İBN NAZÎF

(ابن نظيف)

Ebü’l-Fezâil Muhammed b. Alî b. Abdilazîz b. Nazîf el-Gassânî el-Hamevî (ö. 651/1253’ten sonra)

Eyyûbî veziri, tarihçi ve şair.

Hama’nın saygın ailelerinden olan ve şehrin o dönemdeki en güzel camilerinden birine adını veren Benî Nazîf’e mensuptur. Suriye’de Eyyûbîler’in hizmetinde kâtiplik ve vezirlik görevlerinde bulundu. Muhtemelen kadılık da yapmıştır; zira Bağdatlı tarihçi Nâsırüddin İbnü’l-Furât ondan bu unvanla bahsetmektedir (Târîħu’d-düvel ve’l-mülûk, IV/1, s. 6). Eyyûbîler’in iç politikasında oynadığı rol ve kaleme aldığı tarih kitaplarının dışında hayatına dair bilinenler oldukça sınırlıdır. Çağdaşı tarihçiler ondan söz etmezler; dolayısıyla hakkındaki bilgiler hemen hemen tamamen kendi kitabında verdiklerinden ibarettir. Gençliğinde, günümüze ulaşmamış bir eserini ithaf ettiği Eyyûbî Veziri Seyfeddin Ali b. Ebû Ali el-Hezbânî ile arkadaş olduğu sanılmaktadır (Gottschalk, s. 11).

İbn Nazîf, et-Târîħu’l-Manśûrî adlı eserinde hayatında yer alan bazı önemli olaylardan bahsetmektedir. Bunlardan, onun önceleri Fırat kenarındaki Ca‘ber Kalesi’nde Eyyûbî Emîri el-Melikü’l-Hâfız b. el-Melikü’l-Âdil’in kâtip ve veziri olduğu anlaşılmaktadır. 626 (1229) yılında, siyasî bakımdan büyük önem taşıyan, Mardin emîrinden Dımaşk Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Eşref Muzafferüddin Mûsâ için vasallık yemini alma görevini yerine getirmiştir. Yine bizzat anlattığına göre 627’de (1230) Celâleddin Hârizmşah’a karşı Doğu Anadolu’ya sefere çıkan Sultan el-Melikü’l-Eşref’in kumandasındaki orduda bulunurken Erciş’te bayram günü sarhoş yakalanarak mevkii ve malları elinden alınıp Ca‘ber Kalesi’nde zindana atılmıştır. Böylece el-Melikü’l-Hâfız’ın sarayındaki hayatı sona ermişse de ertesi yıl hâmisi konumunda olan el-Melikü’l-Eşref’in aracılık etmesiyle serbest bırakılmış ve zindanda bozulan sağlığının tedavisi yoluna gidilmiştir. Ancak kendisi bir komplo endişesiyle buradan kaçarak Rahbe’de el-Melikü’l-Mansûr Nasreddin İbrâhim’in hizmetine girmiş, 637’de (1239) el-Melikü’l-Mansûr babası el-Melikü’l-Mücâhid’in yerine Humus (Hıms) emîri olduğunda da son eserini et-Târîħu’l-Manśûrî adıyla ona sunmuştur. İbn Nazîf’in ölüm tarihi hakkında bilgi yoktur. Ancak babası Şemseddin’den sonra el-Cezîre’yi idare etmekle görevlendirilen Sâhib Muhyiddin b. Nedî el-Cezerî’nin ölümünde onu öven şairler arasında adına rastlanması (Safedî, I, 173) 651 (1253) yılında hayatta bulunduğunu göstermektedir.

