İBN ABDÜZZÂHİR

(ابن عبد الظاهر)

Ebü’l-Fazl Muhyiddîn Abdullāh b. Abdizzâhir b. Neşvân es-Sa‘dî er-Ravhî el-Cüzâmî (ö. 692/1293)

Bahrî Memlükleri döneminin ünlü kadı, münşî, şair ve tarihçisi.

620’de (1223) Kahire’de doğdu. Abdülmelik b. Mervân’ın Filistin emîri Ravh b. Zinbâ‘ el-Cüzâmî’nin soyundan gelen kıraat ve nahiv âlimi Ebû Muhammed Reşîdüddin Abdüzzâhir’in oğludur. Hayatının yaklaşık ilk kırk yılı hakkında fazla bilgi yoktur. Kaynaklar sadece tahsilini Kahire’de yaptığını, Ca‘fer el-Hemdânî, Abdullah b. İsmâil b. Ramazan ve Yûsuf b. Mahîlî ve diğer bazı âlimlerden dinî ilimler okuyup onlardan hadis rivayet ettiğini ve özellikle fıkıh, hadis ve lugat ilimleriyle edebiyat alanında büyük şöhret kazandığını yazar; talebeleri ve kendisinden hadis nakledenler arasında da Birzâlî, İbn Seyyidünnâs ve Ebû Hayyân Esîrüddin’in isimlerini verir.

İbn Abdüzzâhir, Arap dili ve edebiyatı alanında temayüz etmesi sebebiyle zamanın idarecilerinin dikkatini çekmiş olmalıdır. Nitekim Bahrî Memlükleri’nin ilk yıllarından itibaren Dîvân-ı İnşâ’da görevlendirilmiştir. Ne zaman çalışmaya başladığı belli değilse de bizzat kendisinin, Sultan Kutuz’un Moğollar’la savaşmak için Suriye’ye düzenlediği sefere katıldığını ve büyük emîrlerle birlikte olduğunu söylemesinden (er-Ravżü’z-zâhir, s. 64) 1260 yılında görevi başında bulunduğu anlaşılmaktadır. Sultan Kutuz’un yerine geçen I. Baybars onu “sâhibü Dîvân-ı İnşâ” unvanıyla bu divanın reisliğine getirmiştir. Baybars zamanında yazdığı ilk önemli resmî yazı sultanın Altın Orda Hanı Berke’ye gönderdiği mektuptur. İbn Abdüzzâhir bundan sonra Baybars adına, bir kısmı kendi eserleriyle günümüze ulaşan çok önemli resmî yazılar kaleme almıştır. Bunların en önemlilerinden biri 29 Zilhicce 660 (14 Kasım 1262) veya 8 Muharrem 661 (22 Kasım 1262) tarihinde Baybars’ın, daveti üzerine Kahire’ye gelen Abbâsî ailesinden Hâkim-Biemrillâh Ahmed’e biat ettiği ve ondan sultanlık menşuru aldığı merasimde okuduğu hutbenin metnidir. Halife ilân edilen Ahmed’in Abbâsî hânedanından olduğunu belgeleyen Kadı Tâceddin Abdülvehhâb tarafından hazırlanmış şecereyi de o okumuştur. Aynı yıl içinde Habeş ve Moğol hükümdarlarına gönderilen mektupları da yazan İbn Abdüzzâhir, Emîr Kemâleddin b. Şît ile beraber Akkâ melikinden sultana sadakat yemini almaya gittiyse de bunu başaramadan geri döndü. 662 (1264) yılında Sultan Baybars’ın oğlu el-Melikü’s-Saîd’i veliaht tayin ettiğine dair taklidini, 674 (1276) yılında da veliaht ile Emîr Seyfeddin Kalavun’un kızı arasında kıyılan nikâh akdiyle ilgili mukaveleyi kaleme aldı ve törende bizzat okudu. Sultanın diğer hükümdarlar ve kendi devlet ricâliyle yaptığı her türlü yazışmayı kaleme alan İbn Abdüzzâhir’in sanatlı nesir (inşâ) alanında örnek gösterilen önemli yazılarından biri de Nûbe’nin fethini müjdeleyen Emîr Şemseddin Aksungur’a gönderilen tebriknâmedir.

