HUSRÎ, Ali b. Abdülganî

(علي بن عبد الغني الحصري)

Ebü’l-Hasen Alî b. Abdilganî el-Fihrî el-Husrî el-Kayrevânî (ö. 488/1095)

Kuzey Afrikalı kıraat âlimi, şair ve edip.

415 (1024) veya 420’de (1029) Kayrevan’da doğdu. Soyu Hz. Peygamber’in atalarından Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kinâne’ye dayandığından Fihrî, doğduğu şehre nisbetle Kayrevânî (bazı kaynaklarda Karavî [bk. Humeydî, s. 314]), hasır dokuduğu, hasır ticareti yaptığı veya muhtemelen Kayrevan civarındaki Husr köyünden olduğu için Husrî nisbeleriyle tanınır. İleri yaşlarda gözlerini kaybettiği için Darîr, Mekfûf ve Kefîf lakaplarıyla da anılan Husrî Abdülazîz b. Muhammed, Ebû Ali İbn Hamdûn el-Celûlî, Ebû Atîk İbn Ahmed el-Mısrî’den kıraat dersleri aldı. Şeyh Ebû Bekir el-Kasrî’nin huzurunda Kur’ân-ı Kerîm’i yedi kıraat üzere (kırâat-i seb‘a) birçok defa hatmetti. Sebte’de (Ceuta) ve diğer bazı yerlerde kıraat dersleri verdi. Kuzeybatı Afrika’nın kıraat üstadı olarak tanındı.

Zekâsı, geniş kültürü, güçlü şiir yeteneğiyle zamanın en ünlü edip, şair ve âlimleri arasına girmeyi başaran Husrî İbn Reşîķ, İbn Şeref gibi şairlerle birlikte İfrîkıye hâkimi Muiz b. Bâdîs’in nezdinde saray şairi olarak bulundu. Kayrevan, Bedevî kabilelerinden Benî Hilâl (Hilâlîler) tarafından istilâ edilince (450/1058) bir süre Sebte’de ikamet etti. İşbîliye (Sevilla) Hükümdarı İbn Abbâd el-Mu‘temid-Alellah’ın daveti üzerine Endülüs’e geçerek 462’de (1070) İşbîliye’de kaldı. Başta İbn Abbâd el-Mu‘temid-Alellah olmak üzere Abbâdî hükümdarları Sarakusta (Saragossa) Hükümdarı Muktedir el-Hûdî, Sumâdıhiye Hükümdarı İbn Sumâdıh Mu‘tasım et-Tücîbî ve Mâleka (Malaga) Valisi Müstansır Temîm b. Bülikkīn gibi birçok hükümdar, vezir ve vali için kasideler yazdı (İbn Bessâm eş-Şenterînî, I, 255-283). Endülüslü emîrler kendileri hakkında daha güzel şiir yazmasını sağlayabilmek için âdeta ona ödül verme yarışına girdiler.

Ağır yergileri ve bazı hasımları yüzünden bir yerde devamlı kalamayan Husrî Mâleka, Dâniye (Denia), Belensiye (Valencia), Meriye (Almeria) ve Mürsiye (Murcia) gibi birçok yeri dolaştı. Mahallî emîrlerin (mülûkü’t-tavâif) yıldızlarının sönmesiyle ülkede şiir ve edebiyata rağbet kalmayınca 483 (1090) yılında Fas’ın Tanca şehrine döndü. İbn Abbâd el-Mu‘temid-Alellah 484’te (1091) tahtından indirilip sürüldüğünde sürgün yolu üzerinde bulunan Tanca’ya uğrayıp burada Husrî ile buluşmuş, şair eski hâmisine saygıda kusur etmeyip kendisine bazı şiirler takdim etmiştir. İbn Kunfüz’ün Husrî’ye isnat ettiği (el-Vefeyât, s. 259-265) Kitâbü’l-Ķaśâǿid muhtemelen bu şiirlerden oluşmaktaydı. Hayatının geri kalan kısmını Kur’an ilimlerini okutarak ve şiir yazarak geçiren Husrî 488’de (1095) Tanca’da vefat etti. İbn Kunfüz, Kayrevan’dan yola çıkıp İşbîliye Hükümdarı Mu‘temid-Alellah’la görüşmek için Endülüs’e giderken Tanca’da öldüğünü söylüyorsa da (a.g.e., s. 259) bu doğru değildir. İbnü’l-Cezerî’nin Husrî’nin 468 (1075) yılında öldüğüne dair tesbiti de (Ġāyetü’n-nihâye, I, 551) yanlıştır.

