HUBBÎ

(حبّي)

(ö. 998/1590 [?])

Kadın divan şairlerinin önde gelenlerinden.

Asıl adı Ayşe’dir. Şiirlerinde “çok sevilen, çok beğenilen, güzel” anlamındaki Arapça hubbâ kelimesinden gelen Hubbî mahlasını kullandığı için genellikle Hubbî Hatun diye anılır. Kâtib Çelebi onun Amasyalı olduğunu söyler (Keşfü’ž-žunûn, I, 594). Bu bilgi bazı son devir kaynaklarında da tekrar edilmiştir. Beşiktaşlı Şeyh Yahyâ Efendi’nin torunu olan Hubbî, şehzadeliğinde II. Selim’e hocalık yapan Tabakāt-ı Hanefiyye müellifi Akşemseddinzâde Şemseddin Çelebi ile (ö. 957/1550) evlenmiş (Âşık Çelebi, vr. 185b), bu evlilikten iki oğlu ve bir kızı olmuştur. Kocasının ölümünden sonra şehzadeyle irtibatını devam ettirmiş, bir rivayete göre hareminde bulunmuş, padişahlığı döneminde de (1566-1574) nedimesi olduğu gibi saraydaki nüfuzlu kişilerden biri haline gelmiştir. Devrin ulemâsından Vüsûlî Mehmed Efendi’nin, Hubbî’nin kızıyla evlendikten sonra İstanbul kadılığına kadar yükseldiği için “Hubbî Mollası” adıyla anılması Hubbî’nin nüfuzunu gösteren önemli bir delil olarak zikredilir. Padişaha yakınlığı yanında güzelliğiyle de dikkati çeken Hubbî hakkında çeşitli dedikodular çıkmıştır. Onun, “Râsttır reftârımız mânend-i mîl-i tûtiyâ / Biz hezâran dîde-i mahmûra girmiş çıkmışız” beytini bu dedikodulara karşı söylediği belirtilmektedir. Hubbî’nin III. Murad’ın saltanat döneminin (1574-1595) ortalarında öldüğünü ileri süren kaynaklar yanında (Sicill-i Osmânî, II, 110) 998’de (1590) vefat ettiğini belirten kaynaklar da vardır (Osmanlı Müellifleri, II, 137).

Hubbî’nin türbesi, Eyüp’te Feshâne caddesiyle Kızıldeğirmen sokağının birleştiği yerde ve cadde üzerindedir. Yapı kesme taştan ve sekizgen planlı olup kurşun kaplı bir kubbe ile örtülüdür. Kapı cephesi hariç diğerlerinde altta sivri kemerli birer, üstte ise iki cephede bir tek pencere ile aydınlanan türbenin ahşap kapısı üstünde bulunması gereken kitâbenin yeri boştur. İçinde tek ahşap sanduka bulunan türbe 1942’de onarılmıştır.

Âşık Çelebi Hubbî’nin, adlarını saydığı İran ve Osmanlı kadın şairlerinin en üstünü olduğunu söyleyerek her türde şiir yazdığını belirtmiştir (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 186a). Kınalızâde Hasan Çelebi de onun kadın şairlerin en fasihi ve merdâne şiirleriyle dikkat çekeni olduğundan söz eder (Tezkire, I, 281). Tezkirelerde bir divan teşkil edecek kadar şiirinin bulunduğu söylenmekteyse de kaynaklarda yer alan manzumeleri fazla değildir. Müjgân Cunbur, İmâdü’l-cihâd adlı on sekiz varaklık tercüme bir eserin (Millî Kütüphane, Yazma Eserler, nr. A 3987) sonunda Hubbî’nin bazı şiirlerini tesbit etmiş ve bunlardan beş gazeliyle birkaç mesnevi parçasını yayımlamıştır. İmâdü’l-cihâd’ın, Muhyiddin Ahmed b. İbrâhim ed-Dımaşkī ed-Dimyâtî’nin (ö. 814/1411) MeşâriǾu’l-eşvâķ ilâ meśâriǾi’l-Ǿuşşâķ adlı eserinin tercümesi olması gerektiğini söyleyen Cunbur, mukaddimesinde bir sefer esnasında üç gün içinde çevrildiği belirtilen, ancak mütercimi hakkında bir kayıt bulunmayan bu risâlede mevcut mesnevi parçalarının ve hatta tercümenin Hubbî’ye ait olabileceği ihtimali üzerinde durmaktadır. Onun Arapça şiir yazacak derecede bu dile vâkıf olması da bu ihtimali güçlendirmektedir (III. Murad’a nazîre olarak söylediği Arapça-Türkçe mülemma‘ gazelin metni için bk. Mehmed Zihni, II, 17). Risâlenin sonunda Hubbî’nin divan edebiyatında örneğine çok az rastlanan gazâ konulu gazellerine yer verilmiştir. Şairin eski ve yeni birçok kaynakta adı geçen (meselâ bk. Âşık Çelebi, vr. 186a; Levend, s. 131) ve 3000 beyitten fazla olduğu söylenen


Cemşîd ü Hurşîd adlı mesnevisinin bugüne kadar nüshasına rastlanmamıştır. Eserden sadece Âşık Çelebi’nin naklettiği yirmi yedi beyitle Hasan Çelebi’nin zikrettiği bir beyit bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 79a-80a, 185b-186b; Kınalızâde, Tezkire, I, 280-281; Atâî, Zeyl-i Şekāik, I, 225; Gazzî, el-Kevâkibü’s-sâǿire, II, 152; Keşfü’ž-žunûn, I, 594; Künhü’l-ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 301-302; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, s. 82-84; Mehmed Zihni, Meşâhîrü’n-nisâ, İstanbul 1295, II, 15-17, 155; Mehmed Tevfik, Kāfile-i Şuarâ, İstanbul 1290, s. 131-132; Fâik Reşad, Eslâf, İstanbul 1311, I, 109-112; Sicill-i Osmânî, II, 110; Osmanlı Müellifleri, II, 137; Ergun, Türk Şairleri, II, 608-609; Gibb, HOP, III, 170-171; Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 131; Müjgân Cunbur, “İmâdü’l-Cihâd ve XVI. Yüzyıl Kadın Şairlerinden Ayşe Hubbî Kadın”, IX. TTK Bildiriler (1988), II, 901-913; Yıldız Demiriz, Eyüp’te Türbeler, Ankara 1989, s. 42-43; a.mlf., “Hubbî Hatun Türbesi”, DBİst.A, IV, 92-93; Mehmet Nermi Haskan, Eyüp Tarihi, İstanbul 1993, I, 205, 221; Ali İhsan Yurd - Mustafa Kaçalin, Akşemseddin: Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1994, s. 31; Mehmed Çavuşoğlu, “16. Yüzyılda Yaşamış Bir Kadın Şair: Nisâyî”, TED, sy. 9 (1978), s. 407; “Hubbî Kadın”, Kāmûsü’l-a‘lâm, III, 1925; “Ayşe Hubba Hatun”, TA, IV, 400; “Ayşe Hubbi Hatun”, İst.A, III, 1635-1636; “Ayşe (Hubba Hatun)”, TDEA, I, 250; Hasan Aksoy, “Cemşîd ü Hurşîd”, DİA, VII, 342.

Mustafa Uzun