Kalkaşendî’nin, Baybars zamanında Dîvân-ı İnşâ’da görev yapan “kâtibü’d-dest” veya “kâtibü’d-derc” unvanlı üç münşîden biri ve onların başkanı olduğunu söylediği İbn Abdüzzâhir (Śubĥu’l-aǾşâ, I, 104), bazı tarihçilere göre Sultan Kalavun (1279-1290) tarafından kâtibü’s-sırlığa getirilmiştir (İbn İyâs, I, 348, 372; Makrîzî de ondan kâtibü’s-sır olarak bahseder). Ancak bazı tarihçiler, İslâm dünyasında ilk defa Kalavun tarafından kurulduğunu söyledikleri bu önemli kadroya İbn Abdüzzâhir’in değil onun oğlu Fethuddin’in getirildiğini kabul etmektedirler. Bunlardan İbn Tağrîberdî, konuyu geniş bir şekilde inceleyerek bu görevin İslâm devletlerinde ilk defa Memlükler’de ve Kalavun’un bu icraatıyla ortaya çıktığını ve ihdasının sebebini delilleriyle açıklamaya çalışmıştır. Buna göre I. Baybars zamanında sultan adına devâdâr tarafından İbn Abdüzzâhir’e yazdırılan bir mersûmda (menşur, ferman) geçen rakamlar iltibasa yol açmış, sultanın bu yanlışı kâtibine yakıştıramadığını söylemesi üzerine İbn Abdüzzâhir hatanın kendisinden değil onu yazdırandan kaynaklandığını, çünkü kendisinin devâdârın söylediklerini aynen yazdığını belirtmiştir. Kâtibini haklı gördüğü anlaşılan Baybars, bu gibi durumlara meydan vermemek için sultan adına yazılacak yazıların vezir veya devâdârı araya koymadan doğrudan sultan tarafından yazdırılmasının doğru olacağını ifade etmiş, ancak bu niyetini gerçekleştiremeden ölmüştür. Bu olay sırasında Baybars’ın yanında bulunan Kalavun, tahta oturunca onun düşüncesini hayata


geçirerek Fethuddin İbn Abdüzzâhir’i kitâbetü’s-sır adını verdiği bu göreve getirmiştir. O tarihten itibaren sultan adına yazılacak her türlü yazı bizzat sultan tarafından yazdırılmış, böylece yanlışlıklar önlendiği gibi asıl önemlisi, yazılanların sultanla kâtip arasında gizli kalması temin edilmiştir (İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, VII, 333-334). Bu konudaki ihtilâf, sır kâtipliği müessesesini ortaya çıkaran sebepten ziyade bu göreve getirilen ilk şahsın baba veya oğul İbn Abdüzzâhir’den hangisi olduğu hakkındadır. Her ikisinin de bu tayinden sonraki yıllarda, Fethuddin’in daha önce vuku bulan ölümüne (691/1292) yakın bir zamana kadar Dîvân-ı İnşâ’da birlikte çalışmaya devam etmesi ihtilâfı kuvvetlendirmiştir. Bu ihtilâfın çözümü hususunda çağdaş tarihçiler, oğul İbn Abdüzzâhir’in ilk sır kâtibi olduğu fikrinin daha ağır bastığını hissettirseler de kesin görüş belirtmemişlerdir. Ancak Fethuddin’in gerek şöhret gerekse sultana yakınlık itibariyle babasından daha ileride bulunduğu anlaşılmaktadır. İbn Tağrîberdî, bu görevin İslâm dünyasında ilk defa Kalavun tarafından ihdas edildiğini açıklarken Resûlullah zamanından itibaren kâtiplerin bulunduğunu, ancak gerek Hz. Peygamber’in kâtiplerinin gerekse bu görevin ihdasına kadar geçen uzun dönemde hüküm süren İslâm devletlerinde resmî yazışmaları yürüten divan kâtiplerinin durumunu bundan ayırarak söz konusu görevin sultanla doğrudan muhatap olma yönüne dikkat çekmektedir. Öte yandan Taberî, görevlerinin mahiyeti hakkında bilgi vermemekle birlikte Abbâsî halifelerinden Mehdî-Billâh zamanında (775-785) kâtibü’s-sır unvanını taşıyan kâtiplerin varlığından bahsetmektedir (Târîħ, VIII, 173). Bunu dikkate alarak Kalavun’un tayininin Mısır ve Kuzey Afrika İslâm devletleri için ilk uygulama olduğunu düşünmek de mümkündür.

