İBN EBÛ LEYLÂ, Muhammed b. Abdurrahman

(ابن أبي ليلى، محمد بن عبد الرحمن)

Ebû Abdirrahmân Muhammed b. Abdirrahmân b. Ebî Leylâ el-Ensârî el-Kûfî (ö. 148/765)

Kûfe kadısı, mutlak müctehid, muhaddis.

74 (693) yılında doğdu. Sahâbeden olan dedesi Ebû Leylâ Yesâr (Dâvûd) b. Bilâl’e nisbetle İbn Ebû Leylâ diye tanınmıştır. Tâbiînin büyüklerinden olan babası Abdurrahman’ı küçük yaşta kaybetmesi sebebiyle ondan istifade edemedi. Şa‘bî, Atıyye el-Avfî, Atâ b. Ebû Rebâh, Amr b. Mürre, Nâfi‘, Dâvûd b. Ali, ağabeyi Îsâ ve A‘meş gibi ilim adamlarından fıkıh, hadis ve kıraat tahsil etti.

Velîd b. Yezîd’in hilâfeti döneminde Irakeyn ve Horasan bölgeleri valisi Yûsuf b. Ömer es-Sekafî tarafından Kûfe kadılığına tayin edildi ve Abbâsîler devrinde de bu görevini sürdürdü. Kaynaklarda, vefat tarihi olan 148 Ramazanına (Kasım 765) kadar otuz üç yıl müddetle kadılık yaptığı belirtilmektedir. Buna göre 115’te (733) başlamış olması gereken bu görevin başlangıç tarihi olarak İbnü’l-Esîr 122 (740) yılını vermektedir (el-Kâmil, V, 249). Öğretimle de meşgul olan İbn Ebû Leylâ aralarında oğlu İmrân, İbn Cüreyc, Şu‘be b. Haccâc, Zâide b. Kudâme, Süfyân es-Sevrî, Ebû Yûsuf, İbn Ebû Zâide, Îsâ b. Yûnus es-Sebîî, Ali b. Hamza el-Kisâî, Ali b. Müshir, Vekî‘ b. Cerrâh, Süfyân b. Uyeyne ve Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn’in de bulunduğu birçok âlime hocalık yapmıştır.

Fıkıh sahasındaki dirayeti başta olmak üzere İbn Ebû Leylâ’nın çeşitli meziyetleri Atâ b. Ebû Rebâh, İbnü’l-Mu‘temir, Süfyân es-Sevrî, Ebû Yûsuf ve Zâide b. Kudâme gibi birçok âlim tarafından dile getirilmiştir. İbn Ebû Leylâ davalara Kûfe Mescidi’nde bakar ve hadleri de orada tatbik ettirirdi. Ebû Yûsuf’un ve onun ardından Hanefî kaynaklarının bildirdiğine göre Ebû Hanîfe, İbn Ebû Leylâ’nın Kûfe kadısı olarak verdiği hükümleri öğrencileriyle birlikte ders halkasında tartışır, gerektiğinde tenkit ederdi. Bir defasında Ebû Hanîfe’nin, İbn Ebû Leylâ’nın zina iftirasıyla ilgili bir ceza uygulamasında yedi yanlışını bulduğundan söz edilirse de bu tür ifadeleri müctehid imamlar etrafında oluşan menâkıb kültürüyle veya fakihler arasındaki ictihad farklılığıyla açıklamak daha doğru olur. Ebû Hanîfe’nin bu eleştirilerinden rahatsız olan İbn Ebû Leylâ’nın halifeye şikâyette bulunduğu ve bunun üzerine halifenin Ebû Hanîfe’nin fetva vermesini bir süre yasakladığı rivayet edilir. İbn Ebû Leylâ’nın Ebû Hanîfe ile çeşitli topluluklar önünde münazaraları da olmuştur (Serahsî, XXX, 133). İbn Ebû Leylâ’dan dokuz yıl ders aldıktan sonra onunla sık sık ihtilâfa düştüğü için derslerini terkederek Ebû Hanîfe’nin meclisine katılan Ebû Yûsuf, bu iki hocası arasındaki görüş ayrılıklarına dair İħtilâfü Ebî Ĥanîfe ve İbn Ebî Leylâ adlı bir eser kaleme almıştır (nşr. Ebü’l-Vefâ el-Efgānî, Kahire 1357).

İbn Ebû Leylâ ile Sevvâr b. Abdullah el-Anberî’nin, bir dava ile ilgili olarak kadıların birbirlerine gönderdikleri mektupların doğruluğu konusunda mühür ve imza ile yetinmeyerek şahit ve belge isteyen ilk kadılar olduğu kaydedilmektedir (Buhârî, “Aĥkâm”, 15). İbn Ebû Leylâ yabancılarla ilgili davalarda tercüman kullanmış, şahitlerin tezkiyesi üzerinde özenle durmuş,


Râfizîler’in ve kibirlilerin şahitliğini kabul etmemiştir. İctihadlarında edille-i erbaanın yanı sıra ileri dönemde istihsan, istishâb, sahâbe kavli, örf, maslaha gibi terimlerle ifade edilip belli bir içerik kazanacak olan fıkhî istidlâl metot ve delillerine de sıkça başvuran (Serahsî, XXX, 146, 164) İbn Ebû Leylâ, bu özelliğiyle döneminde ehl-i re’yin önde gelen simalarından biri sayılmıştır. Ancak İbn Ebû Leylâ’nın kadılık görevi sebebiyle daha çok dava konusu olmuş günlük olaylarla ilgilenmesi Ebû Hanîfe gibi mevcut ve muhtemel fıkhî problemleri tartışıp bunlar etrafında bir hukuk doktrini oluşturmasına imkân vermemiştir. Bununla birlikte II. (VIII.) yüzyılda belirginleşen ve ileri dönemde Hanefî mezhebinin oluşumuna zemin hazırlayan Irak fıkhı içinde İbn Ebû Leylâ’nın ictihadları da yer alır.

