İBN ZEKİYYÜDDİN

(ابن زكيّ الدين)

Ebü’l-Meâlî Muhyiddîn Muhammed b. Alî b. Muhammed b. Yahyâ el-Kureşî el-Dımaşkī (ö. 598/1202)

Şâfiî fakihi ve başkadı.

550 (1155) yılında Dımaşk’ta doğdu. Yetiştirdiği kadılarla tanınan bir aileye mensup olup Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir’in de anne tarafından dedesi olan büyük dedesi Ebü’l-Fazl Yahyâ b. Ali ve dedesi Muhammed Dımaşk kadılığı, babası Ali başkadılık yapmıştır. Bazı kaynaklarda Hz. Osman’ın soyundan geldiği ifade edilmekle birlikte Ebû Şâme el-Makdisî bunun doğru olmadığını belirtir (eź-Źeyl Ǿale’r-Ravżateyn, s. 31-32). İbn Zekiyyüddin, ba-bası ve annesi Âmine bint Muhammed ile Ebü’l-Muzaffer Saîd b. Sehl en-Nîsâbûrî, Ebü’l-Mekârim Abdülvâhid b. Vâhid el-Ezdî, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Ebü’l-Hasan ed-Dârânî, Hibetullah b. Hasan b. Hibetullah b. Asâkir gibi âlimlerden hadis, Arap dili ve edebiyatı, Şerefeddin İbn Ebû Asrûn’dan Şâfiî fıkhı tahsil etti. 573 (1177) yılında Dımaşk başkadısı Şerefeddin İbn Ebû Asrûn’un nâibliğine, 579’da (1183) Halep başkadılığına getirildi. 587’de (1191) hocasının oğlu olan Dımaşk başkadısı Ebû Hâmid İbn Ebû Asrûn’un nâibi oldu, 20 Rebîülevvel 588 (5 Nisan 1192) tarihinde onun yerine başkadılığa getirildi ve bu görevinin yanında kendisine Halep kadılığı da verildi. Daha sonra çocukları Zekiyyüddin Tâhir ve Muhyiddin Yahyâ ile Yahyâ’nın oğulları İmâmüddin Abdülazîz ve Bahâeddin Yûsuf da Dımaşk’ta kadılık yaptılar.

Kadılık görevinin yanı sıra Dımaşk’ta Azîziyye, Kellâse ve Tekaviyye medreselerinde tefsir, fıkıh ve hadis dersleri veren İbn Zekiyyüddin’den rivayette bulunanlar arasında Şehâbeddin el-Kûsî, İsmâil b. Hâmid b. Abdurrahman, Mecdüddin İbn Asâkir ve Ahmed b. Ebü’l-Hayr gibi âlimler vardır. Mantık ve cedel ilimlerine karşı olduğu için talebelerini bu ilimlerle uğraşmaktan menederdi. Hatta bir defasında Tekaviyye Medresesi’ndeki bu ilimlere dair kitapları getirtip kalabalık huzurunda parçalattığı kaydedilir (a.g.e., s. 33).

İbn Zekiyyüddin, Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin 583 (1187) yılında Kudüs’ü fethinde hazır bulundu ve fetihten sonra sultanın isteği üzerine Mescid-i Aksâ’da ilk cuma hutbesini okudu. Haçlılar’ın 16 Muharrem 594’te (28 Kasım 1197) Tibnîn’de konaklamaları üzerine I. el-Melikü’l-Âdil tarafından yardım için Mısır’a el-Melikü’l-Azîz’e gönderildi. el-Melikü’l-Azîz de bir orduyla yola çıktı ve 23 Rebîülevvel 594’te (2 Şubat 1198) oraya ulaştı. Bunun üzerine kaleyi sıkıştırmış olan Haçlılar geri çekilmek zorunda kaldılar (Ebû Şâme, er-Ravżateyn, IV, 441). Emeviyye Camii ve camiye ait vakıfların sorumluluğu da kendisine verilen ve bu görevini vefatından birkaç ay öncesine kadar sürdüren İbn Zekiyyüddin, ömrünün sonlarında bir İsmâilî’nin öldürülmesi sebebiyle ölüm tehdidi altında zor günler geçirdi. 7 Şâban 598’de (2 Mayıs 1202) Dımaşk’ta vefat etti ve Kāsiyûn dağının eteğindeki türbeye defnedildi.

Kaynaklarda İbn Zekiyyüddin’in herhangi bir eserinden söz edilmemekte, Vezir Kādî el-Fâzıl ile birbirlerine yazdıkları mektuplardan bazıları çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Ondan günümüze ulaşan en değerli belge, Kudüs’ün fethinden sonra 4 Şâban 583’te (9 Ekim 1187) kılınan ilk cuma namazında Mescid-i Aksâ’da okuduğu hutbedir. Bu hutbe, olayın şahidi İmâdüddin el-İsfahânî tarafından el-Berķu’ş-Şâmî’de kaydedilmiş ve Ebû Şâme el-Makdisî (a.g.e., III, 384-391), İbn Hallikân (Vefeyât, IV, 230-236),


İbn Vâsıl (Müferricü’l-kürûb, II, 218-227), Yâfiî (Mirǿâtü’l-cenân, III, 375-377), İzzeddin el-Askalânî (Şifâǿü’l-ķulûb, s. 130-138) ve Ebü’l-Yümn el-Uleymî (el-Ünsü’l-celîl, I, 332-339) gibi müelliflerce nakledilmiştir. Abdülcelîl Abdülmehdî hutbeyi üzerinde yaptığı bir çalışma ile birlikte yayımlamıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Bündârî, Sene’l-Berķı’ş-Şâmî (nşr. Fethiye Nebrâvî), Kahire 1979, s. 112-113, 314; Münzirî, et-Tekmile, I, 429-430; İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ĥaleb, III, 71-72; Ebû Şâme, er-Ravżateyn (nşr. İbrâhim ez-Zeybek), Beyrut 1997, II, 429-430; III, 170-171, 174, 175, 270, 379, 382, 384-391; IV, 290, 352, 363, 365, 369, 380, 402, 433-434, 441, 468; a.mlf., eź-Źeyl Ǿale’r-Ravżateyn, s. 31-33; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 229-237; İbn Vâsıl, Müferricü’l-kürûb, II, 218-227; III, 133; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 358-360; Safedî, el-Vâfî, IV, 169-170; Sübkî, Ŧabaķāt, VI, 157-159; İbn Kesîr, Ŧabaķātü’l-fuķahâǿi’ş-ŞâfiǾiyyîn (nşr. Ahmed Ömer Hâşim - M. Zeynühüm M. Azb), Kahire 1413/1993, II, 756-757; Yâfiî, Mirǿâtü’l-cenân, III, 374-377, 495; İbn Kādî Şühbe, Ŧaba-ķātü’ş-ŞâfiǾiyye, II, 38-39; İzzeddin el-Askalânî, Şifâǿü’l-ķulûb fî menâķıbi Benî Eyyûb (nşr. Nâzım Reşîd), Bağdad 1978, s. 130-138; Nuaymî, ed-Dâris fî târîħi’l-medâris (nşr. Ca‘fer el-Hasenî), Kahire 1988, I, 383, 389; II, 185, 302; Ebü’l-Yümn el-Uleymî, el-Ünsü’l-celîl bi-târîħi’l-Ķuds ve’l-Ħalîl, Amman 1973, I, 332-339; Abdülcelîl Abdülmehdî, “İbn Zekî ve ħuŧbetühü’l-Ķudsiyye”, MMLAÜr., sy. 36 (1989), s. 176-232.

Kâmil Yaşaroğlu