Eserleri. 1. Muħtaśaru siyeri’l-evâǿil ve’l-mülûk ve vesîletü’l-Ǿabdi’l-memlûk. Câhiliye döneminden başlayarak Abbâsî Halifesi Mühtedî-Billâh zamanına (869-870) kadar olan İslâm tarihini ele alır; Vezir Seyfeddin Ali b. Ebû Ali el-Hezbânî’ye ithaf edilmiştir (Bibliothèque Nationale, Ar., nr. 1507). 2. el-Keşf ve’l-beyân fî ĥavâdiŝi’z-zamân. Büyük bir ihtimalle müellif bu eserini Ca‘ber Kalesi’nde hapiste iken yazmaya başlamış ve Rahbe’de tamamlamıştır. Günümüze ulaşmayan eserin muhtevasının çok geniş olduğu et-Târîħu’l-Manśûrî’de ondan sık sık yapılan alıntılardan anlaşılmaktadır. 3. et-Târîħu’l-Manśûrî: Telħîśü’l-Keşf ve’l-beyân fî ĥavâdiŝi’z-zamân. Yazımı 631’de (1234) tamamlanan kitabın St. Petersburg’daki Asya Müzesi’nde (nr. 521) bir yazma nüshası mevcuttur (Rosen, s. 95-98). İbn Nazîf, başlıkta da belirttiği gibi burada el-Keşf ve’l-beyân’ın bir hulâsasını yapmak istemiş, onda olduğu gibi yaratılıştan kendi zamanına kadarki olayları ayrıntılı bir şekilde ele almayı hedeflememiştir. Bundan dolayı ayrıntılarda birçok defa “et-Târîhu’l-kebîr” veya “et-Târîhu’t-tavîl” dediği el-Keşf ve’l-beyân’a başvurmaktadır. et-Târîħu’l-Manśûrî, Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin ölümünden (589/1193) sonra gelişen olaylar ve onun 631’e (1234) kadar hüküm süren haleflerinin icraatı için ilk elden bir kaynak niteliğindedir. Eser İbnü’l-Esîr, Sıbt İbnü’l-Cevzî ve İbn Vâsıl gibi Arapça yazan tarihçilerin çalışmalarından bağımsızdır; buna karşılık Farsça yazan İbn Bîbî ve Nesevî’nin ha-berleriyle ortak noktaları bulunmaktadır. İbn Nazîf’in, özellikle el-Melikü’l-Eşref’in siyasetini ortaya koyarken hissettirdiği Eyyûbî taraftarı tavrına karşılık olayla-rı anlatırken sergilediği objektif tutum çok şaşırtıcıdır. et-Târîħu’l-Manśûrî, VII. (XIII.) yüzyılın ilk yıllarına kadar belgelere ve görgü şahitlerine dayanır. Şüphesiz bunda, müellifin kâtiplik ve vezirlik yaptığı sırada başka kaynaklarda yer almayan belgelere ve ilk elden bilgilere ulaşma imkânına sahip olmasının büyük etkisi vardır. Bunun için Suriye, Anadolu (özellikle Doğu Anadolu), Sicilya ve Güney İtalya’daki siyasî gelişmeleri ele alır. Meselâ Alman İmparatoru II. Friedrich’in kutsal topraklarda bulunuşundan bahseder. İmparatorun Kudüs, Beytülahm ve Nâsıra’nın Haçlılar’a iade edilmesinden ve kendisinin 627’de (1230) İtalya’ya dönmesinden sonra Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Kâmil Nâsırüddin ile veziri Fahreddin İbn Hameveyh’e yazdığı iki Arapça mektubun metinlerini verir. Eser aynı zamanda Sicilya’daki müslümanların âkıbeti, özellikle de adadan kaçan Araplar’la orada kalanlar hakkında ayrıntılı bilgiler içerir. İbn Nazîf’in eseri Eyyûbîler, Hârizmşah Alâeddin Muhammed b. Tekiş’in Muizzüddin Muhammed b. Sâm’a karşı yaptığı seferlerin stratejisi ve Moğollar’ın 616-617 (1219-1220) yıllarında Bağdat yakınlarına ulaşan baskınları hakkında orijinal bilgiler vermektedir. et-Târîħu’l-Manśûrî’nin önemini daha sonraki Arap tarihçileri arasından sadece Bağdatlı Nâsırüddin İbnü’l-Furât farketmiş ve onu