Husrî çok sevdiği oğlu Abdülganî’nin ölümü üzerine bunalım geçirerek şiirlerini derlemeyi ihmal ettiğinden birçok şiiri kaybolmuştur. Husrî’nin en tanınmış manzumesi, “yâ leyle’s-sab” matlaı ile başlayan ve bu adla bilinen “Kasîde-i Dâliyye”sidir. Manzumenin yirmi beyitlik giriş kısmı büyülü nağmeleriyle bir senfoni, eşsiz tasvirleriyle bir resmi andırması ve ince hayallerle örülü olmasıyla âdeta bir gazel (nesîb) şaheseri kabul edilmiştir. Escurial Library’nin Arapça yazmalar fihristini hazırlayan Derenbourg’un ve ondan naklen Brockelmann’ın (GAL, I, 315; Suppl., I, 472) kasideyi Ebû İshak el-Husrî’ye ait göstermeleri doğru değildir. Ayrıca Escurial Library’deki yazma nüshanın (nr. 467) Mayorkalı şair Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Mayurkī’ye nisbet edilmesi de yanlıştır. Ebü’l-Fezâil Necmeddin el-Kamrâvî, Mûsâ b. Muhammed el-Kinânî ve Nâsıhuddin el-Errecânî gibi birçok eski şairle (Ebû İshak el-Hurî, neşredenin mukaddimesi, s. 10; İbn Hallikân, III, 332) Emîrü’ş-şuarâ Ahmed Şevkī başta olmak üzere İsmâil Sabrî, Veliyyüddin Yeken, Nahle el-Hâlid ve Emîr Şekîb Arslan gibi çağdaş şairler bu kasideye nazîre yazmışlardır. Bu nazîreler Îsâ İskender el-Ma‘lûf el-Lübnânî (MuǾârażâtü Ķaśîdeti Leyli’ś-śab, Kahire 1921) ve Muhyiddin Rızâ (MuǾârażâtü Ķaśîdeti’l-Ĥuśrî, Kahire 1338/1919, 1342/1924) tarafından yayımlanmıştır. Zekî Mübârek, Ahmed Şevkī’nin nazîresiyle Husrî’nin kasidesini karşılaştıran bir çalışma yapmıştır. Bu çalışma Zekî Mübârek’in el-Muvâzene beyne’ş-şuǾarâǿ (3. bs. 1973, Mustafa el-Bâbî el-Halebî) adlı eseriyle, Sâlih el-Ciddevî’nin en-Nažarâtü’n-naķdiyye fî şiǾri Aĥmed Şevķī adlı eserinde (Kahire 1344/1925) yer almaktadır.

“Tâiyyetü’l-Husrî” veya “Kasîdetü’l-Kayrevân” olarak bilinen diğer meşhur kasidesinde şair, ülkesinin Hilâlîler tarafından istilâ edilmesi üzerine doğup büyüdüğü Kayrevan’ı terketmek zorunda kalmasını, Kayrevan ve halkı ile oradaki yakınları ve dostları için duyduğu üzüntü ve özlemlerini bir ağıt tarzında dile getirmiştir. Bu uzun kasidenin bazı bölümleri kaynaklarda yer almaktadır. Kasidenin İbn Bessâm’ın eź-Źaħîre’sinde (I, 214-215) yirmi sekiz beyti, Şerîşî’nin Şerĥu Maķāmâti’l-Ĥarîrî’sinde (III, 123) otuz beş beyti, İbn Nâcî’nin MeǾâlimü’l-îmân’ı (I, 21), Hasan Hüsnî Abdülvehhâb’ın el-Münteħabü’l-medresî’si (s. 84) ve Escurial Library’deki bir yazmada (nr. 408), elli sekiz ve aynı kütüphanedeki diğer bir yazmada da (nr. 467) kırk beyti bulunmaktadır. Mükerrerleri hariç beyit sayısı altmış dokuzu bulan kasidenin Escurial Library’deki yazma nüshada (nr. 408) Mayorkalı şair Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Mayurkī’ye (ö. 477/1084) nisbet edilmesi isim benzerliğinden kaynaklanan bir müstensih hatası olmalıdır.