İbn Abdüzzâhir, 679 (1280) yılında Sultan Kalavun’un oğullarından el-Melikü’s-Sâlih Alâeddin’i, onun ölümü (687/1288) üzerine de diğer oğlu el-Melikü’l-Eşref Halîl’i veliaht tayin ettiğini belgeleyen taklidlerini yazdı; birinci veliahdın ölümü dolayısıyla nâiblere gönderilen yazıyı da o kaleme almıştı. Kalavun önemli devlet işlerinde İbn Abdüzzâhir’den yararlanıyordu ve Moğollar’la savaşmak için Halep istikametinde sefere çıkarken de veliaht oğluna yardımcı olarak onu bırakmıştı. Kısa bir süre Dımaşk’ta kalan İbn Abdüzzâhir, Sultan el-Melikü’l-Eşref Halîl zamanında da (1290-1293) makamını ve itibarını korudu.

İbn Abdüzzâhir doğup yaşadığı Kahire’de öldü ve Karâfetüssuğra semtinde sağlığında yaptırmış olduğu türbeye defnedildi; türbe ölümünden dokuz yıl önce oğlu Fethuddin tarafından kendisi için inşa ettirilen caminin yanında idi. Fâtımî dönemi Kahiresinin merkezî muhitindeki evinin bulunduğu sokağa ölümünden sonra onun adı verilmiştir (Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, II, 40).

Zamanın önemli kadı, şair, edip ve tarihçilerinden olan İbn Abdüzzâhir kitâbet sanatında, hakkında kitap yazdığı Kādî el-Fâzıl geleneğini devam ettirdi ve resmî yazışmalarda “et-tarîkatü’l-Fâzıliyye” adıyla bilinen bu ekolü güçlendirdi. Kitâbet alanında büyük şöhret kazandı; sultan adına yazdığı mektup, taklid, mersûm, vesika, tebriknâme ve diğer resmî yazılarda veya şahsî teliflerinde edebî sanatları büyük bir ustalıkla kullanıyordu. Yazılarını bedîî üslûplar uygulayarak ve aralara ıstılahlar, âyetler, şiirler serpiştirerek süslemiştir. Sanat ve şiir değeri bakımından nazmının, mâna ve belâgat yönünden de nesrinin emsalsiz olduğu rivayet edilir. Yazılarında cinâs-ı ma‘kûs ve tevriye sanatlarının en zorlarını kullanmıştır. Şiire nesir kadar hâkim idi; sultanlar ve oğulları hakkında mersiyeler yazmış, bazı fetihler ve önemli hadiseler dolayısıyla duygularını nazma dökmüştür. Bir divan sahibi olan İbn Abdüzzâhir’in dostlarıyla mektup ve tebrik teâtisini daima manzum yaptığı bilinmektedir. İbn Abdüzzâhir ve oğlu Fethuddin, resmî yazışmalarda daha sonraki kâtipler tarafından da kullanılan yeni ıstılahlar tesbit etmişlerdi. Onların geleneği Memlükler’in yıkılışına kadar sürdürülmüştür. İbn Abdüzzâhir, aklâm-ı sitteden kalemü’r-rikā‘da da kendine mahsus güzel bir tarza sahip bulunuyordu.