592 (1196) yılından itibaren meydana gelen olaylar için sık sık kullanmıştır. İbnü’l-Furât’ın el-Keşf ve’l-beyân’dan da haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Makrîzî ve Aynî’nin İbn Nazîf’in eserlerini tanıyıp ta-nımadıkları ise şüphelidir. Kitabın tarih açısından taşıdığı değerin dışında dili de Arapça üzerine yapılan araştırmalar ba-kımından önemlidir. Çünkü İbn Nazîf eserinde Suriye lehçesinin kendi dönemindeki halk ağzını kullanmıştır. Michele Amari, eserin özellikle İtalya’yı ilgilendiren kısımlarını, yazma nüshanın Rus şarkiyatçısı Victor Rosen tarafından ilim âlemine tanıtılmasından (Notices sommaires des manuscrits arabes, s. 95-98) sonra yayımladı (Estratti del Tarih Mansuri, Palermo 1884). Buna rağmen kitap ilim dünyası tarafından uzun süre ihmal edildi. Nihayet Claude Cahen 1937’de eserin VI. (XII.) yüzyılı ele alan kısmını yayımladı (BÉO, sy. 7-8, s. 113-158). P. A. Gryaznevitch’in, St. Petersburg’daki yazma nüshanın tıpkıbasımını yapmasından sonra ise (at-Tārīh al-Manśūrī, édition de l’unicum de Léningrad, Moscou 1960) ilgi arttı. Hans Ludwig Gottschalk, eserin 627’de (1230) vuku bulan Yassıçimen Savaşı’nı anlatan kısmının açıklamalı tercümesini yaptı (WZKM, LVI [1960], s. 55-67). Ebü’l-Îd Dûdû 1961’de kitap üzerine bir doktora tezi hazırladı ve daha sonra metnin tamamını yayımladı (Dımaşk 1401/1981). Claude Cahen, dil ve hat bakımından zor olan metnin tahkikli neşir ve tercümesi için bir proje hazırladı. Onun ölümünden (1991) sonra bu proje Académie des Inscriptions et Belles-Lettres’in uhdesine geçmiş bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Nazîf, et-Târîħu’l-Manśûrî, Telħîśü’l-Keşf ve’l-beyân fî ĥavâdiŝi’z-zamân (nşr. Ebü’l-Îd Dûdû), Dımaşk 1401/1981, neşredenin girişi, s. 5-26; a.e. (nşr. P. A. Gryaznevitch), Moscou 1960, neşredenin girişi, s. 5; Safedî, el-Vâfî, I, 173; İbnü’l-Furât, Târîħu’d-düvel ve’l-mülûk (nşr. Hasan Muhammed eş-Şemmâk), Basra 1386/1967, IV/1, s. 6; V. Rosen, Notices sommaires des manuscrits arabes du Musée asiatique, St. Petersbourg 1881, s. 95-98; Brockelmann, GAL, I, 428; Suppl., I, 591; Cl. Cahen, La Syrie du nord à l’époque des croisades et la principauté franque d’Antioche, Paris 1940, s. 55, 57-58; H. L. Gottschalk, al-Malik al-Kāmil von Egypten und seine Zeit, Wiesbaden 1958, s. 11; N. Elisséef, Nūr ad-Dīn, Damas 1967, I, 42-43; F. Gabrieli, Die Kreuzzüge aus Arabischer Sicht, München 1973, s. 339-342; Şâkir Mustafa, et-Târîħu’l-ǾArabî ve’l-müǿerriħûn, Beyrut 1980, II, 255-256; Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 22-24, 111; a.mlf., Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul 1998, s. 140-141.

Angelıka Hartmann