Hukukçu yönünün aksine hadisçiliği genellikle eleştirilen İbn Ebû Leylâ’nın rivayet ettiği hadislere itibar edilip edilmemesi konusunda hadis tenkitçilerinin farklı görüşleri vardır. Ancak cerhe konu olan yönü genellikle adâlet vasfı değil hıfz ve zabtıdır. Yahyâ b. Maîn, Nesâî, İbn Hibbân, Dârekutnî, İbn Cerîr et-Taberî, Ali b. Medînî, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Şu‘be b. Haccâc, Zekeriyyâ b. Yahyâ es-Sâcî, İbn Huzeyme ve Ali b. Hucr es-Sa‘dî gibi hadisçiler onun hıfz yönünden zayıf, Ebü’l-Hasan el-İclî ve İbnü’l-Cezerî gibileri ise sadûk olduğunu söylemişlerdir. Ebû Hâtim de sıdk vasfı taşıdığını, fakat kadılıkla meşguliyeti sebebiyle hıfzının zayıfladığını belirtmektedir. Onun dünyanın en fakihi olduğunu ileri süren Zâide b. Kudâme’nin bile kendisinden hadis rivayetini terkettiği, Ahmed b. Hanbel’in de hıfzının bozuk, hadislerinin muztarib olduğunu söyleyerek hadislerinden çok fıkhî görüşlerine itibar ettiği nakledilmektedir. Bazı Şiî kaynaklarında aleyhine değerlendirmeler bulunmasına rağmen (Hânsârî, VII, 252) bir kısım Şiî âlimleri de onu överek doğru sözlü ve güvenilir olduğunu belirtmişlerdir (Abbas el-Kummî, s. 203; DMBİ, II, 696).

Kaynaklarda İbn Ebû Leylâ’ya el-Ferâǿiż (İbnü’n-Nedîm, s. 285; Keşfü’ž-žunûn, II, 1245) ve el-Firdevs (Hânsârî, VII, 253) adlı iki eser nisbet edilmektedir. Abdullah b. Rahîl b. İvaz el-Anzî, Câmiatü İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye’de İbn Ebû Leylâ’nın fıkhî görüşleri konusunda bir yüksek lisans çalışması yapmıştır (1402/1982).

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “Aĥkâm”, 15; a.mlf., et-Târîħu’l-kebîr, I, 162; Tirmizî, “Ŧıb”, 24; Ebû Yûsuf, İħtilâfü Ebî Ĥanîfe ve İbn Ebî Leylâ (nşr. Ebü’l-Vefâ el-Efgānî), Kahire 1357, tür.yer., ayrıca bk. neşredenin girişi; a.mlf., el-Ħarâc, s. 21-22, 53, 55, 58, 78, 89, 95, 96, 104, 122, 172, 173, 175, 188, 216; Şâfiî, el-Üm, VII, 87-150; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, VI, 358; Ahmed b. Hanbel, el-Ǿİlel (Koçyiğit), I, 160, 161; İclî, eŝ-Ŝiķāt, s. 407-409; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 494, 550; Nesâî, eđ-ĐuǾafâǿ, s. 214; Vekî‘, Aħbârü’l-ķuđât, III, 129-149; Nevbahtî, Fıraķu’ş-ŞîǾa, Necef 1355/1936, s. 7; Ukaylî, eđ-ĐuǾafâǿ, IV, 98-100; İbn Hibbân, el-Mecrûĥîn, II, 243-246; İbn Adî, el-Kâmil, VI, 2191-2195; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 285-286; Debûsî, Teǿsîsü’n-nažar (nşr. Mustafa Ahmed el-Kebbânî), Beyrut, ts. (Dâru İbn Zeydûn), s. 103-107; Şîrâzî, Ŧabaķātü’l-fuķahâǿ, s. 84; Serahsî, el-Mebsûŧ, XXX, 128-167; Muvaffak b. Ahmed el-Mekkî, Menâķıbü Ebî Ĥanîfe, Beyrut 1401/1982, s. 38, 289-290; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, V, 249, 589; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 179-181; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, VI, 310-316; a.mlf., Teźkiretü’l-ĥuffâž, I, 171; a.mlf., Mîzânü’l-iǾtidâl, III, 613-616; Kerderî, Menâķıbü Ebî Ĥanîfe, Beyrut 1401/1981, s. 79-80, 183-184; İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-nihâye, II, 165; İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, IX, 301-303; Keşfü’ž-žunûn, II, 1245; Hânsârî, Ravżâtü’l-cennât, VII, 252-256; M. Ebû Zehre, Ebû Ĥanîfe, Kahire 1369/1947, s. 44-45; J. Schacht, The Origins of Muhammadan Jurisprudence, Oxford 1975, s. 290-294; a.mlf., İslâm Hukukuna Giriş (trc. Mehmet Dağ - Abdülkadir Şener), Ankara 1986, s. 48, 50, 54; a.mlf., “Ibn Abī Laylā”, EI² (İng.), III, 687-688; W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. E. Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 150; Abbas el-Kummî, el-Künâ ve’l-elķāb, Beyrut 1403/1983, I, 202-204; Ebü’l-Kāsım el-Hûyî, MuǾcemü ricâli’l-ĥadîŝ, Beyrut 1409/1989, XVI, 215-218; Hasan Yûsufî Eşkûrî, “İbn Ebî Leylâ”, DMBİ, II, 696-697.

Saffet Köse