İbn Abdüzzâhir aynı zamanda dönemin önde gelen tarihçilerinden biridir ve saltanat yıllarında görev yaptığı I. Baybars, Kalavun ve el-Melikü’l-Eşref Halîl’in müstakil tarihlerini yazmakla Memlükler tarihine yeri doldurulmaz bir katkıda bulunmuştur. Moğollar’a ve Haçlılar’a karşı kazanılan zaferlerle süslenmiş Bahrî Memlükleri’nin en güçlü zamanı hakkındaki bu eserlerinde doğrudan katıldığı olayları kendi müşahedelerine dayanarak anlatmıştır. Büyük bir kısmını bizzat yazdığı resmî vesikaların pek çoğunu eserlerine alarak ve yine bulunduğu mevki dolayısıyla diğer tarihçilerin zor ulaşacağı başka resmî belgelerden de faydalanarak bu üç hükümdarın dönemleri için en önemli kaynakları meydana getirmiştir. İlk defa onun kitaplarına aldığı belgeler daha sonraki tarihçilerin başlıca malzemesini oluşturmuştur. Safedî, Şâfi‘ b. Ali el-Askalânî, Kalkaşendî, Makrîzî, Sehâvî, İbn Tağrîberdî, İbn İyâs gibi Memlükler dönemi Mısır tarihçileri onun eserlerinden büyük ölçüde faydalanmışlardır.

Eserleri. 1. er-Ravżü’z-zâhir fî sîreti’l-Meliki’ž-Žâhir. I. Baybars hakkında yazılan bu eserin iki nüshası zamanımıza ulaşmıştır. British Museum’daki eksik bir nüshası Fâtıma Sâdık tarafından İngilizce tercümesiyle birlikte neşredilmiştir (Baybars I of Egypt, Dacca 1956). Daha sonra Abdülazîz el-Huveytır, bu nüsha ile Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan diğer nüshayı (Fâtih, nr. 4394) esas alarak eserin tenkitli neşrini yapmıştır (Riyad 1396/1976). er-Ravżü’z-zâhir yazıldıktan kısa bir süre sonra Şâfi‘ b. Ali el-Askalânî (ö. 730/1330) tarafından ihtisar edilmiş ve Ĥüsnü’l-menâķıbi’s-sırriyyeti’l-müntezeǾa mine’s-Sîreti’ž-Žâhiriyye adını taşıyan bu ihtisar da yine Abdülazîz el-Huveytır tarafından yayımlanmıştır (Riyad 1976). 2. Teşrîfü’l-eyyâm ve’l-Ǿuśûr fî sîreti’l-Meliki’l-Manśûr. Kalavun ve dönemi hakkındaki eser günümüze içinde müellif adı bulunmayan eksik bir nüsha halinde ulaşmıştır. Bu nüshanın tahkikli neşrini yapan Murâd Kâmil ile (Kahire 1961) çalışmalarından faydalandığı diğer bazı müellifler kitabın İbn Abdüzzâhir’e ait olduğu kanaatindedirler. Eser 681 (1282) yılından Kalavun’un vefatına kadar geçen dönemi ele almaktadır. Murâd Kâmil, Kalavun dönemini bir bütün halinde verebilmek maksadıyla eksik olan 678-680 (1279-1281) yılları arasına ait kısmı İbnü’l-Furât’ın tarihinden istifade ederek tamamlamıştır. Yazdığı mukaddimede de müellifin hayatı ve eserleri hakkında bilgi vermiş, ayrıca neşrine Memlükler’in kuruluşu, İslâm dünyasında Memlük sisteminin ortaya çıkışı ve Kalavun’un biyografisi hakkında bir inceleme eklemiştir (s. 35-52). 3. el-Elŧâfü’l-ħafiyye mine’s-sîreti’s-sulŧâniyye el-Eşrefiyye. el-Melikü’l-Eşref Halîl döneminin tarihi olan eserin elde bulunan 690-691 (1291-1292) yıllarına ait üçüncü cüzü Moberg tarafından İsveççe tercümesiyle birlikte neşredilmiştir (Lund 1902). 4. er-Ravżatü’l-behiyyetü’z-zâhire fî ħıŧaŧi’l-MuǾizziyyeti’l-Ķāhire. Fâtımî dönemi Kahiresi hakkında yazılan ilk topografik eser (hıtat) olup bugüne ulaşan tek nüshası Eymen Fuâd Seyyid tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1996). İbnü’d-Devâdârî, İbn Dokmak, Kalkaşendî, Makrîzî ve İbn Tağrîberdî gibi daha sonraki tarihçiler


