münhasır kılar ve eserlerini bu grup için yazdığını söyler (geniş bilgi için bk. Nâsiħu’l-Ķurǿân ve mensûħuh, s. 101-151). Önceki âlimleri mensuh âyetlerin sayısını arttırdıkları için tenkit eden İbnü’l-Cevzî’nin kendisi de bu sayıyı bir hayli kabarık göstermiştir. İbnü’l-Cevzî aynı zamanda bir kıraat âlimidir. Bu alana dair bilgisini sadece kıraatle ilgili olarak yazdığı eserlerde ortaya koymamış, bunu tefsirinde ve ulûmü’l-Kur’ân’a dair eserlerinde de göstermiştir.

Kur’an ilimleri hakkında telif ettiği eserlerde genellikle başarılı kabul edilen İbnü’l-Cevzî tefsirinde de oldukça anlaşılır ve açık bir yöntem uygulamıştır. Zâdü’l-mesîr’inin başında tefsir metodunun ipuçlarını vermiş, eserinde hangi hususları öne çıkardığını bildirmiş ve diğer tefsirlerin çoğunlukla nâsih-mensuh, esbâb-ı nüzûl, Mekkî-Medenî, müşkilü’l-Kur’ân, ahkâm âyetlerinin tefsiri gibi konulardan birini veya birkaçını ihmal ettiğini, kendisinin ise bu hususlara gerektiği kadar yer verdiğini söylemiştir. Tefsirinde Resûlullah, ashab ve tâbiîn ile önceki müfessir ve âlimlerin görüşlerini nakletmeyi esas alan İbnü’l-Cevzî, yeterli bilgi bulunmadığı takdirde âyetleri kendi düşüncesini ortaya koymak suretiyle yorumlamaya çalışmıştır. Nakillerden bazısının yorum yapılmadan ve rivayet tekniği açısından değerlendirilmeden verilmesi eserin bir eksikliği olarak göze çarpmaktadır. Tefsirinde, meânî ve beyân ilimlerine gösterdiği itinanın ve bu iki ilim olmaksızın Kur’an’ın hakkıyla tefsir edilemeyeceğine dair kanaatinin izleri açıkça görülmektedir. İbnü’l-Cevzî, genel olarak İsrâiliyat’tan uzak durmakla birlikte bazı rivayetleri sakıncalarının farkında olduğunu ihsas ederek kaydetmiştir. Meselâ Eyyûb peygamberden bahseden âyetlerin (el-Enbiyâ 21/83-84) tefsirinde naklettiği uzun hikâye ile (Zâdü’l-mesîr, V, 375-378) Sebe melikesi Belkıs’ın Hz. Süleyman’a gönderdiği hediye ile ilgili âyetin (en-Neml 27/35) tefsirinde naklettiği rivayet bu türdendir (a.g.e., VI, 170). İbnü’l-Cevzî’nin tefsirinde nakillerin fazlalığı yanında yorumun azlığı önemli bir eksiklik olarak göze çarpmaktaysa da çok sayıda müfessirin görüşünü asıl kaynaklarından seçerek bir araya getirmiş olması kendisine rivayet tefsiri alanında önemli bir mevki kazandırmıştır. İbn Receb’in bildirdiğine göre esasen İbnü’l-Cevzî, “Ben yeni bir eser ortaya koymadım, mevcut bilgileri düzenleyip sundum” demiştir (eź-Źeyl Ǿalâ Ŧabaķāti’l-Ĥanâbile, I, 414).

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I, 6-7, 319; V, 375-378; VI, 170; IX, 4, 7; a.mlf., el-Muntažam (Atâ), XVIII, 213; a.mlf., Fünûnü’l-efnân fî Ǿuyûni Ǿulûmi’l-Ķurǿân (nşr. Hasan Ziyâeddin Itr), Beyrut 1408/1987, neşredenin girişi, s. 36-41, 71-100; a.mlf., Nâsiħu’l-Ķurǿân ve mensûħuh (nşr. Hüseyin Selîm Esed ed-Dârânî), Dımaşk-Beyrut 1411/1990, s. 101-151; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirǿâtü’z-zamân (nşr. Cenân Celîl Muhammed), [baskı yeri yok] 1990 (ed-Dârü’l-vataniyye), VIII, 483; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 367; a.mlf., Teźkiretü’l-ĥuffâž, IV, 1344, 1346; Zerkeşî, el-Burhân, III, 26; İbn Receb, eź-Źeyl Ǿalâ Ŧabaķāti’l-Ĥanâbile, Kahire 1372/1952, I, 401, 405-406, 412, 414, 416; İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-Nihâye, I, 375; Süyûtî, el-İtķān (Bugā), I, 20; a.mlf., Ŧabaķātü’l-müfessirîn (nşr. Ali Muhammed Ömer), Kahire 1396/1976, s. 61; Dâvûdî, Ŧaba-ķātü’l-müfessirîn, I, 270-274; Keşfü’ž-žunûn, II, 1750; Subhî es-Sâlih, Mebâĥiŝ fî Ǿulûmi’l-Ķurǿân, Beyrut, ts. (Darü’l-ilm li’l-Melâyîn), s. 124; Mahmûd Ahmed el-Kaysiyye en-Nedvî, el-İmâm İbnü’l-Cevzî ve kitâbühü’l-MevżûǾât, Lahor 1403/1983, s. 104-105; Abdülhamîd Seyyid Taleb, Ġarîbü’l-Ķurǿân: Ricâlühû ve menâhicühüm min İbn ǾAbbâs ilâ Ebî Ĥayyân, Küveyt 1986, s. 399-426; İsmail Cerrahoğlu, “Abdurrahman İbnü’l-Cevzî ve Zâdü’l-mesîr fî ilmi’t-tefsîr Adlı Eseri”, AÜİFD, XXIX (1987), s. 127-134; Ahmed Fehîm Matar, “İbnü’l-Cevzî ve menhecühû fi’t-tefsîr”, Mecelletü’l-Buĥûŝi’l-İslâmiyye, sy. 31, Riyad 1411/1991, s. 229-258; Jane Dammen McAuliffe, “Ibn al-Jawzi’s Exegetical Propaedeutic: Introduction and Translation”, Journal of Comparative Poetics, sy. 8, Kahire 1988, s. 101-113.

Abdülhamit Birışık