Husrî her biri on beyitten meydana gelen, her kasidede değişik bir harfin kafiye olarak kullanıldığı yirmi dokuz şiir yazmıştır. “Muaşşerât” adı verilen bu tarzın mûcidi olan Husrî, bu şiirlerde eski


Benî Uzra âşıklarının geleneğini sürdürerek ve platonik bir tutkuyla “cefası çok, vefası yok” bir sevgiliye ağlamış ve ümitsiz bekleyişini dile getirmiştir. Yaşlı ve âmâ şairin büyük bir tutku ile sevdiği genç ve güzel eşi tarafından terkedilmiş olduğu ve şiirlerini bu ruh hali içinde söylediği izlenimini veren bu manzumeler Arap şiirinin en güzel aşk şarkılarından sayılmıştır. Muhammed el-Merzûkī’nin Ebü’l-Ĥasan el-Ĥuśrî el-Ķayrevânî adlı eserinin içinde yayımlanan “el-MuǾaşşerât”ı (s. 212-240) Derenbourg ve ondan nakleden Brockelmann yanlış olarak Ebû İshak el-Husrî’ye nisbet etmişlerdir (GAL, I, 315; Suppl., I, 472).

Şairin el-Ķaśîdetü’l-Ĥuśriyye veya el-Ķaśîdetü’r-râǿiyye adıyla da anılan manzumesi Nâfi‘ b. Abdurrahman’ın kıraati hakkında olup 209 beyittir. Ziriklî’nin 212 beyit olarak kaydettiği kaside (bk. el-AǾlâm, V, 114-115) İbn Yûnus el-Gāfikī ve İbn Azîme tarafından şerhedilmiştir (Keşfü’ž-žunûn, II, 1344). Muhtemelen 475’te (1082-83) oğlu Abdülganî’nin ölümü ve eşi tarafından terkedilmesi üzerine ıstırabını dile getiren şiirlerden ve mersiyelerden meydana gelen İķtirâĥu’l-ķarîĥ ve ictirâĥu’l-cerîĥ adlı eseri bu tarihten beş yıl sonra bir araya getirilmiş olup üç mukaddime ile asıl ve zeyil olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Asıl bölüm kafiyelerine göre alfabetik olarak sıralanmış 2156 beyit ihtiva eder. Zeyil kısmında ise yine kafiyelerine göre alfabetik olarak sıralanmış on beşer beyitten teşekkül eden kasideler yer alır. Toplam 435 beyitten meydana gelen bu kısmın bir özelliği her kasidenin bir öncekinin son harfiyle başlamış olmasıdır (Abduh Abdülazîz Kılkīle, s. 200).

Husrî, Ebü’l-Feth el-Büstî’den etkilenerek, cinaslı kafiyelerden oluşan şiirler nazmettiği gibi Ebü’l-Alâ el-Maarrî’yi taklit ederek kafiyeleri, hatta bütün kelimeleri cinaslı lafızlardan meydana gelen şiirler yazmış, zamanın âlim ve ediplerine manzum lugazlar tarzında sorular yöneltmiştir. Bu özellikleri sebebiyle Husrî’yi Maarrî’ye benzeten ve onunla mukayese edenler olmuştur (İbn Bessâm eş-Şenterînî, I, 246, 259).

Husrî’nin, zamanın edip ve âlimleriyle dostlarına hitaben sanatlı nesir ve nazım halinde kaleme aldığı mektupları ve nahiv âlimi Ebü’l-Hüseyin İbnü’t-Tarâve ile birbirlerini hicveden yazışmaları bulunmaktadır. İbn Bessâm eź-Źaħîre’sinde Husrî’nin bazı mektuplarına yer vermiştir (I, 247-254).

Husrî’nin şiirlerinin bir kısmı, Muhammed el-Merzûkī ve Cîlânî b. Hâc Yahyâ tarafından kaleme alınan Ebü’l-Ĥasan el-Ĥuśrî el-Ķayrevânî adlı eserde (Tunus 1963) toplanmıştır. Şairin bu kitapta yer almayan bazı şiirlerine çeşitli edebî eserlerde rastlanmaktadır. Meselâ Safedî’nin TevşîǾu’t-tevşîĥ’inde (s. 151-154) yer alan parça onun müveşşah türünde bilinen tek şiiridir. İbn Senâülmülk bu şiiri sebebiyle Husrî’yi müveşşah şairleri arasında saymaktadır (Dârü’ŧ-ŧırâž fî Ǿameli’l-müveşşaĥât, s. 53). Muhammed Ali Hüseyin, Husrî’nin edebiyat ve biyografi kitaplarında yer alan şiirlerini derleyerek Dîvânü Leyli’ś-śab adıyla yayımlamıştır (Bağdad 1968).