bu eserden geniş şekilde istifade etmişlerdir. Özellikle Makrîzî’nin Mısır ve Kahire topografyası üzerine yazdığı ünlü el-Ħıŧaŧü’l-Maķrîziyye’sinin yetmişten fazla yerinde bu kitaba atıfta bulunduğu görülür. 5. ed-Dürrü’n-nażîm min teressüli ǾAbdirraĥîm (el-Ķāđî el-Fâżıl). İbn Abdüzzâhir’in inşâ sanatında takip ettiği ekolün kurucusu Kādî el-Fâzıl Abdürrahîm b. Ali el-Beysânî’nin edebî sanatlara yoğun şekilde yer verdiği inşâ usulü ile edebî mektuplarından örneklerin yer aldığı eseri Ahmed Bedevî yayımlamıştır (Kahire 1959). 6. Dîvânü’l-Ķāđî Muĥyiddîn ǾAbdillâh b. ǾAbdižžâhir. Garîb Muhammed Ali Ahmed tarafından neşredilmiştir (Kahire 1410/1990).

İbn Abdüzzâhir, o dönemlerin resmî haberleşmelerinde önemli bir yeri olan posta güvercinleri hakkında da bir çalışma yapmış, ancak Temâǿimü’l-ĥamâǿim adını taşıyan eseri günümüze ulaşmamıştır. Fakat Kalkaşendî ve Makrîzî gibi tarihçilerin posta güvercinleri konusunda ondan faydalandıkları bilinmektedir. Kaynaklar İbn Abdüzzâhir’in en-Nücûmü’d-dürriyye fi’ş-şuǾarâǿi’l-Mıśriyye, Taĥarri’ś-śavâb fî-tehźîbi’l-kitâb, Muħtaśaru Sîreti’l-Meǿmûn el-Baŧâǿiĥî ve Maķāme (Mısır ve Nil hakkında) adlı dört eserinden daha bahsetmektedir.

İbn Abdüzzâhir’in oğlu, aynı zamanda mesai arkadaşı ve hatta bazı tarihçilere göre âmiri olan Fethuddin Muhammed 638 (1240) yılında Kahire’de doğdu. Medrese tahsilini burada tamamladıktan sonra I. Baybars zamanında babasının başkanlığındaki Dîvân-ı İnşâ’da kâtipliğe başladı. Kısa sürede zekâsı, dirayeti ve gayretiyle dikkat çekerek Sultan Kalavun tarafından, bazı tarihçilere göre İslâm devletlerinde ilk defa ihdas edilen kâtibü’s-sır kadrosuna tayin edildi. Onun İslâm döneminin ilk sır kâtibi olduğundan emin olan İbn Tağrîberdî’ye göre aynı dairede çalışan babası ilim ve inşâ ile meşgulken Fethuddin siyasî ve idarî işlerde öne geçti; hatta Kalavun ona vezirinden daha fazla değer veriyordu. Görevini el-Melikü’l-Eşref Halîl b. Kalavun zamanında da sürdüren Fethuddin aynı şekilde bu hükümdarın da büyük güvenini kazanmış, yakın adamları arasına girmişti. Fethuddin sultanla birlikte gittiği Dımaşk’ta 691 (1292) yılında öldü ve orada Sefhü Kāsiyûn’a defnedildi. Babası gibi şair ve edip olan Fethuddin, bazı tarihçilere göre inşâ sanatında ondan da ileride idi; bir günde emîr ve nâiblere seksen mersûm yazdığı rivayet edilmiştir. Sultan Kalavun’un Humus’ta Moğollar’a karşı kazandığı zafer için kaleme aldığı kasidesi meşhurdur. Öldüğü zaman evrakı arasından, yakalandığı hastalıktan kurtulamayacağını sandığı arkadaşı Tâceddin İbnü’l-Esîr için yazmış olduğu bir mersiye çıkmıştır. Babasının ve hakkında ölümünden önce mersiye yazdığı arkadaşı Tâceddin’in de onun için birer mersiyeleri vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Abdüzzâhir, er-Ravżü’z-zâhir fî sîreti’l-Meliki’ž-Žâhir (nşr. Abdülazîz el-Huveytır), Riyad 1396/1976, s. 54, 64, 88; ayrıca bk. İndeks; a.mlf., Teşrîfü’l-eyyâm (nşr. Murâd Kâmil), Kahire 1961, neşredenin girişi, s. 35-52; a.mlf., er-Ravżatü’l-behiyye (nşr. Eymen Fuâd Seyyid), Kahire 1996, neşredenin girişi, s. 1-20; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), VIII, 173; İbn Şeddâd, Târîħu’l-Meliki’ž-Žâhir (nşr. Ahmed Hutayt), Beyrut 1403/1983, s. 134-135, 238-239, 244; İbnü’d-Devâdârî, Kenzü’d-dürer, V, 271, 285; VI, 137, 142, 242; Safedî, el-Vâfî, X, 282; XVII, 257-290; Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, II, 179-191; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 320, 331, 334; İbn Dokmak, el-İntiśâr, Bulak 1310/1893, V, 36, 37; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ, I, 104, 137; III, 350, 351, 358; X, 6, 162, 166-173; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 5; II, 40, 231, 324-325; a.mlf., es-Sülûk (Ziyâde), I/2, s. 477, 516, 571, 598, 623; I/3, s. 682, 684, 766, 787; Aynî, Ǿİķdü’l-cümân (nşr. Abdürrâzık et-Tantâvî), Kahire 1989, III, 122, 144-145, 196-197, 209-210; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, VII, 333-334, 338; VIII, 3-4, 35, 38-39; a.mlf., el-Menhelü’ś-śâfî, II, 76, 211, 219; III, 419-420, 459; V, 222, 251; Süyûtî, Ĥüsnü’l-muĥâđara, I, 570; II, 317-319; İbn İyâs, BedâǿiǾu’z-zühûr, I, 339, 348-349, 359, 370-372; Keşfü’ž-žunûn, I, 359, 716, 919, 925; II, 1016; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 463; Îżâĥu’l-meknûn, II, 627; Brockelmann, GAL Suppl., I, 551; Ziriklî, el-AǾlâm, IV, 232-233; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, VI, 74; Ömer Mûsâ Bâşâ, Târîħu’l-edebi’l-ǾArabî: el-Ǿaśrü’l-Memlûkî, Beyrut 1989, s. 473-475; Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul 1998, s. 156-157; P. M. Holt - Syedah Fatıma Sadeque, “Baybars I of Egypt”, BSOAS, XXII/1 (1959), s. 143-145; Pedersen, “İbn Abdüzzâhir”, İA, V/2, s. 695; a.mlf., “Ibn ǾAbd al-Žāhir”, EI² (Fr.), III, 701-702; Ebü’l-Hasan Diyânet, “İbn ǾAbdüžžâhir”, DMBİ, IV, 196-197; Kâzım Yaşar Kopraman, “Baybars I”, DİA, V, 221-223.

Asri Çubukçu