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû İshak el-Husrî, Zehrü’l-âdâb (nşr. Zekî Mübârek), Beyrut 1972, neşredenin mukaddimesi, s. 7-12; İbn Reşîķ el-Kayrevânî, Ünmûźecü’z-zamân fî şuǾarâǿi’l-Ķayrevân, Tunus 1406/1986, s. 19; Humeydî, Ceźvetü’l-muķtebis (nşr. Muhammed Tâvît et-Tancî), Kahire 1966, s. 314-315; İbn Bessâm eş-Şenterînî, eź-Źaħîre, I, 214-215, 245-283, 305; İbn Hayr, Fehrese, s. 74; İbn Beşküvâl, eś-Śıla, II, 410; Dabbî, Buġyetü’l-mültemis, s. 212-213; İbn Senâülmülk, Dârü’ŧ-ŧırâž fî Ǿameli’l-müveşşaĥât (nşr. Cevdet er-Rikâbî), Beyrut 1400/1980, s. 53, 202, 203; Şerîşî, Şerĥu Maķāmâti’l-Ĥarîrî, Kahire 1372, III, 123; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, XIV, 39-41; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 55; III, 331-334; Ebü’l-Fidâ, el-Muħtaśar, II, 208; Zehebî, Teźkiretü’l-ĥuffâž, s. 1209; a.mlf., el-Ǿİber, II, 358; a.mlf., AǾlâmü’n-nübelâǿ, XIX, 26-27; İbnü’l-Verdî, Tetimmetü’l-Muħtaśar fî aħbâri’l-beşer (nşr. Ahmed Rif‘at el-Bedrâvî), Beyrut 1389/1970, II, 17; Safedî, el-Vâfî, XXI, 249-251; a.mlf., el-Ġayŝü’l-müseccem, Beyrut 1411/1990, II, 377; a.mlf., TevşîǾu’t-tevşîĥ, Beyrut 1966, s. 151-154; a.mlf., Nektü’l-himyân (nşr. Ahmed Zekî Bek), Kahire 1329/1911, I, 213-214; İbn Kunfüz, el-Vefeyât (nşr. Âdil Nüveyhiz), Beyrut 1971, s. 259-265; İbn Nâcî, MeǾâlimü’l-îmân, Tunus 1320, I, 21; III, 250; İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-nihâye, I, 550-551; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, V, 381-382; Süyûtî, Buġyetü’l-vuǾât, II, 176; Keşfü’ž-žunûn, II, 1337, 1344; Mahlûf, Şeceretü’n-nûr, s. 118; Brockelmann, GAL, I, 315; Suppl., I, 472-473; Hasan Hüsnî Abdülvehhâb, el-Münteħabü’l-medresî mine’l-edebi’t-Tûnisî, Kahire 1944, s. 84, 158; a.mlf., Mücmelü târîħi’l-edebi’t-Tûnisî, Tunus, ts., s. 119, 158; Îżâĥu’l-meknûn, I, 110; II, 477; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 693; Ziriklî, el-AǾlâm, V, 114-115; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, V, 125; Muhammed el-Merzûkī - Cîlânî b. Hâc Yahyâ, Ebü’l-Ĥasan el-Ĥuśrî el-Ķayrevânî, Tunus 1963; H. Derenbourg, Les manuscrits arabes de l’Escurial, New York 1976, I, 272-273, 308-311; Hannâ el-Fâhûrî, Târîħu’l-edebi’l-ǾArabî fi’l-Maġrib, Beyrut 1982, s. 131-143; Abduh Abdülazîz Kılkīle, el-Belâŧu’l-edebî li’l-MuǾaz b. Bâdis, Riyad 1403/1983, s. 194-204; Şâzelî Bûyahyâ, “Min şiǾri ǾAlî el-Ĥuśrî”, Ĥavliyyâtü’l-CâmiǾati’t-Tûnisiyye, sy. 7, Tunus 1970, s. 21-34; a.mlf., “Ĥuśrî”, EI² (Fr.), III, 661.

İsmail Durmuş